İkinci Paris katliamı Fransa devleti için bir imtihandır…

9 Ocak Paris katliamı aydınlatılmadığı için ikinci Paris katliamı gerçekleşti. Her iki katliam da şunu göstermiştir; Almanya ve Fransa’nın derin güçleri ile Türk gladyosu birlikte çalışıyor, birlikte hareket ediyor, birlikte cinayet işliyorlar.

Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile derin devlet eksenli dar birlikten oluşan Türk devletinin Kürtlere karşı yürüttüğü kirli savaşı Avrupa’ya taşımasının ardından 10 yıl geçti. Tam 10 yıl önce Erdoğan’ın talimatıyla MİT Fransa’nın başkenti Paris’te katliam gerçekleştirdi. PKK’nin öncü kadrolarından Sakine Cansız, KNK üyesi Fidan Doğan ve Kürt gençlik hareketinden Leyla Şaylamez Kürdistan İnformasyon Bürosunda kalleşçe katledildi. Katliam sonrası ortaya çıkan gerçekler talimatın Erdoğan tarafından verildiğini, MİT müsteşarının ise uyguladığını su götürmez gerçekte olarak bütün dünyanın gözleri önüne serilmişti. Katil 9 Ocak 2013’te suç üstü yakalanmıştı.

Herkesin sorduğu soru ise şuydu: Peki neden Erdoğan-Fidan Paris’in orta yerinde böylesine kanlı bir cinayete imza atacak kadar gözlerini karartmışlardı? Erdoğan ile Hakan Fidan ekibi Kürt halkına ve gerillaya karşı yürüttükleri kirli savaşta sonuç alamayınca bu kez yeni bir strateji benimsediler. Yeni stratejinin adı ise topyekûn savaştı. Ama önce bu stratejiye göre devlete yeni bir biçim kazandırılması gerekiyordu. Özel savaş kliği ciddi bir sorunla karşılaşmadan bunu da hayata geçirdi. Klasik devlet işleyişi değiştirilecek, parçalı ve dağınık olan karar mekanizmasının daraltılıp tek merkezde toplanacak, meclis denilen yapının inisiyatifi ortadan kaldırılacak, milletvekilleri ve bakanların hiçbir yetkisi olmayacak, bunlar her birisi kendi alanında bu kliğin kalem müdürlükleri ve özel danışmanları olarak çalıştırılacaklardı.

İşte kanlı operasyonlara imza atan Süleyman Soylu İçişleri bakanı, Hulisi Akar ise savaş bakanı olarak tam da bu dönemde iş başına getirildi. Başta bürokratlar, polis ve jandarma, daha doğrusu ordu ve MİT bu kliğin denetimine, onun emrine verilecekti. Kısacası Türk devletinin klasik yapısı tamamen değiştirilecek, onun yerine bir kontra devlet yapısı oluşturacaktı. Bu kliğin başı olan Erdoğan kendi rolünü, görev ve sorumluluğunu da gözden geçiren yeni bir sistem oluşumuna gitme gibi bir süreci başlatmış ve en nihayetinde tek kişilik adam denilen bir sistem yaratır.

SAVAŞ KONSEPTİNE AVRUPA DA DAHİL EDİLDİ

AKP-MHP faşizmine, daha sonra Ergenekon denilen yapı buna dahil olunca ortaya bir kontra sistemi çıkar. Bu faşist-Ergenekon sisteminin temel hedefi topyekûn saldırı ve kirli-özel savaşı “Misakı-milli sınırları” denilen sınırların dışına da taşımaktı. Yeni konseptin hedefi Kürtlerin bulunduğu her yere saldırma, her yerde kendini konumlandırma, Kürtlerin bulunduğu her alanı işgal etme temelinde bir politika geliştirmekti. Güney Kürdistan ve Rojava’ya işgal saldırıları, baskı, katliam ve soykırım siyaseti bu doğrultuda gerçekleştirildi. AKP-MHP faşizmi ve Ergenekon kliğinin ‘’Çökertme planlı’’ olarak da bilinen bu konsepte Avrupa da dahil edildi. Artık Avrupa’da Kürt Hareketi bu çökertme konseptinin hedefindeydi. Konsept riskli olsa da uygulanacaktı. Elbette bu konsept için öncelikle ABD ve bazı Avrupa ülkelerinden onay aldığını söylemeye bile gerek yoktur.

NATO üyesi olan Türkiye’yi ‘’kurtarma” adına yapılan derin diplomasi görüşmelerinde bu konu da, yani Avrupa’da Kürtlere yönelme, Kürtleri tutuklama, Kürt kurumlarına baskın yapma, kapatma ve nihayetinde kriminalize etme gibi ortak kararlar alındığı kesindir. Ancak bu sadece bunlarla sınırlı değildi. Sadece tutuklama ve Kürtlerin çalışma alanları daraltma değil, aynı zamanda bazı suikastlarla Kürtlerin gözlerini korkutma ve iradelerini kırma gibi gayri nizami harp yöntemlerine başvurulacağına ilişkin kararların da alındığı daha sonra gerçekleşecek olan katliamlarla net bir biçimde anlaşılacaktı. Bu ortak istişare ve ortaya çıkan genel doğrultunun pratik uygulaması istihbarat içinde var olan özel ve özgün kliklere verildi. Bunun için özel ve özgün birimler örgütlendirildi.

Bu özel ve özgün birimler Almanya, Fransa, Belçika ve değişik ülkelerde yerel düzeyde daha gizli ve özel birimler oluşturuldu. Elbette bu birimler tamamen gizli çalışıyor, gizli konumlanıyor ve gizli ilişkilerle çalışmaları yürütüyorlar. Her birim bir diğer birimden bağımsız çalışıyor. Tüm bu birimler tek şemsiye altında toplayan ise en üstte 3 kişiden oluşan bir genel birim var. Ancak bu şemsiye klasik anlamda birbirleriyle ilişkili olan bir birim değildir, bu 3 kişinin de birbirleriyle herhangi bir bağı yoktur. Fakat bu 3 kişiden aldığı bilgileri Ankara MİT merkezine gönderen ise tek kişilik bir şeftir. Yani en üstte yer alan 3 kişi birer şef olarak Avrupa’daki cinayetleri organize eder. “Şef” denilen bu 3 kişilik birim ise direkt MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a, Hakan Fidan ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlıdır. Yerelde örgütlendirilmiş özel birimlerin görevleri önce vurulması gerekenler hakkında istihbarat toplanır, toplanan bu istihbarat bilgileri suikast yapacak birimlere verilir. Sonrası ise devlet terörü, kan ve katliam…

İLK HEDEF ERMENİLERDİ

Ermeniler karşı oluşturulan vurucu tim Türkiye sınırları dışında terör estirme, kan dökme, suikast yapma ve katliam gerçekleştirme ile görevlendirilmişti. Bu suikast timi 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle sonra oluşturuldu. Hedefte ise Avrupa’da yaşayan Ermeniler vardı. Hiram Abas ve Korkut Eker’in oluşturduğu bir grup suikastçı ile Avrupa’da devlet terörü estirildi. Abdullah Çatlı, Alattin Çakıcı, Oral Çelik, Mehmet Şener,Yalçın Özbay ve Yavuz Çaylan’dan oluşan suikast timi başta Fransa olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde Ermenilere karşı saldırılar yaptı. İnsanları katlettiler. 90’lı yıllara gelindiğinde Türk devletinin gerilla karşısında yaşadığı yenilgi ve savaşta girdiği çıkmaz onu yeni bir arayışa sürükledi..

2000’lı yıllara gelindiğinde Türk devleti yürüttüğü özel savaşı artık kendi sınırlarının dışına taşımaya başladı. Avrupa sahasını Özgürlük hareketi için stratejik bir alan olarak gören Türk devleti işlediği katliam ve cinayetleri buraya taşırmada sakınca görmedi. Daha önceki yıllarda da yurt dışında cinayetler işlenmişti. Ancak 2000’lı yıllarda bunu sistematik bir saldırı biçimine dönüştürdü. Erdoğan kliği Avrupa’da cinayetleri organize edecek yeni bir birim örgütledi. Bu birimin görevi Avrupa’da Kürtlere ait kurum ve kuruluşları yakmak, sabote ve provokasyon eylemlerinde bulunmak, tehlikeli gördüğü ve Kürt Özgürlük hareketi için sembol ve ağırlığı olan kişileri hedeflemekti. Bu çalışmayı yapacak kişiler önemliydi. Özenle seçilmesi gereken profile sahip olmaları gerekiyordu. Hem devletçi, hem Erdoğancı, hem paracı ve hem de Kürt düşmanı olması gerekiyordu. Erdoğan’ın aradığı profil fazla geçmeden bulunmuştu. Bulan da kendisi, yani Erdoğan’dı.

ERDOĞAN’IN CASUSLARI

İlk düşündüğü kişi çocukluk arkadaşı, politik ve ideolojik yoldaşı, hemşerisi ve kendisine sınırsızca bağlı Metin Külünk’tü. Metin Külünk kendisi gibi Milli Türk Talebe Birliği Akıncılar Teşkilatı, Milli Selamet Partisi gibi yerlerde çalışan, yöneticilik yapan bir isimdi. Erdoğan denildiğinde adeta ağzından sular akan bu adam Avrupa’yı iyi tanıyordu. Karanlık ve derin devletin en derinlerinde yer alan Külünk’ün mafya lideri Sedat Peker’den ayda 10 bin dolar aldığına dair güçlü iddialar var.. Derin ve kirli ilişkilerin beyni olan Metin Külünk Almanya’da vurucu timlerin yanı sıra “Almanyalı Osmanlılar” çetesinin oluşmasında ve birçok cinayet ile kirli ilişkilere bulaşmasında birinci derecede rol oynayan bir kişi olarak öne çıktı. Almanya savcıları için kriminal bir profil olarak belirlenen Külünk, Avrupa’da Kürt kurumlarının yakılıp kundaklamasından ve işlenen cinayetlerden birinci derecede sorumluydu. “Almanyalı Osmanlılar”a para verme, silah temin etme, farklı konularda destek sunma gibi suçlar işlemişti. Tüm bunlar Almanya savcılarının hazırladıkları iddianame ve polis tutanaklarında mevcuttur.

Erdoğan ve Hakan Fidan’ın belirlediği ikici kişi ise Muhammed Taha Gergerlioğlu’ydu. Gergerlioğlu Erdoğan’ın danışmanıydı. Der Spiegel dergisinin iddiasına göre MİT Başkanı Hakan Fidan’ın yardımcısıydı. Focus dergisine göre ise “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski danışmanı Taha Gergerlioğlu adlı bir kişinin Erdoğan adına casusluk yaptığı, Almanya’da cemaati, PKK ve DHKP-C’yi izliyordu.’’ Dergi “Erdoğan’ın gölge savaşçısı. İşte Erdoğan, muhaliflerine karşı Almanya’nın ortasında böyle uluorta casusluk yapıyor” başlıklı geniş bir haber yayınladı. Erdoğan öfkeyle haberin doğru olmadığını belirtmişti. Ama dergi iddiasını ispatlayacak veriler sunuyordu. Kaldı ki Gergerlioğlu, üzerinde sayfalarca not ve binlerce telefon görüşmesinin yaptığı somut belgelerle yakalanmıştı.

Erdoğan’ın bir numaralı adamı olarak bilinen Gergerlioğlu ile Türkiye vatandaşı Ahmet Duran Y. ve Almanya vatandaşı Göksel G.’nin Almanya’da Erdoğan’ın “devlet düşmanı” dediği PKK aktivistleri, Êzidîler, DHKP-C üyeleriyle ilgili casusluk yapmaktan yargılanıyor. Gergerlioğlu MİT ekibinin içinde ‘’ağabey’’ diye tanılıyor. Der Spiegel dergisi yargılama sürecinde Alman istihbarat örgütünün davanın Paris’te üç PKK üyesi kadının öldürülmesiyle ilgili bağlantıların açığa çıkarılabileceği endişesi içerisinde” olduğunu yazdı.. İlginç olan Alman İstihbarat örgütlerinin Gergerlioğlu’nun Paris cinayeti ile bağlantısının açığa çıkması durumunda neden endişe duyacaklarıydı?

‘MİT AJANIYIM’

Gergerlioğlu önemli bir isim. Hem Erdoğan’ın danışmanı, hem de MİT Müsteşar yardımcısı. Bu sıfatla yargılanan Gergerlioğlu ve ekibi Eylül ‘’2015’te Koblenz Eyalet Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkarıldı. Federal savcı 40 sayfalık iddianame hazırlamıştı. Savcılık 4 bin telefon görüşmesinin gerçekleştiğini bunlardan bin tanesinin Almanya’da casusluk faaliyeti nedeniyle yapıldığını tespit etmişti. İddianamede Gergerlioğlu’nun görevi şöyle tarif ediliyordu: “Sanık Gergerlioğlu, Türk istihbaratının (MİT) gezgin bir yönetici elemanıdır. Gergerlioğlu yönetici eleman olarak, gayri resmi bir istihbarat çalışanlarından oluşan karmaşık bir ağı denetliyor ve yönetiyordu.  Almanya’da (…) birçok kaynak ile buluşmuş ve buradaki kişiler hakkında bilgi toplamış, istihbarat görevi yapmıştır. Topladığı bilgileri Türk emniyet sistemindeki kişilere iletiyordu. Gergeroğlu’nun tüm faaliyetleri deşifre olmuştu. Alman polisinin tespit ettiği telefon görüşmeleri ve yazışmalarda Kürtlerle ilgili en çarpıcı bilgiler ise şunlardı: “9 Nisan 2014 günü DİTİB’in Bielefeld’de görev yapan Aziz Ateş isimli bir imamı Gergerlioğlu’na Whatsapp üzerinden Êzidilerin düzenlediği bir gösteriden fotoğraflar gönderiyor. Gergerlioğlu’nun kurduğu paravan şirketin ortağı Göksel Güler 9 Ocak 2014’te Mannheim kentinde Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez için gerçekleşen gösteriden fotoğraflar gönderiyor. Üzerinde yakalanan belgelere göre Gergerlioğlu ve ekibi 2011 tarihinden itibaren iş başındaydı. Casusluk ağının gönderdiği bilgiler ise kurulan paravan şirkette toplanıyor, burada ayıklanarak Ankara’ya gönderiliyordu. Üstelik Gergerlioğlu bu şirket sayesinde hiç bir engele takılmadan Almanya’da ikamet edebiliyordu. Fakat Gergerlioğlu’nun faaliyet alanı sadece Almanya ile sınırlı değildi.

Gergerlioğlu’nun gözaltına alındığı sırada üzerinde çıkan pasaportunda İngiltere, Suudi Arabistan, Mısır, Lübnan, Slovenya, Bulgaristan, Birleşik Arap Emirlikleri ile Yunanistan’a sık sık seyahat ettiği görülüyordu. Almanya’daki belli başlı güzergahı ise Bonn, Bochum, Stuttgart, Frankfurt ve Köln kentleriydi. Erdoğan’ın başbakanlığı sırasında danışmalığını yapan Muhammed Taha Gergerlioğlu’nun Almanya’daki istihbarat çalışmaları için seçilmesi tesadüf değildi. Dedesi Abdurrahman Efendi de 2. Abdülhamit döneminin danışmanlarından birisiydi. Gergerlioğlu, 1974 yılında Milli Selamet Partisi Gençlik Kolları Başkanlığı yapmış, daha sonra Milli Türk Talebe Birliği kuruluşunda yer almış, daha sonraki yıllarda ise Akıncılar Teşkilatı kuruluşunda görev yapmıştı.

Öte yandan Almanya’da Kürt siyasetçilere karşı suikast planları yaptığı kesinleşen, MİT’e çalıştığını itiraf eden ve casusluk faaliyetlerinde bulunduğu belirtilen Mehmet Fatih Sayan hakkında açılan davanın ilk duruşmasında ‘’MİT Ajanıyım, Almanya’daki Kürtleri izlemekle görevlendirildim’’ diyerek itirafta bulunmuştu.. Mehmet Fatih Sayan da Gergerlioğlu ve Metin Külünk ekibine bağlı bir tetikçiydi. Savcılığın yayınladığı iddianame özetinde, Sayan’ın 2013 yılından beri Türk istihbarata çalıştığını belirtiliyordu.

BELÇİKA SUİKAST TİMİ DEŞİFRE EDİLDİ

Gazetecilik kimliğiyle ajanlık yapan Mehmet Fatih Sayan KONGRA-GEL Eş Başkanı Remzi Kartal ile KCD-E Eş Başkanı Yüksel Koç’a yönelik suikast planlandığı gerekçesiyle tutuklanıp yargılanmıştı. Uzun süreden beri Hamburg’da MİT’e ajanlık yaptığını belirtilen Mehmet Fatih Sayan, Alman polisi tarafından yakalandığında faaliyetlerine karşılık 30 bin Euro para elde ettiğini belirtmişti. Mehmet Fatih Sayan mahkemede şunları belirtti: ‘‘Ajanım, Kürtleri izledim, dernekleri gözetledim, miting ve yürüyüşlerde fotoğraf çekip ilgili kişilere gönderdim, gazetecilik kimliğiyle Kürt politikacılarla söyleşi yapma adına onları takip ettim ama tetikçi değilim.”

KONGRA GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal ve KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar’a suikast için keşif yaparken yakalanan eski asker Zekeriya Çelikbilek’in, Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve Paris Büyükelçiliği’nde fotoğrafları bulundu. Fransa’da birçok kundaklama, saldırı ve 9 Ocak 2013 yılında Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Soylemez’in katledilmesinde belirgin rol oynayan Türkiye’nin Paris Büyükelçisi ve eski MİT Müsteşar yardımcısı İsmail Hakkı Musa’nın da suikastçı Zekeriya Çelikbilek ile fotoğraflarının ortaya çıkmasından sonra görevinden ayrıldığı iddia edildi. Özgür Politika gazetesinde yer alan habere göre Haziran 2017’de Brüksel’deki Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) binası önünde keşif yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınan Fransız vatandaşı Zekeriya Çelikbilek ve Yakup Koç’un Paris’teki Türk Büyükelçiliği ile yakın ilişkileri olduğunu belirlendi. Fransız gazetesi Le journal Du Dimanche’e göre Belçika’da yürütülen soruşturma dosyasında söz konusu suikast ekibinin Avrupa’daki eylemlerinin İsmail Hakkı Musa tarafından koordine ettiğini belirtiliyor. Geniş kapsamlı soruşturmayı yürüten kaynaklardan alınan bilgilere göre; MİT’in üç asından biri olan dönemin Paris Büyükelçisi İsmail Hakkı Musa’nın suikast timi “enselendikten” sonra ikisi, Belçika polisiyle iş birliğini seçti. Soruşturma devam ederken Paris Katliamı’nın da koordinatörü olan Büyükelçi Musa, Paris’ten çektirildi.

BİRİNCİ PARİS KATLİAMI AYDINLATILSAYDI İKİNCİ KATLİAM OLMAZDI

Almanya, Gergerlioğlu’nun soruşturmasını biraz daha derinleştirmiş olsaydı Sakine Cansız, Leyla Şaylamaz ve Fidan Doğan’a dönük yapılan katliam aydınlatılırdı. Ancak Almanya ve Fransa Paris katliamını aydınlatmak istemediler. Bu nedenle katliamdan sorumlu Ömer Günay MİT elemanı olmasına ve MİT tarafından tetikçi olarak kullanılmasına rağmen hastanede ortadan kaldırıldı. Birinci Paris katliamı aydınlanmadığı için ikinci Paris katliamı gerçekleşti. Her iki katliamda da şunu göstermiştir: Almanya ve Fransa’nın derin güçleri ile Türk gladyosu birlikte çalışıyor, birlikte hareket ediyor, birlikte cinayet işliyorlar. Türk MİT’i Avrupa’da cirit atıyor, örgütleniyor, muhalifleri izliyor, tehdit ediyor. Bazı ülkelerde muhalif olan insanlar kaçırılıyor, Türkiye götürülüyor. Hemen hemen her gün Kürt dernekleri kundaklanıyor.

Her iki ülkenin istihbarat gücünün haberdar olmaması düşünülemez. Her iki Paris katliamından Fransa derin devletinin haberi mutlak anlamda vardır. Ancak çıkarları gereği göz yummuyor, savcı ve hakimler, politikacı ve bürokratlar çeşitli nedenlerden dolayı suç ortaklığını yapıyorlar. Bu anlamda Fransa töhmet altındadır. Birinci Paris katliamını aydınlatmadığı, hatta kararttığı, dosyayı ‚‘‘devlet sırrı” olarak hasır alt ettiği için Türk devleti ile suç ortaklığı konumundadır. İkinci Paris katliamı Fransa devleti için büyük bir imtihandır, hem de töhmetten kurtulmak için büyük bir fırsattır. Bekleyip göreceğiz.