Dilzar Dîlok: İmralı’da hukuk yok soykırım var

İmralı'daki tecridin dünyada bir örneği olmadığını söyleyen PKK MK Üyesi Dilzar Dîlok, “İmralı’’da hukuk yok, soykırım var. Önderlik üzerindeki tecrit kırılmadan, İmralı soykırım sistemi değişmeden hiç kimsenin özgür yaşaması mümkün değildir" dedi.

PKK Merkez Komite(MK) Üyesi Dilzar Dîlok, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan İmralı tecrit işkencesini ve Uluslararası Komplo ile esir alınmasının başlangıç tarihi olan 9 Ekim 1998 komplosunu ANF’ye değerlendirdi.

PKK Merkez Komite Üyesi Dilzar Dîlok’un yaptığı değerlendirmelerin tamamı şöyle:

Bilindiği üzere Önder Apo üzerinde uygulanan Uluslararası Komplo 9 Ekim’de başladı ve 15 Şubat 1999’da da Önder Apo esir alındı. Hegemonik güçler ve işgalci Türk devleti İmralı Adası’nda özel bir işkence sistemi kurdu. Önder Apo, 24 yılı aşkın bir süredir bu özel tecrit işkencesinde tutulmaktadır. Her Kürt, demokrat, devrimci, sosyalist, özgürlükten yana olan her insan tecridi nasıl ele almalıdır?

Başta İmralı’da insanlık tarihinin en köklü, kapsamlı ve büyük direnişini sergileyen, varlığını bir bütün merkezi uygarlığın yüzyıl temsilcisi olan kapitalist modernite hegemonik güçlerine karşı direnişe, özgürlük çizgisine ve somutlaşmasına dönüştüren Önder Apo’yu sevgiyle selamlıyorum. Bu çizginin, bu duruşun, bu paradigmanın, bu yolun ve bu yoldaşlığın takipçileri olmaktan duyduğum gururu paylaşmak istiyorum.  

9 Ekim 1998 tarihinden başlayarak 15 Şubat 1999 tarihinde Önder Apo’nun İmralı adasına alınması süreciyle sonuçlandırılan uluslararası komployu boşa çıkarmak için bedenini ateşe veren ve Önderlik etrafında ateşten çember olan büyük insanlık abidelerini, şehitlerimizi saygıyla ve minnetle anıyorum. Başta Mehmet Halit Oral, Viyan Caf, Serdar Arı, Rojbin Amanos, Müslüm Doğan, Evrim Demir, Ayten Beçet, Ümit Acar, Zülküf Gezen olmak üzere, adını sayamadığım tüm öncü yoldaşlar şahsında, “Güneşimizi Karartamazsınız” eylemlerinin tüm şehitlerini saygıyla anıyor, eylemlerine layık olma mücadelemizi sonuna kadar götürme kararlılığımızı belirtmek istiyorum. Şehitlerimiz ölümsüzdür diyoruz. Şehitlerimiz, bizim onların varlığını, anlamını ve eylemlerinin amaçlarını bilince çıkararak her anı komployu boşa çıkarma mücadelesine dönüştürdüğümüz ve zafere ulaştığımız takdirde ölümsüzdürler. Bu anlamda onlar için yükselttiğimiz şiarların gereğini tümden yerine getirmedik. Önderliğin tespit ettiği yetersiz yoldaşlık durumundan kurtulamadık. Bu gerçek, şehit yoldaşlarımızın Önderlikle yoldaşlığına katılma pratiğimizde de açığa çıktı. Bilmekteyiz ki, Önderliğimizin ve şehitlerimizin bizlere çizdiği onurlu direniş ve zafer yolunda borçluyuz, yetersiz ve yarım kalıyoruz. Komplonun 26. yılını bu yarımlığı ve yetersizliği aşma yılına dönüştürerek yaratılan anlama göre yaşama kararlılığında olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Özgürlük yolunda yapılanlar ve yapılmayanlar sıralandığında her Kürt bireyinin, demokrat, devrimci ya da sosyalistin yapması gerekenler ortaya çıkıyor zaten. Yapılması gerekenler az çok biliniyor, ancak örgütlülük, öncülük ve kapitalist moderniteyi tümden reddederek mücadeleye atılma konusunda yetersizlikler, sonuca gitmeyi engelliyor. Önderlik üzerindeki komplo, ağırlaştırılmış mutlak iletişimsizlik hali olarak devam ediyor. Bu bir çemberdir, soykırım çemberidir. Bu çemberi kırmak anlamlı yaşam için tek şansımızdır. Anlamlı onurlu yaşamanın başka yolu yoktur. Bakurê Kurdistan ve Türkiye’deki durum bunun somut ifadesi. Önderlik esaret altında olduğu için Türkiye’de halk düşmanlığı var. Önderliğe mutlak iletişimsizlik uygulandığı için Türkiye’de yaşayan toplumlar sosyal-kültürel-ekonomik bir kriz yaşıyor.

TÜRKİYE’DE İKTİDAR KARŞITI HER MÜCADELE ‘TERÖRİZE’ EDİLİYOR

Önderlik üzerindeki mutlak iletişimsizlik kırılamıyor. Neden? Bunun bizim yetersiz mücadele etmemizle ilgisi var ancak sebep sadece bu değil. Türkiye’de iktidar karşıtı her tür mücadele hızla ‘terörize’ ediliyor. Hatta değil mücadele karşıt olmayan küçük farklılık arzeden yaklaşımlar dahi hızla ayar verilerek iktidar tarafından hizaya çekiliyor. Kalkınma kelimesi sihirli bir sözcükmüş gibi kullanılıyor. Bir doğa-insan-toplum kıyım makinesi olarak tüm Türkiye’ye uygulanıyor. Ormanlar, insanlar, ırmaklar, topraklar katlediliyor. Köyünün yamacındaki ormanın kesilmesini istemeyen köylüler, çiftçiler bile ‘terörist’ ilan ediliyor. ‘Terörist’ kelimesi Türkiye’de iktidarın en büyük tecavüz sloganı haline gelmiş. Kürt düşmanlığıyla paralel geliştiriliyor. Kürt dostu sayılma korkusu insanları iktidar karşısında giderek daha fazla zayıf konuma düşürüyor.

Aydın-akademisyen-gazeteci unvanı taşıyan ve ne yazık ki hiç de hicap duymadan halkın karşısında konuşma cüreti gösterenlerin iktidar karşısındaki acizliği toplumu giderek onursuzlaştırıyor. Şimdi Türkiye’de sanat, bilim, eğitim, basın ve tüm diğer alanlar iktidarı ayakta tutmanın ve yeniden inşa etmenin hizmetine koşulmuş durumda. Bunun mağduru olan Türkiye halkı iradesi kırıldığından faşizmle daha fazla zehirleniyor. Çünkü faşizm zayıf halklar üzerinden yaşama şansı bulabiliyor. 12 Eylül darbesiyle hazırlanan ve 2000’lerde siyaset sahnesine itilen AKP çizgisi MHP ile birleşerek Türkiye halkını giderek daha fazla zehirliyor. Kürt düşmanlığı kitleselleştirilmeye ve temel kimlik haline getirilmeye çalışılıyor. Halk üzerinde sürekli korku iklimi yaratılıyor ve toplumda Türkiye halkları -söylemek istemediğimiz ama söylemek zorunda kaldığımız bir kavram- sürüleştiriliyor. 

Bundan dolayı da sistemi eleştiren ya da küçük değişimler talep eden kimi etkinlikler-hareketler büyüyüp sistem karşıtı güçlü eylemlere dönüşemiyor. Tüm bunların kaynağında Önder Apo’nun İmralı işkence sisteminde hukuksuz bir şekilde tutulması vardır. İktidar iyi biliyor ki, Önderlik üzerindeki mutlak iletişimsizlik hali kalktığında halk üzerindeki baskı da kalkacak. Bunu bildiği için halka da her türlü eziyeti reva görüyor. Türkiye halkları da her tür anlamkırıma uğratılıyor. Toplum mühendisliği yapılarak DAİŞ’in legal formu olarak AKP-MHP yaşam anlayışı halka dayatılıyor. Toplamında Önderlik üzerindeki tecrit kırılmadan, İmralı soykırım sistemi değişmeden hiç kimsenin özgür yaşaması, kendi dilini konuşması, sanat yapması, biyolojik olarak yaşaması-nefes alması, emeğinin karşılığını alması, kendi kültürünü yaşaması mümkün değildir. Önder Apo’nun özgürlüğü, tüm Türkiye ve Bakurê Kurdistan’ın temel gündemidir, olmazsa olmaz mücadele sahasıdır.  

9 Ekim 1998 tarihi Önder Apo’nun esir alındığı Uluslararası Komplonun başlangıç tarihi oluyor. Komplo ile ne yapılmak istendi? Amaç ve hedefleri nelerdi? Bunun karşısında Önder Apo’nun, Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin ve Kürt halkının cevabı ne oldu?

Komplo, kapitalist modernite güçlerinin demokratik uygarlık güçlerine yaptığı intikam saldırısıdır. Önderlik ideolojisinin demokratik moderniteyi temsil gücünü en iyi bilen elbette bu ideolojinin düşmanlarıydı. Başarısının başta dünya hegemonik güçlerinin savaş alanına çevrilmeye çalışılan Ortadoğu’da neye yol açacağını en iyi bilen de kapitalist modernite güçleriydi. Yeni yüzyılda Ortadoğu halkları üzerinde mühendislik yaptılar. Ve bu yüzyılda Önderlik paradigması varken, Önderlik varken istediklerini yapamayacaklarını gördüler. Bundan dolayı Irak’a, Afganistan’a saldırmadan önce Önderliğe yönelik komployu pratikleştirmeyi esas aldılar. Önderlik orada yaşıyor ve çalışıyorken Suriye’yi parçalayamayacağını en iyi bilen ABD önderlikli kapitalist modernite hegemonyasıdır. 

Uluslararası komplonun başladığı 9 Ekim 1998 tarihinden bugüne 25 yıl geçti. 25 Mart 2021 tarihinden beri Önderlikten ve birlikte kaldığı arkadaşlardan hiçbir haber alınamıyor. Dünyadaki en faşizan hukuk sistemlerinde bile olmayan bir hukuksuzluk İmralı’da uygulanıyor. Bundan dolayı  ‘İmralıda hukuk yok, soykırım var’ diyoruz. Önderlik kendisi zaten bunu ortaya koydu. Burada ölüm yok, öldürülme var dedi. İmralı uygulaması bir soykırımdır. Kürt düşmanlığı yapanlar için tüm Kürtlere saldırmakla önderliğe saldırmak aynı anlamdadır. Önderlik şahsında yüz milyonluk bir nüfusu olan Kürt halkının varlığına ve özgürlüğüne saldırılıyor. Önderlikle nefes alan, Önderlik ile var olan, Önderlik ile yaşayan ve anlam kazanan bir halkın, halkların üzerinde uygulanan bu kıyıcı sistem soykırım değilse nedir? Ciddi olmayan hayali gerekçelerle telefon gibi iletişim araçlarından yararlanma hakkının kullanılması engelleniyor. Mektup yoluyla haberleşme hakkı, el koyma tarzıyla engelleniyor. Avukata ulaşma, hukuksal olarak kendini savunma, adil yargılanma hakkı da içinde olmak üzere, uluslararası sözleşmelerle korunan tüm hakların dışında tutuluyor.

Mutlak tecrit dediğimiz bir söz-kelime değildir. Mutlak tecrit, Önderlik avukatlarının da kamuoyuna açıkladıkları gibi Önderliğe konuşmayı unutturma çabasının bir yanıdır. Milyonları yüreğinde taşıyan bir Öndere yapılacak en büyük saldırı budur. Bu öylesine bir uygulama değildir. Bir işkence biçimidir. Yine anlamsız bir şekilde kendi oluşturdukları demokrasi kılıfına uydurulmaya çalışılan yasaların dahi Önderlik söz konusu olduğunda sürekli ihlal edilmesi durumuyla karşılaşıyoruz. Saygıdan mahrum şekilde uydurulan sözde disiplin cezaları avukatlara iletilmiyor, mutlak iletişimsizlik pratikleştirildikten sonra böyle gerekçelere sığınılıyor, gizlice uygulandığı anlaşılıyor. Nihayetinde yarattıkları duruma hukuki kılıf uyduruyorlar. Çünkü özünde İmralı sistemi hukuki değil siyasi bir sistemdir, ideolojiktir, bir soykırım sistemidir. Bunun karşısında verilecek mücadele de hukuksal yanları da olmakla birlikte, esasta siyasi ve ideolojiktir. 

Önder Apo’nun İmralı mutlak tecrit adasında tutulduğu 25 yıl biz Kürtler için, özellikle de kadınlar için büyük zorluklar barındırdı. Bizde derin izler bıraktı. Önderlik üzerinde gerçekleştirilen uluslararası komplo, Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesine, özgürlük iradesine darbe vurdu. Bu darbe kimi kişilerdeki yetersiz mücadele iradesini tümden kırdı ve o kişileri mücadele dışına düşürdü. Kendilerinde komplo karşısında mücadele gücü bulamayan bu tür kişiler düşman karşısında direnme gücünü yaratamadıklarından zayıf düştüler. Bunun karşısında çok değerli yoldaşlarımız öfke ve duygularının şelalesini uzun vadeli mücadele akışına dönüştürmeyip fedai eylemlerle düşmanın üzerine yürüdüler. Bazı tipler de bu süreci bir fırsat bilerek Önderlik çizgisini boşa çıkarma eğilimleri gösterdiler, kendi zayıflıklarını çizgiselleştirmeye ve hakim kılmaya çalıştılar ve nihayetinde Önderlik çizgisinin gücü karşısında eriyip yok oldular. 

JİN JİYAN AZADÎ FELSEFESİNİ TÜM KADINLARA ULAŞTIRMA FIRSATLARI YARATTIK

Ancak tüm bunlara rağmen Önderlik çizgisinde kendini derinleştiren, Önderlik tarzında düşünmeyi, yaşamayı bilen, Önderlik sevgi ve bilinci yüreğinde kök salmış olan militan yapı, PKK çizgisini sahiplenmeyi, savunmayı ve büyütmeyi esas aldı. PKK ayakta durma, mücadele etme ve dahası kendini yenileme gücünü gösterdi. Bunda, PKK’nin ağırlıklı gücünü oluşturan militan yapının, PKK çizgisinde tarihsel sorumluluklarına sahip çıkan ve bunu ancak ve ancak Önderlik çizgisiyle yapacağına inanan PKK öncülüğünün rolü belirleyici oldu. Bir anlamda hem çizginin kişileri militan yaptığı, hem de çizgiye sahip kişilerin çizgiyi kalıcılaştırdığı bir dönem yaşadık. Komplo sonrası saflarımızda yaşanan, bireyin tarih olmasının kolektif bir örneğidir diyebiliriz. Ki bunların tamamı da Önder Apo’nun İmralı’daki direnişi sayesinde ve yine Önderlik gücüyle, Önderlik çizgisinin hakikat olmasıyla mümkün oldu.

Geçen yıllar boyunca parti olarak ayakta kaldık, Önderlik çizgisi temelinde paradigma dönüşümünü gerçekleştirdik. Ulusal ve uluslararası anlamda, insanlık tarihine geçecek büyük gelişmeler kaydettik. Önderlik gerçeğini tüm dünyaya anlatmanın adımlarını attık. Önderliğin demokratik ulus paradigması çerçevesinde Ortadoğu’da yeni bir yaşam anlayışının kapılarını araladık. Bu anlamda halklara umut, halk düşmanlarına korku verdik. Önderliğimizin yarattığı kadın kurtuluş ideolojisi temelinde Kurdistan, Ortadoğu ve dünya kadınları için yeni anlamların kapılarını araladık. Jin, Jiyan, Azadî felsefesini tüm dünya kadınlarına ulaştırma fırsatları yarattık. Tüm kadınların yüreğinde her durumda özgürlük arayışı ve mücadelesi geliştirmenin umudunu filizlendirdik. Düşmanın soykırım saldırılarını aralıksız sürdürmesi karşısında öz savunmayı dört parça Kurdistan’da geliştirdik. Her gün bitirdiği bitireceği seminerleri vererek halkı kandıran faşist rejim karşısında var olmak, çoğalmak ve tüm dünyaya yayılmak, bizim parti olarak komployu boşa çıkarma mücadelemizin bir sonucudur.  

Bununla birlikte özgürlük hareketi olarak bizim yürüttüğümüz mücadele, önderliğin yürüttüğü büyük savaşa paralel olarak gerilla sahalarında yürütülen amansız direniş ve zafer mücadelesi, komplonun boşa çıkarılmasında büyük rol oynadı. Gare direnişi ve zaferi, bugün Zap, Metina ve Avaşin’de yürütülen amansız mücadele düşmanın hayallerine ulaşmasını engellediği kadar komplonun amacına ulaşmasının da temel engeli oldu. Bu anlamda bu saldırıların komplonun devamı olduğunu, akp-mhp faşist iktidarının bugün temel komplocu güç olarak rol oynadığını, KDP’nin de içine girdiği ihanet durumuyla bu komploda kilit bir rol oynadığını belirtmek yanlış olmaz.

Örgüt olarak ulusal hassasiyetlerimizden dolayı kimi şeyleri belirtmeye gerek duymadık. Partiyi temsilen arkadaşlarımız gerekli açıklama ve duyarlılık çağrılarını yaptılar. Ancak KDP’nin bu açıklamalara cevabı örtük kırsal saldırı desteğini Hewler’e taşımak oldu. Bu anlamda KDP’nin, Barzani hanedanlığının Önderlik çizgisine karşı düşmanlığı komplodaki rolleri de açığa çıkmış oldu. PKK çizgisi kuşkusuz hiçbir şekilde KDP çizgisiyle karşılaştırılamayacak düzeydedir. Ve varlıkları da düşmanla işbirliği kurduğu, düşmana hizmet ettiği müddetçe mümkün olmaktadır. Bunu en iyi bilen T.C’den ziyade KDP’nin kendisidir. Bundan dolayı da hadsiz saldırılarında ve hakaretlerinde sınır tanıyıp halkımıza özeleştiri konumuna girmediler.   

Önder Apo, 24 yılı aşkın bir süredir tarihte eşi görülmemiş bir işkence tecrit sisteminde tutulmaktadır. Önder Apo, İmralı’daki durumu şöyle ifade etmişti: “İmralı’da ölme değil, öldürme olur.” Bu duruma rağmen İmralı’da hazırladığı ve geliştirdiği savunmalarını ‘Demokratik Modernite Manifestosu’ adıyla Kürt halkı ve dünya ile paylaşmıştır. Önder Apo, bununla bize ne söylemek istemiştir? Vermek istediği mesajı nasıl anlamamız, ele almamız gerekmektedir?

Önderlik, İmralı adasına götürüldüğü andan itibaren içine girilen durumu ele alarak tarihsel fikri derinlik yarattı. Ancak bunların öncesinde de Önder Apo’nun arayışlar vardı. 90’lı yıllarla birlikte Reel sosyalizmin başına gelenler, bu kapsamdaki halkların içine düştüğü durum, sosyalist sistemlerin ulus devlet sistemi karşısındaki duruşları Önder Apo’yu büyük sorgulamalara ve sistem tahlillerine yöneltti. İçine düşülen durumun bizde yaşanmaması için de arayışlarını tüm öncü yapıya mal ederek tartışmaya açtı, kongrelerde örgüt yapısını da ortak ederek somutlaşmaya gitmek istedi. Bu arayışlar ateşkes süreçlerini de yaratan sebeplerden oldu. Ancak zorlu savaş yılları, yeterli anlamanın gelişmemesi süreçlerin Önderliğin istediği temelde sonuçlanmasını getirmedi.

İmralı esareti gerçekleştiğinde de bu durumu daha köklü ele alan Önder Apo yeni bir tarih, toplum çözümlemesi yaparak paradigma değişikliğini ortaya koydu. İmralı zindanını, esaret sürecini yaratan sistemden de ancak böyle intikam alabileceğini, kapitalist modernite sistemini ancak böyle boşa çıkaracağını ortaya koydu. Kuşkusuz komplonun amacı çok daha farklıydı. Yüzyıllık bir Kürt-Türk savaşı yaratılarak Ortadoğu’nun tam bir halklar boğazlaşması sahasına çevrilmesi hedefleniyordu. Önderliğin bu emelleri boşa çıkarması yüzyıllık hegemonik hedeflerin boşa çıkarılması olduğundan, bugün de hegemonyanın öfkesi ağırlaştırılmış tecrit şeklinde sürüyor. Bu düzeyde tecrit bir öfkenin sonucudur. Bunu görmek, anlamak zor değil. 

Önder Apo’nun İmralı zindanında geliştirdiği tarihsel toplumsal tahliller savunmalar şeklinde tüm insanlığa mal edildi. Son 5 ciltlik demokratik uygarlık manifestosu ile de paradigma değişikliği kadar yeni yaşamın felsefesi, gerekçesi, sistemi, uygulaması nasıl olacak sorularına cevaplar verildi. Kadın nasıl yaşayacak, erkek nasıl yaşayacak, Kürtler kendi demokratik uluslaşmalarını nasıl gerçekleştirecekler konularında perspektifler verildi, yol gösterildi. Bu anlamıyla da komployu boşa çıkaran Önder Apo oldu. Önder Apo komployu boşa çıkardığı eylemiyle, Kurdistan’da demokratik ulus çizgisi dışındaki tüm çizgilerin yaşam şansı olmadığı gerçeğini de ortaya koymuş oldu. Bu anlamda KDP’nin ihanet ve işbirlikçi çizgisi-pratiği karşısında verilecek mücadele, aynı zamanda komplo karşıtı mücadele oluyor. 

Kurdistan ve yurtdışında Önder Apo’ya yönelik tecrit işkencesine karşı eylem, panel, kongre, konferans ve açıklamalar yapılmaktadır. Tecrit işkencesine karşı mücadele nasıl olmalıdır? Başta Kürt halkı olmak üzere ezilen halklar Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için ne yapmalıdır? Hangi düzeyde eylemler geliştirilmelidir ki sonuç alınabilinsin?

 

Bugün Önder Apo, dünyanın her yerinde, yılın her mevsiminde, günün her saatinde konuşmaktadır. İmralı tecridi Önderlik paradigmasının evrenselleşmesiyle büyük anlamda kırılmaktadır. Önderlik tüm zamanlarda, tüm mekanlarda konuşmakta, görüşlerini anlatmakta, insanların görüşlerini dinlemekte, onlarla tartışmaktadır. Öyle ki, şimdi ismini hatırlayamadığım bir ekolojistin hazırladığı Gandi-Öcalan diyalogunda gördüğümüz gibi, Önder Apo tarihin önceki zamanlarına gidip büyük insanlık değeri-öncüsü olan insanlarla konuşmakta, tartışmaktadır. Geçmişe gittiği kadar geleceğe de gitmektedir. Bunu bizler kendimizden biliyoruz. Bizim içimizdeki geleceğe dair en anlamlı yaşam parçaları Önderlik gerçeği temelindedir. Önderlik ile olan anlardır. O, bizim geleceğimizin en özgür yanının dile gelmesidir. Eğer bu dile gelişleri başkalarına duyurmamışsak, bizim eksikliğimizdendir. 

Dünyanın her yerinde dile gelen Önderlik gerçeği, Önderlik savunmalarıdır, Önder Apo’nun çizgisi temelinde özgürlük mücadelesi yürüten kadrolardır, hakikat arayışçılarıdır, devrimcilerdir, yeni yüzyılın evliyalarıdır. Heftanin’de Esmer’dir, Werxelê’de Cumali’dir, Bakurê Kurdistan sokaklarında Zeryan’dır, Çiyagerdir, PKK destanıdır, direnişin müziği, sineması, şarkısıdır. Kürt halkının dostlarının organize ettiği etkinliklerde konuşmaları tercüme eden, İngilizce-İspanyolca ya da başka dillerden Kürtçeye çeviren ve yeni çağın devrim mücadelesinin ortak dili olarak Kürtçeyi öğrenip geliştiren değerli enternasyonal dostlardır. 

Şiirler hakikati anlatmanın zor ama en derin yöntemlerindendir. Fuat arkadaşın şiirlerinde dile gelen Önderlik gerçeği incelemeye ve üzerinde tartışma, düşünme ve anlama çabasını derinleştirmeyi gerektiren türdendir.

Onsuzluk adlı şiirinde şöyle der: 

“… O tıpkı hayat gibidir, 

bilirsin, 

eksilse de her dem bir şeyler kendisinden, 

çekip gidenlere inat,

dur durak bilmeden çoğalır hayat. 

Açıksa gönül gözün, 

gaflet uykusunda değilsen 

şah damarın kadar yakın olur sana O…” 

Bu dizeler Önderliği anlama ve anlatmanın en derin şeklidir. Bu belirlemeler artık bir şiirin dizesi olmakla yetinmemiş, tüm halkımıza özelde de Kurdistan gençliğine mal olmuş hayat doğrularıdır. Tıpkı yine Fuat arkadaşın başka bir şiirinde dile getirdiği “yürüten sensin, kudretine şükürler olsun…” sözü gibi. 

ÖNDERLİĞİ ANLAMA SÜRECİ KENDİNİ İNŞA ETME SÜRECİDİR

Tabi bununla birlikte şöyle bir diyalektik vardır. Önderliği anlama çabası verdiğiniz ve sonuç aldığınız takdirde, yani Önderliği anladığınız kadar kendinizi de anlayabilirsiniz. Kişi, Önderliğe anlam verme ve o anlama göre yaşama gücü gösterebildiği oranda kendisinde de anlam yaratır, kendini inşa eder. Önderliği anlama süreci bir kendini inşa etme sürecidir. Önderliğin fiziki özgürlüğünü gerçekleştirmenin en temel şartı mücadele süreçlerine katılacak kişilerin kendilerini özgürleştirmesidir. Bundan dolayı köle kişiliklerle, sistem içileşmiş, kapitalist modernite sisteminin ağlarından kurtulamayan kişiliklerle, ya da sistemler arasında kalmış parçalı-yarım kişiliklerle Önderliğin özgürlüğü için mücadele verilemez, verilse de başarılı sonuçlar alınamaz. Zaten Önderlik bu konuda “önce kendilerini özgürleştirsinler” dedi ve yanılgılı Önderlik yaklaşımlarımızı eleştirdiği gibi bu konuların birbiriyle bağlantısını da bize göstermiş oldu. 

Yine Önderliğin fiziki özgürlüğü için daha güçlü, kitlesel ve daha etkili eylemler yapmak gerekiyor. Basın açıklamaları önemlidir, bir duruşu gösterir ancak yeterli değildir. Özelde de Bakurê Kurdistan için şunu belirtmek gerekir. Büyük mücadeleler oldu, büyük bedeller verilerek büyük kazanımlar elde edildi. Ancak bugüne kadar verilen bedeller sonsuza kadar bize kazanım sağlayacak sanmamalıyız. Düşman güçlü olduğu anda vurup yok etmekten çekinmeyecektir. Bugün zırhlı araçlarla katledilen çocuklar az mıdır? Ki dünyanın neresinde bu vardır? Bakur’da kuşkusuz en başta öncülüğün doğru ve yeterli düzeyde yürütülmesi gerekir. Siyasal partiler ve kimi sivil toplum kuruluşları da Önderliğin özgürlüğü için belli faaliyet yürütüyorlar ancak toplumun özgürlük mücadelesinde öncülük rolünü siyasal partilerden beklemek kendini kandırmak olur. Öncülüğün doğru ve yeterli çalışması, topluma ulaşması, toplumu eğitmesi ve düşman gerçeği kadar düşman gerçeğine karşı yapılması gerekenleri kavratması, eylem planı koyması gerekir. Bununla birlikte halkımızın da duruş ve iradesini eylemsellikte de göstermesi gerekir. Düşmanın 2015 yılından bu yana uyguladığı çöktürme planı büyük direnişle karşılandı, halkımız büyük bedeller verdi ama AKP-MHP faşist rejiminin iradesini kabul etmediğini her fırsatta gösterdi. Bu tarihsel duruşa doğru anlam vermek gerekir. Ki yarını da bu anlam temelinde doğru inşa edebilelim.

DÜŞMAN HER YERDEDİR, DİRENİŞ DE HER YERDE OLMALIDIR

Düşmanla uzlaşma olmaz. Kürt düşmanlığı ve soykırımı üzerinden kendini var eden düşmanla uzlaşma olmaz. Bundan dolayı da pek olduğunu sanmıyorum ama varsa çözüm-barış vs beklentilerinin boş beklenti olduğunu bilmek ve bu durumdan vazgeçmek gerekir. Gerilla direnişinin aynı düzeyde tüm alanlarda verilmesi gerekir. Ancak bu ruhla topyekun direniş geliştirirsek zaferi kazanabiliriz. Bu anlamıyla toplumsal alan mücadelesinde gerillayı izleyen değil de gerilla direnişine denk direniş geliştirmek şarttır. Bedel vermekten çekinmemeli, sakınmamalıyız. Ancak bedeli de sadece herkesin adına gerillanın verdiği-vereceği yaklaşımından da uzaklaşmalıyız. Kuşkusuz Kurdistan özgürlük gerillası tüm halkımız adına, tüm halkımız için direniyor, bedel veriyor. Ancak düşman her yerdedir, direniş de her yerde olmalıdır.  Düşman nerde saldırıyorsa orda cevabını almalıdır. Topyekun direniş geliştirilirse, düşman tüm sahalarda boşa çıkarılırsa Önderliğin fiziki özgürlüğü için adım atılabilmiş olur. 

Uluslararası alanda da çeşitli eylem ve etkinlikler geliştiriliyor, halkımız ve halkımızın dostları büyük çabalarla eylemler örgütlüyorlar. Bu eylemlerin süreklileşmesi ve artması önemlidir. Aynı zamanda yaratıcı tarzlar kadar Avrupa ülkelerine kendini dinletecek tarzda etkili eylemlerin örgütlenmesi de sürece katkı sunacaktır. Dünya demokratik ulus anlayışı temelinde tüm halklardan, tüm topluluklardan, halk kesimlerinden insanların, sanatçı, aydın, akademisyenlerin Önderlik için eylem yapma temelinde istekli oldukları, Önderlik paradigmasına verdikleri değer biliniyor. Bu anlamda ortaya çıkan enerji ve potansiyeli güçlü değerlendirerek doğru sonuç almaya odaklamak insanlığa kazandıracak, Kurdistan halkı da bundan payını alacaktır.