Elli yıllık devrimci kahramanlık-Selahattin ERDEM
Derler ki tarih kahramanlarını yaratır, kahramanlar da tarihi yapar. İşte son elli yıldır Türkiye ve Kürdistan toplumları böyle bir kahramanlık süreci yaşamıştır.
Derler ki tarih kahramanlarını yaratır, kahramanlar da tarihi yapar. İşte son elli yıldır Türkiye ve Kürdistan toplumları böyle bir kahramanlık süreci yaşamıştır.
Her şey 12 Mart 1971 faşist-askeri darbesi ile başladı. Gerçi ondan önce de gençlerin, aydınların, işçi ve emekçilerin devrimci-demokratik mücadeleleri vardı; herkes hakkını aramaya çalışıyordu. Fakat bu mücadele 12 Mart faşist-askeri darbesi ile silahlı devrimci direniş halini aldı. 12 Mart darbecilerinin geliştirdiği faşist-askeri saldırılara karşı devrimci örgüt ve militanlar da silahlı direniş ile cevap verdi. Ondan sonrası elli yıllık kesintisiz devrimci kahramanlık yürüyüşü olarak yaşandı.
Kuşkusuz bu son elli yılın ondan önceki tarihsel süreç ile kopmaz bağları vardır. Tarihi olaylar birbiriyle bağlılık içindedir. Fakat son elli yılın öncekilerden kısmen farklılığı, kendi içinde ayrı bir bütünlüğü ve sürekliliği de söz konusudur. Çünkü 20. yüzyılın ilk çeyreğinde zorla ve kısmen de tesadüfle kurulan Türkiye Cumhuriyeti sistemi, 1970’lerin başında açık bir dönüm noktasına gelmiş ve keskin bir dönemeç yaşamıştır. “Türkiye faşist-oligarşik bir diktatörlük mü olacak, yoksa demokratik bir sisteme mi evrilecek?” sorusu açık ve net bir biçimde gündeme gelmiştir. İşte elli yıl önce 12 Mart faşist darbesiyle böyle bir yeni çatışma süreci başlamış ve günümüze kadar da söz konusu mücadele durumu devam etmiştir.
Derler ki tarih kahramanlarını yaratır, kahramanlar da tarihi yapar. İşte son elli yıldır Türkiye ve Kürdistan toplumları böyle bir kahramanlık süreci yaşamıştır. 12 Mart faşist-askeri darbecilerinin “TC bir faşist-oligarşik diktatörlük haline gelecek” iddiasına karşı, devrimci önderler de “Türkiye bağımsız ve demokratik olacak” cevabını vermiş ve bu da Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya kişiliklerinde somutlaşan devrimci kahramanlığı ortaya çıkartmıştır. Deniz Gezmiş idam sehpasında ve İbrahim Kaypakkaya da işkencede direnirken, Mahir Çayan ise gerilla kahramanlığının sembolü haline gelmiştir. Bu 30 Mart günü 48. Yıldönümü yaşanmakta olan Kızıldere Direnişi, söz konusu devrimci kahramanlığın başlatılmasında belirgin bir rol oynamıştır. Aynı zamanda 12 Mart faşist-askeri darbesine karşı devrimci direniş çizgisini yaratmıştır.
Önder Abdullah Öcalan’ın 1973 Newroz çıkışının, tamamen bu devrimci kahramanlık çizgisinin sahiplenilmesi ve katledilen Önderlik gerçeğine sahip çıkılması olduğu bilinmektedir. PKK böyle bir direniş çizgisinin Kürdistan’a taşırılması olmuştur. Haki Karer’de somutlaşan şehadet gerçeği, tamamen Mahir, Deniz ve İbrahim kahramanlığının devam ettirilmesi durumudur. Hilvan ve Siverek direnişleri Kürdistan’ın modern devrimci direnişe açılmasını ifade etmektedir.
1980’lerin başında gericilik bu sefer 12 Eylül faşist-askeri darbesi olarak ortaya çıkmıştır. Buna karşı devrimci kahramanlığın adı da zindanlarda Mazlum Doğan ve dağdaki gerilla da ise Mahsum Korkmaz(Agit) olmuştur. Birbirlerini tamamlayan zindan ve dağ direnişleri, Mazlum ve Mahsum gerçeği 12 Eylül faşist-askeri rejimine karşı devrimci kahramanlık çizgisini ortaya çıkarmıştır. 1982 yılında 21 Mart, 1986 yılında da 28 Mart Kürt halkının ‘Ulusal Kahramanlık Günü’ haline gelmiştir. Newrozdan 28 Mart’a uzanan haftaya ise ‘Ulusal Kahramanlık Haftası’ denmiştir.
Yeni dönemde Kürdistan’da özgürlük ve demokrasi adına yürütülen tüm mücadelelerin Mazlum ve Agit çizgisinde ve komutasında verilmiş olduğu açık bir gerçektir. Özgürlük ve demokrasi adına tüm kazanımlar bu temelde olmuştur. Ulusal Diriliş Devrimi bu temelde gerçekleşmiş, Kadın Özgürlük Devrimi bu temelde başlamış, halk serihildanları bu temelde ortaya çıkmış, Kürt demokratik ulusu bu temelde şekillenmeye başlamıştır. 21 Mart 1982’den bu yana geçen otuz sekiz yıllık süre içerisinde binlerce Mazlum şehit düşmüş, yüz binlercesi de mücadele yürütür hale gelmiştir. Yine 28 Mart 1986’dan bu yana geçen otuz dört yıllık süre içerisinde yüz binlerce Agit doğup büyümüş ve devrimci mücadeleye katılmış ve binlercesi de şehit düşmüştür. Direniş ayının adı Mart, direnişin adı Newroz ve direnişçinin adı ise Mazlum ve Agit olmuştur.
1990’ların başında gericiliğin adı topyekûn faşist özel savaş konseptidir. Buna karşı direnişin adı ise Beritan kahramanlığı ile Zilan fedailiğidir. Sürece damgasını vurmaya başlayan kadın gerillacılığı ve kadın özgürlük hareketidir. Bu da fedai çizgisinde gelişmekte ve direnişin yeni tarzını ortaya koymaktadır. Bu temelde günümüze kadar binlerce Beritan ve Zilan şehit düşerken, yüz binlercesi de mücadele etmektedir.
2000’lerin başında gericilik kendini uluslararası komplo olarak ifade temekte ve doğrudan Önder Apo’yu hedeflemektedir. 9 Ekim 1998’den itibaren başlayan uluslararası komplo saldırısına karşı direnişin adı ise “Güneşimizi Karartamazsınız” direnişçiliğidir. Önder Apo’yu savunmak üzere etrafında ateş çemberi oluşturarak başlayan direniş süreci, giderek uluslararası komployu yenmeyi ve İmralı tecridini yıkmayı hedefleyen bir özgürlük direnişi haline gelmiştir. Devrimci kahramanlığın adı bu sefer Viyan ve Nuda’dır. “İmralı sistemi ile birlikte yaşamak istemiyorum” diyen Viyan Soran bu temelde Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşturulmasını yeni hedef olarak ortaya koyarken, tarihi Botan direnişçiliğini demokratik modernite gerillacılığı temelinde yeniden geliştirmeye yürüyen Nuda Karker ise bu hedefi başarıyla gerçekleştirecek eylem çizgisini ortaya çıkarmaya çalışmıştır. PKK Yeniden İnşa Komitesinin bu iki öncü temsilcisi, uluslararası komploya karşı üçüncü dönem partileşmesinin sembolü olmayı başarmıştır.
Botan’ın Hêzil Vadisinde TC ordusuyla girilen çatışmada 1 Nisan 2008 günü şehit düşen Nuda Karker, Ferhat Dersim ve Halil Dağ’ın şehadetlerinin 12. Yıldönümü yaşanmaktadır. Tıpkı Mahsum Korkmaz gibi Botan Komutanı da olan Nuda Karker ve Ferhat Dersim, aynı zamanda PKK Merkez Komite üyesidirler de. Halil Dağ’ın ise PKK’nin en etkili propagandacılarından biri olduğu ve gerillayı tüm dünyaya en etkili bir biçimde bu ismin tanıttığı bilinmektedir. Tıpkı Kızıldere Direnişi gibi, Mazlum Direnişi gibi, 15 Ağustos gerilla atılımı gibi, Beritan ve Zilan Direnişleri gibi, 1 Nisan 2008 Hêzil Direnişi de aynı zamanda oportünizme ve tasfiyeciliğe karşı bir tutum ve direniş olma özelliğine sahiptir.
Uluslararası komploya karşı Hêzil Direniş çizgisinde gelişen özgürlük mücadelesi, 1 Haziran 2010 tarihinden bugüne devrimci halk savaşı stratejisi temelinde yürütülmektedir. Devrimci kahramanlık çizgisinde yürütülen bu direnişin de Sara’dan Atakan’a, Delal’den Zeki’ye, Çiçek’ten Helmet’e kadar uzanan yüzlerce kahraman şehidi ortaya çıkmıştır. Dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında kahramanlık çizgisinde süren ve DAİŞ gericiliğini yenilgiye uğratarak tarihten silen bu direniş gerçeği, halen en büyük kazanma ve başarma iddiasını ve iradesini kendi bünyesinde taşımaktadır.
Dikkat edilirse, son elli yılda Türkiye ve Kürdistan’da devrimci halk kahramanlığı adeta iç içe geçmiş durumdadır. 12 Mart faşist-askeri darbesine karşı Kızıldere Direnişçiliği, 12 Eylül faşist-askeri rejimine karşı Zindan ve 15 Ağustos Direnişçiliği, uluslararası komploya karşı ise ‘Güneşimizi karartamazsınız’ ve Hêzil Direnişçiliği devrimci kahramanlık çizgisini ortaya koymuştur. Son yarım asır Türkiye ve Kürdistan’da boydan boya süren kesintisiz bir devrimci kahramanlığa sahne olmuştur. Bugün Halkların Birleşik Devrim Hareketi-HBDH’de ifadesini bulan ve zafer çizgisinde yürüyen devrimci gerçeklik işte budur. Bu büyük devrimci özgürlük yürüyüşü ellinci yılda zafere her zamankinden daha yakındır.
Bu temelde, şehadetlerinin 48’inci yıldönümünde Mahir Çayan ve arkadaşlarını, şehadetinin 38’inci yıldönümünde Mazlum Doğan’ı, şehadetinin 34’üncü yıldönümünde Ölümsüz Komutan Mahsum Korkmaz’ı, yine şehadetlerinin 12’inci yıldönümünde Nuda Karker, Ferhat Dersim ve Halil Dağ’ı saygı ve minnetle anıyoruz!
Kaynak: Yeni Özgür Politika