Meclislerin can damarı Komisyonlar

Her bir çalışma alanında birinci derecede faaliyet yürüten komisyonlar, meclislerin esas çalışma ayaklarını oluştururlar. Komisyonlar olmazsa, çalışma alanlarına göre komisyonlar örgütlendirilmezse meclisler gerçek anlamda rollerini oynayamazlar.

Demokratik Toplum Merkezleri tüzel bir kişiliğe sahiptir, yeri, mekanı, işleyişi olan kurumsal ve resmi konumundandırlar. Kurulduğu, daha doğru bir ifadeyle faaliyet yürüttüğü ülkenin yasalarına göre çalışır. Tamamen yasal kurallarla çalışan, demokratik işleyişe sahip olan, faaliyet yürüttüğü ülkedeki halkın iradesine, onun hukuk ve yasalarını tanıyan ve o halkın politik tercihine saygı gösteren bir çalışma ve politik inanca sahiptir. DTM’lerin esas amacı Suriye, İran ve Türkiye’de bulunan Kürtlerin demokratik mücadelelerini desteklemek, bu ülkelerin devletleri ve politik yönetimleri tarafından yapılan katliam ve soykırım politikaları karşısında durmak, yeni Şengal, Kobanê, Cizre, Silopi, Sur, Şırnak, Nusaybinler’in yaşanmaması için Avrupa’da Kürt halkının sesi ve dili olmaktır…

DTM kongrelerinde meclis üyeleri, kongreye katılan halkın oylarıyla seçilirler. Seçilen meclis, kendi içinde komisyonlara dayalı olarak çalışmalarını belli bir iş bölümüne tabi tutarak yürütür. Meclis örgütlenme, gençlik, dış ilişki, sosyal, barış ve uzlaşı, kültür gibi temel çalışma alanlarının ihtiyaçlarını gözeterek komisyonları oluşturur. Demokratik Toplum Merkezleri bileşenleri de, kendi kurumlarını temsil eden komisyonlar ile meclislerde yer alırlar. Bu komisyonlar, yani farklı kurumların, birlik ve inançların özgün komisyonları kongre delegelerinin onayından geçirilirler. Kongrede seçilen meclisler, çalışma alanlarına göre kendi komisyonlarını belirler, belirlenen komisyonlar da kendi iç toplantılarını yapar, bu toplantılarında komisyon sözcülerini belirlerler.

Sağlıklı ve sistemli çalışmanın yürütülmesi için her komisyon en az 15 günde bir kendi toplantısını yapar, çalışmalarını planlar. Komisyonlar kendi faaliyet alanlarına ilişkin somut projeler oluşturarak çalışmalarına başlamış olurlar. Meclis iki ayda bir toplantısını yapar. Toplumsal ve örgütsel sorun ve yoğunluğa bağlı olarak daha kısa aralıklarla da toplantı yapabilir. Gerek kongrelerde, gerekse daha sonra meclislerde belirlenmiş, seçilmiş, onaylanmış tüm komisyon üyeleri, meclis toplantısına katılırlar.

DENETİM MEKANİZMASI

Çalışmaların verimliği, kararların ve projelerin daha doğru ve kısa sürede hayata geçirilmesi, işleyişin gereklerini yerine getirilmesi, tüzük ve programa göre çalışılması ve güçlü bir denetim mekanizmasının oluşturulması için tüm komisyonlar, meclis toplantısına yazılı rapor ile gelirler. Her komisyon iki toplantı arasında yapmış olduğu çalışmalarına ilişkin meclis toplantısına yazılı olarak rapor sunar…

DTM yönetimi kongreden sonraki ilk meclis toplantısında belirlenir. Meclis yönetimi komisyon sözcülerinin bileşiminden, yani kaç komisyon varsa her komisyon sözcüsünün dahilinden oluşur. Yönetime belirlenecek bireylerin temsil gücünün olması, kendini katması, düşünsel ve pratiksel yoğunluk önemlidir. Yönetimin komisyon sözcülerinden oluşması genel bir kural ve prensip olmakla birlikte, mutlak değildir. Meclis bu kural ve ana prensibi dikkate alarak bir sonuca gider, ancak ihtiyaç, beklenti, nitelik ve çalışma alanlarının temsilini de gözününe alarak kendi yönetimini oluşturmaya gider.

DTM yönetiminin sayısı komisyonların sayısına göre belirlenir. Komisyonların varlığına göre değişir. Bazı alanlarda 7, bazılarında 9, 11 ya da 13 kişiden oluşabilir. Önemli olan tüm çalışma alanlarının temsilini sağlamak ve her çalışma alanına göre oluşan komisyonların temsilini sağlamaktır. Mümkün oldukça her farklı çalışma alanının kendini temsil edebilmesi, kimsenin dışında kalmaması, yönetime dahil olanların da görevini yerine getirecek sorumluluğa sahip olmasıdır.

EN ÜST KARAR MEKANİZMASI

Bir alandaki DTM yönetimi aynı zamanda o alandaki mecliste yer alan tüm bileşenlerin genel iradesini temsil eden Ciwaka Azad’ı oluşturmaktadır. Ciwaka Azad, bir alanın meclis bileşenlerinin genel yönetimi olduğu gibi, bir bölgede bulunan tüm meclisleri temsil eden bileşenlerin genel yönetimi de olmaktadır. Bir alanın veya bir bölgenin meclisten sonra en üst iradeyi temsil eden Ciwaka Azad’tır. Çünkü Ciwaka Azad meclis toplantısından bir sonraki toplantıya kadar tüm çalışmalardan birinci derecede sorumludur, en üst karar mekanizmasıdır. Hem faaliyetleri koordine etmede hem de meclisi temsil etmede birinci derecede sorumludur. Ciwaka Azad, alan veya bölgede bulunan tüm kurum, kuruluş, birlik, inanç, kadın, gençlik gibi oluşumların temsilcilerinden oluşan en üst pratik ve uygulama organıdır.

Kısacası Demokratik Toplum Merkezleri veya alan, ya da Civaka Azad yönetimi çalışma alanlarının, farklı branşlarda bulunan kurum ve kuruluşların temsillerinden oluşan dar-pratik uygulayıcı yönetim; meclis ise halk tarafından seçilmiş geniş katılımlı karar organıdır. Civaka Azad organı mecliste yer alan bileşenlerin temsilinden oluşmuştur. Bundan dolayı Civaka Azad Meclis’e karşı sorumludur. Mecliste alınan kararların iki aylık süre içerisinde uygulanmasından, takip edilmesinden, yürütülüp uygulamasından Ciwaka Azad sorumludur. Nasıl ki her komisyon meclise rapor sunuyorsa, Civaka Azad da Meclis’e rapor sunar. Civaka Azad çalışmaları koordine edilmesinden, planlamaların ortaklaştırılmasından, bileşenler arasında uyum ve ahengin sağlanmasının yanında, günlük işlerin yürütülmesinden, planlanmasından da sorumludur. Civaka Azad’a temsili olan her bir komisyon ya da özgünlük kendi alandaki en yüksek yönetim çalışmasını yürütmekle sorumlu olduğu kadar, genel ve diğer özgünlükler karşısında da sorumludur.

EŞBAŞKANLIK SİSTEMİ

Kuvvetler ayrılığı farklılıkların, cins ve toplumsal düzeyde ortaya çıkan değişik inanç ve katmanların kendilerini ortak bir siyasi ve kuramsal ortamda eşit bir biçimde ifade etme durumudur. Bunun en doğru bir biçimde uygulanacağı yer ise Demokratik Halk Meclisleri’dir. Sayın Abdullah Öcalan’ın erkek ve kadının eşit bir biçimde yaşayabilmeleri için öncelikle kuvvetler ayrılığı diye tabir edilen iki ayrı gücün kendilerini birer irade ve güç olarak örgütlediği ve ortak ama eşit bir biçimde karar aldığı bir mekanizmadan bahseder. “Bu mekanizma doğru, eşit, ortak ve herkesin kendini doğrudan ifade ettiği bir mekanizma olursa işte ancak o zaman kadın ve erkeğin eşitliği sağlanabilir” diyen Öcalan şunları ifade eder: “Her koşulda, her yerde ve her mekanda, ideolojik, politik, sosyal ve ekonomik, askeri gibi konularda mutlak eşitlik olmalı, kadın da erkek de eşit bir şekilde yönetimlerde yer almalı, söz sahibi de karar alma süreci, uygulama ve yasama sürecinde de eşitlik olmalı ki beş bin yıldı yaratılan erkek kastlaşması, erkek iktidarı, askeri ve örgütleme gücüne dayanan yönetim yapısı zayıflasın, dağılsın, alaşağı edilebilsin, yoksa erkek egemen sitemini yıkmak mümkün değildir. O halde nerede bir örgütlenme, nerede bir yönetim, nerede bir birim, nerede siyasi ve askeri bir oluşum varsa orada kadın ve erkeğin eşit katılımı olmalıdır.”

İşte eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemi Kürtlerde bu perspektifin, bu yaklaşımın ve ideolojik duruşun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemi erkeğin yönetim ve koordinasyonlarda egemen konumunda olan erkeğin inisiyatifinin zayıflatılması, giderek ortadan kaldırılmasını getirirken, kadını ise güçlendiren ve irade sahibi haline getiren bir sistemdir.

SİYASET DEMOKRATİKLEŞİYOR

Eşbaşkanlık sisteminin Kürt kadının özgürlük mücadelesini daha da genişletip büyüten, toplumsal ve yönetimsel bir erke kavuşturan bir sistem olması itibarıyla en doğru bir biçimde uygulanacak yerlerden birisi de Demokratik Halk Meclisleri olacaktır. “…Eşbaşkanlık sistemi kadın şahsında toplumun öz bilinç, öz irade ve öz örgütlülük kazanacağı alanlardan biridir. Kadın özgürleşmesi dolayısıyla toplumun özgürleşmesi öncelikli olarak iktidara, cinsiyetçiliğe dayanan ilişki biçiminin aşılması ile mümkündür. Eşbaşkanlık sistemi bu anlamda kadın ve erkeğin demokratik bilinç ve irade kazanacağı bir alan olarak, demokratik yönetim modeliyle toplumun demokratikleşmesinde önemli bir kurumlaşmadır… Meclislerde eşbaşkanlık sisteminin oturtulması özellikle toplumsal alanda güç ve iktidar yığılmalarının ve odaklanmalarının önünü alacak, erkek egemenlikli, iktidarcı sisteme karşı kadının demokratik, özgürlükçü alternatif yapılanmasını geliştirecektir.

Eşbaşkanlık sistemi esasında siyasetin demokratikleştirilmesidir. Demokratik siyaset alanında anlam olarak devrimci değişimi ifade etmektedir. Mevcut siyaset egemen erkek zihniyetine göre tekçi iradeye göre şekil almıştır. Bu egemen siyaset kadın ve toplum köleliğini meşrulaştırıp sömürü koşullarını bunun üzerinden geliştirdi. Egemen erkek aklının eseri olan siyaset daima sömürüyü, baskıyı, köleliği besledi. Bu nedenle anti-kadın ve anti-toplum karakterine sahiptir. Egemen erkek ideolojisi temelinde biçim alan siyasete, kadın erkeğe benzeştiği oranda çarkın içinde yer alabilir. Bu tarz bir siyasetin içinde yer alan kadın toplumun deyimi ile ‘erkek gibi kadın’ oluyor.

Kadın örgütlü gücüyle siyasete katıldığı oranda siyaseti demokratikleştirecek, siyaset demokratikleştikçe toplum da demokratikleşecektir. Demokratik siyaset alanında önemli bir kurumlaşma olarak geliştirilen eşbaşkanlık sistemi bunu gerçekleştirecek örgütlenme biçimlerinden birisidir. Eşbaşkanlık sistemi ve eşit temsiliyet kadını tüm karar mekanizmalarında irade sahibi kılacağı gibi, kadınların tüm alanlarda ortak tartışma, ortak karar ve örgütlemelere gitme yaklaşımını güçlendirecektir. Özgür kadın gelişimiyle özgür erkeğin ve dolayısıyla demokratik toplumun sağlanmasını gerçekleştirecektir…”

“…Eşbaşkanlık sistemi, kadının emeğinden faydalanan, pragmatist yaklaşan, fakat onu toplumsal-siyasal alanda ve karar mekanizmalarında nesneleştiren erkek egemenlikli, iktidarcı yaklaşımların önünü alacak ve geriletecek önemli bir mekanizmadır. Eşbaşkanlık sistemi, eşit temsil olduğunda tüm çalışma alanları bu anlamda ortak bir irade ile örgütlendirilecektir. Bu aynı zamanda büyük bir mücadele alanı olmaktadır. Demokratik bilinç ve örgütlülükle kendini bu alanda güçlü örgütleyen kadınlar erkekleri hizaya getirecektir. Bu yaklaşım ve mücadele ile egemen erkek iradesi aşılacak, özgür erkek iradesi öz bilince dayalı gelişecektir. Eşbaşkanlık sistemi bu anlamda da salt kadınların kendilerini özgür kimlik bilinci ile inşa edecekleri bir alan değil, aynı zamanda erkeğin özgür kimlik temelinde bilinç, irade ve örgütlülük kazanacağı bir alandır…”

UYUMLU VE ORTAK ÇALIŞMA KÜLTÜRÜ

Eşbaşkanlık çalışma ve irade birliğini oluşturan bir kurumdur. Her iki, yani kadın ve erkek eşbaşkanlardan oluşan bir mevki ve bu mevkinin oluşturduğu toplumsal bir düşünce, politik ve iki cinsten oluşan eşitsel bir karar merkezidir. Eşbaşkanlar hem Demokratik Toplum Merkezleri’nin, hem de Meclislerin eşbaşkanlarıdırlar. Kolektif çalışmakla yükümlüdürler. Bireysel veya tek taraflı değil kuramsal düşünür, kurumsal çalışır ve temsiliyetleri de de kurumsaldır. Eşbaşkanlık çalışmaları belli bir iş bölümüne tabii tutularak yürütülür. Her iki eşbaşkan arasında anlayış birliğinin olması, birbirini tamamlayan düşünsel ve zihinsel paradigmaya sahip olması, uyumlu ve ortak çalışma kültürünün olması meclislerin kurumlaşmasında önemlidir. Birlikte bir işi, örgütsel çalışmayı yürütebilecekleri gibi, bazen ayrı ayrı da bir çalışmayı yürütebilirler. Önemli olan eşbaşkanların yapmış oldukları görev ve iş bölümü doğrultusunda çalışmaları ve çalışmanın ardından birbirini bilgilendirmeleridir. Tamamlayıcı olmak, bütünlüklü yaklaşmak, kolektif esaslarına göre hareket etmek ve bu çalışma tarzını kendi özgün faaliyet alanlarına yedirmek gerekmektedir. Eşbaskanlar birbirinin rakibi ve karşıtı değildirler. Bir bütünün iki eşit parçası, tüm faaliyetlerin bileşkesi, bir fabrikanın birbirini tamamlayan dişlisi gibidirler.

Eşbaşkanlar faaliyetlerinin bütününden, meclisin yetki alanında bulunan ve yapılan tüm çalışmalardan birinci derecede sorumludurlar. Tüm komisyon ve çalışma alanlarına aynı mesafede yaklaşır, aynı düzeyde destek ve katkı sunar, her bir özgünlüğe ‘olmazsa olmaz’ olduğu bilinciyle yaklaşır. Mesela dışilişki ve kültüre önem verip, örgütleme ya da gençliğe önem vermemek, ilgi göstermemek elbette ki yanlış olur. Meclisleri belli dengede tutan, meclisleri verimli kılan, onları tüm topluma yayılmasını sağlayan farklı çalışma alanlarıdır, bu nedenle eşbaşkanlar bu farklı çalışma alanları arasında belli bir denge oluşturmak zorundadırlar. Ne kadar komisyon, özgünlük varsa hepsi ile ilgilenmesi, değer vermesi, yardımcı olması onların esas görevleridir. Kadın eşbaşkanları sadece kadın meclisi veya komisyonlarından ya da kadın çalışmasından sorumlu değillerdir, meclisin tüm çalışmalarından, yaşanan tüm sorunlardan, kongrenin ortaya çıkarttığı genel iradeden, farklı çalışma alanları temsil eden tüm komisyonlardan sorumludur. Çünkü kadın eşbaşkanlar kongrede tüm delegelerin katılımı ile seçilmiş, dolayısıyla sorumluluğu özgün, lokal ve parçalı değildir, geneldir.

TÜM ÜYE  VE ELEŞTİRİLERE AÇIK

Eşbaşkanlık aynı zaman kurumsal bir misyonun sahibi olduğu gerçeğinden hareketle hem komisyonlardan, hem farklı özgünlüklerden, hem meclis bünyesinde varlık gösteren değişik oluşumlardan, hem meclis çatısı altında bir arada bulunan bileşenlerden, hem de kurumlar arasında uyum ve ahenk sağlamada sorumluluk taşıyan özel çalışma alalarından sorumludur. Kurumsal işleve ve genel iradeye sahip olan, bu anlamda tüm faaliyetler karşısında birinci derece sorumluluk taşıyan, eşbaşkanlık olma kimliği nedeniyle belli bir vizyonu olan ve bulunduğu yerde Kürtleri temsil etme yetkisini taşıyan, Ciwaka Azad ve meclis toplantılarına başkanlık etme sorumluluğu da olan eşbaşkanlık kurumu aynı zamanda şeffaf, eleştiriler karşısında daralmayan, her türlü görüş ve düşünceleri dinleyen ve yanıt vermede sıkıntı yaşamayan, deyim yerindeyse kapısı tüm üyelere ve eleştirilere ardına kadar açık bir kurumdur.

Eşbaşkanlık ihtiyaç halinde tüm komisyon toplantılarına katılarak sorunlarını yerinde görür. Planlamaları takip eder. Dengi kurumlar karşısında temsiliyeti sağlar. Diğer dost örgüt, kurum ve çevre ile ilişkilerin geliştirilmesinde görev alır. İki yönlü bir rolü vardır: Birincisi içe dönük, bileşen yapısının, meclisin sorunlarına hakim olma, yaşanan sorunlara karşı çözüm geliştirme, bu anlamda örgütsel-pratik rolünü yerine getirme, ikincisi ise dışa dönük lobi-diplomasi çalışmasının yapılması, bunun için ilişki, diyalog ve ortak çalışma zemininin sağlanmasıdır. İdeal olanı, eşbaskanlardan birinin halkın, çalışmaların, örgütsel-pratiksel faaliyetlerin örgütlendirilmesinde birinci derecede sorumluluk alması, diğerinin ise dış ilişkiler çalışmasında yer almasıdır.

Eşbaşkanlar halk toplantıları, toplu etkinlikler, anmalar, eylemler vb bir çok kitlesel/toplu etkinlikte rollerini oynama, iç ve dış etkinlikleri organize etme, ya da bu tür etkinliklerde dostlarla ortak ve kolektif çalışma gibi temel sorumlulukları vardır. Emek ve çalışmaya dayalı olarak kendilerine belli bir sorumluluk yüklenmiştir. Bunu bilerek faaliyetlere katılmaları, eylem ve etkinlikleri örgütlemeleri, çalışmalara demokratik ve özgürlük ilkesine göre yaklaşmaları, Kürtleri Avrupa’da temsil ettikleri bilinciyle toplumsal, sosyal ve politik olaylar karşısında duyarlı olmaları, Avrupalı dostlarla karşılıklı ilişki ve hayatın güzelleştirilmesi için ortak etkinlikleri düzenlemeleri temel bir amaç olarak görmeleri oldukça önemlidir.

KOMİSYONLAR

Meclisler, komisyonların esasına dayanır. Tüm faaliyetlerini farklı çalışma alanlarına bağlı olarak oluşturmuş olduğu komisyonlar üzerinden yürütür. Her bir çalışma alanından sorumlu, o alanda birinci derecede faaliyet yürüten komisyonlar, meclislerin esas çalışma ayaklarını oluştururlar. Komisyonlar olmazsa, çalışma alanlarına göre komisyonlar örgütlendirilmezse meclisler gerçek anlamda rollerini oynayamazlar. Zira farklı alanları bir araya getirecek, değişik branşları oluşturan sivil toplum kurumlarını örgütleyecek, bu alanları belli bir koordine dahilinde temsil edecek olan komisyonlardır. Bu nedenle komisyonlar, meclislerin hem gözü, hem kulağı, hem de ayaklarıdır. Ayakları ne kadar sağlam olursa, kulakları ne kadar duyabilirse, gözleri ne kadar keskinse meclisler de bir o kadar hızlı, keskin ve sonuç alıcı bir biçimde çalışırlar.

Komisyonlarda yer alacak komisyon üyelerinin sayısı ihtiyaca göre belirlenir. Önceden bir sayı konulmaz. Sabit rakamsal bir komisyon anlayışı da gerçekçi değildir. Ne kadar gerekliyse, ne kadar lazımsa komisyonların sayısı ona göre belirlenir. En ideal sayı 5 ile 9 kişi arasıdır. Komisyon sayısı öylesine rastgele belirlenmez, ihtiyaca göre belirlenir. Temsil ettiği alanın durumuna, yapısına, iç ve dış koşullarına, ekonomik, sosyal, coğrafik, inanç ve politik yapısına göre komisyonların sayısı belirlenir.

TOPLUMUN GÖZENEKLERİDİR

Komisyonlar, ‘toplumun gözeneklerdir’ demek yanlış olmaz. Ülkesinde katı savaş koşullarında savaş sendromunu yaşayarak Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmış Kürtlerin çeşitlenen ekonomik, psikolojik, sosyal ve ruhsal sorunlarına çözüm geliştirme, onların ihtiyaçlarına yanıt arama, güç ve manevi destek verme ocaklarıdır. Bu nedenle meclisleri gerçek anlamda meclis yapan komisyonlardır. Komisyonlar güçlü ve yeteri sayıda oldukları oranda meclislerin çözüm gücü de artar, doğru ve gerçek anlamda irade sahibi olmaları da kaçınılmaz olurlar. Demek ki meclislerin gücü komisyonların gücünden, iradeleri komisyonların iradelerinden, çözüm kuvvetleri de komisyonların çözüm kuvvetinden ileri gelir. Yani komisyonları güçlü olan meclisler güçlü olur, komisyonları güçlü olmayan meclisler temsil güçlerinden yoksun olurlar.

Komisyonların gücü, elbette ki komisyonlarda yer alan komisyon üyelerinin gücünden gelir. Bireylerde var olan kuvvet, nitelik ve doğru irade meclislerde anlam bulur ve anlam bulan meclisler de gerekli temsiliyet gücüne erişmiş olurlar.  Kim hangi komisyonda daha iyi hizmet sunabilir, faydalı olur, yeteneklerini sunabilirse o komisyonda yer alır. Herkesin yeteneğine, ihtiyacına ve bulunduğu koşulların uygunluğuna göre çalışma alanın oluşturulması hem zorunlu, hem de gereklidir. Örneğin kültür komisyonuna girecek kişiler kültürden, örgütleme komisyonuna dahil olacak kişiler de örgütlenmeden, sosyal, uzlaşma ya da inanç komisyonlarına girecek olanlar da bu alanlardan anlaması ve tüm bu alanlara karşı belli bir birikim ve hassasiyete sahip olması gerekiyor. Kültürden anlamayan bir kişinin kültüre alınması, örgütlenmeyi bilmeyen birisinin örgütlenme komisyonuna dahil olması, yaşamı tartışma konusu olan birisinin barış ve uzlaşma komisyonuna alınması elbette ki hem verimli bir çalışma ortaya çıkmaz, hem meclisin saygınlığı tartışma konusu olur, hem de güven bunalımı yaşanmış olur. Ateist veya inançlar karşısında kaba davranan birisinin inançlar komisyonuna alınması deyim yerindeyse felaket olur. Demek ki komisyonlarda yer alınması gereken kişilerin doğru konumlandırılması, sağlıklı düzenlenmesi ve yeteneğe göre önerilmesi hayati önemdedir.

Komisyonlar projelere dayalı çalışırlar. Bunun için komisyonlar sürekli tartışır, yoğunlaşır, plan-proje üretme çabasında olurlar. Ne kadar sağlıklı ve uygulanabilir projeler üretilirse o kadar başarılı bir pratik sergilemiş olurlar. Sadece proje üretmekle yetinmez, aynı zamanda ürettikleri projenin başarısı için bıkıp usanmadan çalışırlar. “Ben söylerim, başkaları da uygular” diyerek, kendini pratik çalışmalardan soyutlamaz, tam tersine hem düşünür, hem yoğunlaşır, hem konuşur, hem üretir, hem de yapmada pratik olarak öncülük eder. Daha önce de vurgulandığı gibi meclislerin “can damarı” olan komisyonlar kendilerini yeniden üretmek zorundadırlar…

Kaynak: Yeni Özgür Politika