Rusya ve ABD’nin, Rojava için Türkiye’yi küstürmeye hazır olmadıklarını söyleyen PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, şunların altını çizdi: “Şimdiye kadar Türk devletine karşı net tutumlarını görmedik. Sadece ‘Sonuç iyi olmaz, DAİŞ kendini canlandırır, DAİŞ’le mücadele etkilenir, bölgenin huzuru ve istikrarı bozulur’ diyorlar. Dur yapma, demiyorlar. Biz kendimizi buna göre hazırlıyoruz. Onların tutumuna kendimizi yaslayamayız, onları beklemeyeceğiz. Kendimize, öz savunmamıza ve gücümüze güvenerek, toplumumuzla karşı duracağız.”
PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, ANF’nin sorularını yanıtladı.
Önder Abdullah Öcalan’a dönük tecrit uygulamaları 15. ayını doldurmak üzere. Ağırlaştırılarak sürdürülen tecridin, Kürdistan ve Ortadoğu’daki gelişmelerle bağlantısı nedir?
Uluslararası komplo başladığı zaman esas amaç, Önder Apo’nun felsefesinin tecrit altına alınıp yasaklanması ve Ortadoğu’daki muhtemel değişimlere müdahale gücü olmasını engellemekti. Sistem kriz içerisinde olduğunu biliyordu. Halkların baharı döneminde de tecrit, saldırılar, Önder Apo’nun fikir ve felsefesinin dışarıya çıkmasının engellenmesi bu sistem aracılığıyla sürdü. Önder Apo’nun İmralı’da tutulması, onu kuşatarak değişimlerde başlıca rol oynamasını engellemekti.
Özellikle 2015’ten bu yana tecridi daha da ağırlaştırdılar, çünkü değişim ve gelişimin günlük olarak geliştiğini gördüler. Önder Apo’nun her görüşünün değişimlerin seyrini değiştirdiğini gördüler. Önder Apo’nun fikirleriyle demokratik özgürlük projesi gelişirse sonlarının geleceğini biliyorlar. Bu açıdan tecridi ağırlaştırıyorlar.
Diğer yandan son yıllarda Türk devleti çok ağır darbeler aldı. Hem içeride hem de dışarıda kendine bağlı DAİŞ vb. çete grupları darbe yedi. Bölgede gelişen proje, Önder Apo’nun projesidir. İntikamını tecritle alıyorlar. Dışarıdaki gelişimlerin intikamı olarak İmralı’ya yaklaşım sergileniyor.
Esasen Önder Apo’nun tutuklanması, tutuklu kalması hukuk dışıdır. Tecrit de kabul edilmez insanlık suçudur. Tüm dünya ve insanlık, tüm insan hakları savunucuları buna karşı çıkmalı.
Türk devleti 17 Haziran’da Süleymaniye bölgesinde Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi Yürütme Konseyi Başkan Yardımcısı Ferhad Şiblî’yi hedef aldı. Bu saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk devleti, demokratik toplumcu, özgürlükçü projelerin tümüne karşıdır. Kürt sorununun çözümüne hizmet edecek ve Kürtlerin hak sahibi olmasını sağlayacak hiçbir gelişmeyi kabullenmiyor. Özerk Yönetim de bölgede huzur ve istikrar oluşturan, Kürt-Arap-Süryani-Asuri-Türkmen vb. halk bileşenlerini bir araya getirdiği için hedef alıyor. Kadınların özgürleştiğini, daha fazla irade sahibi olduğunu, toplumun özgürleştiğini ve Kürt sorununun çözüme doğru gittiğini gördüğü için kabul etmiyor. Onun için de bu yönetimi ya da onun için çalışanları düşman olarak görüyor. Tüm gücüyle yönetime saldırıyor. Son olarak da Ferhad arkadaşımızı hedef alarak şehit etti.
Ferhad Şiblî’ye dönük saldırının düzenlendiği tarihe bakınca geçen aynı dönemde KDP, Özerk Yönetim temsilcilerini Hewlêr’de tutuklamış ve 112 günlük esaretin ardından bırakmıştı. Bu tesadüf müdür?
AKP-MHP koalisyonundan bahsederken KDP’nin bu koalisyonun içerisinde gayri resmi bulunduğunu biliyoruz. Resmiyette KDP adı söylenmiyor, çünkü Türkiye Cumhuriyeti içerisinde bulunmuyor. KDP, gerçekten bu koalisyonun bir parçası olmuştur. AKP-MHP projelerini Kürt sahasında o uyguluyor. AKP bir alanda, MHP bir alanda, KDP bir alanda çalışıyor. KDP, özellikle Türk devletiyle ittifakını derinleştirip büyütünce AKP-MHP koalisyonuyla bu birleşimin içerisinde yer aldı. Ne planlama yapılıyorsa uygulanması için kendini sorumlu görüyor. Bu planlama Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi düşmanlığına dayanıyor.
Türk İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun birkaç gün önce işgal altındaki Girê Spî kentine gittiği basına yansıdı. Bölgeye dönük işgal tehditlerinin olduğu süreçte gerçekleşen bu ziyaret nasıl görülmeli?
Türk devleti, Cerablus, Ezaz, Bab, Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’yi işgal etmiştir. İdlib’de de ona bağlı gruplar var. İdlib’den Serêkaniyê’ye kadar bu bölgelerin tamamı işgal altındadır. Daha önceden de bakanları, yöneticileri ve valileri çoğu kez bu işgal bölgelerine gitti. Her zaman “Burası artık Türkiye topraklarıdır. Zaten biz çıkmayacağız. Aksine Türkiye Cumhuriyetini genişletme çalışmalarını büyüteceğim” mesajı vermek istiyorlar. Savaş zaten var. Daha ağır savaşı başlatma durumu var. Onlar, “Bu savaşı sürdüreceğiz ve bölgelerinizi daha da işgal edeceğiz” demek istiyorlar.
Bölge zaten sürekli saldırılar altında. Yeni olası işgal saldırısına karşı hazırlıklarınız ne düzeydedir?
Önceden de işgal saldırıları olduğunda direniş oluyordu. Kutsal direnişlerdi; bu uğurda çok şehit ve yaralı da verildi. Halkımız bu direnişe iyi destek veriyordu. Bu direnişlerde ortaya çıkan eksiklikler tamamlandı. Özellikle toplumun örgütlendirilmesi noktasında tecrübe de alındı. Efrîn, ardından Serêkaniyê ve Girê Spî işgal süreçlerinden sonra araştırmalar ve toplantılar yapılıyordu. Neden böyle oldu, bu direniş işgalin olmaması için daha büyük bir aşamaya getirilemez miydi, sorularına yanıt arandı. Artık Devrimci Halk Savaşı gerçeği ve toplumun bu doğrultuda kendini örgütleyerek direnişe dahil olması durumu var. Sadece fedai gençler değil halk da bu direnişte doğrudan yer alacaktır. Eğer böyle olursa, farklı farklı tedbirleri de eklersek, geçmiş savaşlarda elde edilen tecrübeler esasıyla Türk devleti gelirse kırılacak ve pişman olacaktır. Olumsuz sonuçlar ve ağır darbeler alır. Hem Türk devletinin gerçeğini görmesini sağlar hem de işgal alanlarının özgürleştirilmesinin fırsatı olur.
Rojava-Şam arasında ikili görüşmelerin olduğu bilgileri var. Şu ana kadarki görüşmelerde Şam yönetiminin tutumunda değişiklik var mı?
Suriye rejiminin tutumunda bu kez bazı olumlu işaretler var. Daha önce işgal saldırıları olduğu zaman tutumları biraz utangaçtı. Bu kez işgale karşı tutumlarının olduğunu insan görüyor. Biz de böyle uygun gördük. Zaten onların görevidir. Ülkenin sınırlarını onlar korumalıdır. Yine inisiyatifle başlarsak onlara kabul etmeyi çabalayacağız. İşgale karşı tutum sahibi olmasının yanında direniş sergilesin. Şimdiye kadar bu çalışma yürüyor devam ediyor. Bu açıdan büyük adımlar atacağımızın umudu var. Şüphesiz süreç eskisi gibi değil. Olumlu olarak bazı adımlar atılacaktır.
ABD ve Rusya gibi bölgedeki garantör güçlerle görüşmelerde olası işgal saldırısına ilişkin nasıl bir tutum sergileniyor?
Büyük güçlerin bölgedeki varlığı, hepsinin ayrı planları ve projeleri vardır. Gerçekten bizim için Türkiye’yi kendilerini küstürmeye hazır değiller. Bu temelde biz onların ne yapıp yapmayacağını beklemeyeceğiz. Olumlu bir tutum sergilerlerse iyidir, yok demiyoruz. Onların tutumuna kendimizi yaslayamayız, onları beklemeyeceğiz. Şimdiye kadar da Türk devletine net tutumu görmedik. Sadece “Sonuç iyi olmaz, DAİŞ kendini canlandırır, DAİŞ’le mücadele etkilenir, bölgenin huzuru ve istikrarı bozulur” diyorlar. Dur yapma, demiyorlar. Bu her şeyi gösteriyor ve gerçeği ortaya çıkarıyor. Biz kendimizi buna göre hazırlıyoruz. Savaş olursa büyük direniş sergileyeceğiz. Kendimize, öz savunmamıza ve gücümüze güvenerek, toplumumuzla karşı duracağız.