Komalên Azadiya Jinên Kurdistan (Doğu Kurdistan Kadın Topluluğu-KJAR) tarafından İsveç’in başkenti Stockholm’de düzenlenen "Jin, Jiyan, Azadî” konferansı, İsveç ve Kanada Akademisi’nde eserleriyle bilinen Dr. Nîda Hoşeng’in konuşmasıyla devam etti.
Dr. Nîda Hoşeng, Ortadoğu kentlerinin, ekolojinin, yerleşimlerin tahrip edilmesinin yanı sıra ekoloji devrimi ve kadın devriminden bahsetti.
YIKIMIN YÜKÜNÜ EN ÇOK ÇEKENLER DİRENİYOR
Ortadoğu'daki egemenlerin, özellikle İran rejiminin, diktatörlüklerini sürdürmek adına İran ve Kurdistan'ın doğasını ve şehirlerini yok ettiğine dikkat çeken Dr. Nîda Hoşeng, devamla şunları söyledi: “Milyonlarca insanın hayatı giderek daha fazla yok ediliyor. Geldiğimiz aşamada su içmek bile İran'da herkesin yapamayacağı bir şey. Doğal kaynakların herkesle paylaşılmaması toplum kesimleri arasında büyük çatışmaların nedeni haline gelmiştir. Doğanın tahrip edilmesinin etkisi şüphesiz en çok kadınlar üzerine olmuştu. Toplumun tamamında bir kriz yaşandığında, toplumun hangi kesimi bundan daha çok etkileniyorsa, bu kesim direnişin ön saflarında yer alıyor. Ekolojinin tahribatından en çok kadınlar etkileniyorsa, doğa için direnişte de kadınların ön saflarda yer alacağını söyleyebiliriz. Bu noktadan itibaren feminist direnişin merkezinde artık ekoloji adına direniş alternatifi var. Ekolojinin bozulması nedeniyle işgal politikalarıyla kadınların göç edip topraklarını terk ettiğini, devletin onlara yönelik şiddetinin azalmadığını, bütün ülkeyi askeri sanayiye çevirdiklerini görüyoruz. Bu nedenlerden dolayı 'ekofeminizm' kelimesi artık İran ve Rojhilatê Kurdistan’daki kadınların gündeminde. Bu anlayış, Jîna Emînî’nin katledilmesi ve “Jin jiyan azadî” isyanından sonra daha da güçlü bir şekilde gündeme geldi.”
‘DİRENİŞİN ÖZNELERİ İLİŞKİLERİNİ GÜÇLENDİRMİŞ DEĞİL’
Dr. Nîda Hoşeng’in konuşmasından sonra İrlanda’daki Cork College Üniversitesi’nden katılan ve bugüne kadar tahakküm, işgalcilik, milliyetçi iktidarın inşası üzerine çalışan Rojîn Mukrîyanî anî söz aldı.
Ulus devlet sistemine değinen Dr. Rojîn Mukrîyanî , her ne kadar dünyanın her yerinde kadın direnişinden bahsedilse de konuşulsa da bu gerçek göz önünde bulundurularak ve direnişin birliği için, kendisini ekolojik, ekonomik, saldırganlık ve işgalcilik krizi üzerine inşa eden ulus-devlet sisteminin tartışılması gerektiğini söyledi.
ETNİK SOYKIRIM, CİNSEL ŞİDDET VE YIKIM ORTAYA ÇIKTI
Dr. Rojîn Mukrîyanî şöyle konuştu: “İran coğrafyasında güncel sorunlar öyle bir hal aldı ki, tüm sorunların kökenlerine ve kaynaklarına birlikte bakıyoruz; tüm nedenler tek elden hakim olmak için bir araya geldi. Aynı zamanda bir ulus devlet sistemidir. Mesela ulus-devlet-erkek egemenliği sistemi ile kapitalizm her yönüyle birleşmiş ve bunun sonucunda etnik soykırım, cinsel şiddet ve yıkım, emek sömürüsünün yanı sıra ekolojik yıkım da ortaya çıktı.
ÖZGÜR ULUS TEMELİNDE BİRLİK, ULUS DEVLETİ ÇÖZER
Jîna Emînî cinayetinin ardından öyle büyük bir isyan başladı ki, bütün dünya mutlaka kadın birliğini ve direnişini konuşuyor. Ancak bu direnişin tarafları ilişkilerini henüz derin ve sağlıklı bir şekilde güçlendirmiş değil. Ulusal sorun tartışılmadığı için toplumun her kesimi direnişte daha güçlü bir şekilde yer alamıyor. Mesela tüm isyan süreci boyunca Kurdistan ya da Belucistan sorunu hiç tartışılmadı. Direniş partileri bu temelde ortak bir dil ve söylem inşa edemediler. Ne yazık ki bu, gelecekte direniş kıvılcımını da bastıracaktır. Özellikle çok uluslu soruna çözüm bulunamaması, İran'ın sol grup ve fraksiyonları arasında büyük çatışmalara neden oldu. KJAR, ulusal sorunun çözümü için özgürlük hareketinin gerçek bir misyon ve paradigmaya sahip olduğunu, bu paradigmanın mimarının da Abdullah Öcalan olduğunu beyanında açıkça ortaya koymuştur. Özgür ulus temelinde çözüm için birlik olursa, mevcut sorunların hepsinin kaynağı; yani ulus-devlet çözülür.”