GÖRÜNTÜLÜ

Dibo: Türk devleti Kürtleri tamamen rolsüz bırakmayı hedefliyor

PYD Halkla İlişkiler Ofisi Direktörü Sihanok Dibo, "Türk devletinin tek çabası, Ortadoğu ve Suriye’de Kürtleri tümden rolsüz bırakmaktır" dedi.

Türk devletinin ve desteklediği DAİŞ çetelerinin yıllar içinde on binlerce Suriyeliyi katlederek işgal etmiş olmasının iki taraf arasındaki ilişkilerin normalleşmesi önünde engel olduğuna işaret eden Dibo, Esad’ın şart olarak öne sürdüğü şekilde Türk devletinin Suriye topraklarından çekilmesi halinde ilişkilerin önünü açabileceğini söyledi. Dibo, “Ancak Türk devletinin bu kadar acele etmesi ve her yere koşturmasının temelinde, işgal ettiği Suriye topraklarını bir an önce kendi istediği şekilde inşa etmek ve kendisine bağlamaktır. Bu durumda kendi başına büyük bir tehlike oluşturuyor elbette” dedi.

Demokratik Birlik Partisi (PYD) Halkla İlişkiler Ofisi Direktörü Sihanok Dibo, Türk devletinin işgal planları ve Esad ile ilişkisine dair ANF'ye değerlendirmelerde bulundu.

Türk devletinin Şam hükümeti ile görüşme ve normalleşme çabalarının amacının işgal politikasını geliştirmek olduğunu ifade eden Sihanok Dibo, şöyle dedi:
“Halkın ve toplumun çıkarlarını esas alacak tüm ittifaklar hem PYD hem de Özerk Yönetim destekçisidir. Ancak Ankara rejimi ile Şam hükümeti arasında bugün yapılmaya çalışılan görüşmeler ya da normalleşme çabalarını halkların çıkarını esas alan demokratik ve stratejik ittifaklar olarak görmüyoruz. İç sebepleri, bölgesel nedenleri, uluslararası siyaseti ve krizleri bir bütün olarak göz önüne aldığınız zaman, Suriye krizinin çözümü için gereken adımların atılması noktasında destekleyici değildir. Türk devleti ile Şam hükümeti arasındaki ilişkilerin normalleşmesi, ilk başta Rusya’nın desteğiyle gelişti. İran da buna olumlu yaklaştı. Sonrasında görüldü ki bazı Arap devletleri de bu görüşmelerin gelişmesine destek veriyorlar. Ancak gerek Türk devleti tarafından yapılan bazı açıklamalar, sonrasında Şam hükümeti Dış İlişkiler Bakanı’nın açıklamaları ve birkaç gün önce Beşar Esad’ın açıklamaları bu görüşmelerin pek de olumlu sonuç vermeyeceğini gösterdi. Aslında Türk devletinin bu kadar Esad ile görüşme istemi ve çabalarının temelinde yine bazı temel çıkarları var. Birincisi ekonomi boyutu. İkincisi de Türk devleti ve güdümündeki çeteler tarafından işgal edilmiş Suriye alanlarına, Türk devleti kendi topraklarındaki Suriye göçmenlerini yerleştirmek istiyor. Türk devleti yıllarca bu bölgelerde kültür, dil, sosyal yapı olarak ve demografik değişimler gerçekleştirdi. Şimdi de bu bölgelere göçmenleri yerleştirerek tümden bölgenin demografisini kalıcı olarak değiştirmek istiyor. Bu şekilde kendi içinde krize dönüşen göçmenlerden de kurtulacak ve aynı zamanda onları kendisi için kullanacaktır."

'ÇETELERİ BAŞÛR'A DA YERLEŞTİRİYOR'

Dibo, Türk devletinin işgal ettiği Girê Sipî, Efrîn ve Serêkaniyê bölgelerine yerleştirdiği DAİŞ çetelerini Başûrê Kurdistan’a yerleştirdiğine de dikkat çekerek, şöyle devam etti:

"Bu çeteleri Kürt Özgürlük Hareketine karşı kullanıyor. Türk devletinin özellikle üzerinde çalıştığı ve sonuç almak istediği temel hedeflerinden biridir. Ancak Türk devletinin temel stratejisi Rojava Kurdistan’ında ve tüm bölgede aslında Kürtleri tümden rolsüz bırakmaktır. Özellikle Suriye sorununun çözümünde ve Suriye geleceğini belirleyecek temel kararlarda Kürtleri rolsüz bırakmak istiyor. Hatta Astana devletleri de bir yere kadar onun bu projesine destek veriyorlar. Bugün Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerinde geliştirilen Demokratik Özerk Yönetim modeli, Ortadoğu krizinin çözümü dahil, özellikle Siwêda, Deraa ve Suriye’nin tüm bölgelerinde çözüm modeli olarak tek alternatif olarak öne çıkıyor. Türk devleti aslında bu çözüm modelini ortadan kaldırmak istiyor. Yine hegemon sistem bugün kendi içinde büyük krizler yaşıyor ve temelinde yeniden bir değişime gitmek zorunda. Türk devleti bunu da kendisi için kullanmak istiyor. Ancak şunu da belirtmek gerekir. Türk devleti Ortadoğu'da yaşanan krizlerin merkezinde yer alıyor. Yaşanacak bu değişim sürecinden kendisini uzak tutmaya çalışıyor. Fakat bir kez daha belirtelim; bu şekilde ne barış, ne istikrar ne de çözüm sağlanabilir. İstikrar ve güvenlik ortamının sağlanması ve çözümün gelişebilmesi için diyalog kapısının açılması gerekiyor. Bunun tek yolu demokratik bir çözüm ve özellikle Kürt sorununun çözümüdür" şeklinde konuştu.

'İŞGAL ETTİĞİ ALANLARI TÜRK DEVLETİNE DAHİL ETMEYİ HEDEFLİYOR'

Türk devletinin yüzde on Suriye topraklarından çekilmesinin temel şart olduğunu ve ancak böyle bir durumda bazı diyalog kapılarının açılabileceğini belirten Dibo, değerlendirmelerine şöyle devam etti:

“AKP-MHP rejiminin projesi bellidir. Misak-ı Milli projesi kapsamında, Kuzey ve Doğu Suriye’den İdlib, Akdeniz ve Musul-Kerkûk’e kadar işgal etmek var. Bu projenin pratik adımları Başûr’da zaten atılmış. Türk devletinin onlarca askeri üssü Başûr’un birçok bölgesinde, Başika’da kurulmuş. Yine sadece oralar da değil; Sudan, Libya'nın batısında, bazı Afrika ülkeleri ve başka ülkelerde de aynı politikayı uyguluyor. Türk devleti Suriye krizini kendisi için kullanıyor. Bunun için ittifaklar ve derin ilişkiler de kurulmuş. Astana bu ilişkilerden biridir. Ancak şunu belirtelim; bunlar ilk adımda birbirleriyle ortaklık yapanlardır. İkinci adım için bunların arasında çok fazla çelişki var. Yeni Osmanlıcılık ve Misak-ı Milli projesi, Rusya’nın Ortadoğu’da kalıcı olma projelerinin önünde engeldir. Aynı şekilde Türk devletinin bu projesi İran ve Amerika projelerine de ters düşüyor. Bu anlamda, birinci adım olarak belki Türk devletinin bu projesi Rusya’nın NATO devletleri arasında çelişki yaratma projesine destek sunabilir. NATO koalisyonu arasında yaratılacak bir çelişki ya da çatışma, hegemon sistemin geleceği için önemli bir etkendir.  Yine askeri olarak da bir etkisi vardır. Özellikle Ukrayna ve Gazze melesinde. Yine bunun ekonomik boyutu var. Özellikle bazı ticari kapıların açılmasını sağlamak. Bunlar arasında Antep-Halep yolunun açılması. Tüm bunlar aslında bir sebep oluşturuyor. Bazen yakınlaşma oluyor, bazen çelişkiler de oluyor. İnanıyorum ki ne uluslararası koalisyon, ne BM, ne Amerika ne de batı ülkeleri bu yaklaşıma taraf değildir. Aynı şekilde Şam da böylesi bir adım atmaya hazır değil.

Diğer taraftan Türk devleti ve desteklediği DAİŞ çeteleri tarafından on binlerce Suriyeli katledildi. Bu da iki taraf arasındaki ilişkilerin normalleşmesi önünde engeldir. Beşar Esad’ın en son ortaya koyduğu tavır da aslında bu durumu daha net bir hale getirdi. Türk devletinin yüzde on Suriye topraklarından çekilmesinin bir ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Her ne kadar Beşar Esad bunu bir ihtiyaç olarak adlandırmış olsa da esasta temel bir şarttır. Bu adımın atılması aslında bir nebze de olsa bazı ilişkilerin önünü açma noktasında ilk adım olabilir. Ancak Türk devletinin bu kadar acele etmesi ve her yere koşturmasının temelinde, işgal ettiği Suriye topraklarını bir an önce kendi istediği şekilde inşa etmek ve kendisine bağlamaktır. Bu durumda kendi başına büyük bir tehlike oluşturuyor elbette.”

'ARAP BİRLİĞİ'NİN SESSİZLİĞİ BİR KEZ DAHA ORTADOĞU'YU SÖMÜRÜYE SÜRÜKLÜYOR'

Arap Birliği devletlerinin sessizliğinin kriz ve kaosun derinleşmesine yol açtığını ifade eden Dibo, şunları kaydetti:

“Bugün Ortadoğu’nun yaşadığı tüm krizler aslında yüzüncü yılında ulus devletlerin oluşturduğu sistemlerin kaybettiğini ifade ediyor ve ispatlıyor. Bu sistemde ısrar etmek, aslında yaşanan krizlerin derinleşmesinde ısrar etmektir. Ayrıca bu sistemde ısrar eden güçlerin de amacı zaten yaşanan onca trajedinin ve krizin daha da derinleştirilerek ömrünün uzatılmasını sağlamaktır. Özellikle Arap Birliği devletlerinin Türk devletine karşı kaygılı ve ürkek tavırlarını tanımlayabilir. Türk devleti Dicle ve Firat suyunu Irak ve Suriye üzerinden kesiyor. Irak ve Suriye topraklarını sudan bahanelerle işgal ediyor, savaş suçlarını işliyor ama ortaya konulan tavırlar utanç vericidir. Hatta bu krizin derinleştirilmesinde adeta destek veriyor. Bağdat’ın bugün bulunduğu durum net bir şekilde ortada. Yaşadığı iç sorunlar, siyasi, diplomatik ve askeri olarak yaşadığı sorunlar var. Bu nedenle yaşanan bu duruma müdahale edecek ya da kontrol edecek bir durumda değil. Arap Birliği devletleri Arap bölgelerinde yaşanan kriz ve kaosa karşı sessiz kalıyor. Sadece Irak’a karşı değil, Gazze, Sudan, Yemen ve Suriye’de yaşananlara karşı Arap Birliği devletlerinin sessizliği yaşanan kriz ve kaosun daha da derinleşmesini sağlıyor. Arap toplumu içinde demokratik ve aydın kesimlerin buna karşı tavır sahibi olmaları gerekir.
Ortadoğu halklarının kaderi diktatör rejimlere veya siyasi İslam’ın eline bırakılmamalı. Ortadoğu halklarının çıkarı ve geleceği için bu her iki taraf da büyük tehlike oluşturuyor. Diğer taraftan bu durum Batı’nın bir kez daha Ortadoğu’yu işgal etmesine sebep oluyor. Yüz yıl boyunca bu toprakları işgal eden ve sömürenlerin çıkarlarına hizmet ediyorlar. Görüşüme göre Arap Birliği'nin bu ürkek ve utanç verici tavırları devam edecek. Hatta bir kez daha Ortadoğu üzerinde sömürü ve hegemon güçlerinin uygulamalarının gelişmesine sebep olacaklar.

 'BİZİM İÇİN DE BAZI İMKÂNLAR ORTAYA ÇIKIYOR'

Ancak diğer taraftan bizim için de bazı imkânlar ortaya çıkıyor. Bunca zorluk, baskı ve özel savaş yöntemlerine rağmen demokratik kesimlerin ve örgütlerin önünde kendilerini örgütleme ve yeni yöntemler geliştirecek imkânlar var. Yaşanan tüm bu kriz ve sorunlara en temel alternatif çözüm modeli Özerk Yönetim modelidir. Elbette Özerk Yönetim modelinin de değişim ve gelişime ihtiyaç duymadığını söylemiyoruz. Ancak var olan durumda ancak Özerk Yönetim modeli bu sorunlara alternatif ve çözüm üretebilir. Bu nedenle de şu anda gösterilen tavırlar sorunları çözmek yerine sadece daha da derinleştirerek önünde büyük bir duvar örüyor. Bu durum sanırım bir süre daha devam edecektir. Ancak şunu da ifade edelim, yüz yıl önceki koşullar bugünkü koşullara benzemiyordu. Bu durum önemli bir faktör olarak halkların çıkarlarınadır. Halkların birlikte ortak yaşamı kurma ve halklar arasındaki ittifakı kurma imkânları bugün daha fazla var.”

'ÖZERK YÖNETİM MÜLTECİLER KONUSUNDA YARDIMCI OLMAYA HAZIR'

Türk devleti tarafından yıllardır mülteci konusunun çıkarları için kullanıldığını ve bunun artık çözüme kavuşturulması gerektiğini ifade eden PYD Halkla İlişkiler Ofisi Direktörü Sihanok Dibo, şunları ekledi:

“Bugün yaşanan Üçüncü Dünya Savaşının başlıca merkezlerinden biri de Ortadoğu’dur. Elbette bu savaşta da ve her savaşta olduğu gibi yine en büyük zararı siviller görüyor. Milyonlarca insan kendi topraklarından uzak kaldı. Özellikle Suriye’de milyonlarca insan göç etti ve bu göçmenleri özellikle AKP-MHP kendi çıkarları için kullandı. Bu göçmenleri Avrupa’ya karşı tehdit olarak kullandı. Yine BM’den göçmenler için verilen para yardımlarını kendisi için kullanıyor. Bunları özellikle demografik değişimde, bu göçmenlerden kendisi için askerler yetiştirerek savaş bölgelerinde kullandı. AKP-MHP kendi çıkarları için bunları kullanıyorlar. Bugün Türk devleti, Lübnan, Irak ve birçok devlet bunları geri göndereceklerini söylüyorlar.

 Geçen yıl Özerk Yönetim’in 18 Nisan 2023'te yayımladığı çözüm maddelerinden biri de Suriye göçmenleri meselesiydi. Özerk Yönetim açık bir şekilde hem göçmenler konusunu hem de bu göçmenler için yapılan yardımlar konusunu açık bir şekilde açmıştı. Öncesinde de sanırım 2016-2017 yıllarında gene Özerk Yönetim Suriye göçmenlerinin yerlerine dönmesi konusunda açıklamalar yapmıştı. Bunun insani, siyasi boyutu var. Hatta bu çözüme de yol açıyor. Suriye sorununun çözümünde bir taraf da Suriye göçmenleri ve bunlara gelen insani yardımlardır. Bu şekilde BM ile Özerk Yönetim arasında gelişecek sistematik bir ilişki çerçevesinde ve BM’nin yardımı çerçevesinde bu göçmenlerin yerine dönmesi, yerleştirilecekleri alanlar ve konumlamaları belirlenir. Ancak prensip ve ilkesel olarak Özerk Yönetim Suriye göçmenlerini yerleştirme konusunda hazırdır. Ancak yerleştirilecek bu göçmenler demografik bir dönüşüm çerçevesinde olmayacaktır. Göçmenleri yerleştirme bu şekilde Türk devletinin bunlar üzerindeki siyasetinin önünü alma, ayrıca Lübnan’da yaşanan bunca kriz ve ekonomik sıkıntı ortamında ona yardımcı olmayı da sağlayacaktır. Özerk Yönetim bu insani duruma yardımcı olmaya hazırdır.”