Eylemdeki tutsaklar hücrelere atılıyor

İHD İstanbul Şubesi Yürütme Konseyi Üyesi ve ÖHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu Üyesi Avukat Fırat Vural, açlık grevindeki tutsaklara soruşturmasız direkt hücre cezaları verildiğini söyledi.

Avukat Fırat Vural, İmralı’daki tecrit sisteminin sadece orayla sınırlı olmadığını, aynı zamanda Kürt sorununun çözümsüzlüğünün de ifadesi olduğunu belirterek, tutsakların bu yüzden oradaki düğümü açmaya çalıştığını söyledi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Yürütme Konseyi Üyesi ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu Üyesi Avukat Fırat Vural, ANF’nin sorularını yanıtladı.

Cezaevlerinde açlık grevleri devam ederken hak ihlallerinin de arttığı söyleniyor, İHD'ye ulaşan bilgileri paylaşabilir misiniz?

DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in direnişi ile başlayıp tüm hapishanelere yayılan açlık grevi sürecinde biz de İnsan Hakları Derneği Hapishane Komisyonu olarak gittiğimiz cezaevlerinde hem tespit ettiğimiz hak ihlalleri hem de mektupla bizlere ulaşan çok sayıda hak ihlalleri olduğunu gördük. Özellikle bazı pilot hapishanelerde uygulanan hak ihlalleri, açlık grevleriyle birlikte daha yoğun bir hal aldı. Açlık grevine başlayan tutsaklara cezaevi yönetimi tarafından verilmesi gereken limon, şeker, tuz, su gibi gıdaların yeterince verilmediğini, açlık grevine girenlerin sayısının çok olduğu cezaevlerinde bu ihtiyaçların hiç karşılanmadığını da tespit edebiliyoruz. Silivri, Tekirdağ, Gebze, Bakırköy, verilmesi gereken B vitaminin açlık grevine başladıktan sonraki 10 gün içerisinde verilmesi gerekirken 15 gün sonra verildiğini tespit ettik. Tekirdağ’da karbonatın verilmediğini ve ciddi sağlık sorunları yaşadıklarını tespit ettik. Genel olarak bu süreçte hem hapishane idarelerinin hem de giden doktorların insani bir noktada olmadığını biliyoruz. Bazı doktorları Tabip Odalarına şikayet ettik. Örneğin Tekirdağ’da Tabip Odası’na başvuru yaptığımız bir doktor, tutsaklara sağlık sorunlarından ziyade tahrik eden, hekimlik etiğini çiğneyen tavırlar sergiledi. Bu şikayetler sonucunda oraya giden doktorların da daha insani olarak yaklaştıklarını da gözlemledik.

Gebze, Amed, Batman, İstanbul ve Kızıltepe’de annelere saldırıldı, neden böyle bir saldırganlık sergileniyor?

Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması talepli açlık grevi tüm cezaevlerine yayılınca tutsak yakınları ve toplum tecridin kaldırılması talebini sahiplendi. Çocuklarına sahip çıkıyorlar ve bunun için hapishane önlerinden de çeşitli eylemlerle haykırmaya çalışıyorlar. Önce Gebze’de başlayan daha sonra Kızıltepe, Diyarbakır, Batman’da beyaz tülbentli annelerin devam ettirdiği eylemler var ve bu anneler çoğunlukla barış anneleri ve tutsak annelerinden oluşuyor. Bu annelerin talepleri çocuklarının yaşaması. Bu eylemlere polisin işkenceyi aratmayacak vahşi uygulamaları var. Polis şiddetinin Türkiye’de geldiği noktayı değerlendirdiğimizde aslında mahpusların taleplerine cevap olma yerine iktidar tarafındaki karşılığı annelere şiddet olarak döndüğünü görüyoruz. Çok meşru olan taleplere karşı kendi yasalarına uymak yerine annelere uyguladıkları bu saldırılar hukuka aykırıdır. Zaten İHD olarak suç duyurusunda bulunduk.

7 siyasi tutsak eylemle yaşamına son verdi. Grevlerden ötürü kayıp yaşanırsa hukuki karşılığı ne olur?

Tekirdağ’da Zülküf Gezen, Gebze’de Ayten Behçet, Erzurum’da Zehra Sağlam’ın Mardin’de Medya Çınar, Osmaniye’de Sıraç Yüksek ve Elazığ’da Mahsun Pamay bu süreçte yaşamlarına son verdiler. Devletin yaşam hakkını, sağlık hakkını korumak yerine bu uygulamaları anayasaya aykırıdır. Taraf olduğu uluslararası sözleşmelere de aykırıdır. Devlet pozitif yükümlülüğünü yerine getirmeli. Açlık görevlerinden ötürü bir mapusun yaşamının yitirmesi demek devletin de bu anlamda bundan sorumlu olması demektir. Çoğu ailenin hapishanelerde ‘ölüm olmasın’ tespiti devletin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmesine işaret ediyor.

Öcalan üzerindeki tecride vurgu yapılıyor, ancak tüm cezaevlerinde de yoğun tecrit uygulamalarının olduğunu biliyoruz…

Evet. Mahpusların temel talebi özellikle İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecridin kaldırılmasıdır. Aslında buradan Türkiye’deki uygulanan sistemin topluma yayıldığı tespitini de taşımaktadır. İmralı’daki tecridin kaldırılması barışın önünün açılması demektir. Bu, tecridin önemini ortaya koyuyor. Çözümün önünün açılmasını da vurgulamaktadır. İmralı’ya avukatların, ailenin gitmesinin yanı sıra bu bir çözümün de işareti olacaktır. 2011’den bu yana Abdullah Öcalan’ın avukatlarının görüştürmemesinden ziyade İmralı sistemin inşa ediliş biçimi bu tecridin Türkiye’de yakıcı bir gündem olduğunu ortaya koymaktadır. Kürt sorununun çözümsüzlüğünün dayatılması, bu tecridin aslında topluma yayılmasına da ifade ediyor. İmralı Adası’ndaki sistemin kalkmasıyla diğer bütün hapishanelerdeki uygulamalar kalkar. Bütün bunları bir bütün olarak düşünmemiz gerekiyor.

Grevdeki siyasi tutsaklara ayrıca cezaevleri tarafından soruşturma da açılıyor. Elinizdeki bilgiler nedir?

Şu an açlık grevinde olan 7 bin siyasi tutsağa soruşturmalar açılıyor. Tekirdağ T Tipi Cezaevi’nde direk hücre cezası verildi. Bunun hukuki olduğunu söylemiyorum ama çoğu hapishanede önce disiplin cezası verilir. Hücre cezası verilmesi tam bir hukuksuzluğu ifade etmektedir. Grevden önce de spora çıkmama, ortak alanlara gitmeme, telefonla görüşmeme, mektup gibi cezalar verilirken açlık grevlerinden sonra bu cezalar çok daha arttırıldı, çok daha sıklaştırıldı. Örneğin cezası biten siyasi tutsaklar, bu disiplin cezalarından kaynaklı tahliye edilmesi gerekirken tahliye edilemiyorlar.