Gülderen Varlı: Gençleri politik zeminden uzaklaştıramayacaklar

DEM Parti Milletvekili Gülderen Varlı, halkın değerlerine karşı politikalara karşı mücadele etmekten geri durmayacaklarını, gençleri politik zeminden uzaklaştırmak için uygulanan baskı, gözaltı ve şiddetin hiçbir zaman başarıya ulaşamayacağını belirtti.

TÜRK DEVLETİNİN ÖZEL SAVAŞ POLİTİKALARI

DEM Parti Milletvekili Gülderen Varlı, Wan ve Colemêrg'de özel savaş politikaları kapsamında devlet eliyle yayılan fuhuş ve uyuşturucuyu değerlendirdi. Kürt halkının, yıllardır uygulanan yok etme, inkâr, imha, sömürü ve asimilasyon politikalarına karşı büyük bir varlık mücadelesi yürüttüğünü belirten Gülderen Varlı, "Bu mücadele her dönemde büyük yankı bulmuştur. Bu yankı, uluslararası arenalara da ulaşmış ve Kürt halkının mücadelesinin haklı bir mücadele olduğu görülmüştür" dedi.

'KÜRT HALKI METROPOLDE YAŞAMAYA ZORLANDI'

Gülderen Varlı, direnen halkın mücadele gücünü kırmak için 90'lı yıllarda devreye konulan köy yakmalar ve boşaltmalar ile Kürtçe yasaklarının son zamanlarda boyut değiştirerek özellikle Kürt halkının diline, kültürüne, halayına ve değerlerine karşı uygulanmaya başlandığını ifade etti.

Gülderen Varlı, "İktidar bu politikalarla kendini var etmektedir. Ekonomik olarak seçeneksiz bırakılan halkın bir maaşa tabi kılınmak istenmesi devreye girmiştir. Metropolde yaşamaya zorlanan halk, belli bir zamandan sonra toprağından uzaklaştırılmayı kabul etmeyip köyüne geri dönüp üretim yapmak istemiş; ancak bunun karşısında özel güvenlik alanları ve yasaklarla karşı karşıya kalmıştır. Uygulanan bu politikalar sonucu gençler batı illerinde ucuz iş gücü olarak görülmüş, dilinden, kültüründen ve toprağından uzaklaştırılarak asimilasyona maruz kalmıştır. Yok etme, imha, ekolojik kıyım, özel savaş politikaları ve özel güvenlik alanları ile üretici olan Wan ve Colemêrg gibi Kürdistan illeri tüketici bir konuma getirilmek istenmiştir. Bu, işin ekonomik boyutudur tabii. Birbiriyle bağlantılı birden fazla asimilasyon ve yozlaştırma politikası bilinçli bir şekilde aynı süreçte devreye konulmuştur" diye belirtti.

'TECRİTLE HALKI YALNIZLAŞTIRMAK İSTEDİLER'

"Özellikle Wan, Colemêrg, Şirnex, Amed, Mêrdîn gibi birçok ilde uygulamaya konulan korucu sistemi ve erkek-devlet şiddeti ile toplumun dinamikleri üzerinde kirli politikalar devreye konularak toplumun yozlaşmasına zemin hazırlanmıştır," diyen Gülderen Varlı, şöyle devam etti: "Bunlarla beraber Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit sistemi tüm topluma sirayet etmiş, örgütlü bir halkı yalnızlaştırma ve bireysel bir mücadele içine çekme politikaları yürütülmeye başlanmıştır. Bu politikaların bu bölgede ve illerde yoğunlaşmasının tek sebebi, devletin direnen Kürt halkının direncini farklı yollarla kırmaya çalışmasıdır. 8 yıldan fazla süren talan ve sömürü politikaları ile yürütülen kayyum gerçekliğini de unutmamak gerekir. Ancak halk, talana ve hırsızlığa dur diyerek iradesini 31 Mart seçimlerinde ortaya koymuştur. Yerel seçimlerden sonra 14-0'lık tarihi bir zaferle, kayyumları iradesinin gücüyle gönderen Wan halkının bu coşkusuna gölge düşürmek için mazbata krizini ortaya çıkarıp tekrar irade gaspı yapmak isteyenler oldu."

'HALK DİRENİŞ RUHUYLA İRADESİNE SAHİP ÇIKTI'

Halkın gaspa karşı direniş ruhuyla iradesine sahip çıktığına dikkat çeken Gülderen Varlı, şunları belirtti: "Wan’da istediğini elde edemeyen ve başaramayan iktidar, Hakkâri Belediyesi Eş Başkanı seçilen Mehmet Sıddık Akış'ı, 3 Haziran 2024’te hakkında yürütülen bir soruşturma kapsamında gözaltına almıştı. Aynı saatlerde İçişleri Bakanlığı tarafından Hakkâri Belediyesi Başkanlığı görevinden uzaklaştırılarak yerine Hakkâri Valisi kayyum olarak atanmıştı. Sınır illerine karşı iktidarın bu hassasiyet siyasetinin ne amaçla yapıldığı tüm kamuoyu tarafından bilinmektedir. Yüz yıldır yıldırma, yok etme politikalarına rağmen, daha da var olan bir halk, asimilasyon ve yozlaştırma politikalarına karşı direnmeye devam etmektedir. Direnen Kürt halkı üzerinde özel savaş politikalarını sürdüren iktidar, tarihin tozlu raflarında yer almaya mahkûmdur. Ama Kürt halkının ve halkların direnişi yüz yıllar boyu konuşulmaya devam edecektir. Yapılan yanlış politikaları, temel oluşturan bir ağ sistemi olarak nitelendirebiliriz. Koruculuk sisteminin neden devreye konulduğunu bilmeyen yoktur. Ancak “çözüm süreci”nin bitmesiyle bölgede uygulamaya konulan özel savaş politikaları, erkek-devlet şiddetini kadınlar üzerinde farklı bir boyuta taşımaya çalışmaktadır.

'ÖZEL SAVAŞ POLİTİKASIYLA MÜCADELE ALANLARI HEDEF ALINIYOR'

Çete ve mafyavari kirli ilişkileri olan kişilerin korucu veya iktidara yakın olmasının, aracında uyuşturucu bulunan kişinin uzman çavuş olmasının tesadüf olmadığına değinen Gülderen Varlı, şunları ifade etti:

"Belli politikalarla gücü elinde bulunduran kesimin, toplumun değerlerine karşı başlattığı özel savaşın bir sonucudur. Özellikle Wan, Amed, Colemêrg, Mêrdîn, Elih, Şırnex gibi birçok ilde korucu, uzman çavuş, asker ve polisler tarafından kadınlar, gençler ve çocuklar üzerinde artarak devam eden özel savaş politikalarının asıl sebebinin mücadele geleneğine karşı olduğu bilinmektedir. Çözüm süreci'nin bitmesi ile daha çok devreye konulan özel savaş politikaları, kadın bedeni üzerinden yapılan saldırılar ve gençlere yönelik ajanlaştırma, baskı politikaları ile Kürt halkının mücadele alanlarını yok etmeye çalışmaktadır. Batman’da İpek Erin’in intiharına sebep olan fail Musa Orhan'ın hâlâ tutuklanmaması, Mardin’deki korucu faillerin serbest bırakılması, Van’da kadınları sokak ortasında taciz eden uzman çavuşlar, Şırnak'ta 13 Nisan 2024’te kadınları taciz eden uzman çavuş vs. Bu örnekler, devletten güç alan kurumlar tarafından kadınlara yönelik uygulanan özel savaş politikalarının sadece birkaçıdır. Gülistan Doku'nun akıbetini bulamayan zihniyet, Narin’in failini 10'dan fazla tutuklama olmasına rağmen hâlâ bulamadı mesela. Ülkeyi yönettiğini sananlar, ülkede kaybolan veya öldürülen kadınlar ve çocukların ya faillerini bulmamayı tercih ediyor ya da cezasızlık politikalarıyla failleri ödüllendiriyor."

KADIN DÜŞMANI POLİTİKALAR

Gülderen Varlı, sistemin yeni bir kadın profili yaratmaya çalıştığını söyleyerek, "Bunu Narin Güran cinayetinde tekrar gördük. Var olan kirli ilişkiler ortaya çıkmasın diye cinayet, anne üzerinde yoğunlaşıp, bedeni üzerinden somutlaşan spekülasyonlarla magazinleştirilmeye çalışıldı. Bu denli büyük ve organize bir vahşetin magazinleştirilmesi kabul edilemez. Öte yandan, her gün 3'ten fazla kadının katledildiği bu ülkede, faillere uygulanan cezasızlık politikalarıyla kadın düşmanı uygulamalar devam etmektedir. Kadın cinayetlerinde fail erkeklere ödül gibi cezalar verilmektedir. Uygulanan cezai indirimler ve iyi hal uygulamaları, var olan cezasızlık politikalarının en bariz örnekleridir. Kadın haklarını öncelemeyen, çocuklar için koruyucu ve önleyici politikalar geliştiremeyen; fakat 'bir kereden bir şey olmaz' diyebilen, 'aile dostumuz, bazen aile içinde bilinenler söylenmez' gibi açıklamalar yapabilen zihniyet, çocukların tacize uğramalarının ve katledilmelerinin sebebi olmaktadır," dedi.

GENÇLERE DÖNÜK TEHDİT VE ŞANTAJ

Bu zihniyete karşı mücadelelerinin devam edeceğini vurgulayan Gülderen Varlı, şunları söyledi:

“Kürdistan’da birçok ilde uyuşturucu kullanımı 10 yaşın altına düşmüş durumda. Mecliste vekillerin, yerelde sivil toplum örgütlerinin tüm çaba ve uyarılarına rağmen yetkililer önlem almamakta. Madde bağımlısı kişi sayısı bilinmediği gibi, yeterli ve nitelikli tedavi koşulları da yok denilecek düzeyde. Madde bağımlılığıyla etkin mücadele yürütmeyen iktidar, gençler üzerinden çetelerin uyguladığı şiddeti ve baskıyı da görmezden gelmektedir. Bunun son örneğini günlerdir kamuoyunun gündeminde olan Colemêrg örneğiyle tekrar görüyoruz. Gençlere tehdit ve şantaj ile tahakküm uygulayan eril zihniyetin, bilinçli bir şekilde kadın olması var olan durumun vahametini başka boyutlara taşımaktadır. Fail Ayşegül Akdoğan ve arkasındaki kişiler yerine, haberi yapan kadın gazetecinin hedef gösterilmesi, çetelerin kimden güç aldığını açıkça ortaya koymaktadır. Halkın değerlerine karşı uygulanan politikalara karşı mücadele etmekten asla geri durmayacağız. Gençleri politik zeminden uzaklaştırmak için uygulanan baskı, gözaltı ve şiddet hiçbir zaman başarıya ulaşmamıştır ve ulaşamayacaktır."

'ÖZGÜR BASIN HER SALDIRIYA RAĞMEN HAKİKATİ AÇIĞA ÇIKARIYOR'

Gülderen Varlı: "Özgür basın geleneği, yıllardır tüm baskılara, gözaltı ve yıldırma politikalarına karşı, hayatları pahasına dün olduğu gibi bugün de hakikatleri açığa çıkarmak için mücadele etmektedir. Gerçekleri ortaya çıkaran özgür basın emekçilerine yönelik saldırılarla, halkın haber alma hakkı da engellenmektedir. Gerçekleri halka ulaştırmak için özgür basın emekçilerinin verdiği mücadelenin tarihi eskidir. Faili meçhul cinayetlere, baskılara rağmen direnen bir hakikat gerçekliği var. Faili meçhul cinayetlerin faillerini dün koruyanların, bugün çeteleri koruma refleksinin neyden kaynaklandığını hepimiz biliyoruz. Bugün neden Rabia değil de o çeteler korunuyor sorusu, özel olarak hakikatlerin ortaya çıkmaması içindir. Gerçeklerin ortaya çıkmasını tabii ki istemezler!  Fail ve çetelerin korunmasıyla var olan gerçekler kimi etkiliyor? Asıl korunmak istenen kim? Genç kadınları tehdit eden ve şantaj uygulayan fail yerine, yaşanan bu olayı haber yapan gazeteci Rabia Önver hakkında yakalama kararı çıkarılması, korunan birilerinin olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Rabia Önver bir gazetecidir. Gerçekleri yazan özgür basın değil, özel savaş politikalarının aparatları olan çete ve kişiler hakkında yakalama kararı çıkarılmalıdır" diyerek sözlerini tamamladı.