Müslim: Dronlara karşı çözüm üretmek zorundayız

Salih Müslim, Türk devletinin “1 milyon mülteciyi geri gönderme” planının işgal edilen topraklardaki demografiyi değiştirme amaçlı olduğunu söyledi. Müslim, Türk devletinin işgal ettiği bölgelerde zulüm olduğunu ve insanların kaçtığını kaydetti.

PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim Türk devletinin Güney Kürdistan ile Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik işgal saldırılarını değerlendirdi.

Türk devletinin 2014’ten itibaren devreye soktuğu “çöktürme planı”yla Rojava (Batı) ve Kuzey (Bakur) Kürdistan’a her şekilde saldırıp yok etmek istediğini belirtirken, bu planın bir parçası olarak Güney (Başûr) Kürdistan’daki gerilla alanlarına ve Zap’a da saldırdığını ifade etti.

Müslim, Erdoğan’ın “1 milyon mülteciyi Suriye’ye geri döndürmeye hazırlanıyoruz” şeklindeki açıklamasıyla ilan ettiği planının da Kürtleri yok etme amaçlı konseptin bir parçası olduğunu vurguladı.

Dron saldırılarını ve uluslararası güçlerin sessizliğini de değerlendiren Müslüm, dronlara karşı bir çözüm geliştirmek zorunda olduklarını vurguladı.

‘KÜRT’E KARŞI TOPYEKUN SAVAŞ’

Öncelikle neden Zap hedef alındı ve Rojava ile bağlantısı nedir?

Türk devletinin Zap ya da Başûrê Kurdistan’daki gerilla alanlarına dönük işgal saldırılarına bizim dışımızdaki bir savaş olarak bakamayız.  Bu işgal saldırıları 2014 yılından bu yana devrede olan Çöktürme Planının bir parçası. Türk devleti Kürtlere dönük topyekun bir imha savaşı yürütüyor.  2014’te Rojava’daki Kürtleri tümden imha etme, ondan sonra Bakur’daki Kürtlere yönelme, Bakur’daki Kürtleri de imha etme ve oradan da Başûrê Kurdistan’a yönelme planı devreye sokuldu.

Bu planın bir aşaması olarak Bakur ve Rojava’daki halk direnişini işgal ve saldırılarla sindirerek Kürt Özgürlük Hareketini dağda yalnız bırakma; Başûr’da PKK gerillalarına Sri Lanka modelindeki gibi her şeyiyle yönelerek dağda bitirme gibi bir plan devrede. Türk devletinin 2014’te başlattığı süreçte şu ana kadar bu şekilde işletiliyor.

Rojava’ya DAİŞ’i saldırttılar ama DAİŞ saldırıları direnişle karşılaştı ve kırıldı. Planları başarılı olmadı. Bu nedenle Suriye’ye kendileri girmek zorunda kaldılar. 24 Ağustos 2016’da Cerablus’tan başlayarak Şehba, sonra Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’yi çok yoğun orantısız bir saldırıyla işgal ettiler. Saldırıları şimdiye kadar da durmuş değil; günlük olarak dronları, toplarıyla Rojava’yı vuruyorlar.

2015-2016’de Kuzey Kürdistan’da Nusaybin, Şırnak, Amed gibi şehirlere de saldırdılar ve tüm kamuoyu gördü ki DAİŞ’ten de beter bir katliam ve yıkım gerçekleştirdiler. Kendilerince ‘Bakur’u ve Rojava’yı temizledik, sadece Başûr’da dağda kalmışlar, bunları da yok edeceğiz ve Kürt’ü bitireceğiz’ diye düşünüyor ve bunu herkese böyle yansıtmaya çalışıyorlar.

Ama her şey Türk devletine göre ilerlemiyor, bu savaşın diğer tarafı da bizleriz. Biz de elimizi kolumuzu bağlamamışız.  Halk olarak direniş halindeyiz. Rojava’da biz ve halkımız direniyoruz. Bakur’da on binlerce insan tutukludur, çok büyük bir faşizm var ama hep bir direniş de var. Yüzbinlerce insan Newroz’da alanlara çıktı ve direniş hiç durmadı. Bu nedenle Türk devleti Zap’la paralel Kürtlerin imhası temelinde Rojava’ya saldırılarını da artırıyor, direniş de sürüyor.

HALK GERİLLANIN ARKASINDA

Halkın gerilla direnişine nasıl bir desteği var?

PKK’nin bir tarihi ve temeli var. Kürdistan’da yer etmiş, halk PKK’yle bütünleşmiş. Başûr’daki, Zap’taki gerilla sadece Bakurlu ya da Bakur’dan gelenlerden de oluşmuyor. Bunun bir temeli var. Bugün Zap’ta, Başûr’da savaşan gerilla, 4 parça Kürdistan’dan katılım yapanlardır. Bu dağlar da Kürdistan dağlarıdır. Gerilla, 1982’den beri oradadır, yerini tutmuştur. Hareket halklaşmıştır. Halk, bu hareketin, gerillanın arkasındadır.

Yine PKK gerillaları sadece Kürtlerden oluşmuyor; Araplar, Süryaniler, başka uluslardan gerillalar da var. Bu savaş sürecinde Başûrê Kurdistan dağlarından Rojava’ya, özerk yönetim alanlarına şimdiye kadar onlarca gerillasının şehadet haberi geldi. Bunların içinde Kürtler, Araplar ve diğer halklar da var. Bu şekilde bu savaş sadece dağda kalacak bir savaş değil. Türk devletinin bu savaşı halkları yok etme savaşıdır. Aynı zamanda halkların ortak özgür yaşam paradigmasına karşı yürütülen bir savaştır. Ve Rojava, Kuzeydoğu Suriye halkları bu paradigmayı sahiplenmiştir.

‘GÜNEY KÜRDİSTAN’I İŞGAL EDİP STATÜSÜNÜ YOK ETMEK İSTİYORLAR’

Peki, KDP’nin Türk devletinin işgal saldırılarına ortak olduğunu görüyoruz. Bu durum Başûrê Kurdistan’ın statüsünü nasıl etkiler?

Başûr’da bazı yerel güçler maalesef şimdiye kadar da Türk devletine destek oluyor ve birlikte hareket ediyor. Türklerin planları ortadadır. Kürtlerin bir statüye sahip olmasını istemiyorlar. Türk devletinin şu ana kadar Irak üzerinde yürüttüğü plan, Başûr’un statüsünü ve burada kurulan federasyonu yıkmak üzerinedir. Faşist Türk yetkililer her gün televizyona çıkıp ‘Kerkük’ü 82. vilayetimiz yapacağız’, bilmem Musul’u kaçıncı vilayetimiz yapacağız diye konuşuyorlar. Tabii bu sadece bir söylem değildir. Sahada, Irak’ta yaşanan bütün karmaşa ve kaosun arkasında Türkiye vardır.

Türkiye’nin meselesi sadece gerillaya karşı savaşmak değildir. Öyleyse neden Başûrê Kürdistan’da yaklaşık 40 kalıcı üs yapmış. Neden Başika’da üs yapmış? Türk devletinin hedefi Başûr’u işgal etmek ve statüsünü ortadan kaldırmaktır. Onun için dost ya da düşman fark etmez; Kürt Kürt’tür ve bir statüsü olmamalıdır. KDP bunu neden göz ardı etmek ve gizlemek istiyor, bilemiyorum. 

Kürtler şimdiye kadar kimsenin bir şeyine göz koymadı, hep meşru savunma halinde oldu. Ama Türk devleti tüm diyalog kapılarını kapatmış. Kürt’ün siyasetini, diplomasisini, kurumlarını varlığını ortadan kaldırmak istiyor. Gerilla da bu temelde savaşarak kendini ve halkı koruyor. Rojava’da da bu böyledir. YPG-YPJ-QSD meşru savunma yapıyor.

Şimdiye kadar da Türkiye, Başûr’un federasyon statüsünü kabul etmiş değil, isimlerini bile söylemiyor, ‘Kürdistan’ bile demiyor. Biz Başûrlu yetkililerin Türkiye gidiş gelişlerinde yaşanan rezaleti görüyoruz. Türk devleti şimdiye kadar da onlara küçümseyerek bakıyor. Aslında yok etme gözüyle bakıyor. Türk devleti Kürtleri nasıl aşağılayabilirim, birbirlerine nasıl düşürebilirim, birbirlerine karşı nasıl kullanabilirim gözüyle bakıyor.

‘DRONLARA KARŞI TEDBİR ALMALIYIZ’

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk yönetim alanlarına dönük Türkiye saldırıları artarken bu saldırılarda dronların kullanılarak 80 yaşındaki ihtiyardan, gençlere kadar her kesimin hedef alındığı görülüyor. Alanlarınızın hava sahasından ABD, koalisyon ve Rusya’nın sorumluluğunda değil mi?

Bir hakikati görmek lazım; Türkiye’nin Rojava’da yaptığı zulmü şimdiye kadar kimse yapmamış. Bunu insanlık kabul etmiyor. Türkiye Kürtlere karşı yürüttüğü savaşta ahlaki, hukuki, uluslararası hiçbir ölçüyü tanımamakta ve vahşice saldırmaktadır. Bu tarihi boyunca da böyle olmuştur. Bu saldırılar artarak da sürüyor.

ABD, Rusya vb. sadece bazı açıklamalar yapıyorlar, kınıyorlar veya kaygılarını dile getiriyorlar. Türk devleti bu açıklamalardan anlamaz, sadece savaştan anlar. Ne Amerika, ne Rusya bizim için Türkiye’yle savaşmaz. Onlar çıkarlarını düşünür. Türk devletinin anladığı dilden cevap veren, sadece gerilla. O da Türkiye’ye düşmanlık veya yıkma temelinde değil, meşru savunma temelinde savaşıyor. Çünkü Türk devleti bırakalım Kürtlerin statüye kavuşmasını, Kürtleri yok etmek istiyor. Türkiye’nin Bakur’da halka, tutsaklara ve Kürt siyasetçilere yaptıklarını da görüyoruz.

Uluslararası güçler her ne kadar Türkiye’nin saldırılarına karşı bazı açıklamalar yapsa da bu hiçbir ölçü tanımayan, vahşi devletin eline bir silah vermişler. Bu da drondur. Savunma tedbirlerimizi almaya mecburuz. Örneğin, bu dronlar kalkıp Ukrayna’da Rus askerlerini de vuruyor. Ama ona da ses çıkarmıyorlar. ‘Burada bir zarar varsa, burada bir kar var’ diye çıkar ilişkilerini yürütüyorlar. Ama bu drone saldırılarında insanlarımız şehit oluyor. Bu konuda biz kendimiz tedbirlerimizi almak, kendimizi savunmak ve bu dronlara bir çözüm üretmek zorundayız.

‘MÜLTECİLER ÜZERİNDEN DEMOGRAFİYİ DEĞİŞTİRMEK İSTİYORLAR’

Erdoğan’ın Türkiye’nin Rojava’da işgal ettiği bölgeleri kastederek “1 milyon Suriyeli mülteciyi geri döndürmeye hazırlanıyoruz” sözleriyle deklare ettiği planı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, Erdoğan’ın mülteciler üzerinden bu planı da Kürtleri yok etme planının bir parçasıdır. Kürtleri yok etmek için önce ona kendisini unutturmak yani asimile etmek gerekiyor. Eğer bitmedilerse onları topraklarından çıkarırsın, eğer oradan da çıkmıyorsa katledersin. Türkiye bu üçünü de birlikte yürütüyor. Türkiye Bakur, Başûr ve Rojava’da asimilasyon politikalarını yürütüyor. Rojava’da işgal ettiği bölgelerde her gün okullarını açtığını görüyoruz. Zaten Bab, Cerablus, Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî’den zorla işgal saldırılarıyla yüzbinlerce Kürt göç etmek zorunda bıraktı. Planları, savaşla Kürtleri yok etmek, göç ettirmek ve işgal ettiği yerlerde demografiyi değiştirmektir. Ve bunu gerçekleştiriyor zaten.

Biz de göç etmek zorunda kalan insanlarımızın şehirlerine geri dönmelerini istiyoruz. Ama işgal altındayken dönemezler. Zaten dönenler de Türk devleti ve çeteleri tarafından işkence görüyor ve katlediliyor.

Türkiye, Efrîn’i Guta’dan, Şam çevresinden, İdlib’den getirdiği Arap, Türkmen radikal cihatçılar ve aileleriyle doldurmuş. Şimdi de onlar için briket evlerden oluşan büyük kamplar ya da köyler yapıyor. Bunların parasını şimdiye kadar da İhvan’ı Müslim’den alıyor. Yani Kuveyt, Katar ve körfez ülkelerindeki İhvan’ı Müslim’e ait kurumlardan aldığı parayla Efrîn ve işgal ettiği bölgelerin demografisini değiştirmek için çalışmalar yürütüyor.

TÜRK DEVLET FAŞİZMİ ÇOK SİSTEMATİK OLARAK ÇALIŞIYOR

Erdoğan ve Türk devlet faşizmi çok sistematik olarak çalışıyor. Suriye’yi yangın yerine çevirdi ve insanları göç ettirdiler. Türkiye’ye götürdükleri mültecileri kendileri için kullanıyorlar. Oradan da birçok zengin Suriyeliyi 5-10 bin dolar karşılığında Avrupa’ya çıkardılar. Yaklaşık bir milyon Suriyeliyi böyle Avrupa’ya geçirdiler. Bunları geçiren kaçakçılar hepsi kendi adamlarıdır, hepsi Türk istihbaratıyla çalışıyor. Avrupa’ya “mülteciler, mülteciler” diyerek 40 milyar dolar aldılar. Bunları mülteciler için kullanmadılar. Hepsini Kürtlere karşı yürüttükleri savaş için kullandılar. Şimdi de İhvancı kurumlardan aldığı parayla işgal ettiği bölgelerde onlar için evler yapıyor ve demografi değiştirme siyasetini uyguluyor.

Yaklaşık 300 bin Suriyeli’ye vatandaşlık ve Türkiye kimliği verdiler. Bunlar kimdi? Suriyeli zenginler, doktorlar vb. yani işine yarayabileceklerdi. Bunları tabii seçimde de kullanacaklar. Geriye kalanlar, işlerine yaramayanlar, Avrupa’ya gidemeyenlerdir. Bunları da işgal ettikleri bölgelere gönderip Kürtlerin başına bela edecekler. Zaten şimdiye kadar bunlardan 120 bin insanı silah altına alıp, çeteleştirmiş kendisine yedek ordu haline getirmiş durumda. Bunları Libya’ya, Azerbaycan’a gönderdiler. Şimdi Ukrayna’ya gönderildikleri söyleniyor. Yani Türkiye Suriyeli mültecileri çok sistematik bir biçimde kendi politika ve çıkarları temelinde kullanıyor.

Öyle işgal ettiği bölgelerde de barış, huzur, istikrar diye bir şey yok. Zulüm var, işkence var, savaş var. Hatta çeteler birbiriyle savaşıyor. Şu ana kadar da insanlar işgal bölgelerinden kaçıp alanlarımıza geliyorlar. Bunlar sadece Kürtler değil, Araplar da kaçıp geliyor.

DİRENMEKTEN BAŞKA ÇARE YOK

Peki Türkiye’nin bu planı karşısında Rojava’daki siyasi güçler olarak sizler neler yapmayı öngörüyorsunuz?

Hem Türk devletinin Kürtleri yok etmeye dayalı büyük planına hem de bunun bir parçası olan bu sözde mültecileri geri döndürme planına direnmek zorundayız. Efrînliler, Serêkaniyêliler, Girê Spîliler topraklarından vazgeçmiyor. Sabah akşam dönüşü bekliyorlar, dönüş için çalışıyorlar. Dünyaya, halklara Türk devletinin işgal ettiği alanlarda yaptıklarını, iddia ettiği gibi bu alanlarda huzur olmadığını anlatmak zorundayız.

Var olan bütün imkanlarımızla bu plana karşı direnmemiz meşrudur. Bunu da yapacağız.

Son olarak şunu söylemek istiyorum. Direnmekten başka bir çaremiz yoktur. Dışarıdan yani uluslararası güç ya da devletlerden bir beklentimiz olmamalı. Çünkü bizim dışımızda bizim için kimse bir şey yapmaz. Biz kendimizi daha güçlü örgütleyip, savunup Türk devletinin Kürt’ü yok etme planını boşa çıkarırsak herkes bizi görür ama onun dışında kimse bizim için bir şey yapmaz. Karşımızdaki düşmanda vahşi ve hiçbir ölçü tanımayan bir düşmandır. Bu konuda kimse kendini kandırmamalıdır.

BU SAVAŞA DEVLETLER BİLE DAYANMAZ AMA KÜRT HALKI DİRENİYOR

Ama şöyle bir gerçek de var ki Türkiye o kadar yıldır bize saldırıyor. Her yerden bu saldırıları için bir şekilde para alıyor. Ama yine de iflastadır. Neden? Çünkü biz direniyoruz, planı başarıya ulaşmıyor ama saldırılarını da sürdürmekten vazgeçmiyor. 2015’ten bu yana Kürtlere karşı yürüttüğü savaş çok büyük bir savaştır. İki devlet arasında bile bu kadar büyük bir savaş olmuyor. Türkiye’nin Kürtlere karşı yürüttüğü bu savaşa devletler bile dayanamaz. Ama kendisi de kaybediyor, batıyor. Bunu Kürt halkının direnişi sağlıyor. Bu direnişte devam edip başarıya ulaşacak.