Zeki Akıl: Türk hükümeti etnik temizlik istiyor

Siyasetçi Zeki Akıl, Türk iktidarının Rojava’yı tümüyle ortadan kaldırmak ve Efrîn’deki gibi ‘etnik temizlik’ yapmak istediğini, Suriye’nin yeni döneminin önünde de engel olduğunu söyledi.

KUZEY VE DOĞU SURİYE

Türk hükümetinin yıllardır ‘Kürtler asla bir statü sahibi olmayacak’ dediğini ve bunu başarmak için he şeyi yaptığını belirten siyasetçi Zeki Akıl, “Kürtler ve Özerk Yönetim, Suriye’de barışçıl ve demokratik bir çözümden yanalar, ancak diğer güçlerin nasıl bir tutum alacağı hala belirsiz” dedi. 

Siyasetçi Zeki Akıl’ın Suriye’deki gelişmeler, Kürtlerin durumu ve Türk hükümetinin yıkıcı rolüyle ilgili değerlendirmelerde bulundu: Suriye’nin nasıl bir siyasi şekillenmeye gideceğine dair şimdiden bir şey söylemek çok zor. Kalıcı bir barış ancak bütün halkların, inançların, özellikle de kadınların haklarına kavuşmasıyla mümkün olabilir. Uzun yıllar aşırı merkezi ve katı bir ulus devlet sistemi uygulandı. İç savaş-altüst süreci yaşandı. Ağır travmalar, vahşi eylemler, bilinçle ele alınmazsa var olan önyargıları ve kopuklukları siyasi alana da yansıtır. İntikam cepheleri, birlikte yaşama kültürünü tehdit eder. 

KÜRTLERE AÇIK DÜŞMANLIK İÇİNDE

Siyasi aktörler arasında mutabakat sağlamak kolay görünmüyor. Çünkü çok fazla dış güçlerin müdahil olduğu bir süreci yaşıyoruz. Türkiye bu süreçte oynadığı role dayanarak adeta HTŞ ve diğer siyasi güçlerin hamisi gibi davranmaya çalışıyor. ABD ve Avrupa gibi güçlerin açıklamaları en azından bir iyimserlik içeriyor. Türkiye ise Kürtlere karşı açık düşmanlık içinde. Bunu Suriyeli güçlere de dayatıyor. Kürtlerin kimlikleri ve iradeleriyle katılmalarını ABD, NATO ve Avrupa nezdinde bloke etmek istiyor. Ayrıca Batılı güçler söylediklerine ne kadar bağlı kalırlar, bu da belirsiz. Kalıcı bir çözüm için süreçte rol oynayan ABD ve diğer Batılı güçler ciddi çalışırsa belki yol açılır. Yoksa mevcut örgütlerin hepsi her konuda aynı düşünmüyor. Kendi bildiklerini okur ve dayatırlarsa o zaman daha kaotik bir ortam da ortaya çıkabilir.

BİRBİRLERİNİN VARLIKLARINI KABUL EDEREK

Kalıcı bir çözüm esasında Suriyeli halkların ve güçlerin birbirlerinin varlıklarını kabul ederek, siyasi yöntemleri kullanarak anlaşmalarıyla sağlanır. Yine dışlananlar, ezilenler ve bastırılanlar olursa bu halkların iradesine dayalı bir çözüm ve barış olmaz. İç birlik ve demokratik ortak yaşam kültürü esas alınırsa bu en doğrusu olur. Tabii rol oynayan büyük güçlerin de bu çözüme şans tanımaları ve egemenlik alanlarını genişletme arayışından vazgeçmeleri gerekir. ABD, BM gibi güçler yapıcı rol oynarsa çözüm için kolaylaştırıcı olma olanakları artmış durumdadır.

ÇÖZÜM ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL

Suriye’de çözüm önünde en büyük engellerden biri Türkiye olarak görünüyor. Eskiden birbirlerinden yüz binlerce insan öldürmüş olanlar şimdi çatışmıyor ama Erdoğan ısrarla savaşı dayatıyor ve yayıyor. SMO denen güçleri, Kürt bölgelerine ve demokratik yönetimlere saldırtıyor. Kürtleri siyasi süreçten ve coğrafyasından sürmeye ve yaşam hakkı tanımamaya çalışıyor. ABD, NATO, BM ve Avrupa gibi bütün güçleri ve platformları bloke etmeye çalışıyor. BM ve ABD’nin ‘herkesin süreçte yeri olmalı’ söylemleri ne kadar pratiğe yansıyacak? Bu, Türkiye’nin blokajını aşmalarına ve alacağı tutuma bağlı. 

KÜRTLER BARIŞÇIL BİR ÇÖZÜMDEN YANA

Kürtler şimdiye kadar HTŞ ve Şam yönetimiyle görüşmüş değil, daha çok kendilerine yönelen saldırılarla uğraşıyor. ABD, Koalisyon’un başka üyeleriyle diyalog içindeler. Kürtler ve Özerk Yönetim bölgeleri barışçıl ve demokratik bir çözümden yanalar, ancak diğer güçlerin nasıl bir tutum alacağı hala belirsiz. Daha çok niyetler dile getiriliyor ve iyimser açıklamalar yapılıyor. Ayrıca Kürtler kendi içlerinde de ortaklaşmak için çalışıyor. Bunun için Koalisyon’dan bazı güçler de arabulucu durumda. Daha önce görüşmeler olmuş, bazı konularda mutabakat da sağlanmıştı ama süreç ilerlememişti ama şimdi en azından Şam’a ortak gitme, bazı önceliklerde anlaşmaya gitmeleri hepsinin çıkarınadır. Farklı konuları daha sonra da müzakere edebilirler. Kürtler, genelde Suriye’nin bütünü için demokratik bir sistem istiyor ve barışçıl bir zeminde çözüm arıyor.

TÜRKİYE ADETA ÜZERİNE ÇÖKMÜŞ

Suriye geleceğini arıyor demek yanlış olmaz ama Suriye’yi Suriyelilere bırakmıyorlar. Türkiye mevcut durumda adeta üzerine çökmüş. Ne olursa olsun Kürtleri dışarıda bırakmak istiyor. Bir yandan askeri olarak saldırıyor, alanları işgal edip kuşatıyor, bir yandan halkların birlikte yaşamasını tahrip ediyor. Arapları Kürtlerden uzaklaştırarak, provokasyonlar düzenleyerek Kürtleri yalnızlaştırmak ve boğmak peşinde. Şimdi Suriye’de olan bu. Bu durumda demokratik ulus modeli Suriye’de nasıl uygulanacak? Yani bütün halklar, inançlar ve fikirler özgürce birlikte var olacaklar. Azınlık çoğunluk demeden, farklı inanca bakmadan eşit ve özgür yurttaşlar olarak birlikte yaşamak tabii ki en ideal çözümdür. Bunlar yasal ve anayasal düzeyde işlerliğe kavuşursa Suriye’de uygulanması zor olmaz. Suriye’de çok zengin etnik ve dini, kültürel yapılar var. Hepsinin etrafında buluşacağı sistem demokrasidir. Böyle olunca kimse dışlanmaz ama bunun için de örgütlü bir toplum ve siyasi yapılar gerekiyor. HTŞ’nin demokrasi anlayışı ve siyasi sistemi belirttiklerimizle örtüşmüyor. Türkiye kendi içinde demokrasiyi uygulamıyor. Suriye’de uygulanmasına nasıl rıza gösterir? ABD ve diğer Arap ülkelerinin demokrasi diye bir önceliği veya düşünce yapısı var mı? Yok. Dediğimiz gibi ne olacağını öngörmek çok zor. Bırakalım Kuzey ve Doğu Suriye’deki demokratik ulus arayışını ve uygulamalarını, var olanı da boğmak ve ortadan kaldırmak için acele ediyorlar.

MINBIC BİR MODELDİ

Minbic demokratik bir sistem için iyi bir modeldi. DAİŞ’ten kurtarıldı. Meclislerini kurdular ve var olan halk kesimleri ayrım yapılmaksızın sürece katıldı. Ancak son saldırılarla bu durum ortadan kaldırıldı. Orada kadınların katledildiği haberleri basına yansıdı. Türkiye bir yandan SMO’yu saldırttı, bir yandan da içeride örgütledikleriyle kargaşa yaratıp karışıklık çıkardı. Fazla kan dökülmemesi ve halkın zarar görmemesi için ateşkes girişimleri oldu. Anlaşmaya göre iki taraf da silahlı güçlerini şehirden çıkaracak ve halk kendisini yönetmeye devam edecekti. Anlaşma gereği Minbic Askeri Meclisi güçlerini çekti ama şehre giren çeteler çıkmadı, dolayısıyla anlaşmaya uymadılar. ABD’nin arabuluculuğundan bahsediliyor, ancak onlar da ağırlığını koymadı. 

TÜRKİYE DAİŞ İLE DE ANLAŞABİLİR

Türkiye Suriye’de demokratik bir sistemin kurulması önünde ciddi bir tehlike olarak duruyor. Erdoğan’ın zihniyet olarak o radikal gruplardan farkı yoktur. DAİŞ ile de anlaşabilir. Bunu yapmadı da değil. Suriye’de cezaevleri boşaltıldı, Türkiye hiç ‘teröristler bundan yaralanır’ diye bir kaygı belirtti mi? Hayır. Bunların içinde hiç DAİŞ’li yok muydu? Türkiye’de demokrasiyi ortadan kaldırmakla meşgul olan, muhalefetin elindeki belediyeleri bile işlemez kılmaya ve kayyum atamak için pusuda bekleyen Erdoğan tabii ki, Suriye’nin geleceği için gerçek bir tehlikedir. Bölgede demokrasinin değil, etkisini ve nüfuzunu yaymayla meşgul. Suriye’yi kesinlikle denetimine almaya çalışacaktır.

TÜRKİYE’NİN HEDEFİ EFRÎN’DEKİ GİBİ ETNİK TEMİZLİK

Rojava için söylemeye bile gerek yok. Mevcut Türk yönetimi Rojava’yı tümüyle ortadan kaldırmak istemektedir. Efrîn’de büyük bir etnik temizlik yaptığı gibi diğer bölgelerde de hedefi aynıdır. Yıllardır ‘Kürtler asla bir statü sahibi olmayacak’ dediler ve bunu başarmak için her şeyi yapıyorlar. 

SAVAŞ SONA ERMİŞ DEĞİL

Tişrîn ve Qereqozax büyük bir fedakarlıkla korundu. Yapılan saldırılar kırıldı, ancak burada savaş sona ermiş değil. Bölge büyük oranda kuşatılmış. Türk devletinin koordinesi ve hava saldırıları olmazsa saldıranlar bir adım bile ileri atamazlar. Muazzam bir direnişin sergilendiğini izliyoruz. Onların cephane, muhabere ve lojistik sorunu yok. Türk ordusu her şeyini veriyor ve bizzat savaşı yönetiyor. Etkili bir hava desteği veriliyor. Onları bu bölgelere saldırtan Türk devletinin kendisidir. SMO, kendi başına bir oluşum değildir. Türkiye’nin emirlerine göre hareket ediyor. Bu bölgede dört günlük ateşkes sağlanmıştı. Yine ABD’nin devrede olduğu belirtiliyor. Eğer Türkiye istediğini alamazsa ateşkes diye bir şey kalmaz ve saldırılar sürer. Türkiye bu bölgeden kolay kolay vazgeçmez.

SAVAŞ İÇİN BAHANE ARIYORLAR

Türk devletinin niyeti çok kötü. Süleyman Şah türbesini Qereqozax’a getireceğiz diye, basın adeta savaş dansına durmuş gibi. Getirmek için savaşmaları gerekmiyor. Savaşmak için öyle can atıyorlarsa DAİŞ tehdit ettiğinde savaşsaydılar. Tersine, türbeyi kendileri taşımak istedi. YPG de kendilerine yardım etti ve Eşme köyüne getirildi. Orası da bir Kürt köyüydü. Kürtler bu kadar yapıcı ve dostça yaklaşım gösterecekler ama onlar savaş naraları atacak! Eğer getirmek için koşulları uygun görüyorlarsa haber verir ve getirirler. Türbeyi getirmeyin denmiyor zaten ama amaçları üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Bu konuda yapılan görüşmeler olumsuz sonuçlanmış diye basına yansıdı. Eskiden olduğu gibi türbeyi getirmek yerine daha geniş bir alan istiyorlar ve ağır silahlar yerleştireceklerini belirtmişler. Sembolik olan bir türbe için geniş bir arazi ve ağır silahlar tabii ki gerekmiyor. Onlarca yıl o türbe oradaydı ve böyle bir şeye ihtiyaç duyulmadı. Daha barışçıl ve yapıcı yaklaşan Kürtlere sıra gelince her konuda savaş gerekçesi çıkarmayı huy edinmişler.

REQA’DA KIŞKIRTMALAR VAR 

Dêrazor’da mevcut haliyle durum sakin görünüyor. Burada da bazı şahıslar sorun çıkarmak istedi ama yapılan görüşme ve diyaloglarla bunlar aşıldı. Aşiret ileri gelenleri vb. QSD ile hareket edeceklerini ve bölgelerinde karmaşa istemediklerini açıkladı. HTŞ de QSD kendi bölgesinde kalsın, rejimin elindeki bölgelere de kendileri yerleşeceklerini söylemiş. Şimdilik bu söylenenlere uyuluyor. Dêrazor’da karışıklık çıkarmaya çalışanlar Türk devletinin yanında olan gruplardır. Tanıdıkları, akrabaları üzeri ulaşmaya ve onları tahrik etmeye çalışıyorlar. Ayrıca dijital medya üzerinde de kapsamlı bir psikolojik savaş yürütülüyor.

Reqa’da durum biraz daha gerginleşti. Uzun yıllar boyunca devam eden zihniyet şekillenmesinin sonucu olarak insanlar milliyetçilikten nasibini alıyor. Ağırlıklı olarak yine Türkiye’nin yanındaki çetelerin çağrılarıyla bazı kişiler sokağa çıktı. Sağa sola ateş açanlar olmuştu. Buna rağmen güvenlik güçleri soğukkanlı davranıp olayları kontrol altına aldı. Normalde rejimin devrilmesinden kaynaklı kutlamalar, sevinçlerini dile getirmeler birçok yerde oldu. Halkla yapılan görüşmeler sonucu durum sakinleşmiş durumda ama Kürt-Arap ayrımı üzerinde kışkırtmalar devam ediyor.  

DAİŞ TEHLİKESİ ÇOK CİDDİDİR

DAİŞ tehlikesi çok ciddidir. Suriye’de son yaşananlardan ve ortaya çıkan boşluklardan yararlanarak aktifleşiyorlar. Zaten Irak ve Suriye arasındaki çöllük bölgelerde hakimiyet sağlanamıyordu. ABD, BM gibi kurumlar, güçler de bu yönlü açıklamalar ve uyarılar yapıyor. Uzun yıllar süren mücadele ve elde edilen olumlu sonuçlar tümüyle boşa çıkma tehlikesiyle karşı karşıya.

SMO içinde eski DAİŞ’lilerin sayısı fazla. Bazıları da HTŞ’ye katılmış. Bu örgütler arasında bir geçişkenlik var. Düşünce olarak kendilerine yakın olanların etkili olmasıyla da cesaretlendiler. Ayrıca güçlerin şimdi yoğunlaşmaları ve öncelikleri de farklı. Örneğin QSD ağır bir saldırı altında. Daha geniş bir coğrafyada kuşatılmaya alınıyor. Türk devleti ve elindeki SMO sürekli aldırıyor. Güçlerini korumak ve bölgelerini savunmak için konumlanmalarını değiştirmek zorundalar. Böyle olunca ister istemez DAİŞ’e karşı mücadele sekteye uğrar. 

DAİŞ tutukluları ve kampları Koalisyon ile ortaklaşa gözetiliyor ve korunuyor. Dışarıdan saldırılar ve karışıklıklar olmadıkça ciddi bir sorun görünmüyor ama bu konuda da tehlikeler var. Önlemlerin artırılması da gerekiyor fakat Türkiye’nin tutumu, Rojava’da, Kuzey ve Doğu Suriye’de her şeyi tehlikeye atıyor. Dünyayı ilgilendiren bir risk ve tehlike var ve daha ciddi yaklaşılması gerekiyor. Türkiye zaten DAİŞ’lilerin içeride değil dışarıda olmasını ister. Elindeki SMO içinde yüzlerce DAİŞ’li var. Terörle mücadele falan diyorlar ama Tük devletinin esas derdi Kürtlerdir."