Grönland’da uranyum madeni: Bağımsızlığa karşı çevre ikilemi
Grönland’da başta yerli halkın bir kesimi ve çevrecilerin karşı çıkmasına rağmen gerçekleştirilmek istenen uranyum madeni projesi, bir maden olmanın çok ötesinde bir etkiye sahip.
Grönland’da başta yerli halkın bir kesimi ve çevrecilerin karşı çıkmasına rağmen gerçekleştirilmek istenen uranyum madeni projesi, bir maden olmanın çok ötesinde bir etkiye sahip.
Danimarka’ya bağlı özerk statüdeki Grönland’ın güneyinde uranyum madeni projesi, tartışılmaya devam ediyor. Bölgedeki yerel hükümetin istifasını dahi getiren ve nisan ayında yeni seçimlerin yapılacak olmasına neden olan madenin lisansı Avustralyalı ‘Greenland Minerals’ şirketince 2010 yılında alınmıştı.
BİRÇOK YÖNDEN HALKI ETKİLEYECEK
Grönland’daki uranyum madenlerinin bölgesel hükümet tarafından savunulmasının altında ekonomik ve siyasi nedenler yatarken, madenlerin çevresel etkileri tartışma konusu.
Daha önce Greenland Minerals tarafından sunulan çevre korum planları, eksik bulunduğu gerekçesiyle reddedilmişti. Yapılan incelemelerde, madenin tarım, hayvancılık ve turizmi olumsuz etkileyecek zararlarına işaret edilmişti.
Ancak daha önce üç kez reddedilen bu planlar en son Eylül 2020’de kabul edilmişti. Projenin en az 37 yıl sürmesi beklenirken, madenlerin işletilmesinden sonra nasıl arındırılacağı veya nükleer atıkların ne olacağı konusuna verilen cevaplar tatmin edici bulunmuyor.
BAĞIMSIZLIK YANLILARI ARASINDA BİLE BÖLÜNME
Grönland, dışişleri dahil birçok alanda Danimarka hükümetine bağlı olsa da içişlerinde özerk bir konumda. 56 bin gibi çok az sayıdaki nüfusu ve 2 milyon 166 bin kilometrekare toprağa sahip Grönland’da nisan ayına kadar görevde kalacak olan sosyal demokrat Başbakan Kim Kielsen, uranyum madeni projesini savunuyordu.
Ülkedeki 7 temel partiden 6’sı Kielsen’in partisi Siumut gibi bağımsızlık yanlısı. Projeyi savunan kesimler bütçesinin yüzde 40’ını Danimarka merkezi hükümetinden gelen fonlarla besleyen Grönland’ın bu tür projeler sayesinde ekonomik olarak güçleneceğini ve bağımsızlık yolunda avantajlı olacağını savunuyor. Zira bu maden aynı zamanda dünyanın en büyük uranyum madenlerinden olacak.
SADECE MADENLE DEĞİL EKONOMİYİ ÇEŞİTLENDİREREK BAĞIMSIZLIK
Bağımsızlık yanlısı olan sosyalist çizgideki Inuit Ataqatigiit adlı partiden Milletvekili Aaja Chemnitz Larsen ise, projenin halkın onayına sunulması gerektiğinin altını çiziyor. Ülkedeki özellikle sağ ve merkez sol partilerin ekonomik gerekçelerle sahiplendikleri uranyum madenin zararlarına dikkat çeken Larsen, maden yerine daha sürdürülebilir projelerle ekonomilerinin çeşitlendirilerek güçlendirilmesinden yana olduklarını vurguluyor.
Çevreyi koruyan, innovasyona dayalı projelerin yanı sıra sürdürülebilir turizm ve balıkçılık gibi Grönland’ın temel sektörlerinin güçlendirilmesini isteyen Larsen, ülkelerinden Danimarka’ya iş amaçlı göçlere işaret ediyor. Larsen, “Yurtdışından insanların gelerek çalışacağı dev bir maden yerine insanlarımızı Görnland’a dönmeye ikna edecek yerel projeleri gerçekleştirmeliyiz ve bunun için de zamanımız var. Yerel istihdama ihtiyacımız var” diye konuşuyor.
‘BİZE DERS VERMELERİ DOĞRU DEĞİL’
Ülkenin ekonomik ve siyasi geleceği için kimi partilerin savunduğu uranyum madeni projesine karşı geçtiğimiz haftalarda 140 kadar STK tarafından açıklama yapılmıştı. Aralarında Greenpeace ve Sea Shepherd gibi kuruluşların olduğu bu STK’lar yerel hükümet, Avrupa Birliği (AB) ve Danimarka merkezi hükümetinden Grönland’daki maden ve gaz çalışmalarının denetlenmesi için bir moratoryum oluşturmalarını istemişlerdi.
Grönland’daki kimi siyasiler ise, ‘küresel ısınmanın sorumlusu’ olarak gördükleri Amerikan, Avrupa veya diğer kıta ya da ülkelerden kişilerin ‘kendilerine ders vermelerinin’ doğru olmadığını savunuyorlar.
BAĞIMSIZLIK KONUSUNDAKİ FARKLI İKİ ANLAYIŞ
56 bin nüfuslu Grönland’da halkın yüzde 75’i kadarının bağımsızlıktan yana olduğu biliniyor. Ancak tıpkı siyasi partilerde olduğu gibi halk içinde de bağımsızlığın zamanı ve şartları konusunda farklı fikirler mevcut. Kimi partiler, bağımsızlığın derhal, kimileri ise zamanla kazanılmasından yana. Bağımsızlığın ‘her ne pahasına olursa olsun’ gerçekleşmesini isteyenlerin oranı ise yüzde 66’ya kadar düşebiliyor.