Amaç AKP ve MHP iktidarını korumak

Seçim mevzuatındaki yeni düzenlemeyi değerlendiren HDP’li Züleyha Gülüm, seçim güvenliğinden küçük partilerin temsiliyetinin engellenmesine kadar düzenlemede birçok şaibe olduğuna dikkat çekiyor.

AKP ve MHP’nin ortak hazırladığı seçim mevzuatında değişiklik öngören kanun teklifinin birinci bölümündeki 7 madde TBMM Genel Kurulu’ndan geçti. Geçen ilk bölümde yüzde 10 barajının yüzde 7’ye düşürülmesi de bulunurken birçok tartışmalı maddeyi de yürürlüğe soktu. Seçim yasası üzerindeki çalışma ‘erken ve baskın’ bir seçim mi gelecek tartışmalarını da beraberinde getirirken, aslında sandık güvenliğinden ittifak yapılanmalarına kadar birçok şaibeli düzenlemeyi içeriyor.

HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, bir seçim yasasının, eskiden ortaya çıkan ve halkın tam temsiliyetindeki eksiklikleri gidermek için yapılacağını vurguladı. Gülüm, bir kısmı TBMM Genel Kurul’dan geçen kanun teklifi için ise AKP ile MHP’nin iktidar ve koltuklarını korumak amaçlı olduğunun altını çizdi.

HDP’li Züleyha Gülüm, seçim mevzuatında değişiklik öngören kanun teklifini ANF için değerlendirdi.

HİLELİ BİR YÖNTEM

Gülüm, bir seçim yasasının değişme koşullarını sıralarken iktidarın bu koşullara göre hareket etmediğini söyledi: “Normal koşullarda bir seçim yasası niye yapılır? Önceki deneyimlerden, seçim süreçlerinden gördüğünüz anti-demokratik ve halkın iradesinin meclise yansımasını engelleyen durumları ortadan kaldırmak için. Aksaklıkları toparlamak ve gerçekten topyekun bir irade temsilinin mecliste ifadesini bulması için yapılır. Ama biz bugün getirilen yasanın meseleyle hiçbir alakasının olmadığını çok net görüyoruz. Çünkü önceki seçimlerde, örneğin seçim güvenliği meselesi çok ciddi bir problemdi. Buna bağlı yapılan birçok hukuksuzluk ortadayken yeni düzenleme hiçbirini ele almıyor. İktidar kendi koltuğunu ve iktidarını korumak için bir yasa getiriyor.”

YÜZDE 10 BİZİM İÇİN ENGEL DEĞİL

HDP’li Züleyha Gülüm, yasa maddelerini ise şöyle tarif etti: “Barajın indirilmesi ya da diğer maddelerdeki düzenlemelerin hiçbirinin demokratik bir süreçle ilgisi yok. Çünkü en başta düzenlemeye adil bir seçim güvenliği ve halkın iradesi yansımalı. Barajın yüzde 7’ye indirilmesi meselesi de böyle bir şey. Bu baraj, darbe dönemlerinden kalmaydı. Asıl olarak Kürt halkının ve toplumsal muhalefetin iradesinin engellenmesine yönelik bir baraj. Tüm dünyada örnekleri açısından da en yüksek olanı. Bugün onu yüzde 10’dan yüzde 7’ye indiriyoruz, diyorlar. Ama asıl mesele, küçük ortak MHP’nin meclise girebilmesini sağlamak. Oysa ki baraj, tümüyle kaldırılması gereken bir mesele. Bir milletvekili de çıkarabiliyorsa bir parti, bir kişiyle, iki kişiyle girebilmesi gerekiyor meclise. Çünkü o partiye ya da o milletvekiline oy veren iradenin de mecliste olması lazım. Dolayısıyla bir demokrasiden bahsedeceksek meclise yansımadan bahsedeceğiz öncelikle.

Bu baraj daha önce kime uygulanıyordu? Kürt halkına, toplumsal muhalefete. Ama şunu gördüler; barajları yıktık, geçtik. Yüzde 10’luk baraj bizim açımızdan zaten bir engel oluşturmuyor.”

KENDİ ÇIKARDIKLARI YASAYI YİNE KENDİLERİ DEĞİŞTİRDİ

Düzenleme içerisinde özellikle oy oranı daha düşük partilerle yapılmış ittifakları zora sokan ve bunu engelleyen bir madde de mevcut. HDP’li Gülüm, kanun teklifi içindeki bu maddeye ilişkin şunları aktardı: “İttifakla giren partilerin normalde ittifak içerisinde aldığı toplam oyları göz önüne alınır. Bu oyların da ittifak içerisine girenlere dağılımı hesaplanır ve bütün verilmiş oylar, bu ittifak içerisinde dağıtılırdı. Normalde seçim yasası buydu. Şimdiyse ittifak da yapılmış olsa her partinin aldığı oy tek tek hesaplanacak. İttifak içerisinde ‘artık oylar’ dediğimiz bir şey var. Yani bir milletvekili çıkarmaya yaklaşan oylar. Yeni düzenlemede bu, ittifak içerisindeki bir partiye değil, en çok oyu alan partiye gidecek. Bu da sizin iradenizin olmadığı bir partiye oyunuzun verilmiş olması anlamına geliyor. Bu anlamıyla da aslında anti-demokratik bir uygulama, AKP burada bir miktar daha milletvekili çıkarabilir miyim, diye hesaplıyor.

Enteresan olan da şu ki daha önce bu maddeyi, işlerine geleceğini düşünerek zaten kendileri düzenlemişlerdi. Yine AKP döneminde getirilen yasal bir düzenlemeydi. Şimdi son seçimlerde, yani kaybettikleri süreçle birlikte bunun kendi işlerine yaramadığını görünce bu sefer değiştirip bu şekle soktular. Artık oylar ittifak içerisinde dağılmayacak diye bir düzenleme yaptılar.”

ŞİMDİDEN SANDIK GÜVENLİĞİ İÇİN ÖRGÜTLENMELİ

Kanun teklifindeki bir diğer önemli maddelerden birinin de sandık kurulları meselesi olduğunu vurgulayan Züleyha Gülüm, şöyle anlattı: “Var olan yasaya göre sandık kurulu başkanı en kıdemli hakimlerden seçilir. Bunu değiştirerek diyorlar ki eğer birinci dereceye atanmış hakim yoksa sandık kurulu başkanlığına sonraki hakimlerden biri atanır. Bu düzenlemede şöyle ince bir hesap yapılmış: En kıdemli hakim denilenlerin bir kısmı AKP döneminde atanmış hakimler değil. Ya da AKP’nin bile denetleyebileceği hakimler değil. Yani ‘şunu şöyle yapın’ diye talimat verdiklerinde yapmayacak hakimler de var.

Özellikle son süreçlerde yani 2015-16 ‘dan sonra atadıkları hakimleri sandık kurullarında görevlendirebilmek için böyle bir düzenleme yaptılar. Kura çekilerek belirlenecek deniyor düzenlemede. Hakim ve savcılar üzerindeki iktidarın baskısını çok yakından biliyoruz. Mahkemelerde nasıl görevlendirme yaptıklarını, doğal hakim ilkesine aykırı davrandıklarını, bir mahkemenin tümden görevden alınıp başkalarının ya da özel hakimlerin görevlendirildiğini, hatta bazen bir davaya çıkacak hakime nasıl baskı uygulandığını vs. biliyoruz. Haliyle bu kura meselesi şuna yol açacak: O kuraya istedikleri hakimleri sokacaklar, diğerleri girmesin diye. Dolayısıyla sandık kurulu başkan ve üyeliklerine kendilerinin isteğini yapacak hakimlere atamayı düşünüyorlar.

Bu da sandık güvenliği açısından en tehlikeli düzenlemelerden bir tanesi. Buna gerçekten çok dikkat etmek gerekiyor. Bu düzenleme, halkın kendi iradesini sahip çıkabilmek açısından sandıklara sahip çıkması gerektiğini bir kez daha gösterdi. Geçmiş dönemlerde bunu hep yaşıyorduk ama bu dönem çok daha sıkı bir şekilde sandık güvenliğini sağlamak gerekecek. Seçim güvenliğini sağlamak gerektiği için çok daha güçlü örgütlenmek lazım. Hatta neredeyse şimdiden hazırlıklarına başlamak lazım.

Ayrıca normalde iki yılda bir sandık kurulu görevlileri değişiyor, 2023’te de atama yapılacak. Hemen üç ay sonra arkasından doğal hakim ilkesine aykırı olarak hakimler görevden alınacak ve yeni hakimler atanacak. Bu da aslında hem anayasaya, hem doğal hakim ilkesine, hem de adil seçim güvenliğine aykırı bir düzenleme. Ama bunu da kendilerini garantiye almak için geçirmek istiyorlar.”

CUMHURBAŞKANI İBARESİ KONULMADI

Diğer çok tartışılan bir mesele de, seçim döneminde devlet olanaklarından yararlanılmasını yasaklayan madde. Züleyha Gülüm, bu maddenin içeriğine ilişkin tartışılan ve cumhurbaşkanı isminin yer almamasını şöyle değerlendiriyor: “Cumhurbaşkanlığı sisteminden önce bu yasak kapsamında başbakan ibaresi vardı o yasada. Başbakanlık kalktığı için onu çıkarıyorlar ama onun yerine o maddeye mesela cumhurbaşkanını koymuyorlar. Koymamak demek, seçim süreçleri boyunca cumhurbaşkanının devlet olanaklarından yararlanarak AKP'nin propagandası yapması demek. Bunu ısrarla mecliste söylüyoruz; ‘fark etmez’ diye cevap veriyorlar. Oysa eğer düzenlemede niyetiniz buysa, gerçekten bu kapsamdaki yere de cumhurbaşkanını eklersiniz.

Ayrıca mecliste grubu olan partilerin seçime girme yeterliliği vardır düzenlemesine de kaldırıyorlar. Bu düzenleme seçime girecek partileri azaltan bir durum aslında. Tam tersine seçime girmeyi kolaylaştıran düzenlemeler yapılması gerekirdi. Bizim önerimiz şu oldu: Bütün bu yasada sayılan kurallar kaldırılmalı. Sınırları genişletilmeli. Aynı zamanda 100 bin imzalı bir dilekçeyle seçime girmek isteyen bir partinin, yeterli örgütlenmesini tamamlayamamış olsa da YSK'nın listesinde, seçime girebilir görünmesi gerekli diye bir öneride bulunduk. Çünkü demokratik bir ülkede halkın topyekun iradesini yansıtabilmesi için seçime girmek isteyen tüm partilerin bunu yapabiliyor olması gerekiyor.

Mesela diğer bir düzenlemede de il, ilçe veya merkez kongrelerini iki defa üst de gerçekleştirememiş ya da ertelemiş partiler seçime giremez diyor. Bu düzenleme de yine özellikle küçük partilerin seçime girmesini engellemeye yönelik.”