1915 yılı Ermeni, Süryani ve Êzidî halkı için katliam, kırım ve tehcir acılarının kanayan tarihi. 1915’te Ermeni halkı katliam ve tehcire uğratılırken 1 milyon 500 bine yakın insan da katledildi. Kadim Ermeni halkını ulus olarak yok ettiler. Kılıç artığı olarak adlandırdıkları Ermeniler, ya diğer halklar içerisinde eritildi ya da sürgün edildi. Kuzey ve Doğu Suriye bölgesine sürgün edilen Ermeniler de katliamın bıraktığı korku yıkıntılarından dolayı kimliklerini gizleyerek yaşayıp eridiler.
Derazor’dan Halep’e, Kobanê’den Til Temir’e, Dirbêsiyê’den Dêrik’e kadar olan bölgede yaşayan binlerce Ermeni, Rojava Devrimini kendileri için ışık görüp Ermenilikten bahsetmeye başlayabildi. Bugün ise kurdukları meclis ve askeri örgütlenmelerle devrimin her alanında aktif yer alarak kimliklerini yeniden kazanmaya çalışıyorlar.
ERMENİ SOSYAL MECLİSİ
Rojava Devrim Sahasında Derazor, Hesekê ve Qamişlo merkezli üç Ermeni meclisi bulunuyor.
2020 ve 2021 yılı tarihlerinde kurulan meclisler, bugün bir yandan kimliğini kaybetmiş Ermenileri tespit edip bir araya getirerek örgütlenmesini sağlarken bir yandan da Ermeni dili, tarihi ve kültürü temelli çalışmalar yürütüyor.
Kuruluşundan bu yana birçok başarıya imza atan meclise yoğun bir katılım da söz konusu. Katılımdaki tek şart, Ermeni halkına hizmet.
Ermeni Sosyal Meclisi, kendi bünyesinde her sabah Ermenice dil-Ermenistan tarihi dersleri veriyor. Yaz aylarında çocuklara Ermenice dil dersi veriyor. Yine tiyatro, folklor, şarkı, şiir gibi kültürel çalışmaları mevcut.
Meclis yöneticisi, yaşadıkları zorlanmaları şöyle anlattı:
“Meclisin kuruluş aşamasında oldukça zorluklar yaşandı. En büyük sorun, meclisin amacının yeterince kavranmamasıdır. Suriye rejiminin ciddi ideolojik-bürokratik etkisi var. Halen kendisini çalışan memur olarak görme anlayışları vardır. Bizden kaynaklı anlayış düzeyinde ve çalışmalarda yetersizlikler var. Derazor’daki çalışmalarımızın en büyük engeli, rejimin zihniyetinden kopamamaktır. Etkisi her yönüyle görülüyor. Bu zihniyeti ve köleliği kırmak için çalışma yürütülüyor.”
Meclise dahil olarak kimliklerini, dillerini ve tarihlerini tanıdıklarını söyleyen Manuşa Pitrusya, Dikran Erdemyan ve Sarin Krikol, “Bu bizim için tarihi fırsattı. Yok edilmiş gömülmüş tarihimizi, dilimizi, kültürümüzü öğreniyoruz. İnanılmaz bir duygu. Tabii bunlar Rojava Devrimiyle oldu” dedi.
İLK ERMENİ TABURU
Ermeni Soykırımı’nın 104. yıl dönümünde kurulan Şehit Nubar Ozanyan Taburu, Rojava Devrimi ve savunmasının aktif bir bileşeni. Dördüncü yılına giren tabur, Serêkaniyê ve Til Temir gibi cepheler de aktif savunmaya katılıyor. Taburda askeri eğitimlerin yanı sıra Ermenice dili, tarihi ve kültürüne dönükte eğitimler veriliyor. Taburun büyütülerek tugaya dönüştürülmesi hedeflenirken Özgün Kadın Ermeni Taburu’nun kurulması için de çalışmalar yürütülüyor.
Taburun yöneticilerinden Nubar Melkonyan, “Nubar Ozanyan Ermeni Taburu Rojava’nın savunulması ve sahiplenilmesi için cephede yerini alıyor. Serêkaniyê hamlesinde yerini alan Ermeni Taburu, son olarak DAİŞ’in Hesêkê’deki cezaevine dönük saldırısında QSD’yle birlikte bölgeyi savundu. Til Temir Askeri Meclisi'nin bir bileşeni olarak bugün cephede yer alıyor. Askerin faaliyetlerin yanı sıra ziraat ve yeşillendirme gibi çalışmalarda da bulunuyorlar” dedi.
TÜRK İŞGAL SALDIRILARINDA TEHCİR EDİLENLER
Melkonyan, işgal saldırılarıyla birlikte yeniden tehcir yollarına düşen Ermeniler ilişkin şunları belirtti:
“Göç ve sürgünü en iyi bilen tanıyan halkların başında gelir, Ermeniler. Efrîn, Girê Spî, Serêkaniyê işgalleri sonrasında Ermeniler, en yakın yerleşim alanlarına doğru ikinci kez göç etmek zorunda kaldılar. Hesekê, Reqa, Halep ve Ermenistan'a giden Ermeniler, deyim yerindeyse yeniden sıfırdan başlayarak bir yaşam kurmaya çalıştılar. Geride yüz yıl içinde kerpiçten betondan inşa ettikleri , okullarını, boş sıralı kiliselerini, zeytin ağaçlı mezarlıklarını, bahçe ve tarlalarını, dükkan ve ekmek teknelerini bırakarak anılarını kalplerine gömerek gittiler.”
DIŞARIDAKİ ERMENİLERLE İLİŞKİLENME
Dünyanın dört bir yanında bulunan Ermeni kuruluşları ve diasporasıyla ilişkilenmelerini ise Melkonyan, “Özellikle Ermenistan, Beyrut, Halep ve kısmen de Avrupa da kısmi de olsa belli bir etki bıraktık. Ancak bunu henüz bir örgütlülüğe çevirebilmiş değiliz. Bunun için fazlasıyla çalışma ve emek vermemiz gerekiyor” ifadeleriyle anlattı.
SOYKIRIMIN 107. YILI: ER YA DA GEÇ TANINACAK
Katliamın 107’nci yıl dönümüne değinen Melkonyan, “107’nci yılı, bir önceki yıllardan daha ağır bir atmosferde karşılıyoruz. İttihatçı-Kemalist Türk devlet destekli Azerbeycan oligarkları tarafından Karabağ işgalinin yarattığı sosyal-manevi ağırlığı içinde karşılanıyor” dedi.
Melkonyan, soykırımın uluslararası güçlerce tanınmasının nedenlerini ise şöyle sıraladı:
“Ermeni soykırımı hiç kimsenin inkar edemeyeceği kadar gerçektir. İstendiği kadar gizlenmeye saklanmaya yok sayılmaya, kabul edilmemeye çalışılsın er ya da geç bu hakikat onların rüyalarına girerek kapılarını çalacaktır. Türk devletiyle kurdukları ekonomik-politik diplomatik çıkar ilişkileri nedeniyle bazı devletler soykırımı tanımıyor. Çıkarlar gerçekliği inkara, görmemeye, kabullenmemeye götürmektedir. Bunun başka bir açıklaması olamaz.
Bizim devletler üzerinden değil başta bölge halkları olmak üzere dünya haklarıyla yürüteceğimiz çalışmalar üzerinden bir kabul etme durumuna geleceğiz. Bu yönde çalışmalarımız var ancak yetersiz ve zayıftır.”