Amed Barosu yanıt bekliyor

Amed Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Aydın Özdemir, Adalet Bakanlığı ve Türkiye Barolar Birliği'ne, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlarının talebiyle ilgili yaptıkları başvurunun takipçi olacaklarını söyledi.

Yazılı başvurularında tecridin neden hukuka aykırı olduğuyla ilgili yasal mevzuatı hatırlattıklarını kaydeden Amed Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Aydın Özdemir, Türkiye Barolar Birliği ve gerek Adalet Bakanlığının burada artık bir rol alması gerektiğini söylediklerini belirtti.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, Asrın Hukuk Bürosu’nun İşkenceyi Önleme Komitesi’ne (CPT) yaptığı başvurular sonucu, İmralı’ya giden CPT heyetiyle Abdullah Öcalan’ın görüşmek istememesinin basına yansımasının ardından yeniden gündem geldi. Konunun gündeme gelmesinden sonra 107 avukat, Amed Barosu’na başvuru yaparak, İmralı’daki tutsak müvekkilleriyle görüşme taleplerinin Adalet Bakanlığı ve Türkiye Barolar Birliğine (TBB) iletilmesini istedi. Amed Barosu, talebe olumlu cevap vererek, söz konusu kurumlara dilekçe yazarak talebi iletti.

ANF’ye konuşan Amed Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Aydın Özdemir, barolarının bir hukuk örgütü olduğunu ve bölgede var olan bütün sorunlara karşı duyarlı olmak bilinciyle hareket ettiklerini belirtti. Öcalan üzerindeki tecride ilişkin yürüttükleri hukuksal sürecin de bu bilinçten doğduğunu söyleyen Av. Özdemir, barolarının mensubu olan 107 meslektaşlarının 2 Aralık’ta yazılı olarak başvuruda bulunduklarını kaydetti.

TBB ARTIK ROL ALMALI

Av. Özdemir, şöyle devam etti: “Meslektaşlarımız, müvekkilleri olan ve İmralı'da tecritte bulunan Abdullah Öcalan'la görüşemediklerini, bununla ilgili baronun da sorumluluk alması gerektiğini, bize yazılı olarak iletti. Biz de bir önceki hafta bununla ilgili yönetim kurulu toplantısı yaptık ve bir karara aldık. Bize başvuruda bulunan arkadaşlarımızın taleplerini yerinde gördük. Bu çerçevede bir hazırlık yaptık ve 14 Aralık günü hem Türkiye Barolar Birliğine hem Adalet Bakanlığına başvuruda bulunduk. Yazılı başvurumuzda tecridin neden hukuka aykırı olduğuyla ilgili yasal mevzuata dayanarak değerlendirmelerde bulunduk. Ayrıca gerek Türkiye Barolar Birliğinin ve gerek Adalet Bakanlığının burada artık bir rol alması gerektiğini söyledik.”

BAŞVURUMUZUN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ

Adalet Bakanlığının hükümetin bir parçası olduğu gerçeğini göz önünde bulundurduklarını, ancak TBB’nin bir hukuk örgütü olarak misyonunu yerine getirmesi gerektiğinin altını çizen Av. Özdemir, “TBB, avukatların üyesi olduğu çatı örgüttür. O yüzden de bu konuda bir girişimde bulunması gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle oraya da başvurmamızın nedeni budur aslında. Nihayetinde ortada bir tecrit var ve avukatlar, hem görüşemiyor hem de hukuki yardımda bulunamıyor. Avukatları etkileyen boyutu da var. Dolayısıyla burada barolara yüklenmiş olan bir ödev var. Barolar, avukatlık kanununa göre hukukun üstünlüğünü korumak, insan haklarına ilişkin bir eksiklik olduğunda müdahalede bulunmak zorunda. Bizim misyonumuz budur. Biz özellikle meslektaşlarımızın da mağduriyetini göz önünde bulundurduk ve bu konuda iki ayrı başvuruya karar verdik. Tabii bunların da takipçisi olacağız” şeklinde konuştu.

TECRİT, SİYASİ SÜREÇLE BAĞLANTILIDIR

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde yürütülen tecridin siyasi süreçle bağlantılı olduğunu vurgulayan Av. Özdemir, şu değerlendirmelerde bulundu: “Bu anlamda biz de hem meslektaşlarımızın şikayetlerini görmeye devam edeceğiz hem de baro olarak elimizden gelen bir şey olursa sorumluluk almaya hazır olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Ayrıca Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin imzacı taraflardan biridir. Birçok ülke o sözleşmeye imza attı. Yine çeşitli uluslararası mevzuatlarda Türkiye taraf olarak yer alıyor. Şimdi sözleşmeci devletler, o sözleşmede yer alan hükümlere uymayı taahhüt ederek bu sözleşmeye dahil oluyorlar. Dolayısıyla sözleşmede yer alan bir hüküm varsa ona uymakla yükümlüdürler. Eğer ona uymuyorsan, onun belli bir yaptırımı da olmak zorundadır.”

YAPTIRIM, SÖZLEŞMEDEN ÇIKARMAKLA MÜMKÜNDÜR

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne uymamanın söz konusu olduğu durumlarda Avrupa Konseyi'nin alacağı karara da değinen Av. Özdemir, “Orada bunun çerçevesi de net bir şekilde çizilmiştir ama siyasi süreçten bağımsız bir durum değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa Konseyi eğer kendi sözleşmesine uymayan bir taraf devlet varsa yaptırım sürecini uygulamak zorundadır. O da sözleşmeden çıkarmaktır, ihraç etmektir. Bunun dışında bir yaptırım beklenemez. Avrupa, genel olarak dünya siyasetinden bağımsız olayları ele almaz. O yüzden böyle bir yaptırımı uygulamaz. Şahsi bir fikir olarak şunu söyleyebilirim; Avrupa, belki bir dönem daha Erdoğan'la çalışmak isteği için yaptırım prosedürünü genel olarak uygulamıyor. AİHM’in Abdullah Öcalan üzerindeki tecride ilişkin ihlal kararlarına uymamak ve bunda ısrarla diretmek, sözleşmeden çıkarılmasını gerektirir. Bunun bile tek başına önemli bir yaptırım olduğunu bilmek gerekir” dedi.