Av. Acun: AİHS’e göre Abdullah Öcalan’ın bırakılması lazım

Av. Berdan Acun, Abdullah Öcalan ve diğer bazı tutsakların ‘umut hakkı’ndan yararlanabilmesi için yaptıkları başvuru dosyasına insan haklarından yana olan baroların destek vermesi, Türkiye’nin de iç hukukta acilen düzenlemeye gitmesi gerektiğini söyledi.

Türk devletinin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uyguladığı ağırlaştırılmış tecrit koşulları devam ediyor. Bu koşulların yanı sıra kendisine belirli periyotlarda ‘disiplin cezaları’ veriliyor. Geçtiğimiz günlerde volta cezası gündeme gelmişti.

Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ağırlaştırılmış müebbet cezası alan tutsakların bir süreden sonra ‘Umut hakkı’ olarak nitelendirilen kapsamda koşullu salıverme kararı da Türk devleti tarafından tanınmıyor.

Avukat Berdan Acun, hem Abdullah Öcalan üzerindeki tecride hem de umut hakkına ilişkin ANF’ye konuştu.

Av. Acun, 1999 yılında Abdullah Öcalan’ın uluslar arası komplo ile Türkiye’ye getirilmesinden sonra ona özel bir zindan sisteminin oluşturulduğunu hatırlattı.

İmralı Adası’nın Adalet Bakanlığı bünyesinden çıkarılıp tamamıyla Özel Harp Dairesi’ne bağlandığını belirten Av. Acun, Abdullah Öcalan’ın yargılamasının ve infazının da İmralı’da gerçekleştiğini kaydetti.

‘TECRİT KOŞULLARI DERİNLEŞTİRİLMİŞ’

Av. Acun, Abdullah Öcalan’a 23 yıldır uygulanan tecrit politikasının sadece İmralı ile sınırlı olmadığını belirterek, şöyle devam etti: “İmralı’daki infaz ve tecrit sistemi Abdullah Öcalan’ın şahsı ile sınırlı kalmadı. Ülkedeki demokrasiye, hukuka ve insan hakları alanlarına da sirayet etti. Tecrit, İmralı’da prototip olarak başladı ve normal bir tutsak olarak değerlendirilmediği için onun üzerinde uygulanarak tüm ülkeye yayıldı.

Zaten Abdullah Öcalan İmralı’daki tecrit ve infaz rejimine dahil edildikten sonra ülkede barış ve demokrasi alanları iyice engellenmeye başladı. Bunu tersi olarak da 2013-2015 yılları arasında Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeler neticesinde ciddi refah ortamı sağlanmıştı. O yüzden tecrit ve Kürt sorunu birbirleriyle bağlantılı politikalar olarak görülüyor devlet nezdinde. Kürt sorununun çözümü noktasında bir irade konulmadığında, anlıyoruz ki tecrit koşulları derinleştirilmiş veya derinleşecektir.”

CPT TECRİT İÇİNDE TECRİT DEDİ

Kürt Halk Önderi’nin kendi avukatlarıyla görüştürülmemesi sorununa da değinen Av. Acun, “Avukat ve müvekkil ilişkisinin süreklilik arz etmesi gerekiyor. Müvekkilin kendi yargılanma süreciyle ilgili avukatlarından yardım alması gerekiyor. Ancak İmralı tecrit sisteminde avukat görüş hakkı da engellenmiş durumda. Yine aile ile görüş hakkı, basın-yayın organlarının kendisine verilmesi, telefon ve sağlığa erişim hakkı da engelleniyor. Bunlarla ilgili çeşitli başvurular oldu. CPT’nin görüşleri ve değerlendirmeleri oldu. CPT, 2020 yılında açıkladığı raporunda tecrit içerisinde bir tecritten bahsediyor. Kaldı ki avukat görüşlerine sadece açlık grevleri gibi durumlarda izin veriliyor” diye konuştu.

‘TECRİT, İMRALI ÖZELİNDE ÜLKEYE YAYILDI’

Tecridin İmralı özelinde ülke geneline yayılmasını bir yönetme biçimi olarak ele almak gerektiğini vurgulayan Av. Acun, şu değerlendirmeyi yaptı: “Tecrit artık bir yönetme biçimi haline gelmiş durumda. Ülke cezaevlerindeki baskılar, işkenceler ve diğer tüm kötü muamele uygulamaları da bu yönetme biçiminin bir yansımasıdır. Tutsaklar avukat görüşlerine dahi getirilirken baskılara maruz kalıyorlar. Yine genel olarak baktığımızda toplum üzerindeki tüm baskı politikaları da temelini tecrit koşullarından alıyor. Bugün ülkedeki birçok ekonomik, sosyal ve kültürel krizlerin tecrit ile bağlantısını kurmak gerekiyor. Çünkü tecrit kavramsal olarak ve uygulamada her ne kadar Abdullah Öcalan’ın durumu ile sınırlı görünüyor olsa da, artık ülkenin tüm zerrelerine yayılan bir rejim şekline dönüşmüştür.”

BAKANLAR KOMİTESİ’NE BAŞVURU

Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve almış olduğu cezaya ilişkin AİHM’in 2014 yılında verdiği bir karara işaret eden Av. Acun, şunları paylaştı: “Abdullah Öcalan’ın cezasına baktığımızda herhangi bir umut hakkı ve şartlı salıverilme durumunun olmadığını görüyoruz. Ölünceye kadar cezaevinde kalma gibi bir durum söz konusudur. Yine belli cezalar alan şahıslarla ilgili şartlı salıverilme tarihleri geçtikten sonra, cezaevi gözlem raporlarıyla mahpusların dışarıya çıkıp çıkmayacaklarını denetleyecek bir kanunu düzenleme söz konusu oldu. Bu mahpuslarla ilgili cezaevi gözlem raporları sonucunda, şartlı salıverilme koşullarının oluşmadığı yönünde raporlar tutuluyor. Böylelikle tutsaklara infazın hepsini yatmaları dayatılıyor. Bu konuda hem biz hem de müvekkili olan avukat arkadaşlarımız gerekli hukuki yollarla başvurular yaptılar. Hukuk örgütleri de, AİHM’in 2014 yılında Abdullah Öcalan’a verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının işkence ve kötü muamele olduğuna dönük verdiği karara dayanarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AKBK) başvuruda bulundular. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AKBK), 28 Kasım ve 2 Aralık’ta yapacakları toplantıda bunu gözden geçirecek.”

'ŞARTLI SALIVERİLMESİ GEREKİYOR'

AKBK’ye yapılan başvurunun detaylarına ilişkin bilgiler veren Av. Acun, “2014 yılında AİHM, Abdullah Öcalan’ın şartlı salıverilme olasılığı olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş olmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3’üncü maddesine aykırı buldu. Verilen bu karar, daha sonra aynı durumda olan Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan davaları için de esas alınarak, İHD, TİHV, ÖHD ve TOHAV gibi hukuk örgütleri tarafından bir başvuru yapıldı. Bunların hepsi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan kişiler. Dolayısıyla ölünceye kadar hapiste kalma durumları söz konusudur” diye belirtti.

‘BAROLARIN DA KATKI SUNMASI LAZIM’

Söz konusu mahpusların, bir süreden sonra İnfaz Kanuna göre, ‘Islah olma, sosyalleşme ve topluma yeniden kazandırılmaları’ gibi bir haklarının olması gerektiğinin altını çizen Av. Acun, şöyle devam etti: “Ancak mevcut fiili durumda, bu hak ortadan kaldırılmış. Bu bir hak ihlali olması sebebiyle AKBK’ye bu minvalde, söz konusu hakkın korunmasına ilişkin taleplerin olduğu başvurular yapıldı. Türkiye’deki iç hukukta, bu hakkın tanınması ile ilgili düzenlemelerin olmasına dönük yapılan bu başvurularda, denetimlerin yoğunlaşmasına ilişkin bir talep var. Aslında demokrasi ve insan haklarından yana olan baroların da bu dosyaya katkı sunmaları gerekiyor.”

‘TÜRKİYE YANILTICI CEVAPLAR VERİYOR’

Türkiye’deki hukuk sisteminde ağırlaştırılmış siyasi müebbet cezaları ile ilgili herhangi bir umut hakkının söz konusu olmamasından kaynaklı mahpusların ölünceye kadar cezaevinde kalmalarının öngörüldüğünü söyleyen Av. Acun, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Umut hakkı dediğimiz kavram, alınan cezanın infazı bitirilmeden de şartlı salıverilmeyi sağlayan bir haktır. Ancak Türkiye hukuk sisteminde bu hak, devletin aleyhine işlenmiş suçlar olarak nitelendirilen fiillerde tanınmıyor. Fakat bunun dışındaki, adli ve benzeri suçlarda mahpuslara tanınabiliyor. Dolayısıyla, AİHM’in bu konuda Türkiye’den istediği cevaplarda, Türkiye yanıltıcı cevaplar veriyor. Bu hakkın olduğuna ve ağırlaştırılmış müebbet alan tüm mahpuslara da uygulandığına dair cevaplar veriliyor. Ama Türkiye’de Abdullah Öcalan başta olmak üzere yüzlerce mahpus bu durumla karşı karşıyadır. O yüzden de iç hukukta acilen bir düzenleme olması gerekiyor.”