Bülbül: İnkarla Alevi açılımı olmaz

HDP Milletvekili Kemal Bülbül, Aleviliği kabul etmeyen, Alevilerin ortaklaştığı 5 temel talebi dikkate almayan bir iktidarın gayri meşru yöntemlerle bir algı oluşturmasına aldanmamak gerektiğini söyledi.

Gerçek bir açılımın, ancak 35 alevi kurumunun 5 temel talepte birleşerek 2009’da bir araya geldiği süreçten başlanarak ya da Alevi kurumları ile tartışmaları yeniden yürüterek yapılabileceğini vurgulayan HDP Milletvekili Kemal Bülbül, Alevilerin taleplerinin tartışmaya tabi tutulmadan yasal güvenceye kavuşturulmasıyla meselenin çözüleceğini ifade etti. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, AKP-MHP iktidarının İçişleri Bakanlığı marifetiyle cemevleri merkezli operasyonel girişimiyle ilgili ANF’ye konuştu. 

DEVLET AKLI ALEVİLİĞİ KABUL ETMİYOR

Bülbül, Türk devlet aklının geçmişten bu yana Aleviliği kabul etmediğini belirterek, şunları söyledi: Selçuklu’dan Osmanlıya, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti devletine ve aslında 1826’da 2. Mahmut’un fermanıyla kanunlaştırdığı 1924-25’te de cumhuriyetin kurucu aklının Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile değişmez hale getirdiği, yasaklanmış bir inançtır. Alevilik, Türkiye’de 1925’ten bu yana yasaklıdır. Bu yasakları ortadan kaldırmak için 1960’lı yıllarda Aleviyi reddeden, 1960 ihtilalinin yani darbesinin akabinde Diyanet İşleri Başkanlığının statüsü değiştirilecekken, Aleviliği de dahil etme tartışmaları oluyor. Bu tartışma yaşanırken Alevi toplumunun ileri gelenleri, gençler, dedeler vb. ortak bir akla ulaşmak için tartışma başlatıyor ama görülüyor ki aslında Diyanet İşleri Başkanlığı ve devletin müesses nizamı Aleviliği kabul etmiyor. O zaman da kabul etmiyordu, şimdi de kabul etmiyor.”

ALEVİLERİN 5 TEMEL TALEBİ DİKKATE ALINMADI

Geçmiş yıllarda da iktidarın kurumlarla bir araya geldiğini ve bu görüşmelerin sonucunda hiçbir şey olmadığını hatırlatan Bülbül, şöyle devam etti: “2000’de Alevi Bektaşi Federasyonu’nun (ABF) kurulduğunda Alevi kavramını kullandığı için dava açıldı. Daha sonra bu dava düştü ya da kapatmaya gerekçe teşkil edecek bir şey olmadığı kanısına varıldı. Ben ABF yöneticisi, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanıyken, Türkiye’de eşit yurttaşlık istiyoruz, mitingleri yaptık. Mitinglerden bir yıl sonra Haziran’da dönemin hükümeti ‘Alevi açılımı’, ‘Roman açılımı’ ve ‘Kürt açılımı’ başlattı. Alevilerin ibadethanesinin, inancının, toplumsal yapısının, demokratik taleplerinin, eşit yurttaşlık taleplerinin kabul edileceği gibi spekülatif bir değerlendirmeye tabi tutuldu. Hükümetin ve devletin zihinsel ve yapısal olarak Aleviliğe kapalı olduğunu ve açılamayacağını söylemiştik ve nitekim öyle oldu. 7-8 seans toplantılar yapıldı, bu toplantılara 35 Alevi kurumu 5 temel talepte birleşerek sürece dahil oldu. AKP, görüşmelerden sonra buharlaştı, açılım konusu kapandı gitti. Kürt’e de, Romana da, Aleviye de açılınamadı.”
Hükümetin ya da devlet aklının kullandığı ‘açılım’ kavramının, bir itiraf niteliğinde olduğunu kaydeden Bülbül, “Demek ki zihinsel ve yapısal olarak bu toplumsal kesime, inanç grubuna bir kapalılık var. Bu kapalılık da ret ve inkar. Kabul etmemek, hatta bu toplumsal kesime karşı sistematik olarak nefret suçu işlemek şeklinde tezahür ediyor” dedi.

GAYRİ MEŞRU BİÇİMİ KABUL EDEMEYİZ

58 ilde cemevlerinin taleplerini dinlediklerini duyuran iktidarın, gayri meşru yaklaşımlarda bulunduğunu söyleyen Bülbül, şöyle izah etti: “Cemevlerine, derneklere gidiyorlar ‘biz Süleyman Soylu’nun danışmanlarıyız, size geldik, bir isteğiniz var mı?’ diye soruyorlar. Devlette böyle bir işleyiş olmaz. Aleviler böyle bir şeyi kabul etmez. Saman altından su yürütür gibi gayri nizami, gayri hukuki, gayri meşru bir yaklaşım biçimidir. Velev ki cemevimizin bir talebi var; lakin Süleyman Soylu ve hükümeti, Cumhurbaşkanı, cemevi size göre yasak, öyle bir yer yok; peki olmayan, yasak olan bir yerin istekleri ve talepleri sizi ne ilgilendiriyor? Bizler Meclis’te cemevlerinin ibadethane güvencesine kavuşması için yasa önerisi veriyoruz, bu AKP-MHP ortak oylarıyla reddediliyor. Bu aynı Kürtçeye Meclis’te ‘bilinmeyen X dili’ deyip, Kürtçe mevlit okumayı yasaklayıp, Kürtçe eğitimi reddetmek ve akabinde TRT Kurdî’yi kurup orada Kürtçe konuşmak gibi. Aleviler, inançlarıyla ilgili hak iddia edemez, demokratik eylem yapamaz, eşit yurttaşlık talebinde bulunamaz ama şöyle olur; Süleyman Soylu diye bir zat, el altından memurlarını gönderir. Talepleri alır değerlendirir, uygun görürse talepleri yerine getirir. Böyle bir devlet işleyişi olabilir mi? Bu, ağa-maraba, efendi-köle ilişkisidir. Alevi toplumunda köleliğe boyun eğecek bir birey, grup, dede, bacı yoktur. Zaten öyle olsaydı bugüne kadar sessiz kalınır, bir şekilde teslim olunurdu.”

AKP, KOKUŞMUŞLUĞUNA ÇARE ARIYOR

Bunun bir ‘Aevi açılımı’ olmadığının tekrar altını çizen Bülbül, “AKP’nin sıkışmışlığına, politik olarak bitmişliğine, inançsal olarak münafıklaşmasına, ekonomik olarak tükenmişliğine ve bir bütün olarak batmış, kokuşmuşluğuna çare aramak ve buradan bir nefes borusu açmak içindir. Diyarbakır’da ‘barış sürecini biz bitirmedik’ diyorlar. Kim bitirdi? Sen kocaman bir devletsin, yönetme gücün var. Peki Alevi açılımını kim bitirdi? 7 seans görüşme yapıldı. Aleviye de, Kürt’e de, Romana da açılamadın” şeklinde konuştu.

ALEVİLER ÖRGÜTLÜLÜĞÜNÜ GELİŞTİRMELİ

Açılımın ancak, 35 alevi kurumunun 5 temel talepte birleşerek 2009’da bir araya geldiği süreçten başlanarak ya da Alevi kurumları ile tartışmaları yeniden yürüterek yapılabileceğini vurgulayan HDP Milletvekili Kemal Bülbül, şunları ekledi: “Alevilerin taleplerinin alınması ve tartışmaya tabi tutulmadan yasal güvenceye kavuşturulmasıyla olur. Bunun için iyi niyet göstergesi gereklidir. Daha önce Cumhurbaşkanlığı danışmanlığı yapmış bir zebani ‘Alevilerle evlenmek haramdır’ dedi. Diyanet İşleri Başkanlığı direk ve dolaylı fetvalar veriyor. Cemevi ile ilgili soru sorulduğunda Diyanet İşleri Başkanlığı,  ‘İslamın ibadethanesi camidir, cemevi diye bir şey yoktur’ diyor. Bu da ‘Alevi yoktur’ fetvasıdır. Hal böyleyken hiçbir Alevinin, bireysel, toplumsal ya da örgütsel olarak böyle bir beklentiye girmemesi gerekir. Zaten beklentileri de yok. Tam da bu süreçte örgütlülüğünü geliştirmek, demokratik taleplerini ifade etmek, çoğalmak/çoğaltmak lazım. Taleplerin görünürlüğü açısından demokratik süreç işletilmelidir. Bu da paydaşlarla; Türkiye’de inkar edilen halklarla, yoksullarla, emekçilerle, gençlikle, kadınlarla yapılmalıdır.”