Efrîn'in bereketli topraklarında 1964 yılında dünyaya gelen Abdilhenan Memo, Bilbil ilçesinin Qurta köyünde büyüdü. Yedi çocuk babası Abdilhenan'ın hayatı, 1990'lı yıllarda Kürt Özgürlük Hareketi ile kesişti. Bilbil'de milis olarak görev alıp PKK’nin idealleriyle tanıştı. Bu dönemde Kürt halkının haklı davasına gönül veren Abdilhenan, genç yaşında yurtseverlik duygularıyla harekete geçti ve elinden gelen her türlü katkıyı sunmaya başladı.
Yıllar sonra, 2010'da oğlu Mistefa Memo (Ciwan Efrîn), PKK saflarına katıldı. DAİŞ çetelerinin Kobanê'ye saldırmasıyla, HPG'li yoldaşlarıyla birlikte Kobanê'ye giden Mistefa Memo, 2014'teki destansı Kobanê direnişinde şehit düştü. Abisinin şehadetinin ardından, 2015’te Siwar Memo (Ciwan Efrîn) YPG saflarına katıldı. Abisinin anısını yaşatmak ve silahını yerde bırakmamak için onun kod adını devraldı. Siwar Memo da 2019'da işgalci Türk devletinin Serêkaniyê ve Girê Sipî'ye yönelik saldırılarında şehitler kervanına katıldı.
İki evladını da toprağa veren Abdilhenan Memo, 35 yıldır Kürt Özgürlük Hareketi’nin yılmaz bir yurtseveri olarak yoluna devam ediyor. Abdilhenan Memo, 1990’da tanıştığı Kürt Özgürlük Mücadelesi ile yolculuğunu ve 1996’da Önder Apo ile gerçekleşen buluşmasını ANF’ye anlattı.
Kürt Özgürlük Hareketi ile 90’lı yıllarda tanışan Abdilhenan Memo, o günleri şöyle anlatıyor: “1990'lı yıllarda, Rojava Kürdistanı'nda PKK kadrolarıyla tanıştım. Onların tek gündemi Kürt halkının davasıydı. Sürekli devrimden bahsediyor, Kürt halkının zulme karşı asla boyun eğmeyen devrimci ruhunu vurguluyorlardı. Özellikle Önderlik’ten bahsederken, bizleri büyük bir heyecan kaplıyordu. O dönemde PKK ile yeni tanışmıştık. Toprağımıza olan bağlılığımız ve kimliğimizi koruma çabamız, bizleri PKK ile buluşturdu. Onlar, hakikati gün yüzüne çıkarmak, yurtseverlik bilincini doğru bir rotaya oturtmak için çalışıyorlardı. Toprağa bağlılık ve yurtseverliğin önemini her fırsatta dile getiriyorlardı. Halkı ve ülkesi için dürüstçe çalışan insanlardı. Hem ülkemize olan derin bağlılığımız hem de PKK kadrolarının neden mücadele ettiğini anlamamız, bizi her geçen gün onlara daha da yakınlaştırdı. Hakikat ve dürüstlük ilkeleri üzerine kurulu yaşamları, davaya olan bağlılıklarını da güçlendiriyordu. Bu nedenle, kapılarımızı Önderliğin kadrolarına açtık; evimiz, onların evi oldu. Annem, babam ve kardeşlerime kadar tüm ailemiz, Kürt özgürlük mücadelesine hizmet eder hale geldi.
‘DEVRİM HEYECANIYLA VAR GÜCÜMÜZLE ÇALIŞIYORDUK’
Daha sonra milis faaliyetlerinde yer almaya başladım. Esas görevimiz, halkın örgütlenmesini sağlamaktı. O dönemlerde halkı bir araya getirmek adeta bir devrim yaratmak gibiydi. Her bir araya gelişimizde yaşadığımız o mutluluğu tarif etmek, gerçekten çok zor. Her toplantı ve her tartışma, yurtseverlik bilincinin aşılanmasına vesile oluyordu. Efrîn halkı da son derece örgütlüydü; toprağına, ülkesine bağlıydı. Her geçen gün kitlemiz büyüyordu. Evli olanlar dahi ellerinden ne geliyorsa yapıyor, özgürlük mücadelesi ailevi çıkarlarının önüne geçiyordu. Çünkü özgür olmadıktan sonra ailenin varlığının da bir anlamı olmayacağına inanıyorlardı. Herkes bu bilinçle elini taşın altına koyuyordu. Baas rejiminin baskısı çok yoğun olmasına rağmen, kimse aldırmıyordu. İşkenceyi, tutuklanmayı, hatta öldürülmeyi bile göze alan bir toplum gerçekliği vardı. Odak noktamız, her geçen gün örgütlenmemizi güçlendirmek ve zafere ulaşmaktı."
‘ÖNDER APO’YU GÖRMEK BÜYÜK BİR HASRETTİ’
Abdilhenan Memo, Önder Apo ile 1996'daki karşılaşmasına dair anılarını ise şöyle anlatıyor: “Halka, Önder Apo'nun kasetlerini dinletiyor, broşürler dağıtıyor ve toplantılarda fikirlerini yaymaya çalışıyorduk. Ancak Önder Apo'yu bizzat görmek, içimizde büyük bir hasretti, her güne onu görme umuduyla uyanıyorduk. 1996 yılı geldiğinde, arkadaşlar, Halep'te büyük bir toplantı olacağını söylediler. Ben de bu toplantıya davet edilmiştim, ancak toplantının ne hakkında olduğunu, nereye gideceğimizi veya kimin düzenlediğini bilmiyordum. Sabah erkenden Halep'e doğru yola çıktık, akşamüstü toplantının yapılacağı yere vardık. Halep'te büyük bir mezraya gitmiştik. Yerlerimizi aldık ve beklemeye başladık. Kimse Önderliğin geleceğini tahmin etmiyordu, yaklaşık 20 dakika sonra Önderlik içeri girdi.
FEDAKÂRLIK AKLINA GELİR
Önderliği görmek, bambaşka bir duyguydu. Düşüncelerini yayıyor olsak da kendisini görmemiştik. Bu yüzden kendimizi hep yarım hissediyorduk. Önderliği gördüğümüzde büyük bir moral ve heyecanla dolduk. Ulaşılmaz olduğunu düşündüğün bir mucizeye ulaşmış gibiydin. Önderlik, bir dava uğruna kendini feda etmişti; o an, bizim de daha fedakâr olmamız gerektiğini düşündüm. Kendini aşarak, bir halk uğruna gece gündüz demeden emek veren bir insan karşısında yetersiz hissetmemek mümkün değildi.
‘ÖNDER APO, KÜRT TARİHİNDEN BAHSETTİ’
O dönemde Suriye'de, Kürtlerin Suriye'nin yerel halkı olmadığı, dışarıdan geldikleri yönünde propagandalar yapılıyor, halklar birbirine düşürülmeye çalışılıyordu. Bu bağlamda Önderliğin toplantıdaki temel gündemi, Kürt halkının kadim bir halk olduğunu vurgulamaktı. Kendisine bağlı olan milisleri bilgilendirme ve onlara tarihi bir bakış açısı kazandırma çabasındaydı. Topluma karıştığımızda bilgi sahibi olmamızı istiyordu. Halkın hakikate ulaşmasını arzuluyordu. Bu doğrultuda tartışmalarımız oldu.
‘DAHA DA GÜÇLENDİK’
Bu toplantının ardından, daha güçlü bir şekilde topluma karıştık. Daha yaratıcı faaliyetlerde bulunuyorduk. Neredeyse çalmadığımız kapı kalmamıştı, diyebilirim. Önderliği görmediğim süre zarfında tempom ve çalışma tarzım farklıydı; onu gördükten sonra bambaşka oldu. Çünkü Önderliğin çalışma tarzına, temposuna ve üslubuna yakından tanık olmuştum. Bu da kişiliğimiz üzerinde oldukça etkili olmuştu."
‘BİR HALKI VE FİKRİ ORTADAN KALDIRMAK İSTEDİLER’
Önder Apo’nun Suriye’den çıkarılmasına dikkat çeken Abdilhenan Memo, 9 Ekim 1998’de startı verilen uluslararası komplonun, Önder Apo ve halkların mücadelesi sonucu boşa çıkarıldığını vurgulayarak sözlerini şöyle tamamlıyor: “Önder Apo'nun Suriye'den çıkarılması, Efrîn halkı ve tüm Kürt halkı için tarifsiz bir acıydı. Önderliğe ve hareketine duyulan düşmanlık, uluslararası bir komplonun hayata geçirilmesine neden olmuştu. Amaçları, bir halkı ve bir fikri ortadan kaldırmaktı. Ancak komplo gerçekleştiğinde, bizlerin Önderliğe ve hareketine olan bağlılığı daha da perçinlendi. Komplo ne kadar büyük olursa olsun, umudumuz da o kadar büyüktü. Dolayısıyla, Önderliğe ve hareketine karşı hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmadık, inancımızı yitirmedik. Aksine, Kürt özgürlük mücadelesine olan inancımız arttı ve örgütlenme faaliyetlerimiz güçlendi.
‘DEVRİME İNANCIMIZ TAMDI’
Önderlik esir alınmıştı, fakat devrimin gerçekleşeceğine olan inancımız tamdı. Aktif katılımımızla, bilinçlenerek ve örgütlülüğümüzü güçlendirerek komployu kınadık, lanetledik. Alanları terk etmedik, örgütümüze olan bağlılığımızı daha da artırdık. Böylece komployu boşa çıkardık. Önderliğin esaretiyle ne köşemize çekildik ne de evlerimize kapandık. Önderlikten öğrendiklerimiz ruhumuzda, bilincimizde canlı kaldı ve bu mirası her yeni nesile aktardık. Uluslararası güçler emellerine ulaşamadı, ulaşamayacaklar da. Çünkü Kürt halkı bilinçlendi, Önderliğine sahip çıktı ve yol göstericisi olarak onu belirledi."