Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Dairesi Eşbaşkanı Abdulkerim Ömer, Rojava’ya yönelik olası işgal saldırılarına karşı Şam hükümetini, uluslararası kamuoyunu, Avrupa Birliği’ni ve Birleşmiş Milletler’i tutum almaya çağırarak, “Tüm dünyanın istikrar ve güvenliğine dönük tehditlerin önünü alalım” dedi.
Eşbaşkan Abdulkerim Ömer, Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük yeni işgal tehditlerine ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.
Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir kez daha Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük işgal tehditleri savurdu. Bu tehditlere zemin oluşturan gelişmeler nelerdir?
Erdoğan’ın tehditleri yeni bir durum değildir. Devrimin başından beri Erdoğan’ın amacı Kürt halkının imhasıdır. Her fırsatı ve konuyu kendisi için kullanmak istiyor. Şu anda mevcut Rusya-Ukrayna krizini, uluslararası kamuoyunun bu krizle meşguliyetini, Rusya ve NATO’nun Rojava’daki çelişkilerini kullanıyor. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya dahil olma durumunu da kullanıyor. Türk devleti uluslararası alandaki her sorunu kendi çıkarlarının hizmetine koyuyor.
Türk devleti, yeni bir komployla Suriye’den bir başka yeri daha işgal etmek istiyor. Sadece bununla da sınırlı kalmıyor. Hatta NATO’yu da Kürt halkına, Kuzey ve Doğu Suriye halklarına karşı gerçekleştirilmek istenen komploya katmak istiyor. Kendi şovenist zihniyetine dahil etmek istiyor. Halkların soykırımı üzerine inşa edilmiş Türk devletinin tutumu budur.
17 Ekim ve 22 Ekim 2019’da imzalanan ancak uygulanmayan “ateşkes anlaşmaları” bunun neresinde?
Önce ABD-Türkiye arasında, ardından Putin-Erdoğan arasında imzalanan ateşkes anlaşmaları var. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve QSD olarak bizler bu anlaşmalara uyarken Türk devleti bir gün bile uymadı. Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük bombardıman, drone saldırıları devam etti. Siviller katledildi, işgal bölgelerinde demografik değişimler yapıldı.
Her iki “garantör” ülke Türk devletinin bu ihlallerine karşı sessiz kaldı. Bu, meseleyi kabul ettikleri ve yardım ettikleri anlamına geliyor. Sessizlik bundandır. Rusya, ABD ve Uluslararası Koalisyon ile yaptığımız onlarca görüşmede bunu dile getirdik. Ancak değişen bir şey olmadı.
Önce ‘Suriyeli mültecileri yerleştireceğiz’ ardından ‘sınır güvenliğimiz’ açıklamaları ve beraberinde gelen işgal tehditleri…
Erdoğan, 1,5 milyon Suriyeli mülteciyi bölgeye yerleştirme projesini pratik olarak zaten gerçekleştirmiştir. Örneğin işgalden önce Efrîn’deki Kürt nüfusu yüzde 97’iken şimdi yüzde 20’nin altındadır. Pratik olarak demografik değişim yapılıyor zaten. Serêkaniyê, Girê Spî ve Efrîn gibi işgal altındaki bölgelerde her türlü suç işleniyor. Kalanlarda göçertilmek ve demografi tamamen değiştirilmek isteniyor.
Türk devletinin yeni işgal projesi daha da tehlikelidir. Halkların imhasını öngören şovenist Erdoğan, uluslararası kamuoyunun yardımıyla 1,5 milyon mülteciyi oraya yerleştirmel istiyor. Erdoğan’ın bu söylemleri insan haklarına, uluslararası hukuka, BM’nin 1951 nolu mülteci kararı ve 2254 nolu Suriye sorununun çözüm kararına karşıdır. Özerk Yönetim olarak mültecilerin dönmesi taraftarıyız. Ancak bu dönüş, Suriye’de istikrar ve sorunun çözülmesiyle mümkündür. Çünkü mülteciler başka yerlere değil kendi topraklarına dönmelidir.
Olası işgal ortaya nasıl bir tablo çıkaracaktır?
Türk işgal saldırıları DAİŞ’in yeniden canlandırılmasına destektir. Siyasi İslam projesinin, Misak-ı Milli’nin canlanmasıdır. Olası işgal saldırıları bölgenin istikrarını oldukça etkileyecektir. Bölgenin güvenliği için tehlikedir. Etkisi sadece bize değil tüm Ortadoğu ve dünyaya olacaktır.
Erdoğan, 2022 yılında yapabileceği her şeyi yapacaktır. 2023 yılında Türkiye’de yapılacak seçimler öncesinde hem burada, hem Başûrê Kürdistan, Medya Savunma Alanları, Şengal’e dönük saldırılarla bahsettiği “kazanımları” istiyor. Erdoğan’ın “kazanımları” Kürt halkının ve Kuzey ve Doğu Suriye halklarının imhasını öngörüyor. Tüm Kürdistan’da Kürtlerin imhasını öngörüyor.
Erdoğan’ın bu tehditleri DAİŞ’in hizmetine giriyor. Erdoğan daha önce de DAİŞ’i kullandı. Son olarak Hesêkê’deki Sinaa cezaevine dönük saldırıda da amacı, yine Kuzey ve Doğu Suriye’nin istikrarını bozmaya yönelikti. Amacı ve planı, birkaç çetenin kaçırılması değil tüm çetelerin çıkarılması, buradan Hol Kampı’na giderek tüm bölgeyi bir kez daha ele geçirmeye yönelikti. Erdoğan bunda da başarılı olamadı. Güçlerimiz büyük fedakarlıkla bunu engelledi.
Buna karşı sizin yol haritanız nedir ve kime ne görev düşüyor?
Direnişten geri adım atmıyoruz. Diplomatik açıdan da çalışmalar yürüteceğiz. Bugün bir kez daha garantör ülkelerle iletişime geçeceğiz. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi kurumlara mesajlarımızı ileteceğiz.
Bütün Kürt halkı ve tüm Suriye halkları buna karşı tutum sahibi olmalıdır. Alanlara çıkılarak bu işgal tehditleri kınanmalıdır. Uluslararası kamuoyu ve garantör ülkeler de tutum almalıdır. Kürt diasporası ve Kuzey ve Doğu Suriye halklarına sesleniyorum; Hepimiz tutum sahibi olalım ve alanlara akın edelim. Bu işgal tehditlerine karşı eyleme geçelim.
Şam hükümeti de Suriye’nin egemenliğini hedef alan bu tehditlere karşı tutum sahibi olmalıdır. Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler, Türk devletinin işgal tehditlerinin önünü almalıdır.