‘İmralı sistemi bir yönetme biçimidir’

AKP-MHP iktidarının savaşta ısrar eden ve toplumu tecrit altına alan politikalarının İmralı’da atılmış bir temelinin olduğunu kaydeden Amed Milletvekili Serhat Eren, bunun bir yönetme biçimine dönüştüğünü söyledi.

Türkiye'nin ikinci yüzyılında muhafazakâr, milliyetçi Türkçü bir yapının tesis edilmek istendiğini söyleyen Yeşil Sol Parti Amed Milletvekili Serhat Eren, “Sayın Öcalan, bu sistemin karşısında yer aldığı için fikirlerinin Türkiye toplumuna ulaşması engelleniyor” dedi. 

Son siyasi soykırım operasyonlarının bu kadar geniş kapsamlı olmasının, toplumsal tecritte ve savaşta ısrar edilmesinin parçası olduğunu söyleyen Yeşil Sol Parti Amed Milletvekili Serhat Eren ANF’ye değerlendirmelerde bulundu. Bu toplumsal tecridin evveliyatına, hangi aşamalardan geçtiğine, nasıl bugünlere gelindiğinin tarihsel arka planına da değinmek gerektiğini belirten Eren, “Sayın Abdullah Öcalan İmralı’ya getirildiği andan itibaren ve sonraki süreçlerde, gerek Türkiye'nin kendi hukukuna göre gerekse de uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bütün hakları ihlal edilmeye başlandı. Avukat görüşme hakkı kısıtlandı, ailesiyle görüşme, iletişim, telefon ve mektuplaşma hakları yok sayıldı” dedi.

TÜRKİYE TOPLUMU TEPKİSİZ KALIYOR

Kuşkusuz Kürtlerin buna karşı her zaman mücadele ettiğini ama bir bütün olarak Türkiye toplumunun bu yasasızlık, bu anayasayı ve uluslararası hukuku tanımama halinin sadece Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'la ya da Kürtlerle ilgili bir mesele olduğunu düşündüğünü kaydeden Eren, “Böyle değerlendirdiler ve hiçbir zaman da buna karşı bir tepki ortaya koymadılar. Dolayısıyla iktidarın Abdullah Öcalan ve Kürtler üzerinde uygulamış olduğu bu tecrit hali bir yönetim biçimine dönüştü. İktidar, İmralı laboratuvarını kendisini var etmek, toplum üzerinde tahakküm kurmak ve mutlak otoritesi açısından elverişli bir alan olduğuna kanaat getirdiği için tüm Türkiye toplumuna uygulamaya başladı” şeklinde konuştu.

ÇÖZÜMSÜZLÜK TEMEL ALINIYOR

Türk devletinin 2015’te ‘diyalog süreci’ni sonlandırmasından sonra bu mutlak tecridin, yani hiçbir şekilde iletişim kurulamama halinin aslında temel nedenlerinden birinin de  Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözümünde temel aktör gerçeği olduğunu vurgulayan Eren, şöyle devam etti: “Şimdi devlet Kürt sorununda çözümsüzlüğü temel alıyor. Bu çözümsüzlük kuşkusuz hukukun, demokrasinin rafa kaldırılması sonucunu doğuruyor. Örgütlenme özgürlüğünden seçme seçilme hakkına kadar toplumun temel hakları tamamen askıya alınmış durumda. Devlet, Abdullah Öcalan'la görüşmemek adına savaş politikalarına devam ediyor. Kendisini bu savaş üzerinden var etme gibi bir politikası var.”

MUHAFAZAKAR VE TÜRKÇÜ YAPI

Türkiye'nin ikinci yüzyılında demokratik bir cumhuriyet yerine tamamen muhafazakâr, milliyetçi Türkçü bir yapının tesis edilmek istendiğini vurgulayan Eren, şunları ekledi: “Bu sistemde Kürtler olmayacak. Bu sistemde ötekiler, sol, sosyalistler, demokratlar, dindarlar olmayacak. Dolayısıyla inşa edilmek istenen bu sistem, 2015’ten itibaren yürürlükte olan Kürtlere yönelik ‘çökertme planı’nın bir parçası. Aslında Abdullah Öcalan’ın tahayyül ettiği ikinci yüzyıl ile AKP iktidarının devletin istediği ikinci yüzyıl arasında devasa farklar var; AKP-MHP iktidarı devletin inşa etmeye çalıştığı bu sistemin karşısında yer alıyor. Dolayısıyla bugün uygulanan tecridin sebebi, Sayın Abdullah Öcalan’ın bu fikirlerinin Türkiye toplumu ile buluşmasını engellemek. Bugün yapılan operasyonlar da bu toplam politikadan ayrı tutulamaz.”