Bozgeyik: Sistem çoklu kriz içinde

KESK Eşbaşkanı Bozgeyik, AKP-MHP blokunun tıkandığını; siyasal, ekonomik, toplumsal ve ekolojik krizi kapsayan çoklu krizin, yönetememeyi getirdiğini söyledi.

Önümüzdeki aylarda krizin daha da derinleşeceğini belirterek, derin yoksulluğa da dikkat çeken KESK Eşbaşkanı Mehmet Bozgeyik, başlayan emekçi direnişleri ve halk protestolarının öneminin altını çizdi. 

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eşbaşkanı Mehmet Bozgeyik, emekçilerin direnişi ve ekonomik krize ilişkin ANF’ye konuştu.

ÇOKLU KRİZ YAŞANIYOR

Son iki yıldır salgın nedeniyle krizin daha da derinleştiğini belirten Bozgeyik, şunları söyledi: “Kapitalist sistemin yüz yıldır uyguladığı neoliberal politikalar, özelleştirme politikaları, sermayeden yana politikalar, güvencesiz, esnek çalıştırma politikaları gelinen noktada hem sistemin tıkanmasına hem de kendini revize edememesinden kaynaklı sistemsel bir krize dönüşmüş durumda. Türkiye’de de AKP-MHP iktidar blokunun uygulamış olduğu ekonomik ve siyasal politikalar da bir tıkanma noktasına geldi. Bir yıldır siyasal, ekonomik, toplumsal ve ekolojik kriz yaşanıyor. Bunu çoklu kriz olarak ifade ediyoruz. Tam da bu çoklu krizin yaşandığı dönemde hem 2022 yılı bütçe sürecinde özellikle iktidarın yönetememe kriziyle birlikte yüksek enflasyon, devalüasyon, dolar kurunda yüksek artış nedeniyle TL’de yüzde 60-70’e varan bir değer kaybı yaşandı. Aralık ayı itibarıyla da döviz kuru 18 binlere kadar ulaştı. Bunun üzerinden de iktidar kendi ömrünü uzatmak için yeni bir program çerçevesinde hem TL’nin değer kazanması hem de düşük faizde ısrarı nedeniyle geçici bir kurla rahatlamayı sağladı. Ancak Şubat ve Mart’ta bu krizin derinleşeceği ortada. Şu anda Türkiye ekonomik anlamla dünyanın 5. kırılgan ülkesi.”

EKONOMİK KRİZ DAHA DA DERİNLEŞECEK

Bozgeyik, zamlara karşı ve emeklerinin karşılığı için birçok kentte halkın ve emekçilerin eylemlerine işaret ederek, şöyle devam etti: “Artan bütçe açıkları özellikle krizle birlikte 2022 yılı bütçesinin de bir çöküş sürecine girdiği hesaplanan bütçenin eğitim, sağlık vb. gibi sorunları karşılamayacağı ortadaydı. İktidar zaten bütçe hesaplamasını yaparken de politikalarını daha çok güvenlikçi, militer politikalardan yana kullandı. Bütçe, büyük oranda savaş ve güvenlikçi politikalara ayrıldı. Ülkede yatırıma, istihdama yeterince bütçe ayrılmamasından kaynaklı işsizlik rakamları 10 milyona yaklaştı, açlık sınırı ve yoksulluk sınırı da yükseldi. Doğalgaza, elektriğe gelen yüzde 150’lik zamlar, haftada en az iki kere petrol ürünlerine gelen zamlara da baktığımızda artık insanların araçlarına binemez, trafiğe çıkamaz olduğu, evlerinde doğalgazı çok az tüketerek ısınmaya çalıştığı görülüyor. Elektrikte son gelen faturaların fahiş oranlarda olması nedeniyle de toplumun değişik kesimlerinden çok yoğun tepkiler gelişti. Örgütlü bir tepkiye dönüşmemiş olsa da ülkenin dört bir yanında halkın zamlara dönük çok yoğun tepkisi var. Salgın döneminde artan işsizlik ve yoksulluğun derinleşmesiyle ve sendikal örgütlenmenin önündeki engelinde artmasından kaynaklı işçilerin kriz sürecinde çok yoğun direnişleri var. Türkiye’nin birçok yerinde lokal olarak insanca yaşayacak bir ücret talebiyle alanlara çıkıyorlar. Sendikal örgütlenme talepleri de var. Doğal olarak bu krizin daha da derinleşeceğini düşünüyoruz. Son dönemde yapılan eylemlere baktığımızda daha çok örgütsüz, henüz sendikal mücadele içinde yer almayan, işçileşmeyen, sınıf kimliği açısından esnaf-işçi kimliği arasında bocalayan bir kesimin bu süreçte yer aldığını görüyoruz.”

MUHALEFET EYLEMLERE DESTEK VERMELİ

Eylemliliklerin, örgütsüz olan işçilerin, önümüzdeki dönemde sendikal mücadele açısıdan da önemli bir dinamik ve önemli bir odak oluşturacağını belirten Bozgeyik, şunları kaydetti: “Örgütsüz de olsa sonuçta elektriğe, doğalgaza, petrole, temel gıda malzemelerine yapılan zamların geri alınması bizim de taleplerimizden birisiydi. Derin yoksullukla insanlar karşı karşıya. En son açıklanan yoksulluk sınırı 14 bin TL’ye, açlık sınırı asgari ücretin üzerine çıkmış durumda. Bu nedenle bu tepkiler anlamlı. Burada siyasi partilere de muhalefete de çok önemli görev ve sorumluluklar düşüyor. Sonuçta muhalefet, bu kitle tepkilerini, sürekli ‘sokağa çıkmayalım, biz iktidar olduğumuzda sizin taleplerinizi karşılayacağız, asgari ücreti yükselteceğiz’ gibi kitlelere güven vermeyen söylemlerle iktidara yarayan politikaları tercih ediyor. Bu 10 günlük süre içerisinde gelen zamlara tepki veriliyor. Muhalefetin, güven veren politikaları hayata geçirmesi gerekiyor.”

KRİZİN NEDENİ SAVAŞ POLİTİKALARI

Türkiye’de yaşanan çoklu krizin temel nedeninin savaş politikaları olduğunu kaydeden Bozgeyik, şöyle konuştu: “İktidar, özellikle Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümünden uzaklaşarak daha fazla militer, güvenlikçi ve baskı politikalarını tercih etti. Demokratik siyasete, muhalif kamu emekçilerine, muhalif toplumsal kesimlere dönük çok yoğun baskı politikaları var. İktidar, hem Türkiye içinde hem Ortadoğu hem de dünyanın değişik yerlerinde barıştan, demokrasiden yana bir politika geliştirmediği için uluslarası diplomaside de bir yenilgiyle karşı karşıya kaldı. Hem Kürt sorununun demokratik çözümü hem de Suriye halklarının kendi kaderlerini tayin etme hakkına saygı göstererek Suriye’den çekilmesi, bütçe kaynaklarını güvenlikçi politikalar yerine kamusal alanlara aktarması gerekiyor. Krizden ancak bu şekilde kurtulabiliriz.”

ORTAK MÜCADELEYİ GELİŞTİRMELİYİZ

KESK Eşbaşkanı Mehmet Bozgeyik, salgın döneminde de metal işçilerinin, tekstil işçilerinin, inşaat işçilerinin işten çıkarılma, ücretsiz izin uygulamaları gibi konulardaki grev süreçlerinde KESK olarak dayanışma ve mücadele birliği içerisinde olduklarını hatırlatarak, “Yeni direnişleri de KESK şubelerimiz ve merkezi anlamda ziyaret edeceğiz ve ortak mücadeleyi geliştirme yönünde çalışacağız” dedi.