Çantalarında bir halkın umudunu taşıdılar

Gerilla Milîtan, Sexwebûn ve Nejwan, ayrı zamanlarda aynı yerlerden geçtiler, aynı patikalarda nefes alıp verdiler, aynı ağırlıkta çantalarında bir halkın umudunu taşıdılar.

Bazı yaşamların buluşması asla kader değildir, tesadüf hiç değildir. Ruh eşlerimizi bulacaksak nerede olursak olalım bir gün muhakkak o ruhlarla buluşuruz. Eski bir inanca göre, "Yaşam- Ölüm" diyalektiği aslında üç evredir. "Yaşam- Ölüm- Yaşam" inancı. Onlar ayrı ayrı zamanlarda aynı yerlerden geçtiler. Aynı patikalarda nefes alıp verdiler, aynı ağırlıkta çantalarında bir halkın umudunu taşıdılar. Bazen bir tepeye yoldaşları için erzak, bazen su,  bazen de ağırlıkları kadar cephane taşıdılar. Bazen yoldaşlarını, canlarını hiçe sayarak bir eyaletten bir eyalete götürdüler, bazen bir gerillanın şehadetinden sonra arkasında bıraktığı bir defteri ya da silahı, belki de bir elbise ya da küçük bir kağıt parçasını taşıyıp başka bir diyardaki yoldaşlarına götürdüler.

Gerilla Milîtan, Sexwebûn ve Nejwan’ı bir araya getiren o kadar çok şey vardı ki. O yüzden nerede olsalardı da bir gün buluşacaklardı. Belki de birlikte şehit olmalarına ve şehadet biçimlerine bu yüzden şaşıramıyor insan. Emek dolu ellerin, özgür bir ülkeye hasretle bakan gözlerin, yaşam karşılarına ne çıkarırsa çıkarsın gülümseyen ağız dolusu gülüşlerin bir araya gelişiydi onların buluşması. Milîtan, Serxwebûn’un olgun hali, Serxwebûn Nejwan’ın daha konuşkan yanı. Nejwan, Milîtan’ın daha çocuk ruhlu yanını tamamlıyordu.

Zorlu bir savaştı verilen savaş. İşgalci Türk ordusunun tüm tekniğini gerilla üzerinde, Kürdistan coğrafyasında kullandığı bir savaştı. Gerillaya karşı özel savaş yürütmek ve teslim almak için kullanmadığı yöntem kalmamış. En çirkin ve rezil yöntemlere kadar varan uygulamalar deniyordu. Direniş mevzileri olan tünellerin kapı önlerinde lastikler yakarak, aspiratörler yardımıyla içeriye zehirli dumanlar yolluyordu. Tünellerin önüne gelerek, "teslim olun, ya da hepiniz öleceksiniz" diyerek teslimiyete çağırıyorlardı. Hem de çoğu kez tek tek savaşçıların adlarını çağırarak. Kendi askerlerinin cenazelerini bile yakan bir devletin kitap tanımaz ordusu, insanlığın onuru adına savaşan gerillaya insanlıktan söz ederek “teslim olun” çağrısı yapıyordu.

3 YOLDAŞ 16 KASIM GÜNÜ ŞEHİT DÜŞTÜ

Tüm bu faşizm yetmiyor gibi bir de doğayı talan ediyordu. Tüm bunları çoğu kişi biliyor ama yine de zalim zalimdir, işkence işkencedir, faşizm faşizmdir. Bunun aşılacak normalleştirilecek, sıradanlaştırılacak hiçbir yanı olamaz. Tüm bu zorlukların bilincinde ve düşmanını iyi tanıyan üç savaşçının buluşması oldu 16 Kasım. 16 Kasım, Nejwan’ın, Milîtan'ın, Serwxebûn’un aynı çizgide buluşması ve tek bakışta sonsuzluğa erişmenin günüydü. Üç farklı şehirde doğup büyüdüler, ayrı ayrı yerlerde aynı işkenceye maruz kaldılar. Nitekim gerilla Milîtan güncesinde; “Biz her şeyi kabul ederiz, cenazemizin parçalanıp sürüklenmesini de ama onursuzca yaşamayı hiçbir zaman kabul etmeyiz. Çünkü biliyoruz, şehadetimizle mücadelemiz daha da büyüyor ve zafere daha çok yaklaşıyor” cümlelerinde ortaya koyduğu keskin irade onların toprakla değil, Güneşle buluştuklarına ikna olduklarının en büyük işaretidir.

Güneşe gömülen gerilla Militan, Serxwebun ve Nejwan, kendilerinden sonra daha da büyüyerek zafere ulaşacak davanın inancını o kadar sağlam taşımışlar ki, hiç düşünmeden, kaygıya girmeden, tereddüt etmeden topraklarını işgal edenlerin üzerine gitmişler. Ve onlar kendilerinden sonra özgürlük bayrağını Kürdistan gençliğinin taşıyacağından emin bir şekilde yürüdüler Türk ordusunun üstüne. Çünkü onlar da kendilerinden önceki fedailerin, kararlı ve inanç dolu özgürlük savaşçılarının peşinden gelerek akın ettiler dağlara.

Kürdistan’da inandıkları dava uğruna savaştılar, yara aldılar, çetelerle, ordularla, kendilerine asker diyen bir çok zalimle göğüs göğüse savaştılar. 16 Kasım günü, Girê Amediyê Direniş Alanı’ndaki Şehîd Pîrdoğan savaş mevzileri etrafında bulunan işgalcilere yönelik eylem gerçekleştirmek üzere yola koyuldular. Çatıştılar, darbe vurdular düşmanlarına, silah kaldırdılar. Eylem sırasında yaralandılar, son nefeslerine kadar, son mermiye kadar savaştılar. Ve hiçbir teslimiyet çağrısına kulak asmadan, bombalarını kendilerinde patlattılar. Sonuna kadar yaşamı dayatıp, zamanı gelen ölümsüzlüğe başarı andı içtiler. 16 Kasım günü gerilla Milîtan Heqî, Serxwebûn Baz, Nejwan Merdîn şehit olup, yeni bir yaşamın aralığına yol aldılar. “Yaşam- Ölüm- Yaşam” inancının uygulayıcıları oldular. O an, kimseden haberdar olmasa da yürekleri ve beyinleri aynı kararda ikna olmuş üç savaşçı oldular.