DİK: Demokratik İslam mücadelesini ve sivil direnişi büyüteceğiz

DİK konferansının sonuç bildirgesinde, demokratik İslam mücadelesinin büyütüleceği ve sivil direniş cephesi kurulacağı belirtildi, alınan 14 karar açıklandı.

Demokratik İslam Kongresi (DİK) tarafından 23 Eylül’de Amed’de gerçekleştirilen “Demokratik İslam Kongresi Yeniden İnşası Konferansı”nın sonuç bildirgesi açıklandı.

Türkiye ve Bakurê Kurdistan’ın 20 ilinden seyda, melle ve din âlimleri ile mütedeyyin kadınların bir araya gelerek yaptığı toplantının sonuç bildirgesinde, “Demokratik İslam düşüncesi evrenseldir. Bu bağlamda bütün halkları ve inançları özgür ve eşit gören bir anlayışa sahip olup, egemenlerin inkar ve imha politikaları sonucu, aslından uzaklaştırılan toplumun, demokratik, ahlaki politik değerleriyle yeniden buluşmasında öncüdür. Bu temelde özünden uzaklaştırılmış olan İslam toplumunu da, Hz. Muhammed’in inanç ve pratiğinin kaynağı olan gerçek İslam diniyle buluşması için devrimci bir yaklaşım ile birleştirici ve ortaklaştırıcı bir duruşla mücadelemizi yürüteceğiz” denildi.

Kapitalist modernite sistemi ve onun varlığını sürdüren ulus devlet anlayışının, Türkiye ve Ortadoğu’da yaşanmakta olan dinler ve inançlar üzerinde tahakküm kurarak, kendi varlıklarını sürdürdüğüne dikkat çekilem bildirgede, şunlar da kaydedildi:

“Özellikle gerçek İslam’ı özünden uzaklaştırarak kendilerine payende ettikleri, başlangıçta Emevi sistemi ve zihniyeti denilen siyasal İslam, günümüzde de Türk-İslam sentezi, din adına tekçi zihniyetini dayatarak tek millet ve tek mezhep faşizmini sürdürmektedir. Biat etmeyen farklı ırktan, dinden ve mezhepten olan kesimlere karşı, şiddet, baskı, sindirme ve hatta soykırım uygulamaktadır. Buna karşı her kesimin kendi değerlerini ve inançlarını özgürce yaşayabilecekleri, eşit ve adil bir biçimde, temel haklarının güvencede olduğu demokratik bir ülkede yaşamak için başta Kapitalist Moderniteye karşı Demokratik Moderniteyi savunan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olmak üzere toplumun öncüleri, siyasetçileri, sivil toplum örgütleri, bu despotik rejim ve faşist anlayışlara karşı, canları pahasına bir mücadele sürdürmektedirler."

Savaş politikalarına karşı birlik olunması gerektiğinin de vurgulandığı bildirgede, Medine Sözleşmesi kapsamında onurlu bir yaşamın inşasının gerçekleştirileceği belirtilerek, bu konuda örgütlenme kararı alındığı kaydedildi

14 KARAR ALINDI

Bildirgede alınan 14 karar şöyle:

“1- Toplumsal yaşamda en önemli değer olarak kabul edilen dinler ve inançlar, toplumsal rolünü oynaması ve gerçek misyonunu yerine getirmesi, hakikate ulaşmada ve yeni yaşamı inşada yatsınamayacak önemdedir. Bu gerçeklikten hareketle başta siyasal İslam olmak üzere tüm gerici ve faşist zihniyetlere karşı etkili ve bilinçli mücadele vereceğiz.

2- Ulus Devlet rejiminin resmi bir kurumu olan, amaç ve misyonu Emevi İslam zihniyetini kurumsal bir tarzda geliştirerek; bilimsel bir paradigma ile anlaşılması gereken gerçek İslam’ı özünden koparmak, Müslümanları köleleştirmek, tekçi zihniyetini dayatarak egemen sisteme entegre etmek olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve bağlı tüm kurum ve kuruluşları ile gayri resmi bağları bulunan, gerici ve yobaz cemaat, tekke, dergah ve vakıflar ile barbar ve cani militarist örgütlere karşı, dillerinin ve renklerinin Allah’ın ayetlerinden (Rum Suresi, 22), ırkları ve milletleri onun yarattığının (Hucurat Suresi, 13) bilincinde olan halklar ve din adına kanun koymaya yetkili tek güç Allah olduğuna inanan Mü’minlerin bünyesinde güçlü bir demokratik sivil direniş cephesi kuracağız.

3- Camilerin toplumsal yaşam merkezi olduğu, Hz. Muhammed döneminde Müslüman olsun ya da olmasın birlikte yaşayan tüm Medinelilerin kişisel ve toplumsal sorunlarının çözüm merkezi olarak tarihsel bir rol üstlenmiştir. DİK olarak aynı zamanda Mabed olan bu mekanlarının tarihsel rolünü oynaması amacıyla, kadın ve gençlik merkezi; sosyal, siyasal, kültürel, eğitsel ve sportif aktivitelerin merkezi kapsamında, başta Kürt dili olmak üzere çok dilli Cami ve Mabedlerimizi yeniden inşa etmeliyiz.

4- Yaşadığımız her bölgede var olan ve sisteme karşı, mütevazi ve samimi tüm kurum ve şahsiyetleri ziyaret ederek, ortak mücadele hattı oluşturabiliriz. Bu amaçla kendi bünyemizde kurumlarla ilişkilenerek komisyon kuracağız ve bu komisyonun çalışmaları neticesinde ortaya çıkacak sonuçlar üzerinden sosyal ve toplumsal sorunlara çözümler geliştirerek yeni yaşam inşasına katkı sağlamalıyız.

5- DİK faaliyetlerinde rol alan Seyda, Melle, Mütediyyen Kadın ve Gençler ile Kanaat Önderlerinin Tecdid (Nubûn) kelimesinin anlamından yola çıkarak, özü kavrayıp kavratarak zihniyet boyutuyla değişimi, dönüşümü sağlarken, gerçek İslam’ın değerlerinin ışığında olacağımızı taahhüt ediyoruz. Topluma anlatılması ve doğru anlaşılabilmesi için seminerler, konferanslar, çeşitli etkinlik ve kampanyalar düzenleyerek gerçek İslam, toplumda anlaşılıncaya kadar çalışmalar yapmalıyız. Bu temelde geçmişte Kürt tarihindeki medrese eğitimini yeniden yaşamsal kılıp, medreselerin kapısını yeniden müspet bilimlere açarak, anadil eğitimiyle birlikte hizmet edecek medreseler inşa etmeliyiz.

6- Tecdidin Kürtçe karşılığı olan Nubûn kelimesinin bizlere verdiği mesajdan yola çıkarak, İmralı tecrit sisteminin sadece İmralı'yla sınırlı kalmayıp, ‘makul Kürt, makul vatandaş’ tabirine uymayan tüm toplumsal kesimler üzerinde etkisini sürdüren bir gerçeklik olduğu ve bu tecrit politikalarına karşı zihniyet değişim ve dönüşümün bireyin kendinden başlayarak her alanda topyekûn bir mücadeleye dönüşmesi, doğru anlaşıldığının ifadesidir. Tecrit ve özel savaş politikaların çemberinde olan gençler ve kadınlar üzerindeki etkisini, aynı zamanda zindanlardaki tutsaklar üzerinden uygulanan gayriinsani tutumların tecrit politikasından bağımsız değildir. Bu nedenle tecridi yenerek ancak, özgür insanlık, özgür topluma kavuşması sağlanacaktır.

7- İslam’da ve Kur’an’da kadın şahsiyetler incelenip doğru değerlendirildiğinde, Hz. Meryem başta olmak üzere birçok kadın örneğinde olduğu gibi, İslam’ın gerçekte kadına verdiği değer anlaşılacaktır. Din kisvesi altında gelişen ve geliştirilen cinsiyetçi politikalarla kadını hiçleştiren ve metalaştıran yaklaşımların İslam’a teşne edilmesi İslam’ın kadına verdiği değeri yok sayamaz. Geçmişte ve yaşadığımız tarihimizdeki toplumsal olaylarda değerli kadınlarımızın ne kadar önemli roller üstlendikleri ve barış gücü olduklarını topluma anlatarak dinlerin kadınları kısıtlayan bir etmen olmadığını aktararak kadın hakikatini ortaya çıkarmalıyız.

8- İslam Aleminin ve tüm dünyanın gözü önünde Şengal ve Efrin’de binlerce Kürt kadını ve kız çocuğu, barbar DAİŞ militanları tarafından kaçırılarak tecavüze uğramaları ve cariye olarak pazarlarda satılmaları karşısında sessiz ve tepkisiz kalmaları kabul edilemez. Hele hele bu vahşetin din adına meşrulaştırılmasını asla kabul etmiyoruz! Tarihte ataerkil zihniyet ürünü olan kölelik ve cariyelik statüsü, günümüz şartlarına uymadığı gibi İslam’ın da toplumsal gerçeklikte ilkesel olarak reddettiği ve fiili olarak ta kaldırdığı bilinmelidir. “IŞİD” ve militarist türevlerinin Siyasal İslam üzerinden bu vahşeti meşrulaştırmasına karşı toplumun ahlaki politik bilincini yeniden özüyle buluşturmak bir ilahi görevimizdir. Hz. Muhammed’e vahyedilen İslam’da böyle soykırımcılık ve tekçilik yoktur. Bu temelde bizler Hz. Muhammed’in Medine’deki İslam yaşamını esas alarak Demokratik İslam anlayışıyla bu gerici zihniyetlere karşı net duruşumuzu sergileyerek demokratik toplumun ahlaki-politik, eşit ve özgür yaşamının inşasının mücadelesini yürüteceğiz.

9- Diyanetin bünyesinde hizmet veren dernek, cemaat, Ku’ran Kursları ve iktidardan beslenen Ensar Vakfı gibi kuruluşlarda yaşanan taciz ve tecavüz olaylarının üzerinin örtülmesi ve yine Diyanet tarafından verilen fetvalarla bu kirli ilişkilerin failleri aklanarak, yargılanmamaları, toplumsal anlamda da genel manada tepkilerin açığa çıkmaması ciddi bir ahlaki kopuşun olduğunu göstermektedir. Bu sebeple Demokratik İslam fikriyatı bünyesinde alternatif inanç yerlerinin açılması elzem olup ve Dini Devletin tekelinden azade kılıp, özgür ve özerk bir alana kavuşturulması gerekmektedir. Diyanet bünyesinde hizmet veren bu kuruluşların, doksanlı yılların Hizbi Kontraları olduğu, Devlet eliyle yenden canlandırıldığı ve günümüzün ‘IŞİD’ gibi terör örgütlerine eli kanlı militan yetiştirmektedirler. Biz Demokratik İslam Konferansı fikriyatını savunan ve mücadelesini verenler, bu anlamda elini değil bedenini taşın altına koyarak mücadele içinde olacağız. Kaybedeceğimiz hiçbir çocuğumuz ve gencimiz yoktur. Nitekim bu durum kadınlar açısından da tehlike arz ediyor. Toplumsal mühendisliğin etkisini üzerinde en derin yaşayan cins olan kadının, bu sözde İslami vaaz ve telkinlerle etkilenmeleri daha kolay olup bunun önünün alınması için Mütedeyyin Kadınlarla birlikte yol yürünmesi gerekmektedir.

10- Toplumun geleceği ve dinamik gücü olan gençliğin bugün içinde olduğu duruma bakıldığında özel savaş politikaların etkisinin acı bir gerçeklik olarak önümüze çıkmaktadır. Gençleri, sistemin özel savaş politikaları ile yok edilmesine karşı her türlü bilimsel ve örgütsel tedbirlerin alınması ve bu değersiz yaşam halinden kurtulması için her yönüyle çalışmaların yapılıp yurtsever bilince kanalize edilmesi kaçınılmaz olup bu alanda maddi, manevi ve ruhsal tedbirlerin oluşturulması için Demokratik İslam çerçevesinde girişimler başlatılacaktır.

11- Bakur Kürdistan başta olmak üzere dört parça Kürdistan’da, her türlü doğa talanının yapılmasına karşın yurtsever bir anlayışla, tıpkı Hz. Muhammed’in dediği gibi ‘kıyametin kopacağını bilseniz de elinizdeki fideyi dikiniz’ hadisinden yola çıkarak doğanın korunup gözetilmesi gerekir. Biz Demokratik İslam düşüncesi ile Hz. Muhammed’in anlayışıyla yola çıkarak doğanın talan ve yok edilmesine karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.

 12- Ruh bedenden çıkınca geriye kalan bedenin, ne dinen ne de hukuken bir sorumluluğu yokken, bu bedenlere saygı duyulması toplumsal ahlaki ölçülerin bir gereğidir. Ayrıca dinen cenazenin yıkanması, kefenlenmesi, namazının kılınması ve defin edilmesi farz-ı kifaye olup ölen merhumun ardından son görev olan ve dini açıdan cenaze tekfin ve defin işlemlerinin engellenmesi büyük günahtır .İslami, vicdani ve ahlaki değildir. Biz Demokratik İslam düşüncesini benimseyen, yaşayan ve yaşatan Seyda, Melle ve Din Alimleri olarak diğer inanç ve kanaat önderleri ile birlikte Siyasal İslam adı altında yapılan bu zulme karşı sesimizi en üst perdeden duyurarak, bunun mücadelesini yürüteceğiz.

13- Mevcut siyasi atmosferde dört parça Kürdistan’da ve Ortadoğu’da kardeş kanı akıtarak, fitne ve nefrete yol açmak ve bu şekilde birbirine düşmanlaştırarak; birlik ruhunun oluşmasını engelleyen ırkçı ve faşist iktidarın kirli politikalarına karşı tüm Kürdistani güçler ayağa kalkmalı ve Kürdistan Ulus bilincinin önemine binaen ‘yekbûn’ ruhunu pratiğe dökerek, Kürt şairi Cigerxwîn’ın ‘Eger hûn nebin yek, hûnê herin yek bi yek’ dizesini kendimize şiar edinip ulusal birliği sağlamalıyız. Bu konuda DİK olarak çözüm gücü olmalıyız. Acilen bir heyet oluşturarak, taraflar arasında diyalog sağlamalıyız.

14- Sonuç olarak, Bakara Suresinin 208. Ayetindeki gibi ‘Ey iman edenler! Hep birlikte ve bütün varlığınızla İslâm’ın barış ve huzur iklimine girin. İblisin adımları ardınca gitmeyin; çünkü o, size apaçık bir düşmandır’ sözlerinin ışığında geleceğimizi örmeliyiz. Bu birliktelik ruhunun Rojava’da bir devrim ruhuna dönüştü ve bölge halklarının kurtuluş umuduna dönüştü. Kürdistan’da ve Ortadoğu’da Kapitalist Moderniteye karşı Demokratik Modernite paradigması ve onun savunma sistemi ile İslam’ın manevi gücü, tüm halkların ittifak gücüne dönüştüğünde, umut değil barış, özgürlük ve adalet gelecektir. Demokratik İslam’ın yolunda giderek demokratik, ahlaki bir toplum yaşamı inşa etmek için, Kürdistan’da, Türkiye’de, Ortadoğu’da ve dünyada yaşanılan zulümlere ve savaşlara karşı mücadele edeceğiz. Bütün dinlerle, inançlarla, halklarla, renklerle, farklılıklarla birlikte hak ve adalet ile toplumsal barış için mücadele edeceğiz.”