Dağlara gel dağlara
Faşist-soykırımcı rejimin tüm çabalarına rağmen gençler sürekli ve artan sayıda dağlara çıkmakta ve özgür geleceği dağlarda aramaktadır. Önümüzdeki süreçte bu durumun artacağı, gençlerin daha çok dağa koşacağı açıktır.
Faşist-soykırımcı rejimin tüm çabalarına rağmen gençler sürekli ve artan sayıda dağlara çıkmakta ve özgür geleceği dağlarda aramaktadır. Önümüzdeki süreçte bu durumun artacağı, gençlerin daha çok dağa koşacağı açıktır.
Tayyip Erdoğan yönetimindeki AKP-MHP iktidarı, tarihsel olarak Türk devlet ve iktidar sisteminde olduğu kadar, dünya iktidar ve devlet sisteminde de özel savaşı en çok derinleştiren ve yaygınlaştıran bir iktidar durumundadır. Kürdistan ve Türkiye’de tarihsel olarak biriktirilmiş hiçbir değer kalmamıştır ki, özel savaş tarafından kullanılmamış olsun. Yine hiçbir saldırı yöntemi kalmamıştır ki, faşist AKP-MHP özel savaş rejimi tarafından uygulanmamış olsun. Faşist Tayyip Erdoğan Yönetimi, en kaba ve en ince yöntemleriyle özel savaşı en çok geliştiren ve derinleştiren güç olmuştur. Kuşkusuz bu gücün son özel savaş saldırılarından biri de, “Gerilla ailesi” diye oradan buradan topladığı bazı kadın ve erkekleri HDP Diyarbakır İl Binası önünde günlerdir oturtmuş olmasıdır.
Kuşkusuz ikinci haftasını aşmış olan bu özel savaş saldırısı üzerine çok şey söylenmiş ve yazılmış, olay deşifre olup boşa çıkarak bomba sahibinin elinde patlar hale gelmiştir. Fakat yine de önemi nedeniyle açıklanması eksik kalan bazı yönleri üzerinde durmak gerekli ve yararlıdır. Çünkü AKP-MHP Yönetimi altında Kürdistan ve Türkiye’de her şey özel savaş kapsamında olmakta ve özel savaş dışında hiçbir olay yaşanmamaktadır. Sosyal ve kültürel denen her şey aslında özel savaş politikası gereği ve planlı bir biçimde gerçekleşmektedir. Dolayısıyla Kürdistan ve Türkiye’deki olayları ve gelişmeleri doğru değerlendirebilmek ve doğru bir demokratik duruş gösterip mücadele edebilmek için bu özel savaş sistemini çok iyi bilmek gereklidir.
Öncelikle bilinen hususların kısa bir özetini verelim. “Gerilla ailesi” denen söz konusu kadın ve erkekleri HDP Diyarbakır İl Binası önüne AKP-MHP iktidarının ve onun emrindeki MİT’in ve polisin gönderdiği açıktır. Zaten söz konusu ailelerden bazıları kendilerini oraya polisin gönderdiğini söyleyerek bu gerçeği itiraf da etmiştir. Yine başta Tayyip Erdoğan ve Süleyman Soylu olmak üzere AKP-MHP iktidarının tüm sözcüleri de yaptıkları açıklamalarla bu durumu sahiplenmişlerdir. İktidarın basınından vakıf ve tarikatlarına kadar herkes de bu işin başarısı için seferber edilmiş durumdadır. Tüm bu güçler, ‘Bremen mızıkacıları’ gibi koro halinde “HDP’nin çocukları dağa kaçırdığını ve geri getirmesi gerektiğini” bağırmakta ve bu temelde bir gündem oluşturmaya ve dikkat çekmeye çalışmaktadırlar. HDP’lileri tahrik eden ve HDP binasını tahrip eden saldırılarda bulunmaktadırlar.
Çöküş sürecini yaşayan AKP-MHP faşist iktidarının bu temelde yapmak ve ulaşmak istediği sonuç açıktır. En başta kendi çöküşünün hızını azaltarak ömrünü uzatmaya ve HDP yükselişinin önünü kesmeye çalışmaktadır. Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediyelerine yönelik geliştirdiği “Kayyum” adındaki faşist gasp ve işgalle içine düştüğü haksız ve saldırgan konumu biraz hafifletmeye uğraşmaktadır. Bu temelde Kürdistan ve Türkiye’de gelişen ve dünyada yankı bulan demokratik kitle eylemlerinin etkisini azaltmak istemektedir. PKK elinde esir bulunan asker ve polislerin çağrıları temelinde oluşan siyasal baskıyı üzerinden atmaya çalışmaktadır. Bu temelde gündem değiştirerek, faşist-soykırımcı uygulamalarının daha fazla tartışılmasını ve demokratik eyleme yol açmasını önlemek istemektedir.
AKP-MHP faşizminin söz konusu aileler üzerinden ulaşmak istediği sonuçlar daha çok da sıralanabilir. Ancak belirtilenler olayın anlaşılması açısından yeterlidir. Çok açık ki, söz konusu aileler AKP-MHP Yönetimi tarafından kendi faşist, sömürgeci ve soykırımcı amaçları doğrultusunda kullanılmaktadır. Bu konuda ailelerin bilinçli ve istekli olup olmamaları fazla bir önem taşımamaktadır. Önemli olan hangi politikanın aracı oldukları ve neye hizmet ettikleridir. Bunun da AKP-MHP Yönetiminin Kürt düşmanı faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaseti olduğu açıktır. Deniyor ki, AKP-MHP faşist iktidarı bu temelde veriler oluşturup HDP’yi kapatmaya hazırlanmaktadır. Bizce bu durum pek gerçekçi değildir ve de zordur. Zira kapanan HDP kendisini mevcut uygulamaya dayanarak daha güçlü bir biçimde yeniden inşa edebilir. Fakat DTP’den sonra HDP’yi de kapatan AKP’nin bu temelde sıfırı tüketeceği ve kendi varlık gerekçesini bile yok edeceği açıktır.
Peki AKP-MHP faşizmi söz konusu aileleri HDP üzerine salarak planladığı ve istediği amaçlara ulaşabilmiş midir? Çok açık ki, bu tür yöntemlerle HDP’nin gelişmesini önlemesi ve kendi ömrünü uzatması mümkün değildir. Dahası amaçladığı gündem değişikliğini yaratamamış, tersine “Kayyum” adındaki faşist gasp ve işgalin daha çok tartışılması ve buna karşı gelişen kitle eylemlerinin daha da büyümesi yaşanmıştır. Başta Amed olmak üzere Kürdistan kentlerinde sokakları dolduran yurtsever kadın ve erkekler, bu durumu protesto için coşku içinde “Dağlara gel dağlara” şarkısını söyleyerek cevap vermiştir. Görünen o ki, AKP ve MHP ile devletin tüm çabaları boşa çıkmakta ve ciddi hiçbir sonuç vermemektedir. Belli ki hazırlanan özel savaş bombası sahibinin elinde patlamış durumdadır.
Özel savaş, dıştan ve yüzeysel bakılınca çok kolay ve başarılı sonuç veren bir savaş tarzı gibi gözükmektedir. Fakat gerçek hiç de böyle değildir. Tersine bıçak sırtında yürümek gibi zor ve tehlikeli bir iştir. Yerinde ve zamanında atılmayan yanlış bir adım sahibinin ayağının kesilmesiyle sonuçlanır. Bu nedenle, önünün ve arkasının doğru ve bütünlüklü hesaplanması ve dikkatle yürütülmesi gerekir. Şimdi birkaç fukara aileyi kandırarak ve para vererek HDP binası önüne gönderip, orada dökülen sahte göz yaşlarını medya üzerinden yayarak HDP ve PKK aleyhine propaganda yapmak, dar ve yüzeysel bakılırsa çok kolay ve iyi sonuç verecek mükemmel bir fikir gibi görünebilir. Fakat bu durumun bir de öteki yüzü vardır. Örneğin söz konusu ailelerin varlığı ve talebi, Kürt gençlerinin ve hatta artık tüm Türkiye gençlerinin çok sayıda dağa çıkmakta ve gerillaya katılmakta olduğunu da göstermez mi? Bu durum dağa çıkışların çok fazla olduğunu ve gerillanın daha da çoğaldığını ortaya koymaz mı? Elbette koyar ve hem de bal gibi koyar.
Peki hani Süleyman Soylu denen kişi gençlerin dağa çıkışını sıfırlamıştı, dağdakileri de tüketiyordu, böylece kendi deyimiyle “Bu işi” sona erdiriyordu? Madem dağa çıkan yoksa ve gerillaya katılan olmuyorsa, o zaman “Gerilla aileleri” diye ortaya atılan bu kişiler neyin nesidir? Bu durumda ya bu insanlar ifade edildikleri gibi “Gerilla aileleri” değildir, ya da eğer gerilla ailesi iseler o zaman gerillaya katılım, yani dağa çıkış artarak sürmektedir. Elbette bu da faşist AKP-MHP iktidarının özel savaş planının ve özel olarak da insan kasabı Süleyman Soylu’nun yenilgisi ve başarısız kalması anlamına gelir. Dahası mevcut faşist, sömürgeci ve soykırımcı rejim ile onun aile düzeninin gençlere verecek hiçbir şeylerinin olmadığını, bu nedenle de gençlerin özgür geleceği dağlarda ve gerillada gördüğünü ortaya koyar.
AKP-MHP faşizminin ve Süleyman Soylu’nun birkaç aileyi HDP binası önüne götürerek onlardan medet beklemesi, Kürdistan gerillası ve halkı karşısında nasıl yenik düştüğünün itirafından başka bir şey değildir. Evet, AKP-MHP’nin son özel savaş planı da başarısız kılınmış ve AKP-MHP yönetiminin çöküş süreci hızlandırılmıştır. Belli ki faşist-soykırımcı rejimin tüm çabalarına rağmen gençler sürekli ve artan sayıda dağlara çıkmakta ve özgür geleceği dağlarda aramaktadır. Onuru, insanlığı, eşitliği, kısaca kendini dağlarda ve gerillada bulmaktadır. Önümüzdeki süreçte bu durumun artacağı, Diyarbakır’da yapılana inat Kürt ve Türk gençlerinin daha çok dağa koşacağı açıktır. Ne demiş ozan? Seni saklar vermez ele. Dağlara gel dağlara!..
Kaynak: Yeni Özgür Politika