2019’da en önemli gündem ‘küresel ısınma’ idi

2019 iklimsel değişikliklere karşı tüm dünyada duyarlılığın üst düzeye çıktığı bir yıl olurken, devletler bağlamında aynı sorumluluk düzeyine ulaşılamaması umutların 2020 yılına bırakılmasına yol açtı.

Tüm dünya bu yıl da Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 2016 yılında neredeyse tüm üye ülkelere imzalatılan İklim Antlaşması’nın geleceğini tartıştı. Anlaşmanın kabul edildiği 2015 yılındaki İklim Zirvesi’nin (COP21) üzerinden geçen 4 yıla rağmen bu yılki zirve (COP 25) ‘dağ fare doğurdu’ yorumlarıyla sona erdi. Ancak hem toplumlar hem de özellikle büyük şirketler bazında bu yıl ciddi bir duyarlılık oluştuğu dikkatlerden kaçmadı.

TEHLİKE NE?

Birleşmiş Milletlere bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) uzmanlarınca 90’lı yıllardan bu yana yapılan uyarılar, son yıllarda artan doğal felaketlerle birlikte daha da bir önem kazanmıştı. Son yıllarda yapılan yüzlerce bilimsel araştırmanın büyük çoğunluğu, küresel ısınmanın insan kaynaklı olduğunu ve önlenmemesi halinde bu yüzyılın sonuna kalmadan insanlığı ciddi felaketlerin beklediğini gösteriyor.

Araştırmaların tümünde ilk ölçümlerin yapıldığı 1881 yılından önceki küresel sıcaklık ortalaması baz alınırken, ısınmanın 2100 yılına kadar en fazla 1,5 ila 2 derece arasında tutulması gerektiğine işaret ediliyor. Küresel ısınmanın başlıca nedeni olarak ise atmosfere salınan sera etkili gazlar gösteriliyor. Bunların başında da karbondioksit (CO2) geliyor.

Araştırmalar, küresel ısınmaya yol açan CO2 salınımlarının vakit kaybedilmeden düşürülmesi gerektiğini, aksi halde atmosferde birikmesi nedeniyle sıcaklık artışlarının durdurulmasının mümkün olmayacağı uyarısında bulunuyor. Mevcut petrol veya kömür merkezli enerji üretimi, artan dünya nüfusunun yol açtığı yoğun tarım faaliyetleri ile başta et ve süt ürünleri olmak üzere CO2 salınımını arttıran aşırı tüketimin sürmesi halinde halen 1,1 derece civarında olan 19’uncu yüzyıla oranla sıcaklık artışının 3 derece veya üzerine çıkmasının kaçınılmaz olacağı da vurgulanıyor.

Küresel ısınmanın bu düzeyde devam etmesi demek, önümüzdeki on yıllardan itibaren onlarca ülkede iklimsel felaketler ortaya çıkması demek. Başta onlarca ada ülkesinin yanı sıra okyanus kıyılarındaki birçok ülkenin etkileneceği felaketlerin dünyadaki tarım alanlarının bir kısmını ekilemez hale getireceği ve genel toplamda yüz milyonlarca kişiyi de yerlerinden edebileceği öngörülüyor.

2019’DAKİ DOĞAL AFETLER UYARILARI HAKLI ÇIKARDI

On yıllardır yapılan uyarılara rağmen dünya ülkelerinin küresel ısınmaya karşı ortak ve bağlayıcı bir tutum sergilememeleri ise, endişeleri arttırıyor. Bu yıl yaşanan büyük doğa olayları ise, bilim insanlarının yaptıkları uyarıların ne denli haklı olduğunu gösterdi. Dünyanın büyük şehirlerinin de aralarında olduğu birçok bölge ve ülkede kuraklıklar, büyük yangınlar, fırtına ve tayfunların yanı sıra ısınmanın doğrudan etkisini yaşayan buzullardaki erimeler artış gösterdi.

İklimsel değişikliklerin ekonomideki ilk kurbanı, Pacific Gas & Electric Company (PG & E) adlı Amerikan elektrik üretim ve dağıtım şirketi oldu. Şirketin elektrik hatlarının Ekim 2018’de yol açtığı yangınlar nedeniyle Kaliforniya’da yaşanan büyük yangınlarda 65 bin hektar orman ve diğer alanlar yok olurken, 20 bin ev de yanmıştı. 86 kişinin hayatını kaybetmesine, 16 milyar doları aşkın maddi zarara neden olan şirketin hisselerinin bu yangından sonra borsada dibe vurması ardından iflas kararı almıştı. Pacific Gas & Electric Company (PG & E), dünya basınında ‘iklimsel değişikliklerin ekonomideki ilk büyük kurbanı’ olarak nitelendirilmişti.

2019 yazında Avrupa ülkelerinde 40 derecenin üzerinde kaydedilen aşırı sıcaklar, 2003 yılındaki rekor sıcaklıklar kadar uzun sürmemesi sayesinde on binlerce ölümden kıl payı dönülmüştü.

SU KITLIĞI, ORMAN YANGINLARI VE BUZUL ERİMELERİ DEVAM ETTİ

Ancak özellikle bu yıl yaşanan kuraklıkların yanı sıra yoğun yağışların olduğu bölgelerdeki büyük sel felaketleri dikkat çekmişti.  Örneğin temmuz ayında Hindistan’ın 7 milyon nüfuslu Chennai şehrindeki kuraklıklar nedeniyle neredeyse kentteki tüm muslukların suları kesilme noktasına gelmişti. Benzer şekilde Güney Afrika’nın Cap şehrinde de su sıkıntısı 2018’den buyana etkili olmuştu.

ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki kuraklıklar 2019’da da sürerken, yüz binlerce hektarlık orman ve tarım alanı yangınları devam etti. Afrika’da ise başta Güney Sudan olmak üzere birçok ülkedeki kuraklıklar veya sel felaketleri on milyonlarca insanın açlıkla karşı karşıya kalmasına yol açtı. Sadece Güney Sudan’da 5 milyon, kuraklıkların vurduğu Zimbabwe’de ise 15 milyonluk nüfusun yüzde 60’ı gıda yardımına muhtaç durumda.

‘Dünyanın akciğerleri’ olarak adlandırılan 5 milyon kilometrekareyi aşkın alandaki Amazon ormanları da bu yıl içinde alışılmışın üzerinde yangınlara sahne oldu. Yaz aylarında on binlerce ayrı noktadaki yangınların sadece bir kısmı söndürülebilmişti. Halen devam eden ve tam olarak kapsamı kesinleşmemiş yangınların milyonlarca hektar ormanı yok ettiği tahmin ediliyor.

Ağustos ayında İzlanda’daki Okjökull adlı 700 yıllık bir buzulun tümüyle erimesi ardından ‘anısına plaket’ bırakılmasıyla küresel ısınmanın geldiği noktaya vurgu yapılmıştı. 20’nci yüzyılın başında 12 kilometrekarelik bir alana sahip olan buzul, artık yok ve ülkedeki 400 kadar diğer buzulun da önümüzdeki 200 yılda tümüyle eriyeceği tahmin ediliyor.

IPCC’ye göre, dünya üzerindeki buzulların yüzde 80’i 2100 yılına kadar eriyecek. Bu ise okyanus seviyelerinin metrelerce yükselmesini beraberinde getirebilecek. 1 metrelik bir yükselişin dahi okyanus kıyılarındaki birçok ülke veya kent ile ada ülkelerini tehdit eder nitelikte olduğu biliniyor.

DUYARLILIK ÜST SAFHAYA ÇIKTI

İklimsel değişikliklerle mücadelede en umut verici nokta ise, tüm dünyada küresel ısınmaya karşı ciddi bir tepkinin ilk kez büyük tepkilerin verilmiş olması. Birleşmiş Milletler (BM) bu yıl içinde tüm dünya ülkelerinden kömür santrallerine son vermelerini istemişti.

Küresel ısınmaya karşı önlem almakta gecikilmesine tepkili olanların başında, gelecek on yılları tehdit altında olan çocuklar ve gençler geldi. İsveçli Greta Thunberg tarafından Ağustos 2018’de başlatılan ve Mart 2019 itibariyle tüm dünyada 2 milyona yakın öğrencinin katıldığı ‘İklim İçin Okul Grevi’ eylemleri dikkat çekmişti. Bu eylemler Mart’tan itibaren ‘İklim İçin Küresel Eylem Günü’ adı altında sürerken, her gün dünyanın binlerce kentinde aynı anda yüz binlere varan katılımların olduğu büyük gösteriler düzenlendi. Avrupa şehirlerinden Montreal’e, New York’tan COP 25’in düzenlendiği Madrid’e kadar binlerce şehirde, ‘geleceğimizi kurtarın’ sloganları yankılandı.

BÜYÜK ŞİRKETLER VAATLERİ ÖNCELEDİ

Dünya devletleri bu yıl COP 25 Zirvesi’ne odaklanan umutları boşa çıkarırken, küresel ısınmaya karşı global çapta karbondioksit salınım hedeflerinin konulup konulmayacağı konusu, COP 26’ya kaldı. Ancak buna rağmen salınımlarda büyük payı olan büyük şirketler, dünya insanlığındaki ciddi tepkiyi de dikkate alarak, iklim hedeflerini ortaya koymaya başladılar.

Bu yıl içinde dünyanın önde gelen 300’e yakın büyük şirketi, sera etkili gaz emisyonlarını IPCC’nin yaptığı tavsiyeler ışığında yeniden düzenleyecekleri ve sınırlayacaklarını duyurdu. Science Based Targets adlı inisiyatif kapsamında vaatlerde bulunan bu şirketlere ek olarak 400 kadar diğer büyük şirket ise, 2020 ve 2021’e kadar karbondioksit salınımlarını azaltma hedeflerini ilan edeceklerini vaat ettiler.

Hükümetlere gelince, Madrid’deki COP 25 İklim Zirvesi’ndeki müzakereler için ‘dağ fare doğurdu’ yorumları yapılmıştı. Küresel ısınmaya karşı mücadele hedeflerinin Önümüzdeki yıl yapılacak COP 26 Zirvesi’ne kadar sarkması nedeniyle 2019 yılında yakalanan duyarlılığın henüz devletler ve hükümetlerce yeterince anlaşılmadığı görüldü.