Hatay’da beton santralleri kirlilik saçıyor

Hatay'daki beton santralleri yüzünden tarım arazilerinden zeytin bahçelerine, evlerin balkonlarından sokaklara kadar tozla kaplanıyor. İnsanlar, hava kirliliği yüzünden şehri terk etme noktasına geldi.

HATAY'DA ÇEVRE SORUNU

Hatay'da şehrin yeniden imarı sürecinde rezerv alan meselesiyle birlikte en çok tartışılan konu şehrin içerisinde kurulan beton santralleri. Mevzuat gereği yerleşim birimlerine en az 3 bin metre uzaklıkta olması gereken beton santrallerinin valilik izni ile köylere, mahallelerin içine kadar kurulduğu şehir, gri bulutlara teslim oldu. 

ANF’ye konuşan Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Nilgün Karasu, şehrin deprem sonrasında devlet ve özel sektör ortaklığıyla ekolojik yıkıma da uğradığını söyledi. Şehirde kanun ve mevzuatların rant için rafa kaldırılmasının halk sağlığını çok ciddi bir şekilde tehdit ettiğini belirten Karasu "10 bin nüfuslu bir yerde 11 taş ocağı, 9 beton santrali, 7 parke taşı üretim yeri, bir tane de asfalt şantiyesi var. Bu insanların herhangi bir hastalığa yakalanmadan yaşamını sürdürmesi mümkün mü?" diye sordu. 

YAŞANAMAYACAK BİR ORTAM

Yeniden inşayı hızlandırmak için firmaların ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik Hatay Valiliği tarafından beton santrali kurulmasına izin verilmesinin ekolojik anlamda benzeri görülmemiş bir felakete yol açtığını belirten Karasu, şehir merkezinden köylere kadar toz yığınları ile kaplanan Hatay'da depremden bu yana gündelik hayatı sürdürmenin en zorlaştığı sürecin yaşandığını söyledi. Karasu, şunları paylaştı: “Şu an taş ocakları Antakya'nın her yerine dağılmış durumda. Meraların, mahallelerin içi, zeytinlikler, bağlar... Depremin henüz 6. ayında ÇED zorunluluğu kaldırılarak 22 taş ocağına ruhsat verilmesine dair itiraz davası açmıştık. Dava sürecinde şehirdeki taş ocaklarının sayısı 54'e çıktı, şu an 60'ı buldu. Bunun yanı sıra beton santralleri var ki en büyük tehlikeyi yaratan onlar ve artık hayatımızın içindeler. Gerçekten yaşanmayacak bir ortam var. 

İHTİYAÇTAN DEĞİL MALİYETİ KISMAKTAN

10 bin nüfuslu bir yerleşim biriminde 11 tane taş ocağı, 9 beton santrali, 7 parke taşı işletmesi, bir tane de asfalt şantiyesi var. Buradaki insanların herhangi bir hastalığa yakalanmadan yaşamlarını sürdürebilmeleri mümkün mü? Belediye parklarının, okulların yanında; mahallelerin içindeler. Yetkililer, inşaat için gerekli malzemeleri farklı şehirlerden getirirsek maliyetin dışında nakliye ücreti de giriyor devreye, diyor. Ne olursa olsun bir yönetmelik var ve bizim tek talebimiz buna uyulması. Buradaki üretimin ihtiyaçla da alakası yok. Amaç maliyetten kısmak. Yönetmelik, yerleşim yerlerine 3 bin metre mesafeyi şart koşuyor. Sadece birkaç şirket maliyet hesabı yaptığında cebinden daha az para çıksın diye bizim ne sağlığımız kaldı ne de yeşilimiz. Sadece birkaç şirket daha fazla kazansın diye!"

DOLAYLI YOLDAN ‘ÇIKIN GİDİN’ DİYORLAR

Köylünün artık hayvancılık yapamadığını, çünkü hayvanını otlatacak alan kalmadığını; tarım faaliyetlerine devam edemediğini, çünkü o tozun içinden alınacak mahsulün kalitesinin düştüğünü belirten Karasu, “Köyler, bizi imdat çığlığı ile arıyor. Şu an Antakya genelinde bu santrallerin yapıldığı tüm mahallelerde bir ayaklanma durumu var. Sesimizi bizden başka kimse duymuyor yine. Bu maalesef hep böyle oldu. Aklın, mantığın, vicdanın kabul edebileceği bir şey değil. Dolaylı yoldan ‘bu şehirden çıkın gidin’ diyorlar. Demografik yapı çok ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya. İnsanlar bu şehirde, bu şartlarda yaşamak için direniyor" şeklinde konuştu. 

SADECE BİZİM ÇABAMIZ YETMEZ

Antakya'nın hava kirlilik ölçümünün Dünya Sağlık Örgütü'nün öngördüğü değerlerin 10 katından fazlaya çıktığına dikkat çeken Karasu, şehirdeki son iki ayda solunum yollarına bağlı hastalık şikayetiyle acil servise başvuran insan sayısındaki artışın bu durumun kanıtı olduğunu söyledi. Türkiye'nin her bakımdan en kirli şehrinin şu anda Antakya olduğunu, halkın yararına alınan hiçbir kararın olmadığını kaydeden Karasu, şunları ekledi: “Depremde evleri yıkılmayan insanlar böyle böyle dolaylı yoldan şehir dışına göçertilmeye çalışılıyor. Bozlu'da fotoğraflar çektim, sabah tertemiz olan bir balkon öğleden sonra sanki yıllardır ayak basılmamış gibi bir parmak toz içinde. İnsan dayanabilir mi bu şartlarda yaşamaya? Halk canından bezdi. Bizler önümüzdeki hafta Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü, İl Tarım Müdürlüğü ve İl Sağlık Müdürlüğü hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Köylerden, mahallelerden bireysel ve toplu olarak dava açanlar da var ama bu mücadele sadece bizim çabamızla yürümez."