Karayılan: Fransa gerçek failleri ortaya çıkarmakla yükümlüdür

PKK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan, Fransa hükümetinin, Paris’te 10 yıl arayla yaşanan iki katliamın gerçek faillerini açığa çıkarmakla yükümlü olduğunu, tüm Kurdistan halkının bunu beklediğini söyledi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan; Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in Paris’te katledilmelerinin 10’uncu yıl dönümünün arifesinde gerçekleştirilen 23 Aralık katliamının ardından Fransa yönetiminin bir imtihanla karşı karşıya olduğunu belirterek “Kirli siyasi ve ekonomik çıkarları mı, hukuku mu esas alacak? Bu dönemde bu netleşecektir. Doğru ve adil yaklaşım olmazsa Fransız devletinin sorumluluk altında kalacağı çok açıktır” dedi. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi de değerlendiren Karayılan, İmralı’da uygulanan işkence sistemi ve tecrit politikasının, sömürgeci hukukun da çok ötesinde olduğunu; tüm insani ve ahlaki yargıları ayaklar altına aldığını vurguladı. 

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, ANF’nin sorularını yanıtladı. Söyleşinin ilk bölümü şöyle:

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit gittikçe ağırlaşıyor. Türk iktidarı ne yapmaya çalışıyor?

AKP-MHP rejiminin, İmralı’da Önder Apo’ya karşı geliştirdiği uygulamanın hiçbir hukukta yeri yoktur. Çağımızda da bu izolasyon ve işkence sisteminin bir örneği bulunmamaktadır. Sömürgeci hukuk sisteminde bile bazı haklar vardır fakat şimdi İmralı’da uygulanan psikolojik işkence sistemi ve yılları alan tecrit politikası, sömürgeci hukukun da çok ötesinde bir durumdur. Aslında yeniden tanımlanması gereken, tüm insan haklarını ve ahlaki değer yargılarını ayaklar altına alan yeni bir uygulama biçimidir. Bu, Türk devletinin Kurdistan’da yürüttüğü soykırımcı siyasetin acımazlığını ve hukuk tanımazlığını ortaya koyan bir ayna gibidir. İmralı’da geliştirilen bu soykırımcı uygulama ile aslında bütün dünya, AKP-MHP faşist rejiminin gerçek yüzünü görmüş oldu. Önderliğimiz şahsında uygulanan bu politika aslında tüm toplumu kapsamaktadır. Topluma dönük bir tecrit, izolasyon ve son tahlilde ortadan kaldırma siyasetidir.

Avukatları ve ailesi, görüşme yapabilmek için başvurular yapmakta fakat hiçbir talep kabul görmemektedir…

Belirttiğiniz gibi, bugüne kadar sayıları binleri aşan avukat, İmralı’ya gidip görüşmek için başvuruda bulunmuştur. Barolar, milletvekilleri başvuruda bulunmuştur. Avukatları ve ailesi düzenli olarak, hemen her hafta görüşme talebiyle başvuruyor. En son uluslararası birçok hukuk kurumu da Önder Apo ile görüşme isteklerini kamuoyuna deklare etti. Yani uluslararası düzeyde belli bir yankı yarattı, AKP-MHP rejiminin yürüttüğü uygulama bir ölçüde deşifre oldu. Ulusal ve uluslararası çeşitli kesimler de İmralı’daki insanlık dışı hukuksuzluğa karşı açıklama yaparak tutum koydu. Bütün bunlara rağmen sırtını uluslararası komplocu güçlere dayayan Türk devleti, umursamaz bir biçimde, bu insanlık dışı uygulama ve hukuksuzluğu Önder Apo şahsında tüm halkımıza reva görüyor. Bu bir toplumsal işkence sistemidir. İmralı’da uygulanan budur. Tüm topluma dönük gerçekleşen bir işkence yöntemidir. Buna karşı Kurdistan’da gerillanın direnişi, İmralı’da Önderliğimizin ve yanındaki yoldaşlarımızın duruşu, cezaevlerinin baskıya ve işkenceye karşı direnişi, siyasal alandan tüm toplumsal katmanlara karşı yürütülen tüm baskı ve saldırılara rağmen gelişen direniş ve yükselen mücadele, Kurdistan’da uygulanan bu insanlık dışı işkence ve şiddet yönteminin, inkar ve imha siyasetinin sonuç almayacağını bir kez daha ortaya koydu.

Kürt halkının mücadelesiyle yükselen iradeleşme ve kararlılık; Kurdistan kadınının, Önderlik çizgisindeki kararlı özgürlük mücadelesi ve duruşu; gerillanın yenilmezliğini defalarca ispatlaması, Türk devletinin yürüttüğü bu şiddet politikasının hiçbir sonuç vermeyeceğini açıkça göstermektedir. Tek çözümün Önder Apo’nun çözüm perspektifi olduğu, gelişen bütün bu süreçler boyunca tekraren ispatlandı. Bu nedenle ‘Önder Apo’ya tecrit değil, özgürlük’ çözümün tek anahtarıdır. Türkiye’de demokrasinin, refahın gelişmesi; halkların kardeşçe, eşitçe ve özgür yaşamasının yegâne yolu, Önder Apo’nun özgürleşmesi ve perspektiflerinin yaşama geçirilmesidir. Bunun başka bir yolu yoktur. Yürütülen bütün direnişler, ortaya konulan iradeli duruş, bu gerçeği çok berrak bir biçimde ortaya koyuyor.

9 Ocak Paris Katliamı’nın yıl dönümüne yaklaşırken Paris’te ikinci bir katliamla üç Kürt insanı şehit düşürüldü. Bunlardan Evîn Goyî (Emine Kara) sizin de tanıdığınız bir arkadaşınızdı. Bu katliam hakkında neler belirtebilirsiniz?

Birinci ve ikinci Paris katliamları, Türk devletinin Kurdistan’da uyguladığı soykırım siyasetinin pervasızlığını gösteren diğer bir uygulamadır. Özellikle partimizin kurucu üyesi olan Sara (Sakine Cansız) yoldaşı, yine birlikte şehit edilen Rojbîn (Fidan Doğan) ve Ronahî (Leyla Şaylemez) yoldaşları, şahadetlerinin 10. yılında saygı ve minnetle anıyorum. Bu değerli arkadaşların anısına Paris’te 7 Ocak’ta gerçekleşecek olan büyük mitinge tüm yurtsever Kurdistanlıları ve dostlarını katılmaya çağırıyorum. Güçlü katılım, aynı zamanda Türk devlet yetkililerin yargılanması için de önemli bir mesaj olacaktır.

Son Paris şehitlerimiz, KCK Yürütme Konseyi Üyesi Evîn Goyî (Emine Kara) Mîr Perwer ve Abdurrahman Kızıl’ı saygı ve minnetle anıyorum. Mîr ve Abdurrahman özgürlük yürüyüşünde kararlılık ve fedakarlık duruşlarıyla öne çıkan yurtseverlerimizdi. Mîr Perwer’in bir Kürt yurtsever sanatçısı olarak ümit vaat eden büyük azmi, yeteneği ve mücadelesi, ne kadar derin bir öze sahip olduğunu göstermektedir. Yine Abdurrahman Kızıl’ın on yılları alan bir özgürlük sevdalısı ve emektarı olma gerçeği vardır.

Evîn Goyî yoldaş, yakından tanıdığımız özgürlük militanı ve özgür kadın çizgisinin kararlı, sarsılmaz bir öncüsüdür. Dürüstlük, samimiyet, fedakarlık ve özgürlük çizgisindeki ahlaklı duruşun simgesi olan, kahraman bir Kürt kadınıdır. O sıradan bir kadın değil, bireysel meziyetleriyle, samimiyeti, ciddiyeti ve yılları kapsayan derin emeğiyle öncü bir özgürlük savaşçısıydı. Botan’ın derin yurtseverliğinin ve Apocu mücadelenin, geliştirerek şekillendirdiği çok değerli bir devrimci militandı. Adeta bir toplumu yüreğinde yaşatan, Botan yurtseverliğinin, fedakarlık ve cesaretinin bir temsilcisi olarak mücadelemizde gelişip güçlenen bir yoldaştı. Bu açıdan Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı açısından Evîn arkadaşın şehadeti sıradan bir kayıp değildir.

Bu saldırının zamanlamasını nasıl yorumluyorsunuz?

Saldırının Roboskî Katliamı’nın yıl dönümüne 5 gün kala gerçekleşmesi tesadüf müdür? Hem Paris şehitlerinin 10. yıl dönümü hem de Roboskî şehitlerinin 11. yıl dönümü yaklaşırken, tam da bu süreçte Evîn Goyî ve diğer iki yoldaşın hedeflenmesi tesadüf olamaz. Evîn arkadaş, Roboskî ile aynı çevreden olan bir arkadaştı. Yani aynı aşiret ve akrabadırlar. Paris’te Sakine Cansızların çizgisinde mücadeleyi yükselten, bir yerde onların temsilcisi olarak Paris’e adım atan devrimci bir militandı. Bu her iki olayla yakın bağ içinde olan bir kişiliğin, bir öncü kadın militanının Paris’in orta yerinde hedeflenmesi tesadüf olabilir mi? Sözüm ona ırkçı denilen katilin, KCK Yürütme Konseyi Üyesi olan Evîn Goyî yoldaşı, bilinçli bir biçimde hedeflemesi, büyük bir planın uygulanan bir parçası olduğunu kim inkar edebilir? Açık ki bu bir plandır. Burada bilinçli ve örgütlü bir hedefleme ve uygulama durumu vardır. Bu kadar olayın, bu denli bir araya getirilip uygulanmasının tesadüfi olması düşünülemez.

Kurdistan halkına karşı sadece 1990’lı yıllarda 17 bin ‘faili meçhul cinayet’ adı altında sokak ortasında suikastlar yapmış, devlet terörünün alasını uygulayan soykırımcı Türk devletinin, özellikle Kürt kadınını bu kadar hedeflemesi hiçbir şekilde tesadüfi değildir. Önder Apo çizgisinin, sadece Kurdistan toplumu içerisinde değil, uluslararası düzeyde yaygınlaşmasında rol oynayan Özgür Kadın Çizgisinin bu biçimde önünün alınmak istendiği açıkça ortadadır. Dolayısıyla 2. Paris Katliamı’nın da tıpkı 9 Ocak 2013’teki katliam gibi MİT tarafından planlanmış bir uygulama olduğu açık görülmektedir. Biz silahsız ve savunmasız insanlarımızın bu biçimde, alçakça ve namertçe hedeflenmesini asla kabul edemeyiz. Mutlaka bunun hesabı sorulacaktır. Bu değerli yoldaşlarımızın anıları, Özgürlük Mücadelemizin başarıyla taçlanmasında yaşatılacaktır.

Faşist AKP-MHP rejiminin, özellikle özgür kadın hareketine kinci ve katliamcı yaklaştığını iyi biliyoruz. Öz yönetim direnişleri sürecinde 5 Ocak 2016’da Silopi’de bir mahalleden başka mahalleye geçmek isteyen Kurdistan halkının değerli evlatları özgür kadın hareketinin öncüleri olan Sêvê Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar ve yanlarındaki İslam adındaki genç yoldaşı, resmen kurşuna dizerek şehit ettiler. Ben bu dört arkadaşı ve onların şahsında tüm öz yönetim direnişlerinin kahraman şehitlerini saygı ve hürmetle anıyorum. Onlara verdiğimiz söze bağlı kalmanın gereklerini yerine getirme kararlılığımızı ifade etmek istiyorum. Onlar bir dönemin büyük kahramanları olarak tarihi bir rol oynadı. Onların direnişçi tutumları bugüne kadar mücadelemize zemin olan temel bir kuvvettir.

Paris’teki katliamlarla ilgili Fransız devletinin üstüne düşen görev nedir?

Paris’te 10 yıl arayla yaşanan bu önemli iki katliamın gerçek faillerini Fransa devleti açığa çıkarmakla yükümlüdür. Tüm Kurdistan halkı bunun beklentisi içindedir. Fransız demokratik çevrelerinin olaya yaklaşımı olumlu ve dostanedir. Aynı tutumu hükümet de göstererek suçluları açığa çıkarmalıdır. Bunun için 2013’teki katliamın karanlık kalmasına yol açan bazı karanlık hesap ve kirli ekonomik çıkarları değil, kaynağını 1789 Fransız Devrimi’nden alan ve beli bir düzey kazanan Fransız hukukunu esas alması gerekiyor. Bu konuda mevcut Fransız devlet yönetimi bir imtihanla karşı karşıyadır. Kirli siyasi ve ekonomik çıkarları mı, hukuku mu esas alacak? Bu dönemde bu netleşecektir. Doğru ve adil yaklaşım olmazsa Fransız devletinin sorumluluk altında kalacağı çok açıktır.

Devam edecek…