Reqa'nın DAİŞ çetelerinden özgürleştirilmesinin üzerinden 7 yıl geçti. Kobanê direnişiyle ilk büyük darbesini alan DAİŞ, başkent olarak seçtiği Reqa'yı kaybetmesiyle çöküş sürecinin hızlandığı bir döneme girdi. QSD Genel Komutanlık Üyesi Lokman Xelil, Reqa'nın DAİŞ'ten kurtarılmasının 7’nci yılı dolayısıyla ANF'ye değerlendirmelerde bulundu.
DAİŞ’in başkent olarak seçtiği Reqa'yı kaybetmesiyle çöküş süreci hızlandı. O döneme aktif katılan bir komutan olarak, bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Reqa’da verilen savaşı yalnızca DAİŞ’e karşı bir mücadele olarak ele almak yeterli olmaz. DAİŞ’in Reqa halkına uyguladığı vahşet, zulüm ve insanlık tarihinde nadir görülen bir insanlık dramıydı. Bu süreci yeniden hatırlatmak gerekiyor. O dönem, DAİŞ’in bölge halkı üzerinde yarattığı talan, gasp, zulüm ve katliamların toplumda yol açtığı tahribat ve travmanın gerçeğini tekrar vurgulamak ve bugün DAİŞ’in insanlığa karşı ne denli bir tehdit olduğunu unutanlara hatırlatmak gerekiyor.
Yaşananlardan doğru bir sonuç çıkarabilmek için, Reqa’nın özgürleştirilmesini yalnızca DAİŞ’in kendisine başkent ilan ettiği bu şehre karşı başlatılan bir hamle olarak görmek yeterli olmaz. Bu, DAIŞ’e karşı verilen mücadelenin hakikatini tam anlamıyla yansıtmaz. Bu nedenle, bu süreci daha doğru ele almak ve değerlendirmek gerekir. DAİŞ, 10 yıl önce insanlarda büyük bir korku tufanı yaratarak, tüm insanlığın kâbusu haline gelmişti. Gittiği her yeri işgal ediyor, hayatı bir anda durduruyor, doğayı bile yok ediyordu. Çok fazla imkana sahip bir güçtü. Yüz binlerce silahlı gücü ve güçlü tekniği onu yenilmez bir güç gibi gösteriyordu. Elbette, tüm bunlara nasıl sahip olduğu gerçeği de tüm dünyanın gözleri önündeydi. Ancak DAİŞ’in nasıl durdurulduğu detayının da iyi görülmesi gerekiyor. Bu temelde, sadece askeri bir gücün kendini örgütleyerek DAİŞ’i Reqa’dan çıkardığını ifade etmek, yaşanan gerçekliği tamamlamıyor. Büyük bir mücadele, bedel ve emekle, bir halkın tüm imkansızlıklarına rağmen kendisini örgütleyerek ve öz gücüne dayanarak, sınırlı ve hatta hiç olmayan maddi imkanlarla direniş kararını vermesi ve tarihin en amansız mücadelesini vermesi sonucunda bu süreç gelişti.
Elbette, bu da Kobanê direnişiydi. Kobanê direnişini doğru tanımlayamazsak, DAİŞ’in hakikati de doğru bir şekilde ortaya çıkmaz. Herkesin karşısında çaresiz kaldığı bir güç karşısında, büyük bir fedai ruhuyla, vatanseverliğin ve kendi ülkesine, insanlarına ve halkına karşı duyulan derin bağlılığın oluşturduğu direniş ruhu, YPJ ve YPG güçlerinde bütünleşerek tüm imkansızlıklara rağmen DAİŞ’e en büyük darbeyi vurdu. Kobanê savaşının direniş ve fedai ruhu karşısında tüm dünya şaşırdı. DAİŞ’e karşı direnebilecek ve onu durdurabilecek bir gücün ve iradenin var olabileceğini gördüler. Bu da DAİŞ’in büyük kayıplarının ve büyük yenilgisinin başlangıcı oldu. DAİŞ, Kobanê sürecine kadar, bir yeri almaya karar verdiğinde, ona karşı direniş olmadan, karşı konulmadan ve hatta tek bir refleks gösterilmeden orayı alıyordu. Hatta DAİŞ bile kendisine karşı böylesi bir direnişin olabileceğine inanmıyordu. Kobanê direnişinde birlik olmanın iradesi çok net bir şekilde ortaya çıktı. Yine, yurtseverlik ve fedai ruh öndeydi. Kendi toprağına ve ülkesine olan sevgi ve iradenin fedai ruhuyla birleşmesi sonucu DAİŞ orada yenilgiye uğratıldı.
Teknik ve maddi güçle gelmedi bu başarı. Eğer maddi ve teknik imkanlarla sağlanabilseydi, DAİŞ, Musul’a girdiğinde Irak ordusunun onlarca uçağı, tankı ve ağır silahları vardı. Yine yüz binlerce askeri vardı, ama direnemediler. Irak’ta birçok il ve ilçe bu şekilde düşürüldü. Aynı şekilde, Şengal’de ne peşmerge ne de Irak ordusu DAİŞ’e karşı savaşma iradesini gösteremedi; herkes sadece kendi canını kurtarmanın peşine düşmüştü. Bu anlamda, Kobanê direnişini ve zaferini doğru ele almak ve değerlendirmek gerekiyor. Elbette, yüzlerce şehidin amansız mücadelesi ve emeği sonucu bugün Kobanê özgür ve Kobanê direnişi tüm dünyada tanınan ve evrenselleşen bir gerçeğe dönüştü. Bu direnişten sonra, artık tüm insanların bu direnişin ardılları olması için yeterli bir zemin oluştu. Sonrasında, diğer bölgelerdeki halkımızın özgürleşme umudu gelişti ve insanlar kendilerini örgütlemeye başladılar. YPJ ve YPG savaşçılarına kapılarını açtılar ve her yerden gençler YPG ve YPJ saflarına katılmaya başladı. DAİŞ işgalindeki her yerde insanlar, kendilerinin de özgürleştirilmesi için çağrıda bulunmaya başladı. Reqa hamlesinde de, oradaki halkın isteği üzerine gücümüz bu sorumlulukla hareket ederek önce Reqa etrafındaki ilçelerden başlayıp şehrin özgürleştirilmesine kadar devam etti.
Bugün, yedi yıl geçti bu sürecin üzerinden. Fakat, her ne kadar şimdi o süreçlerden söz etmek rahat gibi görünse de, yedi yıl önce Reqa’da yaşam imkanı yoktu; insanlar, tüm haklarından mahrum bırakılmışlardı. Çünkü DAİŞ, var olan toplumsal sistemin tersine bir sistemdi. Bu durum, halkın onlara karşı daha büyük bir tepki göstermesine ve bir gücün gelip onları özgürleştirmesi beklentisine yol açtı. DAİŞ, hiçbir zaman toplumun ahlakını, kültürünü ve toplumsallığını temsil etmiyordu. Ayrıca DAİŞ, Reqa’yı öyle sıradan bir şekilde kendisi için başkent olarak seçmedi. Reqa’nın çok stratejik ve önemli bir yeri vardı. Coğrafi olarak Suriye’nin tam ortasında yer alıyor ve denize ulaşmak için Reqa burada önemli bir merkezdir. Türkiye sınırına da merkezi bir konuma sahip, mecburen o bölgeden geçmek zorundasınız.
Suriye'nin güneybatısına geçmek için, Cizîre bölgesine geçmek için yine Reqa’dan geçmek gerekiyor. Dêrazor hattıyla yine aynı stratejik konuma sahip. Reqa üzerinden istediğiniz her yere ulaşabilirsiniz. Ekonomik olarak da Reqa birçok imkana sahip, geliş-gidişin yoğun olduğu bir şehir ve su bakımından oldukça zengin. Tarım için de çok elverişli bir bölge. Her türlü ihtiyacın kolayca karşılanabileceği bir yer olarak DAİŞ, Reqa'yı bilinçli ve planlı bir şekilde başkent olarak seçti.
Bizim açımızdan, Reqa gibi büyük bir şehirde DAİŞ’e karşı savaşmak büyük bir tecrübe oldu. Elbette öncesinde Minbic ve Tabqa özgürleştirilmişti, ancak DAİŞ’in merkezi ve başkenti olan Reqa’da bir hamle başlatmak, doğru bir karardı ancak, zahmetliydi de. Reqa hamlesine başlamadan önce bile birçok dış güç bu hamleyi engellemeye çalıştı. QSD’nin Reqa’yı özgürleştirme hamlesine başlamasını istemiyorlardı. Ayrıca, bazı güçler de bu başarının ortağı olmak istiyordu.
Artık herkes, örgütlü ve fedai olan bu gücün kazanımlarına ve zaferlerine ortak olmak istedi. Reqa’yı özgürleştirme hamlesi, yerinde ve zamanında verilmiş bir karardı, ancak zor koşullarda gerçekleşen bir hamleydi. Çünkü Reqa, DAİŞ’in başkentiydi ve DAİŞ orada uzun vadeli hazırlık yapmıştı. Zorlu bir süreç olacağını önceden öngörmüştük. Fakat tekrar söylüyoruz; eğer bir toplum, özgürlük ve direniş kararı verirse, imkân ve koşullar o kadar da önemli değildir. Her türlü zorlukla baş edebilir ve en zor koşulları aşmayı başarabilir. Reqa hamlesinden önce, var olan çelişkiler ve bazı ittifaklar bu süreci engellemeye çalışsa da QSD, YPG ve YPJ’nin kararlılığı, üstlendikleri ahlaki görevler ve halkın da büyük isteği üzerine Reqa hamlesinin başlamasını sağladı.
Reqa hamlesinin başlangıcından, ilerleyişine ve Reqa merkezinin özgürleşmesine kadar geçen süreçte, o dönemdeki atmosfer ve yaşanan direnişten biraz söz edebilir misiniz?
DAIŞ’i sadece bir silahlı grup olarak görmek yetersiz bir değerlendirme olacaktır. Çünkü DAİŞ’in içinde, farklı yerlerden birçok insan vardı ve askeri olarak büyük bir tecrübeye sahiplerdi. Eskiden farklı ordularda görev yapmış kişiler DAİŞ içinde yer alıyorlardı. Örneğin, Çeçenler, eski El Kaide üyeleri, Suriye ve Irak ordularında yer almış, Saddam’ın düşüşünden sonra kopmuş askerler bulunuyordu. Ayrıca, bir kısmı Türk devletine bağlı olan kişilerdi. Hamle sürecinde yakalanan bazı DAİŞ’liler ve Bahoz sürecinde teslim olanlarda da bu durumu gördük. Yani, DAİŞ sadece birkaç kişinin ya da bir grubun İslam’ı getirmek amacıyla örgütlendiği bir yapılanma değildi. DAİŞ’in arkasında çok büyük imkanlar ve yardımlar vardı. İstihbarat desteği ve devletler bazında ciddi bir destek sağlanıyordu. Bu devletlerin bazıları DAİŞ’i gizli bir şekilde desteklerken, bazıları da açıkça bu desteği vermeye devam etti. Bu durum basın aracılığıyla ve çeşitli belgelerle ispatlanmış durumda. Bu anlamda, DAİŞ askeri tecrübe ve imkana sahip insanlardan oluştuğu için her türlü savaş tekniğini ve taktiğini ustaca kullanıyordu. Şehirleri ve yolları mayınlamaktan gelişmiş silahlar kullanmaya, ellerindeki güdümlü füzelerle araçlarımızı hedef almaya kadar geniş bir taktik uyguluyorlardı.
Ellerindeki tank, panzer gibi zırhlı araçları da iyi kullanıyorlardı. Kendi içlerinde oluşturdukları askeri sistem iyi işliyordu. Hatta bazı bölge devletlerinin askeri sistemleriyle kıyaslarsak, DAİŞ askeri açıdan daha gelişkindi. Öyle küçük bir grubun bir iki darbe alıp hemen teslim olacağı bir güç değildi. Çünkü DAİŞ bir projeydi; halkların özgürlüğüne, demokrasiye, insanlığın tüm kutsal değerlerine ve esas olarak halkların birliğine karşı oluşturulmuş bir projeydi. Bu nedenle, bu projeden kolayca vazgeçmeyeceklerdi. Farklı ülkelerden gelmiş, geri dönme şansı olmayan ve savaşmaktan başka seçeneği olmayan insanlardan oluşuyorlardı. Kendilerine adeta bir imparatorluk havası vermişlerdi. Coğrafi olarak da 2-3 devletten yarar sağladılar ve binlerce silahlı güç oluşturdular. Bu anlamda hem saldırdıkları her yeri alabileceklerine hem de kendilerine karşı yapılacak her türlü saldırıyı kıracaklarına dair bir inanca sahip olmuştular.
Reqa’nın özgürleşmesinin üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen, hala zaman zaman DAİŞ gruplarının saldırıları oluyor. Yine DAİŞ hücrelerine karşı sizin de operasyonlarınız oluyor ve bu operasyonlarda çok sayıda DAİŞ elemanı da yakalanıyor. Reqa’da güvenlik şu an ne durumda?
DAİŞ, kendi silahlı gücünü bir inanç üzerinden eğitiyordu. Bu inanç, iman adına da olabilir, İslami bir sistemi yaratmak da olabilir. Ama sonuçta, arkasını bir ideolojiye dayamıştı. Elbette herkes bu ideolojiye inanmadı ve kabul etmedi. Çünkü DAİŞ, gerçek ve doğru İslam'ı temsil etmiyordu. İslam, barış, ahlak ve anlam bütünlüğü demektir. Gerçek İslam’a inanan insanlar zaten DAİŞ’e inanmadılar. Ancak DAİŞ’in kendi zihniyetine inanan insanlar, bu zihniyetlerinde ısrar edeceklerdir. Reqa ve Bahoz’da yenildikten sonra DAİŞ, üyelerine kendilerini hücreler olarak örgütlenmeleri ve bu şekilde faaliyetlerini yürütmeleri emrini verdi. Reqa hamlesinden sonra herkes bunu gördü; DAİŞ artık başka bir yerde yeniden toparlanabileceği ve yaşayabileceği inancını yitirdi. Bu nedenle, Reqa’dan sonraki savaşlarda, yaşayabilecekleri kadar savaştılar.
Yani DAİŞ artık bir bütün olarak zaten umudunu yitirmişti. Fakat, DAİŞ’e dışarıdan verilen destekler bir kez daha DAİŞ’ten kaçanlar, gizlenen hücrelerine ya da teslim olmayan ve bilinmeyen üyelerine tekrardan umut veriyor. Bu şekilde, bölgelerimizde kendilerini uyuyan hücreler olarak örgütleyerek, özerk yönetim kurumları içinde yer alan insanları, tanınan ve halkın önem verdiği kişileri, toplumda bilinen ve sayılan insanları hedef alarak istikrarsızlık yaratmaya ve güvenlik tehditleri oluşturmaya çalışıyorlar.
Bu durum günümüze kadar da devam ediyor. Ancak DAİŞ’in, coğrafi olarak yeniden bir yerleri alabileceği ya da kontrol altına alabileceği alanların olmadığını biliyoruz. Buna karşılık, iç güvenlik güçlerinin çalışmaları sürüyor. Halkın güvenlik ve savunma güçlerine verdiği destek, bu hücrelere karşı yürütülen mücadelenin daha olumlu ve rahat olmasını sağlıyor.
Ancak şu gerçeği de göz ardı etmemek gerekiyor: Kuzey ve Doğu Suriye bölgeleri, sadece tek bir güç veya taraf tarafından hedef alınmıyor. Bu günümüze kadar da devam ediyor. Ancak zaten DAIŞ’in kendisinin de bir kez daha coğrafik olarak bir yerleri alabileceği ya da kontrolüne alacağı yerlerin olmayacağını biliyor. Buna karşı iç güvenlik güçlerinin çalışmaları var. Yine halkın güvenlik güçlerine ve savunma güçlerine verdikleri destek bu hücrelere karşı yürütülen mücadelenin daha olumlu ve rahat olmasını sağlıyor. Yine, Şam hükümeti de bu konuda öcelikli bir rol oynuyor. Şam hükümetine iki taraftan sorumluluk düşüyor. Birincisi, Suriye sorununun çözümü için Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’yle bir ittifak içine girmemesi ve bu yönde çaba göstermemesi. İkincisi ise, Şam hükümetinin ordusunun zayıf olması ve kendi alanları ile sınırlarını iyi koruyamaması, DAİŞ’e daha rahat hareket etme fırsatı sunuyor. Her gün DAİŞ çetelerinin Şam hükümeti ordusuna karşı Dêrazor hattında, Tedmur hattında ve Suriye’nin çöllerinde gerçekleştirdiği eylemler bunun en iyi göstergesi. Bu askeri boşluk veya zayıflık ciddi bir tehlike oluşturuyor. Eğer Şam hükümeti bunu sağlayabilseydi, DAİŞ çetelerinin hücreleri bu kadar rahat bir şekilde örgütlenemezdi. Diğer bir nokta, uluslararası güçlerin DAİŞ’in artık zayıfladığını ve eskisi gibi bir tehlike oluşturmadığını sanmaları. Bu, aynı zamanda büyük bir yanlış ve kendileri için ciddi bir tehlike yaratıyor. Bugün DAİŞ hücrelerine verilen destekler ve oluşturulan imkanlar var. Bunu da dışarıdan bazı güçler sağlıyor.
Reqa’nın özgürleştirilmesinden bu yana birçok olay yaşandı. Reqa hamlesi öncesinde yürütülen siyaset, hamleden sonra da devam ettirildi. O dönemde DAİŞ çetelerine destek veren ve ona inanan tek güç Türk devletiydi. Kobanê savaşında bunu açık bir şekilde, yüzleri kızarmadan itiraf ettiler; Türk cumhurbaşkanı kendisi yaptı. Reqa ve Bahoz’da DAİŞ’in kırılmasından sonra bu siyaset devam etti. Aslında DAİŞ’in yenilmesiyle Türk devleti de yenildi; onun tüm planları, istekleri ve projeleri boşa çıktı.
Bu durum karşısında Türk devleti, DAİŞ’i yenen halktan intikam almak istedi. Onların bu intikam alma isteği, bugün DAİŞ’i daha da güçlendirme çabasıdır. Buna karşı uluslararası güçlerin sessizliği de elbette bunlara daha fazla güç veriyor. Aynı zamanda, DAİŞ’e karşı mücadelede gereken siyasi ve askeri destek sağlanmadığı zaman da hem Türk devletinin desteklediği DAİŞ için hem de diğer çete gruplarına kendilerini yeniden toparlanma ve Kuzey ve Doğu Suriye alanlarına saldırma gücünü elde etme umudu veriyor. Bu da, DAİŞ’in ömrünü uzatma çabası içine girmesine ve ileride bir yerleri alabileceği gücüne erişebilme umudunu veriyor.
Değerlendirmeleriniz içinde buna değindiniz ancak sormak da istiyorum, Türk devletinin bugün gerek Kuzey ve Doğu Suriye’nin diğer bölgelerinde olsun, gerek Reqa’nın içinde olsun ortaya çıkan hücreleri ile bağlarını biraz daha açabilir misiniz?
Bu gizli bir şey değil, tüm dünyanın gözü önünde oluyor. Belki bugün uluslararası düzeyde ve bölge güçleri tarafından Türk devletine karşı bir tavır sergilenmiyor. Ancak tarih, elbette bu durumu affetmeyecektir. Türk devleti, bunun faturasını ödeyecektir. Bazen sabırlı olmak, insanın amaç ve isteklerine ulaşması için en iyi yöntemdir. Eğer biz bugüne kadar sabretmeseydik ve bu iradeyi göstermeseydik, çok daha çabuk kaybedebilirdik. Elimizdeki kazanımlara sahip olamayabilirdik. Kendine, kendi öz gücüne ve örgütlülüğüne güvenmek, zaferin anahtarıdır. Tüm bunlar, iradeyi ele geçirmek ve çeşitli örgütler ile güçlerin desteğiyle teslimiyet sağlama çabalarıdır. Türk devleti, bugün bizim bölgelerimize yönelik böyle bir siyaset yürütüyor. Reqa hamlesinden sonra da Türk devleti, bölgenin güvenliğini bozmak ve darbe vurmak için çeşitli çabalar içinde oldu. Bunu da DAİŞ’i kullanarak yapmaya çalışıyor. DAİŞ güçsüzleştikçe onu kullanmak daha da kolaylaşıyor. Kendisini güçlendirmek için her türlü ittifaka hazırdır. Elbette DAİŞ, Türk devletine de birçok fayda sağlıyor. Türk devletinin işgal ettiği alanlarda uluslararası koalisyonun DAİŞ’e karşı yaptığı eylemler, aslında DAİŞ’e karşı bir göz yummanın olduğunu gösteriyor. Türk devletinin DAIŞ ile olan bağlarından bahsetmeye bile gerek yok. Bağdadi nerede öldürüldü? Türk devletinin işgalinde ve kontrolünde bulunan bir bölgede öldürüldü. Demek ki, burası Bağdadi için güvenli bir yer olmasaydı gidip orada kalmazdı. Yani, Bağdadi’yi ağırlamaları bile onların ilişkilerinin ne düzeyde olduğunu gösteriyor zaten. Daha sonra yaptığımız birçok operasyonda yakalanan çetelerin itirafları, hücreler üzerinde yakalanan belgeler de oldu, basın üzerinden onlarca defa yayınlandı. Uluslararası koalisyon da bunu zaten biliyor. Onun tüm bu çabası da bölgenin istikrarını ve güvenliğini bozmak ve böylelikle özerk yönetim modelini tasfiye ederek tüm Suriye için model olmasının önünü almak.
Reqa, yıllardır yaşanan savaşta en çok etkilenen şehir olarak en çok tahribata uğrayan şehirlerden biriydi. Reqa’nın yeniden inşasında QSD olarak nasıl bir rol üstlendiniz? Yine Özerk yönetim ile nasıl bir iş birliği içinde hareket ediyorsunuz?
Reqa, tahribatın en çok yaşandığı yerlerden biri oldu çünkü DAİŞ, burayı kendisine başkent yapmış ve her yeri mayınlamıştı. DAİŞ, girmediği yerlere bile mayın yerleştirmişti; bu mayınların büyük bölümünü de patlattı zaten. Bu durum, Reqa'nın altyapısının ciddi anlamda zarar görmesine yol açtı. DAİŞ’in mantığı şuydu: "Benim olmayacaksa, kimsenin de olmayacak." Ancak Demokratik Suriye Güçleri (QSD), Reqa’yı özgürleştirme kararı aldığında, bir diğer amacı da halkın evlerini ve mallarını korumaktı. Bu hassasiyet ve sorumlulukla özgürleştirme hamlesini yürüten Demokratik Suriye Güçleri (QSD), Reqa’nın güvenliğini sağlama çabasının şehrin daha hızlı bir şekilde yeniden inşa edilmesine sebep oldu. Reqa’nın, tüm Suriye’ye örnek olunması amaçlandı. Bu süreçte, DAİŞ’e karşı mücadelede yer alan halk, Reqa’da yaşayan insanlara büyük destek oldu. Hem şehir temizliği hem de inşa süreci için yardımlarını sunarak, kendi tecrübelerini de aktardılar. Bu nedenle, bölge halkının Reqa’nın yeniden inşa edilmesindeki emekleri var.
Ancak QSD'nin esas görevi ve burada üstlendiği en önemli rol, güvenliği sağlamaktı. Güvenlik sağlanmadan inşa süreci gerçekleştirilemez. DAIŞ’ın geride bıraktığı patlayıcılarla dolu harabelerin temizlenmesi ve güvenli bir şekilde kaldırılması için QSD çalışmalarını sürdürdü. Öncelikle insanların kendilerini güvende hissetmesi gerekti. Bir insan kendisini güvende hissetmezse o zaman inşa da edemez. Ayrıca, yüz binlerce insanın güvenliğinden sorumlu olmak kolay bir şey değil. Çünkü Reqa, yüz binlerce insanın yaşadığı bir kent olmasının yanı sıra, aynı zamanda çok sayıda insanın geçiş hattı. Bu da QSD olarak bir an önce şehrin temizlenmesi ve güvenliğinin sağlanması için hızlı hareket etmemizi sağladı. Bu da, kısa bir süre içinde Reqa’nın inşasının başlamasını sağladı. Hatta Reqa Belediyesi, 10 ülke içinde en iyi belediye olarak gösterildi. Bugün gelinen aşamada, Reqa’yı birlikte özgürleştiren ve inşa eden halk, şehirde ortak yaşamını da inşa ediyor. Bu, Reqa’nın hem birçok şehrimize hem de tüm Suriye kentlerine önemli bir örnek oluşturmasını sağlıyor.