31 Mart’ta yerel seçimler yapılacak. Türkiye’de seçimler hiçbir dönemde olmadığı kadar eşitsiz koşullarda yapılıyor. Eşitsiz koşullar demek bile gerçeği ifade etmiyor. Seçimler demokratik ortamda olur. Türkiye’de ise seçim yaklaştıkça baskılar daha da artıyor. Özellikle demokrasi güçlerine yönelik bir saldırı kampanyasına dönüşüyor. HDP’lilere her seçim öncesi her yerde saldırı artıyor. HDP için çalışacak insanlar tutuklanıyor. Nitekim HDP literatürüne ‘seçim tutuklamaları’ kavramı girmiş bulunuyor. Türkiye’de seçim tek bir partiyi iktidara getirme aracı haline getirilmiş. 7 Haziran’da AKP tek başına iktidarı kaybedince seçim sonuçları kabul edilmedi. Baskı ortamını meşrulaştıracak savaş başlatıldı. 7 Haziran’dan sonra yapılan tüm seçim ve referandumlar diktatörlüğe meşruiyet kazandırmak için yapılmaktadır. Seçimlerin bir amacı da demokrasi güçlerini geriletmek, meşruiyetlerini zayıflatarak baskıyı artırmak oluyor. AB Türkiye raportörü Kati Piri Türkiye’deki adalet sistemi için şaka gibi, demiş. Seçimler de tam tamına böyledir.
Bu gerçekler ışığında bu iktidarın seçimle gitmesi kolay gözükmüyor. AKP-MHP ittifakı güç olduğu için değil, güçsüzlüklerinden dolayı seçimi bir özel savaş kılıfı haline getirmiştir. Seçimle gitmesi kolay gözükmüyor ama AKP iktidarı gidicidir. Seçimi kazanıp diktatörlüğünü yaygınlaştırmak istese de AKP-MHP faşizminin sonu görünmüştür. Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı şu anda tüm diktatörlerin sonlarının yaklaştığı dönemdeki refleksleri gösteriyor. Kendilerinin iktidardan gitmesini Türkiye’nin yıkılması olacağı gibi gösterip iktidarda kalmaya çalışıyor. Ancak yalancının mumu yatıya kadar yanarmış gibisinden yöntemlerle kendilerini kurtarmaları zordur.
Bu iktidar mücadele ile gidecektir. Seçimin de iktidarı götürecek mücadelenin bir parçası olarak görülmesi gerekir. Demokrasi güçleri seçimleri böyle ele alırlarsa o zaman bir anlamı olur. Seçimleri reddetmemek ama kurtuluşun seçimlerle geleceği yanılgısına da kapılmamak gerekiyor. Seçimleri AKP-MHP faşizmini geriletme, özel savaşın hizmetine sokulan seçimi iyi değerlendirerek öngördüğü amacın tersine özel savaşın sonunu getirmek olarak ele almak önemlidir. AKP-MHP iktidarı seçimi adil ve eşit olmayan koşullarda ve baskı ortamında yaparak lehlerine sonuç çıkarmak isteseler de Türkiye ve Kürdistan’da uzun yıllara dayalı bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi vardır. Türkiye’nin yarısı AKP-MHP iktidarına karşıdır. Bu karşıtlık önceki on yıllarda partilerin birbirlerine yönelik muhaliflikten farklıdır. Bu gerçeklik tümden olmasa da AKP-MHP iktidarının seçimde tümden istediğini alamama durumunu ortaya çıkarabilir. Bu açıdan hem bu süreci bir mücadele süreci olarak ele almak hem de AKP-MHP iktidarının bazı yerlerde seçimi kaybetmesini sağlamak gerekir.
Demokrasi güçleri bu dönemde de seçimde esas olarak HDP çatısı altında toplanmışlardır. Kürdistan’da daha önce bir araya gelemeyen partiler seçimde ittifak yapmışlardır. Kürdistan’daki bu ittifak AKP-MHP iktidarının Kürt düşmanlığını ayyuka çıkardığı dönemde sonuçlarını verecektir. Bu seçimde de HDP Türkiye’de kilit parti olma rolünü oynayacaktır. Özellikle yüzde 50 alanın seçimi kazandığı bir ortamda HDP oyları önemli hale gelmiştir. HDP bu seçimde Kürdistan’da da Türkiye’de de AKP-MHP iktidarını yenilgiye uğratma stratejisi izlemektedir. Kürtlere karşı bir savaş iktidarı olan AKP-MHP iktidarını gerileterek Türkiye’de demokratik siyasetin önünü açmayı hedeflemektedir.
HDP’nin bu stratejisine karşı AKP-MHP ittifakı ve onun özel savaş kurumları ve psikolojik savaş aygıtları yoğun bir karalama ve saptırma kampanyası yürütmektedirler. Kürdistan’daki partilerin ne oyu var ki onları listelere koyuyorlar, metropollerde neden aday gösterilmiyorlar propagandası yapılıyor. Bunlar aynı merkezden ve aynı amaçla yönlendiriliyor. Yine bu psikolojik savaş aygıtları Kürt halkında seçime gitsek de bir şey değişmez, kazanılsa da yine elimizden alırlar algısını yaratmak için çalışıyorlar. Bunların tümü AKP-MHP iktidarı tarafından yönlendirilen psikolojik savaş aygıtları aracılığıyla yapılıyor. Temel amaç ise Kürtlerin sandığa gitme oranını azaltmak. Çünkü sandığa giden Kürtler AKP-MHP iktidarının adaylarına oy vermeyecek. Bu iktidara kaybettirmek için oylarını kullanacaklardır.
Kürtler içinde bazı kuru ideolojik yaklaşımlar ve duygusal tepkiler de AKP-MHP iktidarının Kürtleri sandıktan uzak tutma yaklaşımına zemin sunmaktadır. Metropollerde neden HDP adayı yok diyerek, Kürdistan’da tabanı olmayan partilerin adayını mı seçtireceğiz gibisinden söylemlerde bulunarak bu yapılmaktadır. Dünyada üzerinde en fazla politika yapılan ve özel savaş yürütülen Kürtlerken, bu yaklaşımlar Kürtlerin politika yapmasını sabote eden tutumlar olmaktadır. Bu yaklaşımların ne ideolojiyle ne de Kürtlerin çıkarıyla alakası vardır. Önü arkası düşünülmeyen, Kürtlerin çıkarı nerededir diye bir kaygı taşımayan tepkisel yaklaşımlardır. Bu aslında mücadele etmeyen, kaderine razı olan ruh halini ifade etmektedir.
Öte yandan bu yaklaşımlar yerel yönetimler ve seçimler diyalektiğini bilmemektir. Türkiye genelinde yürütülen politikalarla yerel politikaların dengeleri ve dili her zaman farklıdır. Bu açıdan partilerin merkezi politikaları yanında yerel dinamiklerine de bakmak önemlidir. Bu açıdan hem AKP-MHP iktidarına kaybettirmek hem de yerel dinamiklerin özgünlüklerini dikkate almak esas alınırsa HDP’nin metropollerdeki politikasının ne kadar doğru olduğu anlaşılır. HDP içindeki demokratik bileşenlerin tutumları metropol tercihlerinde her zaman dikkate alınması gerekmektedir. HDP sadece Kürtlerin içinde yer aldığı parti değildir. Kürtlerin metropollerdeki ve Türkiye’deki temel dostları ve müttefikleri sol demokrat güçlerdir. Bunların her zaman yerelde CHP ile belli bir ilişkileri vardır. Daha doğrusu CHP’nin yerel dinamiklerinin sol demokratik güçlerle ilişkilenmeleri söz konusudur. Bu CHP’nin merkezi politikaları ile yerel dinamikler arasındaki bazı farklılıkların doğal sonucudur.
Kürtlerin AKP-MHP iktidarını yenilgiye uğratma politikası ile yerel dinamiklerin özgünlükleri HDP’nin metropollerde aday göstermemesinin ne kadar doğru olduğunu ortaya koyar. Kaldı ki, Kürtlerin AKP-MHP’yi yenilgiye uğratma amacı ile demokrasi güçlerinin ve yerel dinamiklerin AKP-MHP iktidarını yenilgiye uğratma amacı örtüşmektedir. Şu anda Türkiye’de olabilecek en hayırlı siyasi durum AKP-MHP iktidarını geriletmektir. Bunu hedeflemeyen her politika yanlıştır. En başta da Kürt halkının özgürlük mücadelesine zarar verir. Muhalif partilerin politikaları AKP’den pek farklı değil, demenin hiçbir politik değeri yoktur. Bu ne ideolojik ne politik duruştur. Kaldı ki, amaca hizmet etmeyen politik duruşun ideolojiyle de çeliştiğini bilmek gerekir.
Kürtlerin de demokrasi güçlerinin de politikleşmesi önemlidir. Kuşkusuz politikaya ideoloji yön vermelidir. Ancak politika yapmadan ideolojik ilkelerin başarıya ulaşmayacağı açıktır. Bu açıdan HDP’nin politik yaklaşımlarına destek vermek Kürtler başta olmak üzere tüm demokrasi güçlerin sorumluluğudur. Bu açıdan neden metropollerde aday gösterilmedi, Kürdistan’da diğer partilerin üyeleri neden aday gösteriliyor yaklaşımlarına karşı çıkmak gerekir. Bu tür yaklaşımların Kürtler içinde etkili olmasının önüne geçmek lazım.
Bu seçimde AKP-MHP iktidarına karşı olan tüm kesimlerin sandığa gidip AKP-MHP iktidarını seçimde yenilgiye götürecek biçimde oy vermeleri gerekir. AKP-MHP iktidarından rahatsız olanlar ne kadar yüksek oranda sandığa giderse AKP o kadar kaybeder. AKP-MHP iktidarının kaybetmesi Kürt’ü, Türk’ü, Çerkez’i, Laz’ıyla tüm Türkiye halklarının, emekçilerinin ve demokrasi güçlerinin kazanması olacaktır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika