‘Diyarbakır 5 Nolu Hapishanesi utanç müzesine dönüşmeli’

78’liler Derneği Amed Şube Eşbaşkanı Hüseyin Barış ve Amed Mimarlar Odası Eşbaşkanı Selma Aslan, Diyarbakır 5 Nolu Hapishanesinin bir utanç müzesine dönüşmesi gerektiğini söyledi.

12 Eylül 1980 darbesinde on binlerce kişinin işkence gördüğü ve dünyanın en kötü 10 hapishanesi arasında olan Diyarbakır 5 Nolu Hapishanesi, son yıllarda tamamen boşaltılmış ve Türk cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kültür merkezi yapılması yönündeki açıklamaları olmuştu. 78’liler Amed Şube Eş Başkanı Hüseyin Barış ve Amed Mimarlar Odası Eşbaşkanı Selma Aslan, konuya ilişkin konuşarak, hapishanenin utanç müzesine dönüştürülmesi gerektiğini söylediler.

Dünyanın en kötü 10 hapishanesi listesinde yer alan, 1980 yılında inşa edilen ve darbeden sonra binlerce siyasi tutsağın rehin alındığı Diyarbakır 5 Nolu Hapishanesi, özellikle Kürt toplumunun hafızasında ciddi bir yer ediniyor. Envai çeşit işkencelerin uygulandığı, ölüm orucu gibi büyük direnişlerin olduğu ve Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin lider kadrolarının da kaldığı bu hapishane, son yıllarda tamamen boşaltıldı. Türk cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kültür merkezi olarak değerlendireceklerini söylediği bu mekan, Kürtler açısından direnişin kalesi olarak tanımlanıyor.

78’liler Derneği Amed Şube Eşbaşkanı Hüseyin Barış ve Amed Mimarlar Odası Eşbaşkanı Selma Aslan, mekanın hafızası ve söz konusu hapishanenin neden korunması gerektiğine ilişkin değerlendirmelerde bulundular.

Hüseyin Barış, 1980 yılında gözaltına alındığında 2 ay boyunca birçok işkence yöntemine maruz kaldığını ve 5 Nolu’ya getirildikten sonra da bu işkencelerin devam ettiğini belirtti. Barış, dosyasında tutuklanmasına delalet hiçbir şeyin olmadığını ancak buna rağmen 10 yıl boyunca 5 Nolu’da tutulduğunu kaydetti.

İNSANLIK İÇİN UTANÇ MÜZESİ

Barış, yaşanılanların asla unutulacak şeyler olmadığını vurgulayarak, şöyle devam etti: “Hem bizi hem de ailelerimizi perişan ettiler. Sadece ben değil, 50 bin insana bu zulüm yapıldı. Diyarbakır zindanı, bence dünya sıralamasında ilk 5’in içerisindedir. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin işledikleri savaş suçları bugün utanç müzesi halinde dünya kamuoyuna tanıtılıyor. O yüzden Diyarbakır Zindanı da muhakkak müze statüsünde değerlendirilmelidir. Kültür merkezi ve benzeri bir yapılaşmasının asla olmaması gerekiyor. Orası, sadece Kürtler için değil, tüm insanlık için bir utanç mekânı haline gelmelidir.”

MEKANLARIN HAFIZALARI ÇOK ÖNEMLİDİR

Selma Aslan ise, 5 Nolu’nun Amedlilerin bir hafızası olduğu ve bireyin zaman içerisinde mekanda yaşadıklarının o mekanın oluşmasıyla alakalı olduğunu söyledi. Aslan, toplumsal hafızanın oluştuğu mekanlardan birinin de hapishaneler olduğunu ifade ederek, şunları paylaştı: “Geçmişteki hafızanızla geleceği aynı zamanda planladığınız durumlar ortaya çıkıyor. Dolayısıyla mekanların hafızaları çok önemlidir. Toplum açısından o kolektif hafızanın korunması ve gelecek nesillere aktarılması çok önemlidir. 1980 yılında Diyarbakır Cezaevi'nin inşası bitiyor ve 12 Eylül'den sonra da askeri cezaevi olarak kullanılmaya başlanıyor. O tarihten itibaren aslında bir işkencehaneye dönüşen ve yıllarca bir sürü insanın oralarda hem ölümleri hem de farklı farklı acılar yaşadığı bir mekana dönüşüyor”.

TÜRKİYE’DE HAFIZA KORUNMUYOR

Diyarbakır Cezaevi’nin müzeye dönüştürülmesi uzun süredir gündemde olan bir konu olduğunu hatırlatan Aslan, “Bir günde, bir gecede Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Diyarbakır'a gelmesiyle aniden cezaevi tamamen boşaltıldı ve mülkiyeti Adalet Bakanlığı’na ait iken Turizm Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredildi. Türkiye genelinde hafızayı korumak yerine, onu yok etmek ve yıkmak üzerine şekillenen bir iktidar ve sistem var. Böyle de olunca aslında çok kaygıların olduğunu söyleyebiliriz. Siz orayı müze yapacaksanız, öncelikle bu kentte yaşayanlar ne hissediyorlar, ne düşünüyorlar, nasıl bir müze yapacaksınız onu araştırmanız lazım. Hâlâ Kürt halkının varlığı tartışılırken ya da işte bu tek millet üzerinden Türkiye toplumu şekillendirilmeye çalışılırken, Diyarbakır Cezaevi'ndeki tutsakların orada oluş nedenleri, sonuçları üzerinden nasıl bir yapılaşmaya gideceksiniz?” diye konuştu.

ACILARIN ÜZERİNE MUTLULUK İNŞA EDİLEMEZ

Aslan, Diyarbakır Cezaevi ile ilgili bir kararın sadece iktidarın veya onun kurumlarının tasarrufunda olmaması gerektiğinin altını çizerek, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Yaşanılanlarla bir hesaplaşmayı da beraberinde getiren bir müzeye dönüşmesi gerekiyor elbette. Şimdi o dönem orada kalan insanlar nasıl travmalar yaşadılar? O yüzden de onlarla beraber kurgulanması gereken bir hafıza mekanı olması gerekiyor aslında. Toplumun hafızasında yer edinmiş olay ve olguların o toplumu canlı tutacak yapıların üzerinde yapılacak olan çalışmalarla yıkmak ve başka bir şeye dönüştürmek üzerine bir çalışma yapılmaması gerekiyor. Mevcut yaşananların korunduğu, bütün çıplaklığıyla herkesin işte görmeyen, bilmeyenlerin de görebileceği ve belki bu beraberinde başka bir sorgulamanın da yaşanacağı bir mekana dönüşmeli. Örneğin, Diyarbakır Cezaevi'nde gardiyan olan birinin de o cezaevine gittiği zaman belki o dönem koşullarında ortak olduğu suçlarıyla yüzleşmeyi de beraberinde getirecek bir mekan olmalı. Yine bir yakınını o cezaevinde işkencelere maruz kalmış birinin de gittiği zaman orada onu hissedebilmeli. O acılar üzerine başka bir mutluluk gibi yaşananları unutturacak mekanlar yaratmamak gerekiyor”.