Av. Durmaz: Türkiye AİHS kararlarını ihlal ediyor

Ömür boyu hapis verilenler dahil bütün mahkumlara koşullu salıverilme imkanının tanınması gerektiğini belirten Av Cihat Durmaz, Türkiye’nin AİHS’nin “insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza yasağı”nı ihlal ettiğini vurguladı.

Türkiye hapishanelerinde yaşanan saldırılara ve hasta tutsakların ölüme terk edilmesine yönelik tepkiler sürüyor. Adeta bir infaza dönüşen Türkiye hapishanelerinden neredeyse her gün ölüm haberleri geliyor. Özellikle son 2 yıldır salgın bahane edilerek uygulanan ağırlaştırılmış tecridin yanı sıra sistematik işkence politikasının sonuçları da ağır oluyor. Doktor raporlarına göre tahliye edilmesi gereken hasta tutsaklar, keyfi olarak tahliye edilmiyor.

HDP eski milletvekili Aysel Tuğluk da yaşadığı ağır sağlık sorunları ve doktor raporuna göre derhal serbest bırakılması gerekirken intikam alır gibi ölüme terkediliyor.

En yoğun baskıların yaşandığı cezaevlerinden biri de, Van’da bulunan yüksek güvenlikli hapishane. Salgın nedeniyle siyasi tutsakların insani hakları ellerinden alınmış durumda.

Serhat bölgesindeki cezaevlerine sık sık giderek siyasi tutsaklarla görüşen Van Barosu avukatlarından Cihat Durmaz’a hapishanelerdeki son durumu konuştuk.

Türkiye’de bazı tutsakların koşullu bırakılmalarının yasak olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 Türk Hukuku’ndaki 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu; bazı mahkumların koşullu salıverilmesini yasaklamaktadır. Bu durum umut hakkı kapsamında AİHS ve AİHM kararlarına aykırı bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Anayasa'nın 10. Maddesi’nde yer alan herkesin kanun önünde eşit olması ilkesi, ceza adaletinin sağlanması ve ceza hukuku çerçevesinde özgürlüğü kısıtlanan herkesin eşit işleme tutulması anlamlarını da taşımaktadır. Ancak 3713 sayılı TMK ve diğer kanuni düzenlemeler ile infazda eşitsizlik yaratılmaktadır.

Öncelikle koşullu salıverilme olanağını, bazı mahkumlar açısından tamamen ortadan kaldıran mevzuatımızdaki düzenlemeler ile failin ıslahı ve yeniden topluma kazandırılması amacının, kanun koyucu tarafından göz ardı edildiğini ifade etmeliyiz. Mevcut yasada oldukça uzun olan infaz süreleri, mahkumların umut etme hakkını gasp etmekte ve ceza infaz rejimini sürekli bir kötü muamele ve cezalandırma politikası haline getirmektedir.

Siyasi tutsaklar hangi ağır infaz koşullarıyla mücadele ediyor?

Günümüzdeki modern ceza infaz rejimlerinde, suç işlediğine hükmedilen kişilerin toplum yaşamına katılması ve rehabilite edilmesi bir hedef olarak belirtilmiştir. TMK’nın infaz koşullarına getirilen istisnalar ise hem bu hedefin benimsenmediğini göstermekte hem de siyasi mahkumlardan adli mahkumlara göre oldukça ağır infaz koşullarına maruz kalmasına sebep olmaktadır.

Kişiyi umutsuz bırakmak, hayatının sonuna kadar sürebilecek ölçüde uzun bir cezaya mahkum etmek, toplum yaşantısından tamamen tecrit edilmiş olarak yaşamak zorunda bırakmanın işkence ve kötü muamele bağlamında bir hak ihlali olduğunda; ülkemizde gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

 Türkiye'de bazı davalarda koşullu salıvermenin yasaklı olması umut etme hakkının ihlali olarak değerlendirilebilir mi?

 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarında yetişkin bir kişinin mahkum olduğu müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, infazın herhangi bir aşamasında yapılacak olan değerlendirme sonucu hukuken ve fiilen “indirilebilir” nitelikte değilse ve bu nedenle kişi, bir gün serbest kalma umudundan mahrum edilerek ölünceye kadar devam edecek bir infaz rejimi ile karşı karşıya bırakılmışsa, bu durum sadece mahkumun ıslahı amacının tamamen inkarı anlamına gelmeyecek; aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3. maddesinde düzenlenen “insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza yasağı”nın ihlalini gündeme getirecektir. Müebbet hapis cezasının umut etme hakkı ile uyumlu olması için şu unsurların gerçekleşmesi gerekir:

* Cezanın hukuken indirilebilir olması: Müebbet hapis cezası alanlar, hangi şartlar altında salıverilme olanağına sahip olduklarını bilmelidirler. İnfaz kanununun ilgili maddelerdeki koşullu salıverme yasakları, umut hakkının “cezanın hukuken indirilebilir olması” şartı ile uyumlu değildir.

* Cezanın infazının hükümlünün sosyalleşmesi ve tehlikeli halinin son bulmasına elverişli olması: TCK’nın 48 hükmüne göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları hükümlünün hayatı boyunca ve mevzuatta belirtilen sıkı güvenlik rejimine göre çekilecektir. Dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükümlünün hak ve özgürlüklerinden yaralanmasını sınırlayan, izolasyonunu derinleştiren bir cezadır.

* Cezanın gözden geçirilmesi sürecinde hükümlülerin usuli güvencelere sahip olması: Bu konuda Türkiye’de yasal düzenlemelerin eksik olması ve bazı suçlar yönünde hiç olmadığını; umut hakkı kapsamında yasaların uyumlu olmadığını söylememiz gerekir.

 Türkiye cezaevlerinde umut etme hakkı ihlal ediliyor mu?

Bu konuda bir hususa daha dikkat çekmek istiyorum. Türk hukukunda koşullu salıverme yasağı olmasa dahi koşullu salıverme süresi, kimi durumlarda 40 yıla kadar çıkmaktadır. AİHM'in kararlarına bakıldığında 25 yıllık infaz genel olarak belirlenmiştir. İnfaz süresine ilişkin diğer önemli sözleşme maddesi, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü m. 110 hükmüdür. Roma Statüsü m. 110/3 uyarınca; hükümlünün mahkum olduğu hapis cezasının üçte ikisi infaz olduktan ya da müebbet hapis cezasının 25 yılı infaz edildikten sonra mahkeme, cezanın indirilip indirilmeyeceğine karar verecektir.

Bu kapsamda da Türk hukukunda koşullu salıverme değerlendirmesinin bazı suçlar yönünde uzun bir süre ile sınırlandırılması, umut etme hakkının ihlal edildiğini açıkça göstermektedir. Dolayısıyla uluslararası hukukta bir emredici kural olan AİHS m.3’ün gereği olarak; sözleşmeye taraf olan her devlet; ömür boyu hapis cezasına çarptırılan her mahkumun, bir gün salıverileceğinin umut etmesine imkan sağlamalı; onlara umut hakkı tanımalıdır. Dolayısıyla mevzuatında ve fiili uygulamalarında, ömür boyu hapis cezası mahkumlarını bu haktan mahrum bırakan her taraf devlet, “insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza yasağı”nı ihlal etmiş olacaktır.

 AİHM'in Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için verdiği ‘umut hakkı’ kararına ilişkin değerlendirmeniz nedir?

AİHM'in “Umut hakkı” kapsamında; ülkemizi ilgilendiren belki de en önemli karar, Öcalan-Türkiye (no.2) kararıdır. AİHM, Abdullan Öcalan’ın ömür boyu hapis cezasının indirilebilir olup olmadığına ilişkin incelemesinde; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (CGTİHK) m.107/16 hükmünü ele almıştır. Yaptığı değerlendirmeler sonucunda mahkeme, bu hüküm ile devlet güvenliğine karşı işlenmiş bir suçtan dolayı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan başvurucunun, meşru penolojik gerekçelere dayanan koşullu salıverilme imkanından açıkça yasaklandığı ve bu haliyle Türkiye'de yürürlükte olan mevzuatın Abdullah Öcalan'a serbest kalma imkanı tanımadığı sonucuna ulaşmıştır.  

Sonuç olarak mahkeme, Abdullah Öcalan'a verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının; AİHS m.3 ile ortaya konan amaç bakımından “indirilebilir” olarak kabul edilemeyeceğini belirterek, “insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza yasağının” ihlal edildiğine karar vermiştir. Türk hükümetinin AİHM’in bu kararı sonrasında hiçbir düzenleme yapmaması sonrasında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış olan Abdullah Öcalan için AİHM'in ‘umut hakkı’ kararı ile ilgili Türkiye'den ne tür adımlar atıldığı konusunda bilgi istedi. Bu durum kamuoyuna da yansıdı ve tartışıldı. AİHM'in “umut hakkına” konu olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile ilgili olarak, kararın gereklerinin bugüne kadar hiçbir şekilde yerine getirilmediği tespitinde bulunan Komite, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının belirli bir asgari sürenin ardından gözden geçirilmesine dair inceleme mekanizması için yasal ve diğer yeterli tedbirlerin gecikmeksizin yerine getirilmesi gerektiği çağrısında bulundu.

Konseyin bu çağrısından sonra da Türkiye’de hiçbir yasal düzenleme yapmayarak hak ihlallerine devam etmekte olduğunu belirtmek isteriz.

Netice olarak yukarıda izah edilen hususlardan hareketle, CGTİHK ve TMK kapsamında öngörülen bütün koşullu salıverilme yasaklarının kaldırılması gerektiği kanaatindeyiz. Zira 24 Eylül 2003 tarihli “Koşullu Salıverilme” adlı tavsiye kararında da belirtildiği üzere; ömür boyu hapis cezasına mahkum olanlar da dahil, bütün mahkumlara koşullu salıverilme imkanı tanınmalıdır.