Ermeni soykırımın başladığı Tatavla’da anma düzenlendi

Ermeni soykırımın 107. yıl dönümünde 250 Ermeni aydının gözaltına alınıp sürgün edildiği eski ismiyle Tatavla, bugünkü adıyla Kurtuluş’ta anma etkinliği düzenlendi ve yüzleşme çağrısı yapıldı.

Ermeni soykırımın başlangıcı noktası olan 250 Ermeni aydının gözaltına alınıp sürgün edildiği eski ismiyle Tatavla, bugünkü adıyla Kurtuluş’ta anma etkinliği düzenlendi.

Tatavla halkı tarafından yapılan anmaya, HDP Milletvekili Garo Paylan, HDP Şişli İlçe Eşbaşkanı Ali Bal’ın yanı sıra çok sayıda yurttaş katıldı.

Soykırımında yaşamını yitiren aydınlar ve katledilen Agos Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink ile Sevag Balıkçı’nın resimleri taşındı, “ 1915 O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler” yazılı pankart açılarak mumlar yakıldı.

SOYKIRIM KADAR İNKAR DA FELAKETTİR!

Ermeni ağıtların çalındığı anmada ilk konuşmayı yapan HDP Milletvekili Garo Paylan, bundan tam 107 yıl önce 23 Nisan’ı 24’üne bağlayan gecenin dönemin cuntası Talat ve Enver paşaların talimatıyla 250 Ermeni aydının, yazarın ve siyasetçinin evlerinden gözaltına alınıp katledildiklerini hatırlattı. Soykırımdan sonra topraklarından sürülen Ermeni halkının da katledildiğini anlatan Paylan, “İşte bu büyük felaketin üzerinden tam 107 yıl geçti. Ermeni soykırımı elbette büyük bir felaketti ama bundan daha da büyük bir felaket, 107 yıldır süren inkardır. İnkar politikaları maalesef cezasız bırakılan soykırımı tekrarlattı” dedi.

ADALETİ BULARAK BU DÜNYAYA VEDA ETMEK İSTİYORUZ

Bu topraklarda sadece Ermenilere değil Kürt, Alevi ve bu toprakların tüm öteki halklarına da karşı da benzer suçların işlediğini vurgulayan Paylan, cezasız kalan suçların da maalesef tekrarlandığını kaydetti.

Babaannesinin soykırımda sağ kalmış tek yetim olduğuna işaret eden Paylan, “Benim babaannem bu topraklarında adalet bulamadan bu dünyaya veda etti. Aynı şekilde babam da hayata kalmış ikinci kuşak Ermeni olarak adaleti bulamadan bu dünyaya veda etti. Ben ve benim gibi üçüncü kuşak Ermeni hala adalet arıyor. Ancak maalesef ülkemizde yeniden büyük bir karanlık devam ediyor, kötülük yoluna devam ediyor. Ama buna karşı da özgürlük ve adalet mücadelesi de devam ediyor” diye konuştu.

SOYKIRIM FAİLLERİNİN İSİMLERİ OKULLARDA, CADDELERDE, MEYDANLARDA

Soykırım kadar büyük bir felaketinde faillerin isimlerinin okullara verilmesi olduğunu kaydeden Paylan, Ermenilerin yoğun yaşadığı mahallelerde Talat Paşa İlkokulu olduğuna dikkat çekti. Bu ülkedeki tüm çocuklarının Talat Paşa İlkokuluna gittiğini, Enver ve Cemal paşa isimli caddelerinde gezip, meydanlarında buluştuklarını hatırlatan Paylan, “İşte soykırım kadar büyük bir felaket de budur. Almanya’da bugün Hitler caddeleri olsaydı, Goebbels meydanları olsaydı nasıl bir Almanya olurdu, bunu hepimiz düşünelim. İşte biz Talat Paşa okullarında çocuklarımızı okutuyoruz, Enver Paşa sokaklarında dolaşıyoruz. Bu yüzden de soykırım iklimi devam ediyor. Bu iklime son vermek için adaleti arıyoruz, suçların bir daha tekrarlanmamasını istiyoruz ve Türk, Kürt, Ermeni halkların adaletle barışmasını ve kardeşçe yaşamasını istiyoruz” vurgusunda bulundu.

Bugün burada soykırımda yaşamını yitiren aydınlara, yakın tarihte katledilen Hrant Dink ve Sevag Balıkçı’nın da resimlerinin eklendiğini belirten Paylan, “Biz bu fotoğrafların çoğalmasını istemiyoruz. Hiçbir kardeşimizin Ermeni olduğu için, Kürt olduğu için, Alevi olduğu için bu topraklarda acı yaşamasını istemiyoruz. Biz intikam değil adalet arıyoruz. Adalette ancak bu topraklarda sağlanabilir” dedi.

Konuşmanın ardından Tatavla halkı adına açıklamayı Ferda Önen okudu. Her şey bundan tam 107 yıl önce, bu gece, burada başladığını hatırlatan Önen, “ Osmanlı Hükümeti, 23 Nisanı 24 Nisan’a bağlayan gece, başkent İstanbul'da yaşayan yaklaşık 250 Ermeni aydın, yazar, gazeteci, sanatçı ve iş insanının derhal tutuklanmasını emretti. Eski adıyla Tatavla, değiştirilen adıyla Kurtuluş, bu tutuklamaların başlatıldığı ve en yoğun uygulandığı bölgeydi” diye konuştu.

Tutuklamalar ertesi gün ve sonrasında devam etti. 24 Nisan 1915'te İstanbul'daki Ermeni toplumundan tutuklanan ve sürgüne gönderilenlerin sayısı 2.234’e yükseldiğini anlatan Önen, Anadolu’dan Ermenileri sürmeye yönelik zorunlu tehcir uygulaması aynı gün her yerde başlatıldığını belirtti.

Çok kimlikli, çok inançlı, çok kültürlü bir ülke yerine Müslüman-Türk tek tip bir ulus-devlet yaratmak isteyenlerin, yüzlerce yıldır bu topraklarda birlikte yaşadıkları Hristiyanları tehdit olarak gördüklerini dile getiren Önen, tek tip bir toplum ve ulus-devlet yaratmak isteyen İttihat ve Terakki önderlerinin, Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı karmaşa ortamından faydalanarak 1915 yılında harekete geçtiğini, sadece Ermeniler değil Asuri topluluklardan Süryaniler, Keldaniler, Pontoslular ve Rumlar da bu büyük operasyondan paylarını aldıklarına dikkat çekti.

Ermenilerin, İstanbul’dan ve Anadolu’nun farklı noktalarından kafileler halinde Suriye çöllerine sürgüne çıkartıldıklarını anlatan Önen, kafilelere katılanların büyük bölümü yollarda öldüğünü veya öldürüldüğünü belirtti.

Devletin kolluk kuvvetlerinin yanı sıra, cezaevlerinden bu amaçla serbest bırakılan katillerin oluşturdukları çeteler ve sürgün yollarındaki yöre halkından kışkırtılan pek çok insan kafilelere saldırdığını söyleyen Önen, “Saldırganlar, Ermenilerin yanlarına alabildikleri değerli eşyalarını, paralarını, altınlarını gasp ettiler, tecavüz ettiler, öldürdüler, katliama ortak oldular. Gidenlerin mal, mülk ve arazilerinin üzerine çökenler bunları kendilerine sermaye yaptılar. Bu dönemde on binlerce çocuk ailelerinden koparıldı. 1,5 milyona yakın insanın katledildiği bu büyük operasyon sonrası, bu toprakların 2 milyonluk kadim topluluğundan, bir avuç insan kaldı. Ve bu halkın uğradığı zulüm ve katliam, uluslararası hukukta yeni bir kavramın ortaya çıkmasına vesile oldu: JENOSİT, yani SOYKIRIM” diye konuştu.

Birleşmiş Milletler’in Ermeniler’in maruz kaldığı felaketten hareketle “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”ni onayladığını hatırlatan Önen, 2007 yılında, Uluslararası Soykırım Alimler Cemiyeti, Osmanlı Devleti'nin 1914 - 1923 yılları arasında Ermeniler, Asuriler, Pontoslular ve Rumlara yönelik harekatını soykırım olarak tanımladığını belirtti.

Trakya pogromuyla, Varlık Vergisiyle, 6-7 Eylül 1955 saldırılarıyla tasfiye politikası devam ettiğini vurgulayan Önen, 2011 yılında yine bir 24 Nisan günü, Sevag Balıkçı’nın askerliğini yaparken öldürüldüğünü, sadece Ermeniler’in değil halkların eşitlik ve kardeşliğini savunan herkesin dostu olan Hrant Dink’i 2007 yılında, göstere göstere gelen organize bir cinayetle hayattan kopartıldığını hatırlattı.

Bu toprakların ırkçılıktan çok çektiğini ve çekmeye devam ettiğini kaydeden Önen, “Bu topraklar artık daha fazla Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa, Bahaeddin Şakirler görmesin istiyoruz. Bu topraklar Zabel Yesayanların, Gomidas Vartabedlerin, Mıgırdiç Margosyanların, Hrant Dinklerin, Sarkis Seropyanların, Musa Anterlerin, Ahmet Kayaların, Yaşar Kemallerin, Tahir Elçilerin kardeşlik ruhuyla, üzerinde yaşayan tüm halklara ve inançlara yurt olmaya devam etsin istiyoruz. Yoksa, Yaşar Kemal’in dediği gibi, ‘o iyi insanlar, o güzel atlara binip gitmeye’ devam edecekler. Soykırımda yaşamını yitirenleri saygıyla anıyor, devleti ve siyasi iktidarı, gerçek bir yüzleşme için adım atmaya çağırıyoruz” dedi.