Dinç: Tecrit sadece Türkiye’nin kararı değil

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın vasisi Mazlum Dinç, uluslararası hukuka ve Türkiye’nin yasalarına aykırı olarak devam eden tecrit politikasının, komplocu güçlerin de himayesinde olduğunu söyledi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın paradigmasından ve çözüm gücünden korkan uluslararası güçlerin, tecridin devamından yana olduğunu belirten Mazlum Dinç, AİHM ve diğer kuruluşların sessizliğinin de bununla bağlantılı olduğunu kaydetti.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın vasisi Mazlum Dinç, ANF Arapça’nın sorularını yanıtladı.

İmralı’da uluslararası hukukun yanı sıra Türkiye yasalarının dahi çiğnendiği ağır işkence ve tecrit rejiminin 1999’dan beri geçerli olduğunu belirten Dinç, güvence altına alınan en temel hakların bile gasp edildiğini hatta şantaj ve pazarlık aracı olarak kullandığını söyledi.

Dinç, Temmuz 2011’den sonra 11 yıldır avukat ve aile görüşmelerinin yasaklandığını; sadece belirli dönemler kamuoyunda tecride yönelik ciddi tepkiler ortaya çıkınca birkaç istisnai aile ve avukat görüşmesi yaptırıldığını anımsattı. Dinç, 25 Mart 2021’de kardeşi Mehmet Öcalan ile yaptırılan ve 4-5 dakika sonra kesilen telefon görüşmesinin ardından hiçbir iletişim sağlanmadığını ve haber alınmadığını vurguladı.

ULUSLARARASI KURUMLAR SESSİZ

Avukat ve aile görüş başvurularına cevap verilmediğini, telefonla iletişim kurmalarının engellendiğini, tamamen hukuki temelde yazdıkları mektuplar yoluyla da iletişim kurulmasının bloke edildiğini kaydeden Dinç, “Abdullah Öcalan ve diğer üç tutsaktan 11 aydır hiçbir şekilde haber alamamamız, uluslararası hukuka göre dışarıyla hiçbir şekilde iletişim kurulamayan bir tür hücre hapsi anlamına gelen incommunicado durumudur. Alıkoymanın işkence yasağının ihlali olarak görülmektedir. BM İnsan Hakları Komitesi olsun AİHM olsun birkaç günlük incommunicado alıkoyma durumlarını dahi işkence yasağının ihlali olarak gören içtihatlara sahip. Maalesef uluslararası kurumlar burada sessizliğini koruyor, net bir tavır ortaya koymuyor” dedi.

KUŞKUSUZ BU SİYASİ BİR YAKLAŞIMDIR

İmralı işkence sistemine karşı net bir tavır geliştirmemelerinin hukuki değil siyasi bir yaklaşım olduğunu belirten Dinç, bu kuruluşların söz konusu Kürtler ya da Abdullah Öcalan olduğunda sözleşmelerini, ilkelerini hiçe saymakta, egemen devletlerin-güçlerin politik çıkarlarını ve yaklaşımını gözetmekte beis görmediklerini söyledi.

Dinç, şu örneği hatırlattı: “AİHM, Türkiye’den yapılan bir ihlal başvurusunu iki yılda karara bağlayabiliyor, bu kararın gereği Türkiye tarafından yerine getirilmemesi üzerine de Bakanlar Komitesi iki yıl içerisinde ihlal prosedürünü başlatabiliyor. Ancak Abdullah Öcalan’ın avukat ve aile görüşmelerinin engellendiği ağır tecrit altında tutulma koşullarının sona erdirilmesi için 2011’de AİHM’e yaptığımız başvuru hakkında 11 yıldır bir karar verilmedi. Yine, AİHM’in 2014’te Abdullah Öcalan hakkında verdiği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının işkence yasağının ihlali olduğu kararının gereği 8 yıldır yerine getirilmemesine rağmen Bakanlar Komitesi aktif bir tavır ortaya koymadı, yürütülen mücadele sayesinde daha yeni gündemine aldı.”

ABDULLAH ÖCALAN’IN PARADİGMASINA KARŞILAR

Dinç, Abdullah Öcalan ve Kürtlere yönelik yaşanan ağır hak ihlallerine karşı uluslararası kuruluşların, Avrupa devletlerinin bu düzeyde tavır koymamalarının, sadece Türkiye’nin bu güçlere karşı yürüttüğü mülteci şantajı ya da bu güçlere verdiği ekonomik, siyasi tavizlerle açıklanamayacağını söyledi. Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollarla çözümü esas alan, Türkiye ve Ortadoğu’da çatışma zeminlerini ortadan kaldıran, demokrasinin ve barışın hakim olmasını sağlayacak bir paradigma geliştirdiğine işaret eden Dinç, “Egemen güçler, Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği bu paradigmayı kendi çıkarlarına aykırı gördüklerinden Kürt halkının ve Abdullah Öcalan’ın haklarını yok sayan inkar ve imha politikalarına tavır geliştirmemekte, hatta destekleyicisi pozisyonunda durmaktadır” dedi.

GÜCÜNDEN KORKUYORLAR

Uluslararası komplonun tecritle devam ettirilmek istendiğini, komplocuların Türkiye’nin yanında yer aldığını kaydeden Dinç, şunları ifade etti: “Abdullah Öcalan, tecrit ortadan kalkar ve düşünceleri topluma ulaşıp siyaseten rolünü oynayabileceği koşullara kavuşursa komplocu devletlerin oyunlarını yine bozacak ve politikalarını boşa çıkaracak. Abdullah Öcalan’ın bu etkisinden ve gücünden korktukları için komplocu devletler hala eski tutumlarını devam ettiriyor.

KÜRT POLİTİKASINA GÖRE

Görüşme yasaklarına ilişkin mahkeme kararlarının, kılıf uydurma formalitesi olduğunu, ancak bu mahkeme kararlarının hiçbir meşruiyeti olmadığını ve Türkiye’nin hukuk sisteminde, yasalarında bile dayanaksızlığını vurgulayan Dinç, şunları ekledi: “Görüşmelerin engellenmesi tamamen iktidarın siyasi iradesiyle gerçekleşmektedir. Türkiye, Kürt sorununda güvenlikçi politikaları esas aldığı her dönem bu politikanın gereği olarak ilk adımı, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi ağırlaştırmak olmuştur. Devletin 2015’ten beri devam eden politikası da böyledir.”