PAJK Koordinasyonu üyesi Ayten Dersim, Medya Haber televizyonunda yayınlanan özel bir programda konuştu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve buna karşı verilen mücadele ve 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele günü vesilesiyle değerlendirmelerde bulunan Ayten Dersim, kadınların varlığını her yerde güçlü bir örgütlenmeye dönüştürmesi gerektiğini belirterek, "Her Kürt kadını ve kadınım diyen, nerede olursa olsun her gününü bir mücadeleye dönüştürmeli. Direniş ve mücadelemizi tek bir güne sığdırmayalım. Kadınlar örgütlenirse, bu katliamlar ortadan kalkar" dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecrit 27’nci yılına giriyor. Kapitalist modernitenin erkek egemen güçlerinin, Kürt Halk Önderi’ne yönelik yürüttüğü savaş, baskı ve şiddeti nasıl değerlendirmek gerekiyor? Hangi yöntemlerle bunları uyguluyorlar?
Başta bu ayda şehit düşen onurlu özgürlük şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz. Onların yürüttüğü direnişi, fedakarlığı, çabayı, emeği ve hayallerini gerçekleştirmek uğruna mücadelemizi sürdüreceğimizin sözünü tekrardan veriyoruz. Onlardır, bizi var eden; onlardır, bizi yürüten; onlardır, bizi ayakta tutan. Böyle bir harekete sahibiz. Önderliğimizin üzerinde yürütülen tecrit, çok sistematik bir şekilde işkence, zulüm ve baskıyla iç içe yürütülüyor. Tabii yürüttüğümüz mücadele sonucu hükümet, iktidar ve devlet zorunlu kaldı ve bir aile görüşmesi yaptı. Elbette ki bunun mücadele sonucu olduğunu hepimiz biliyoruz. O anlamda Önderliğin selamını aldık. Önderlik, iktidar ve hükümet güçlerinin tartışmalarına cevap verdi. Biz, hareket olarak Önderliğin selamını almayı şöyle ele alıyoruz: O selama denk mücadele ve direnişi yürütmek, tüm toplumsal kesimleri ve kadınları bilinçli bir düzeye ulaştırmak. Çünkü Önderliğimiz, kadın hareketini var etti ve bu mücadeleyi sürdürdü. Bu desteğini yürütüyor, perspektifini hiçbir zaman eksik etmedi. En zor koşullarda bile kadını düşünerek ve kadının nasıl çıkış yapacağı konusunda hep bir mücadele içinde oldu Önderliğimiz. Hem erkek egemenlikli sistem hem kapitalist modernite, her ikisi de aynı zihniyet. Ama biri, onun teorisini, ideolojisini ve felsefesini oluştururken diğeri bunun uygulayıcısı oluyor. O anlamda, bunların felsefesinin de ideolojisinin de hiçbir zaman halkların mücadelesinin yeri yoktur. Ya imkân tanımıyor ya da irade olarak görmüyor. Çünkü onların ideolojisi, toplumları ve kadınları yok etme üzerine kendilerini inşa etti. Biz bunların bilincindeyiz. Halkların özgürlüğünü, kadının özgürlüğünü ve Demokratik Ulus felsefesini savunan ve bunun sistemini inşa eden Önderliğimizdir. Önderliğimiz, tüm kadınların ilham kaynağı oldu.
Kadın hareketi olarak bunu gördüğümüzde bile müthiş bir moral alıyoruz. Herkes, Önderlik felsefesinde kendini görüyor. Demek ki kadınlarda hep bir özgürlük arayışı ve umudu var. Bu hiç yok edilmedi; küçültüldü, bastırıldı, inkâr edildi ama hep bir özlem olarak içinde barındırdı. Önderlik felsefesi, bu barınmayı gün yüzüne çıkarıyor. Tüm kadınlar, tüm renkler, sadece Kürt Kadını değil. Şimdi, kapitalist modernite buna tahammül edemez. Çünkü onun modernitesi karşısında, Önderliğimiz yeni bir moderniteden bahsetti. Önderlik dedi ki: “Kapitalist Modernite varsa, Halkların Demokratik Modernitesi de vardır. Yeniden gün yüzüne çıkartmıyorum. Gün yüzünden bastırılanı, inkâr edileni ben yeniden gün yüzüne çıkarıyorum.” O anlamda, Önderliğimizin sesi kıstırılmak isteniyor. Halklara ulaşmasını engelliyor. Kadınlara vereceği perspektifi, düşünceyi ve ilhamı yasaklıyor. Kendi hareketiyle, örgütüyle ve militanlarıyla temas kurmaması için her türlü baskıyı yapıyor. Şimdi kendileri de itiraf ediyor. Mesela şimdiye kadar şu söylenmedi: Hükümet, iktidar bazında bugün tecridi itiraf etti. Dedi ki, “tecrit var, tecrit kaldırılmalı.” Bu elbette ki bir mücadelenin sonucudur. O anlamda, Önderlik şunu söylüyor: “Ben özgür bir insanım.”
Acaba itirafları aynı zamanda yenilgilerinin de bir itirafı mı?
Evet, itiraf zaten odur. İtiraf, kendi yapamadıklarını söyleme dönüştürmek ya da ifadeye kavuşturmaktır. O anlamda, itiraf ettiler, “tecrit var” dediler, “tecrit kaldırılmalı” dediler. “Umut hakkı verilmeli” dediler. Sanki bunlar onlar tarafından verilecek bir lütufmuş gibi. Bu da faşist bir yaklaşımdır, inkârcı yaklaşımdır. Ama bunu onlara söylettirmek, Önderliğimizin mücadelesinin, direnişinin, hareketinin ve örgütünün yürüttüğü mücadeleyle çok ciddi bir bağı var. Özgür bir insan yasaklandırılamaz. Çünkü özgürlük bir ışık hızıdır, özgürlük güneş gibidir. Özgürlük zapt edilemez, özgürlük inkâr edilemez. Yani onun inkârı, onu yok edemez. Önderliğe ciddi bir tecrit uygulanıyor. Biz, Önderliğin militanı olarak, önderliğin yakın arkadaşı olmaya çalışanlar olarak hep bunu hissettik, hep yaşadık ve bunu aşmak için mücadele yürüttük. Elbette ki mücadelemizin yetersizlikleri vardır. Elbette ki tam layık olamamışızdır. Elbette ki tam zirveye ulaşamamıştır. Şimdi, bu onların korkusu. Şimdi dayattıkları nedir?
‘ÖNDERLİĞE YÖNELİK İŞKENCE, ÖYLE SIRADAN DEĞİL’
Tecrit, bir işkence sistemidir, sistematiktir. İşkence, çok çeşitlidir. İşkence, inkâr, baskı ve kaba şiddettir. Senin düşüncelerini bırakmaması, sosyal etkinliklerini bırakmaması, sana defter kalem verilmemesi, seni dünya gelişmelerinden kısıtlaması, senin kendi yanındaki arkadaşlarınla temas kurmana engel olması, seni kendi ailenle, kendi avukatlarınla, çevrenle diyalog kurdurtmamasıdır. Onların yapmak istedikleri nedir? Kendilerince, Önderliğimizi tek başına bırakmak. Önderlik, bu kapitalist moderniteyi boşa çıkardığı için bunlar bu kadar hırslı, öfkeli ve hırçınlar. Bu kadar saldırı pozisyonundalar. Önderlik şunu söyledi: “Sizin Kapitalist Moderniteniz varsa halkların da Demokratik Modernite’si vardır. Sizin Kapitalist Modernite’deki ideolojik temalarınız varsa, Demokratik Ulus’un da felsefesi vardır.” Bugün ulus devlet de yetmiyor. Onların kendi politikalarına yetmiyor. Bunun karşısında da “Demokratik Ulus” dedi, Önderlik. Çünkü halklar hep vardır. Kadın açısından da kadınlar hep var oldu. Şimdi bu işkence öyle sıradan değil. Niye bizim mücadelenin tüm ekseni, Önderliğin fiziki özgürlüğüdür. Niye bizim tüm çalışmalarımız, tüm ideolojik mücadelemiz, tüm örgütsel mücadelemiz, tüm toplumsal mücadelemiz önderlik mücadelesidir?
Çünkü biz bir Önderlik hareketiyiz. Çünkü Önderlik, bir hareketi de aşarak, toplumların ve kadınların Önderi düzeyine geldi. Şu an dünya da olan tüm halklar, kendi dilleriyle Önderlik için slogan atıyorlar. Elbette ki bunlar sıradan uygulamalar değil. Önderlik yalnızlığı nasıl tanımladı? “Peygamberler de inzivaya çekilerek peygamber olduklarını ilan ettiler. Ciddi bir yoğunlaşma ve bu yoğunlaşmada toplumsal ihtiyaçlara karşılık vererek peygamberleştiler. Peygamberler oturarak kendi kendine peygamberleşmediler. Onun bir ürünü var, çıkışı var, topluma götürdükleri var. Onun toplumsal sorunlara getirdiği cevaplar var.” O yüzden Önderlik, "Ben peygamberim," demedi, ama "Peygamber düzeyinde de ciddi bir yoğunlaşmam var" dedi. Ve "Bunu size, kadınlara ve halklara sunuyorum. Siz bunları tartışın, görüş oluşturun, kendinizi geliştirin,” dedi. Çünkü iktidar elitlerinin, iktidar sisteminin ve erkek egemenlikli karakterin, birçok şeyin yanında yapmak istediği bir şey de kadınları düşüncesiz bırakmaktır. Düşünmeyen bir toplum nedir? Köledir. Düşünmeyen bir kadın nedir? Başkalarının hizmetçisidir. Düşünmeyen bir kadın nedir? Kendisi olmamaktır.
O yüzden Önderlik, “düşünün, düşündükçe var olacaksınız”dedi. Onun tüm argümanlarını, tüm ideolojik söylemlerini, tüm inkâr söylemlerini, Önderlik bir bir parçaladı. Şunu net söyleyebiliriz: Bugün kapitalist modernite de erkek aklı zihniyeti de toplumlara hükmedemiyor. Toplumlar da kendi yolunu bulma arayışında ve yürüyüşündeler. İşte biz, Kürt hareketi ve kadınları olarak uzun yolun yolcularıyız. Bu yollarda neyi katettik? Bilinci, tecrübeyi ve var olmayı. Halklar ve kadınlar varsa özgür olmayı katettik. Bu elli yıllık mücadelemizde ciddi bir birikim oluştu. İşte biz, bu birikimi kendimizle sınırlı tutmadık. Önderlik felsefesi, böyle bir felsefedir. Önderlik felsefesi, özgürlük felsefesidir. O anlamda, özgürlük felsefesi zapt edilemez ve engellenemez. Evet, tecrit var ama tecrit amacına ulaşamıyor ve ulaşamayacaktır.
Önderlik üzerinde yürütülen mutlak tecrit ve işkence, iktidar ve hegemon güçlerin temel araçlarından biri olan şiddetin farklı bir yöntemi midir?
Evet, özel savaş başta bunun algısını oluşturur. Önderliğimizin esaretiyle birlikte, uluslararası güçler, kapitalist modernite güçleri, iktidar akıl güçleri bütünü yani, neyi hedeflediler? Halkları ve hareketi düşüncesiz, öndersiz bırakmayı ve tümüyle koparmayı. Uzun yıllar ve şimdi de uyguladıkları, yapmak istedikleri budur. Önderliğin tutukluluk halini bize özümsetme, benimsetme ve kabul ettirtme. Başından beri ve hep söylediğimiz gibi: Biz ne dün ne bugün ne de yarın Önderliğin esaretini kabul etmedik ve etmiyoruz. Özel savaş bir algıyı, bir sözü, bir söylemi ortaya atar ve bunu uzun zaman gündemde tutar, herkes bunun etrafında yoğun tartışır ve bunu artık kabul edilir hale getirir. Katliam, inkâr, tecrit ve işkence alıştırılıyor. Diyor ki: "Ben bunu sana reva görüyorum, sen de bunu kabul etmeye mahkûmsun." Kürde, kadına, halklara ve Önderliğimize reva görülmek istenen özel savaşın tüm bu alet, yöntem ve uygulama biçimleridir. Biz o yüzden 24 saat diyoruz ki: "Tecrit kaldırılmalıdır, tecridi kaldıracağız, tecridi deleceğiz, tecridi yok sayacağız."
‘BUGÜN UYGULANAN FAŞİZMDİR’
Tecrit, bugünden itibaren kaldırılmalıdır. Madem itiraf ettiler, o zaman itiraflarını gerçekleştirsinler. Burada bir düşman gerçekliği var. Halk deyimleri var, cinsiyetçi yanları olsa da deyimler toplumsaldır. Derler ya, Osmanlı'da oyun bitmez. Devlet geleneğinde oyun bitmez. Faşizmde her türlü oyun mubahtır. Bugün uygulanan faşizmdir. Bir tarafta çağrı yaparken, diğer tarafta en katı tecridi tekrardan uygulatıyor. Tecrit zaten hala sürüyor. Önderlik, Ömer Öcalan yoluyla basına verdiği mesajla, "tecrit devam ediyor" dedi. Tecridin kalkması nasıl olur? 1. Önderlik, avukatlarıyla görüşmeli, 2. Kendi hareketiyle görüşmeli, 3. Tüm demokratik siyasi güçlerle görüşmeli, 4. Akil insanlarla görüşmeli, 5. Tüm toplum kesimlerini kendi bağrında taşıyan, demokrasiden, barıştan, adaletten yana olan sivil toplum örgütleriyle görüşmeli. Tecridin kalkması demek budur. Ailenin ziyarete gitmesi, tecridin kalkması değildir.
Bugünkü söylemleri gerçekten çok tehlikeli. Çok uyanık olmamız lazım. Dün de öyleydi, bugün de yeni değildir. Ama bunu daha bilinçli görmeliyiz. Diyorlar ki, "terörü yok edeceğiz." Biz de kadın hareketi olarak şunu diyoruz: O zaman 40 milyon Kürt'ü yok edeceksiniz. Tabii onların deyimiyle "terör." PKK hareketi, hangi halkın bağrından çıktı? Evrenselleşen, 40 milyonu saran ve tüm halkları kapsayan bir harekettir, yalnız Kürtleri değil. Özgürlüğü özümseyen, benimseyen, gerçekten demokrasiden yana olan, barıştan yana olan herkes. Barış olacaksa, o zaman eşitlik, adalet ve onurlu özgürlüğü kapsamalı. Bu, tüm insanlığın temel ihtiyacıdır. Bir temiz hava gibidir. Bir insanın kendini yaşatabilmesinin temel gıdasıdır. Artık şunu söyleyebiliriz: Bu söylemlere Kürt çocukları güler. Çünkü Kürt çocukları da politikleşmiş, Kürt halkı da politikleşmiştir.
‘TECRİT DEVAM EDİYOR’
Her gün bir söylemle ortalığı bulanıklaştırıyorlar. İşte bizim bu bulanıklaştırmaya izin vermememiz lazım. Tecrit devam ediyor. O zaman özgürlük mücadelesine devam. Önderliğimizin üzerinde yürütülen tüm baskı, işkence ve inkârı ortadan kaldırmak için Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlayana kadar her yerde ayakta, her yerde mücadelede, her yerde özgürlük etrafında kenetlenelim. Madem ki tecridi itiraf ettiler, biz de bunu kaldırmakla görevliyiz. Önderlik meclise gelsin dediler. Önderlik, “ben dün de hazırdım bugün de hazırım” dedi. “Bana imkân sunun, bireysel imkân değil, halkların imkânını sunun ben bu şiddeti de demokrasinin tüm ilkelerini de bu barışın yapılması gerektiğine inanarak ve halkların özgürlüğünü bunlar yasal, demokrasi haklarıdır, bunlar bir halkı tanıma haklarıdır. Tüm örgütümüz buna hazırız” dedi. Gel görelim ki uzatılan elde inkâr var. Uzatılan elde katliam var. Gerçekten uzatılan el dostane değil, barışçıl değil, ölümcüldür. Devlet diyor ki, “ben sana tokat atacağım sen de yüzünün öteki tarafını uzatacaksın.” Böyle bir Kürt yoktur artık. Varsa da işbirlikçidir, uşaktır, kendi düşmanının kölesidir; ki var, ama çok azınlıktır. Çünkü şöyle bir tarihe de sahibiz: İhanet hiçbir zaman yaşam hakkı bulmamıştır. İşbirlikçi çizgi hiçbir zaman var olmamıştır. O işbirlikçi çizgi, kendisince hep devletin güçlü olduğunu söyleyip onun yanında yer almıştır. Devlet de onu kullanmış, posasını çıkarıp bir yere atmıştır.
Özgürlük Hareketi olarak, 50 yıllık mücadele birikimimiz bir de Kürt halkının tarihi ve geleneği var, kültürü, direnişi var. Biz atalarımıza söz kondurtmayız. Biz böyle bir hareketiz ve böyle bir geleneğe sahibiz. Köklerine bağlı bir hareketiz. Geleneklerimiz demokratik kültürdür, geleneklerimiz ahlaki ölçülerimizdir, geleneklerimiz politik ölçülerimizdir. Biz bu kültüre ve geleneklere bağlıyız. Bunlar uğruna yola çıkan hareketiz. Biz kadın hareketi olarak da tüm feminist hareketlerin, tüm direnen kadın hareketlerinin mirasına dayanmışız ve mirasını esas almışız. Onlarla birlikte bugün çok büyük bir örgütlülük düzeyine ulaşmışız. Biz onları dışlamamışız, onlarla varız. O anlamda, kadın hareketi çok sağlamdır. Bugün kadın hareketi, tüm kadınlar tarafından ilham kaynağı olmuş, moral kaynağı olmuş, tecrübesini ortaklaştırarak var oluyor. İktidar elitlerinin faşist söylemlerini, inkâr söylemlerini doğru anlayarak, her koşul altında Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlayana kadar mücadele çıtamızı, azmimizi, kararlığımızı en üst boyutlara taşımalıyız. Zaten bunun içindeyiz, yürütüyoruz ama yürüyüşümüz daha emin ve kararlı olmalı.
‘KADINA YÖNELİK ŞİDDET POLİTİK VE İDEOLOJİKTİR’
Önder Apo üzerindeki baskı, şiddet ve özel savaş, kadınlar üzerinde nasıl vücut buluyor ve kadın yaşamına nasıl yansıyor?
Biz, Önderlik hareketiyiz. Önderlik, ilk söylemleriyle günümüze kadar olan söylemlerini büyüterek, genişleterek ve daha da kapsamlaştırarak geliştirdi. Önderlik, “Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez. Kadının kölelik tarihi yazılmamış, özgürlük tarihinin yazılmasını bekliyor ve toplumsal cinsiyetçiliğin aşılmasıyla birlikte kadın özgürlüğü sağlanmalıdır” dedi. “Cinsiyetçiliğe karşı kadın özgürlüğü, dinciliğe karşı kadın demokratik inanç birliği, devlet-ulus geleneğine karşı kadın, demokratik ulusu savunmalı, erkek egemen sistemine karşı ise erkeği özgürleştirmeli” dedi. Toplum, özgür kadın ve özgür erkeğiyle vardır. O zaman bu toplum özgürleşmeli. İlk yok edilmek istenen kadın oldu. Önderlik de dedi ki, ilk özgürleşmesi gereken kadındır. Önderlik ideolojisi, felsefesi ve düşünceleri bugün tecrit altında tutulmak isteniyor. Biz kadın hareketi olarak, Önderlik hareketiyiz; sürekli Önderlik felsefesiyle, ideolojisiyle perspektifiyle beslenen bir harekete sahibiz. Bizi birebir etkiliyor ve diğer kadınları da etkiliyor. Dikkat edelim, Önderlik hamlesinde tüm kadınlar hem toplumsal anlamda hem örgütler anlamında hem bireyler anlamında etrafında yer aldı. Onlarda da Önderlik felsefesinde kendini görme var. O yüzden etkiliyor. Önderliğe uygulanan tecrit, işkence ve özel savaş kadına da uygulanıyor. Paralel yürüyor. Önderlik bunu böyle tanımladı. İmralı’da uygulanan tecrit, tüm topluma uygulanan tecrittir ve biz bunu gerçekten yaşıyoruz. Bir kadının kendi özgürlüğünden bahsetmesi, birebir kadının kendi dilinden bahsetmemesi demek; bir kadının, ben kadınım ve özgürce yaşamak istiyorum demesi ise tutuklanmaya neden oluyor. Erkek tarafından şiddet uygulanarak katledilmesine neden oluyor ve kadın ötekileştirilerek sokak ortasında, mahallede şiddetle yüz yüze kalıyor. Erkek ve devlet aklı, onun ürünü olan şiddeti uyguluyor. Erkek bir kapıdan tutuklanıyor, diğer kapıdan çıkarılıyor. Kadına uygulanan şiddet politiktir ve ideolojiktir.
Nasıl ki et ile tırnak gibi, kemik ile et gibi, düşünce ile vücut gibi, ruh ile sistem gibi diyorsak, bu da birbirine bağlıdır. O anlamda, Önderliğe uygulanan tecrit kadına uygulanan tecrittir. Önderlik, "Siz dışardasınız, kendinizi özgür mü hissediyorsunuz? Etrafta sistemin size uyguladığı bu kadar şiddet var, katliam var, inkâr var, yasak var. Belki ben dört duvar arasındayım ama daha özgür düşünüyorum" dedi. Çünkü mücadele etmekle özgür düşüncenin ciddi bir bağı vardır. Önderliğimiz özgür insandır. Düşünce tek soyut değildir. Evet, soyut yönü de vardır. Düşünce pratikleşirse somutluk kazanır. Önderliğin hareketi olarak çıkışımızdan günümüze kadar ilk söylem pratikleşmiştir. O yüzden PKK halklar tarafından bu kadar benimseniyor. O yüzden de PKK ideolojisi ve felsefesi bu kadar özümseniyor. O yüzden PKK hareketi bu kadar toplumsallaştı. O yüzden PKK bugün vardır. Bir varlıktır, halkların iradesidir; inkâra gelmez. İnkâr etmekle ortadan kalkmaz. Kürtler yüzyıllardır inkâr ediliyor. Ortadan kaldırıldı mı? Kaldırılması mümkün mü? PKK, bu halkın ve halkların öncüsüdür. Kürt inkâr edildiği için PKK çıktı. Kürt yok sayıldığı için PKK çıktı. Kürt, sömürgenin sömürgesi olarak ele alındığı için PKK çıktı. Ama bugün PKK halklaşandır, toplumsallaşandır; bu yüzden bir ruh ve düşüncedir. Birbirinden kopuk değildir. Dini anlamda ele almıyoruz, daha bilimsel, daha sosyalist. 50 yıllık özgürlük düşüncesi vücut bulmuştur. Sen bu vücudu ve düşünceyi yok edebilir misin? Vücudu yok ettin, ruhu yok edebilir misin? Ruhu inkâr ettin, vücudu yok edebilir misin? Bu mümkün değil. Düşüncenin pratikleştiği, vücut bulduğu, yaşam bulduğu ve artık o yaşam, olmazsa olmaz bir düşünceye ve pratiğe ulaşmıştır. O yüzden kadının kendisi, bu özgürlük mekânlarında, sahalarında özgürlüğe büyük bir susamışlık ve özlemle koşuyor. O yüzden de ortadan kaldıramazlar. Kendileri bunu bas bas bağırabilirler, ama bu mücadele büyüyor. Kadın da bu mücadelenin içinde, ama daha özgün; kendi ideolojisini, ilkelerini, düşüncelerini esas alarak, kendi özerk örgütlülüğünü geliştiriyor. Şiddet çok sistematik bir hale gelmiş. Elbette ki çaresi var. Biz, özgür kadın hareketi olarak, özgürlük hareketi olarak bu şiddet olduğu için çıktık yola. Bunu savunabilecek araçlarımız, ideolojimiz, demokratik siyasetimiz ve demokratik konfederal sistemimiz var.
Dünya genelinde kadına yönelik savaş, şiddet, kırım, öldürme ve tecavüzün bu kadar azgın bir şekilde gelişmesinin temel nedeni nedir?
Çünkü dünyada da kadın hareketlerinde ciddi bir hareketlilik var. İrili ufaklı yaygındır ve kadın konfederal sistemi örme çabaları var. Mesela 8 Mart’ta bunu görüyoruz. Kadına karşı yürütülen şiddete başkaldırıda da isyanın örgütlülüğünde de bunu görüyoruz. 25 Kasım Kadına Karşı Şiddet Günü’nde bunu görüyoruz. Birçok boyutuyla bunu görüyoruz. Zaten Kapitalist Modernite, tüm toplumun kırımı üzerinde inşa edilmiş. Onların kadınlara özgürlük adı altında sundukları çok tehlikelidir. Kadın, sundukları baskı altında olmasın derken, kendilerince kadına sundukları şey, kendi bedenini satma imkânı. Önderlik buna “her bir parçasına bir fiyat biçmek, kadını reklam aracı yapmak” dedi. Oryantalist bakış açısıyla, işte Ortadoğu geridir feodaldir, Batı ise daha demokratiktir, daha açılımcıdır. Ama en tehlikelisidir. Feodalizm de geridir. Feodal aile yapılanması, feodalliğin o geri bastırmacı yapılandırması, çok daha geridir. Ama kapitalist modernite daha ileri değildir; daha çok tehlikelidir ve parçalayarak yok etmektedir.
Kadın siyasete girsin, ama kadın olarak değil. Kadın bilinciyle, kadın düşüncesiyle, kadın haklarını savunucusuyla, kadın özgürlük haklarının mücadelesiyle değil. "Sen gir meclise, sen gir siyasete, sen ol memur, sen ol öğretmen ama sistemin öngördüğü politikaları savun." Yani fiziki olarak kadın, düşünce olarak erkek.
Kadın hakları mücadelesi, adaletin, özgürlüğün ve eşitliğin mücadelesidir. Kadınlar, yıllarca bunun mücadelesini verdiler. Seçme ve seçilme hakkı, oy kullanma hakkı için bir bütünen yıllarca mücadele verildi. Kadınların da diğer kesimler gibi her yerde yer alabilmesi için de mücadele ve büyük bedeller verildi.
Liberalizm, şöyle bir şey; sen bu hakkı istersin ama ben, istediğim kadarıyla sana veririm. Seni susturur, verdiğime razı ederim. Yoksa senin istediğin hakkı verme değildir. Zaten hak verilmez, alınır. Özgürlük verilmez, alınır. Özgürlük birilerinin elinden sana verilmiyor. Hak da öyledir. Tüm toplumsal hakkı bir elit, bir iktidar, bir sistem kendisinde hapsetmiş ve onu demokrasinin kılıcı gibi toplum üzerinde, kadınlar üzerinde kullanıyor. Kürtajından tutalım İstanbul Sözleşmesi’ne kadar, kadınlar bu yönlü yürüyüşler yapıyor ve ciddi bir mücadele gelişmiş. Batı da gündeme çok girmiyor, kadın katliamları bazında. Batı’da kadın katliamları daha çok var. Kadın örgütleri bunu deşifre ediyor. Yine erkek aklının, sisteminin kadın üzerinde yürüttüğü şiddeti araç ve gereçleriyle gün yüzüne çıkarmak için mücadele yürütülüyor. Bunlar inkâr edilemez mücadelelerdir. Ama Kapitalist Modernite daha çok nereyi gösteriyor? Ortadoğu’yu. Bu da bir politikanın ürünüdür. Ortadoğu, onlar için geridir. Geri olanın da yenilenmesi lazım. Demokrasinin gelmesi lazım. Tabii, onların istediği demokrasi, kendi sistemlerinin çıkarıdır.
Demokrasi kültürü, halkların öz iradelerini, öz düşüncelerini, öz yönetim sistemini inşa etmesidir. O yüzden, tarihi bilinç ve erkek zihniyetini doğru tanımak ve oyunlarına gelmemek gerekir. Avrupa’nın, Batı ülkelerinin tüm kıtalarında kadına karşı çok fazla şiddet yürütülüyor. Kadını katletmekten tutalım, kadının pazarlarda vücudunu parça parça satmasına, kadını reklamda kullanmasına kadar. Kadının dizilerde, sinemalarda kullanılmasına kadar. Erkeğin dayağına tabi kılınmasına kadar. Evet, Ortadoğu’da kadına reva görülen ölümdür ve yok saymadır.
Kadın kırımının en çok yaşandığı sektörlerden biri de moda, film, dizi, fuhuş, kozmetik. Bu sektörler çok gelişkin. Bunlar çok normalleştirilerek, sıradanlaştırılarak bir çalışma alanı olarak görülüyor. İnce bir kadın kırımı yaşanıyor. Buna karşı nasıl bir mücadele vermek gerekiyor?
Evet, hem incedir hem de gözle görülen bir şeydir. Moda nedir? Kadının fiziki güzelliğini, bir bütün olarak estetik boyutunu, kar mantığı ve endüstriyalizm temelinde ele alıyor. Bu bir sermayedir. Artık devletlerin eskisi gibi gücü kalmadı. Şirketler bunu yürütüyor. Reklamlarda kadın daha çok öndedir. Kadının fiziki güzelliği kullanılıyor. Kadın niye fuhuşa teşvik edilip sürükleniyor? Önderlik,“bunu yapan erkek aklıdır erkek zihniyettir” dedi. En büyük fuhuşa öncülük eden, erkektir. En büyük düşkünlüğü yapan, erkek aklı ve zihniyetidir. Kadın, kendi tarihsel bilincinde kendini var kılmadı mı xwebun olmadı mı hep kullanılmaya müsaittir. Önderliğin ve birçok filozofun dediği gibi, “Bilinçsiz cahil topluluklar en tehlikelisidir.” Çünkü iktidarın kullandığı kesimler, bilinçsiz ve kendini inkâr edenlerdir. O yüzden bu durum en tehlikelisidir. Bu yüzden Önderliğimiz bu kadar bilince ve düşünceye, toplumsallık ve özgürlüğe yükleniyor, halkların ahlaki ve politik değer yargılarına yükleniyor. Bu konuda kadın, toplumsallığın öncü gücüdür. Bugün de öyledir, dün de öyleydi. O zaman kadının bir kültürü var, ahlaki kültürü var, demokratik kültürü var, özgürlük kültürü var. Kendi ailemizde, kendi köyümüzde, kendi şehrimizde bunu müthiş yaşadık ve yaşıyoruz. Kadın ne kadar demokratik ölçülerde ve ahlaki ölçülerde toplumsallığı kendi etrafında topluyor ve evrenselleşiyor. Evrenselleştikçe egemen erkek o kadar korkar duruma geliyor.
Kapitalist modernite ve hegemon erkekliğin ideolojileri olan milliyetçilik, dincilik, bilimcilik ve cinsiyetçilik kadın varlığını hedef alıyor. Kadınlar nasıl bir ideolojik savaş ve mücadele vermeliler?
Kadın, kendi tarihi ekseninde kendi bilincini oluşturmalıdır. Kendi olma, bilinç ve düşüncedir. Onu örgütlülüğe büründürmelidir. Örgütlülük ile savunma gücünü oluşturmalıdır. 3’üncü Dünya Savaşı, liberal ideolojiyi ve inkârı daha incelterek, algı operasyonlarını oluşturarak, paradigmasal bir savaş yürütüyor. Kadın, kendi öz örgütlülüğünü oluşturmadı mı bu kapitalist sisteme karşı varlığını sürdüremez. Varlığını sürdürmek, kendi öz savunmasını oluşturması demektir. Öz savunmanın silahlı boyutu, silahsız boyutu, demokratik siyaset boyutu vardır. Ekonomi boyutu vardır, kendi demokratik sistemini inşa etme konfederal sistemidir. Önderlik, bundan dolayı bilimciliğe karşı, Jineoloji dedi. Bilim, paramparça edilmiş. Pozitivist bir bakış açısı var; böl, yönet, kendini yaşat bilimciligi yapılıyor. Tabii ki, jineoloji bakış açısı, kadın bakış açısıdır. Kadının bin yıllardır yok edildiği tarihini ve kadın olma bilincini gün yüzüne çıkarmadır. Kapsamlı ve derindir, fakat öz itibariyle budur. Bunlar, çok kapsamlı konulardır. Jineolojinin kapsamlı değerlendirmeleri var; dergileri çıkıyor, kitapları, araştırmaları var. Jineoloji, tüm dünyada bir ilham kaynağı olmuş ve tüm kadınları sarmıştır. Kadın bakış açısı, kadın gibi düşünme, kadın değer yargılarını gün yüzüne çıkarma. Bilimciliğin karşısında, kadın bilimi Jineoloji.
‘KADINLAR KENDİLERİNİ ŞİDDETE MAHKUM ETMEMELİLER’
Cinsiyetçiliğin karşısında da kadın özgürlüğü var. Kadın, kendisini bilinçlendirmeli; bu bilinç, salt düşünsel değil, yaşamın, toplumsallığın örgütlülüğüdür. Kendi öz savunma bilinci ve gücüdür. Dincilik, kapitalist modernite, hegemon erkeklik neden halkların, kadınların inançlarına, ahlakına ve düşüncesine, bu kadar düşmanca ve hunharca saldırıyor? Çünkü onları yok etmeden kendisini var edemez. Her topluluğun, her halkın kendi inançları vardır. Buna saygı duymak gerekiyor, geri ve geriletmiş yanlarını demokratikleştirmek gerekiyor. Bundan dolayı Önderlik, Demokratik İslam geleneği dedi. Bizler, hiçbir zaman İslama karşı olmadık. Gerçekten de İslam’ı doğru okuyalım, İslam’ı devlete alet etmişler. Bu, toplumsallığa vurulan en büyük darbedir. Demokratik İslam’ı araştıralım ve doğru okuyalım. Önceleri dergahlar, camiler, kiliseler halklar tarafından nasıl kullanılıyordu. Kapitalist modernitenin üç sacayağına karşı, Demokratik Modernite’nin de üç sacayağı var. Bundan dolayı kadın özerk örgütlülüğünü geliştirmelidir. Önderlik, kadının özgürlüğüne, kadının özerk örgütlenmesine, partileşmesine stratejik yaklaştı. Kadınlar olarak liberalizmi çok iyi tanımalıyız. Liberalizm, ehlileştiriyor, pasifize ediyor, sindiriyor, düşünemez düzeye getiriyor ve var olana tabi kılıyor. Onda insani değerler yoktur ve yok ediliyor. Dikkat edin bu savaşı yürütenler kimlerdir? Canavarlaşmış erkek tipleridir; insan düşmanıdır, kadın düşmanıdır. Bundan dolayı, kadınların devlet karşısında kendi öz gücü, öz savunması, öz iradesi ve öz bilinci demokratik konfederal sistemi diyoruz.
Kadınlar kendilerini örgütlü ve bilinçli hale getirmeliler. Kendini hiçbir geriliğe ve şiddete mahkûm etmemeliler. Kadın, kendisini her koşul altında savunmalı, savunma mekanizmasını geliştirmeli ve güçlendirmelidir. Doğadan kopmayalım, ekolojik bakış açısı, doğadır. Bizi var eden, özgür düşünebilen doğadır ve bizler doğa ile varız.
Hemen hemen dünyanın her yerinde kadınlar, özgür yaşam felsefesi olan Jin Jiyan Azadi sloganı altında birleştiler. Bu birleşmeyi ve direnişi kadın devrimine dönüştürmek için neler yapılmalıdır?
Tüm ülkelerde kadına yönelik şiddet var. İran’da idam politikası var. Elli yıldır mücadelemizin yürüttüğü bir felsefeyle yürüdük. Bunun en çok toplumsallaştığı yer, Rojhilatê Kurdistan ve İran oldu. Tüm dünya Kürtçe diliyle yürüdü. “JIN JIYAN AZADİ” ile yürüdü. Bu bir devrimdir. 21’inci yüzyıl, kadın devrimi yüzyılıdır; biz özgür kadın hareketi olarak bu devrimin içindeyiz. Devrim yürüyor. Devrim nedir? Yaşamını bilinçlendirmek, kendini örgütlemek, toplumsallığını özgürlük ölçülerine göre yaşamaktır. Devrim, sürekli bir yenilik isteyendir. Devrim, bir enerjidir, yaşamı oluşturandır. Demokratik kültürdür. Tüm dünya kadınları olarak, demokrasiden, barıştan yana olan, şiddete, işkence ve zulme karşı olan kadınlar, JIN JIYAN AZADİ felsefesi ile yürümelidir. Sadece yürüme ile sınırlı kalmamalıyız. Bu yürüyüşümüzü örgütlülüğe dönüştürelim. Kadın olarak, hangi ülkeden olursak olalım aynı duyguları hissediyoruz, aynı felsefenin, yani özgürlük felsefesinin yolcularıyız. JIN JIYAN AZADİ bir özgürlük felsefesidir. Bu anlamda, her günümüz bir mücadele günü olmalıdır. Tabii ki günleri önemsiyor ve anlamda biçiyoruz. Bu günler de bir bedel ile elde edilen kazanımlardır; fakat bir gün ile sınırlı kalmamalıyız. Erkek aklını zora sokalım. Hegemonik erkekliği işlevsiz kılalım.
Erkek el kaldırdıkça, o eli ona iade edelim ve kendi öz savunmamızla ona cevap verelim. Erkeğe artık “senin değilim, ben kendiminim, ben varlığım ile var olacağım” diyelim. “Sen bana sahip değilsin, olamazsın.” Birbirini hissetmek, kadın olmanın hissidir; işte bu da bir yoldaşlıktır. Bu, kadın olma düşüncesidir. Kadınlar olarak öyle bir örgütlenelim ki, erkek aklı korksun.
‘KADINLAR BÜTÜN YAŞAMLARINI MÜCADELEYE DÖNÜŞTÜRMELİ’
Kadın, bütün yaşamını mücadeleye dönüştürmedi mi her gün her yerde şiddete maruz kalır. İnkâr şiddettir, yok saymak şiddettir, iradesini tanımamak şiddettir. Bizler çok önemli bir düzeyde bunları aştık. Şimdi bizlerin eşbaşkanlık sistemi var, özgün özerk sistemimiz var, bir kadın demokratik konfederal sistemimiz var, bir kadın partimiz ve savunma gücümüz var. Bunların varlığı, mücadeleyi yükseltmektir.
Çünkü halen erkek aklı her yerde kendisini uygulamak istiyor. Bugün Kürdistan’da kadına şiddeti olmamalı. Kürtler, elli yıllık özgürlük mücadelesiyle bilinçlendi ve kendi olmanın tadına vardılar. Önderlik hep şunu söyledi: “Bir yerde kadın katlediliyorsa, bil ki o sensin.” Kadın duygusu ve bilinci budur. Her Kürt kadını ve kadınım diyen, her nerede olursa olsun her gününü bir mücadeleye dönüştürmeli. Varlığımızı her yerde güçlü bir direnişe, güçlü bir örgütlenmeye dönüştürmezsek ve bilincini geliştirmezsek, erkek aklını, kapitalist moderniteyi yenemeyiz. Direniş ve mücadelemizi bir tek güne sığdırmayalım. Kadın örgütlenirse, bu katliamlar ortadan kalkar. Kadın bir araya gelirse, erkek buna ulaşamaz. 21’inci yüzyıl kadın devrim yüzyılına özgürlük coşkusu ve aşkıyla yürüyelim.