‘Artan ırkçılık AKP’ye kazandırıyor’

AKP’li Erdoğan’ın 1 milyon Suriyeli'yi gönüllü geri göndereceğiz açıklamaları, Zafer Partisi destekli, ırkçı “Sessiz İstila” filmi ve sanal medyadaki tartışmalar, toplumdaki mülteci, yabancı ve göçmen karşıtlığını daha da tırmandıran bir noktaya geldi.

Türkiye’nin ve desteklediği cihatçı çetelerin elinde olan İdlib’e temel atma töreni için giden AKP’li Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 milyon Suriyelinin gönüllü geri dönüşü için hazırlık yaptıklarını açıkladı. Erdoğan, Türkiye’nin işgal ettiği başta Azez, Cerablus, El Bab ve Tel Abyad kökenliler olmak üzere 13 bölgeye 1 milyon kişinin dönüşü için de benzer bir proje planladıklarını da söyledi.

Öte yandan Ramazan Bayramı’nın ilk günü yayınlanan ve mültecileri hedef alan “Sessiz İstila” filmi, Zafer Partisi’ne yakın hesaplar tarafından sanal medyada paylaşılırken filmin yapımcısı Hande Karacasu ‘mülteciler hakkında yanlış bilgi yaymaktan’ gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakıldı. Karacasu’nun gözaltına alınması sırasında ise Zafer Partisi başkanı ve bir süredir mültecilere karşı ırkçı propaganda yürüten Ümit Özdağ, filmin finansörü olduğunu açıkladı. Bir süredir özellikle sanal medya hesaplarından mülteci hakları savunanların hedef gösterilmesi, Sessiz İstila filmi ve 1 milyon kişinin geri gönderilmesi mevzusu yeni bir ırkçı tartışmanın kapısını araladı.

SURİYE’DE ELLERİNİ GÜÇLENDİRME PEŞİNDELER

ANF’ye son yaşananları değerlendiren HDP Göçmen ve Mülteciler Komisyonu Eş Sözcüsü Veli Saçılık, öncelikle AKP’nin geri gönderme planına değindi: “Hiç kimsenin muhalefet de dahil göçmenleri bir yere göndermek gibi niyeti yok. Herkes göçmenlerin susturulması, onların izbe atölyelerde, orada burada çalışıp sesini kesmesini istiyor. İstedikleri şey bu. Hükümetin de planı bu. AKP'nin bir milyon kişiyi TOKİ'lere yerleştirip geri göndereceği gibi hesap da şunun üzerine kurulu: Cerablus vb. gibi TSK'nın konuşlandığı, cihatçı gruplarının da olduğu yerlerde TOKİ'ler yaparak orayı kendi gruplarına tahkim etmek. Yani ileride haritada daha rahat edebilecekleri, Suriye'deki konumlarını güçlendirebilecekleri bir plan içerisindeler.

Bunu Avrupa da destekliyor. Avrupa da kendilerine göçmen gelmesin diye kesenin ağzını açmış durumda. Mevcut anlamda AKP'ye yeni milyon Eurolar vererek bu TOKİ'nin yapılmasını, göçmenlerin oraya doğru yerleştirilmesi planının içerisindeler. Bir milyon diyorlar da muhtemelen birkaç yüz bin kişiyi yerleştirecekler.”

AKP BU SORUNUN HEM KARIŞTIRANI HEM DE ÇÖZENİ OLMA DERDİNDE

Saçılık, Ümit Özdağ, Sinan Oğan gibi saray ajanlarının da bu gerilimi tırmandırarak yine AKP’ye yarayacak işler yaptığını ifade etti: “Ümit Özdağ, Sinan Oğan gibi saray ajanları da bu gerilimi bir şekilde yine AKP'ye tahvil ederek, AKP'nin işi çözdüğünü tahmin de ederek yeniden AKP'yi parlattıkları bir dönem ortaya çıkacak.

Hatırlarsak; Altındağ'daki pogromda Sincan'dan, Etimesgut'tan, şuradan buradan faşistler mahalleye gelmiş, evleri, dükkanları yakmıştı. O dönem hiçbir gazeteci, hiçbir muhalif oraya girememişti. Sonradan görüntülerden de gördüğümüz kadarıyla polisin yönlendirmesi vardı.

AKP zaman zaman kitlenin gazını almak için de kendi ajanlarını, kendi mikserlerini ortaya salarak bu tip şeyler yapıyor. Ne yazık ki bu sürece dahil olan bir sürü grup var. Kendine solcu diyen, demokrat diyen, Alevi ve hatta Kürt olan bir ekip. Bu taraflar da cihatçılar boğazımızı kesecek, bunlar iş buluyor, buradakiler bulamıyor gibi söylemlere sığınıyor. Ama artan ırkçılık AKP’ye kazandırıyor. Çünkü solcuların sağcılaşması ya da işte Alevilerin ve Kürtlerin sağcılaşması, Türkiye'de gerçekten demokrasi, özgürlük mücadelesi verenlerin işine gelmez, AKP'nin işine gelir. AKP hem bunun tarafı, örgütleyeni hem de çözeni olmak gibi bir hedef içerisinde bütün planını sürdürüyor. Ne yazık ki başarılı olduğunu da söyleyebiliriz.”

SAVAŞA KARŞI OLMAK LAZIM

Veli Saçılık, mülteci sorununda en acil çözüm olarak ise savaşa karşı olmayı işaret etti: “En acil olarak savaşa karşı olmak lazım. Mesela şu anda Efrîn’den 200 bin insan yerlerinden göç ettirildi ve şu an onların yerine ÖSO’cular, cihatçılar yerleştirildi. Hiç kimse şu soruları kendisine sormuyor. Türkiye'nin Suriye'de ne işi var? Efrîn’de ne işi var? ÖSO’cular niçin Efrîn’de ya da neden şeriat ilan edildi, sorusunu sormuyorlar.

Tersinden şöyle soruyorlar: Suriyelilerin Türkiye'de ne işi var? Biz soruyu doğru sorarsak bu sorunu da çözeceğiz aslında. Türkiye'nin Suriye'de ne işi var? Türkiye'nin Suriye'nin yıkılmasındaki rolü neydi? Yani savaşa hayır dediğimizde, aslında göçmen meselesinin yüzde ellisini biz çözmüş oluyoruz. Neden? Çünkü savaşsız bir Suriye’ye, barış içindeki bir Suriye'ye elbette insanlar gönüllü olarak, kendilerini güvende hissettikleri için döneceklerdir. Burada sorunun çözümünün yüzde ellisini savaşa hayır demekle başlatabiliriz.”

SUÇLU OLAN MÜLTECİLER DEĞİL

Saçılık, mülteciliğin dünyada büyük bir sorun olduğunun da altını çizerken AKP’nin bunu araçsallaştırdığını da ifade etti. Fakat Saçılık bir başka şeyin altını da çizdi. Burada en az suçlu olanlar mülteciler: “Sorunun diğer yarısı da şu; göçmenlik, Türkiye dışında bütün dünyada bir meseledir. Yani 10 milyon ya da 7 milyon insanın gelmesi sorun değildir, demeyiz biz. Ama bunlar sorun olmakla birlikte sorunun kendisi kapitalizmdir. Sorunun kendisi sistemdir. Dolayısıyla ikinci kez de eşitlik istemekle çözülebilir. Şunu söylüyoruz; Alevilerin mesela bizim demografimizi bozuyorlar, demesini haklı buluyoruz. Ya da Kürtlerin işte Şırnak'a, Cizre'ye göçmen yerleştirilmesinde kaygılanmasını haklı buluyoruz. Çünkü AKP herkesin kaygılarıyla oynuyor da zaten. Herkesi kaygılandırarak, göçmenleri araçsallaştıracak bir faaliyet içerisinde. Ama bunda en az suçlu olan ya da hiç suçu olmayan grup göçmenler.”

ÇÖZÜM AKP POLİTİKASININ DEĞİŞMESİ

Saçılık, göçmen meselesinin farklı kesimleri kaygılandırmasının normal olduğunu ama bunun çözümünün ise AKP politikaların karşı gelmekle yapılacağını hatırlattı: “AKP'nin göç ve göçmenler politikasını değiştirdiğimizde emekçiler açısından da eşit haklara sahip olunduğunda insanlar zaten bir dengeye oturacaktır. Zaten gidecek gidecektir, kalacak da kalacaktır. Dolayısıyla kendi içerisinde de bir toplumsal düzen oluşacaktır. Burada sorun yok. Ama AKP diyor ki; ben 20 yılda diplomalı, vasıfsız bir nüfus yarattım, şimdi bu sorunu göçmenleri sömürerek halledeceğim. Selahattin Demirtaş'ı Osman Kavala'yı esir tutmak için Avrupa'ya karşı koz olarak göçmenleri kullanacağım. Alevilerin olduğu yere göçmen yerleştirip onların varlıklarıyla oynayacağım. Sonra Kürtleri kaygılandıracağım. Yani AKP bir İsviçre çakıcısı gibi toplu bir biçimde herkesin kaygılarıyla oynuyor.

İnsanların kaygılanmasını normal buluyoruz. Göçmenlerin göç meselesinin bir sorun olduğunu biliyoruz. Ama AB’ye karşı göçmenleri koz olarak kullanan AKP'ye karşı insanların sokağa çıkması, AKP binalarının önüne gitmesi ve her yerde protesto etmesi gerekir. Bunu göçmenlerle dostça kucaklaşarak, göçmen politikalarına karşı da AKP'ye karşı yürüyüşle, demokratik tepkileriyle gerçekleştirebilirler. Aksi takdirde AKP'ye yönelmeyen her tepki faşizme dönüşecek. Bugün sanal medyadaki ortam ne yazık ki "ırkçı değilim ama" ile başlayıp ırkçı söylemleri körüklüyor. Ben buna Nazi sembolü "Gamalı Haç" gibi “amalı haç” diyorum, çünkü bu "amalar" ırkçılığa hizmet eden söylemdir. Bunun arkasında da zaten örgütlü bir biçimde bayram boyunca Zafer Partisi denen ırkçı grubun olduğunu biliyoruz. Bunları da istihbaratın finanse ettiği, arkasında istihbaratın olduğu da bir sır değil.

DAHA BÜYÜK ŞEYLERE YOL AÇMASINDAN KAYGILIYIZ

Hem sanal medyada hem de ırkçılara yakın sitelerde hedef gösterildikleri için adı ile kurumunu vermeyeceğimiz, mülteci ve göç çalışmaları yürüten bir kurum üyesi ise yaşananları şöyle değerlendiriyor: “Geçtiğimiz şubat ayında İçişleri Bakanlığı'nın yabancıların mekansal yoğunlaşmasını önlemek için gündeme getirdiği ‘seyreltme’ projesinin kapsamında İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya başta olmak üzere 16 ilin Suriyeliler için kayda kapatılması var.

Proje oluşturulurken yabancıların gettolar oluşturmasının önüne geçmek, sığınmacıların ve geçici koruma statüsündeki Suriyelilerin toplumsal hayata uyum sağlayamaması, güvenlik sorunlarına kaynaklık etmesi, kamu hizmetlerinin koordinasyonu önünde engel teşkil etmesi, sosyal ayrışmalara yol açması gibi ‘örtülü gerekçeler’ öne sürülerek göç yönetimi ve toplumsal uyum ‘güvenlik’ politikalarına hapsedildi.

Projenin Suriyeli topluluklar nezdinde yarattığı huzursuzluk ve kayıt süreçlerinde yaşanan zorluklar, temel ihtiyaçlar ile hizmetlere erişimde karşılaşılan engellemeler özellikle İstanbul'da yerleşimin yoğun olduğu Esenyurt gibi ilçelerde ev sahibi Türkiyeli toplum ile yabancılar arasında sürtüşmenin ve gerilimin artmasına neden oldu. Bu türden devam eden yeni tartışmalarınsa çok daha büyük şeylere yol açmasından kaygılıyız.”