Kayyum, saray rejimin karakteridir

DEM Parti Milletvekili Ali Bozan, Kayyum politikalarının yerel yönetimlerin topluma sunduğu hizmetlerin niteliğini düşürdüğünü, özellikle Kürt halkının kültürel ve sosyal projelerden mahrum bırakılarak aidiyet duygusunun zayıflatıldığını söyledi.

ALİ BOZAN

Kayyum rejimi sonucunda, yerel yönetimlerin halkın ihtiyaçlarına göre geliştirdiği projelerin yerini, merkezi hükümetin ideolojik hedeflerine hizmet eden uygulamaların aldığını belirten DEM Parti Milletvekili Ali Bozan, kayyum dönemlerinin yerel demokrasinin yerini kontrol ve rant politikalarına bıraktığına dikkat çekti. Ali Bozan, üçüncü dönemde tekrar uygulamaya konulan kayyum politikalarını ve sonuçlarını ANF’ye değerlendirdi. 

Kürdistan’da iki dönemdir uygulanan kayyum rejiminin toplumsal hizmetlerin niteliğini nasıl değiştirdiği ve Kürt halkı üzerindeki etkileri üzerine değerlendirmeler yapan Ali Bozan “Kayyımın toplumsal hizmetler üzerindeki etkilerini anlatmadan önce, belki de Türkiye’de bir rejim haline gelen kayyım rejiminden söz etmek gerekir.

‘KAYYUM UYGULAMALARI SARAY REJİMİNİN TOPLUMA MÜDAJALE KARAKTERİ OLDU’

Dem Parti ve aynı siyasal gelenekten gelen partiler, 1999 yılından itibaren belediyeleri yönetmeye başladı. 17 yıllık yerel yönetim deneyimi, 2016 yılındaki kayyım atamaları ile kesintiye uğradı. 2016 yılında başlayan kayyım uygulaması, başta her ne kadar sadece HDP’li belediyelere yönelik görünse de zamanla, “kayyım rejimi” dediğimiz bir sisteme dönüştü. Kayyım rejimi sadece ele geçirdiği belediye yönetimlerini hedeflemiyordu. Önce, kayyım atanan Kürdistan’daki belediyeler hedefti. Sonrasındaki uygulamalar ve iktidarın yaklaşımı gösterdi ki, kayyım yaşamın her alanındaydı. Şu anda sokakta gezen birine ‘kayyım’ deyince aklınıza ilk ne geliyor diye sorsanız ilk vereceği cevap, ‘DEM Partili belediyeler’ olacaktır.

Bu kısım meselenin belki de en basit kısmı. Uygulamanın rejim haline gelmesi ise, DEM Partili belediye yönetimlerinin gasp edilmesi ile başlayan bir süreç. Ve 85 milyonun günlük hayatına, iş hayatına, düşünce dünyasına dahi müdahale ile her gün yayılmaya devam eden bir rejim. Çünkü yaşamın her alanını kontrol etmeye çalışan bir sistem söz konusu. Tüm kontrolü elinde tutmak isteyen ise en büyük kayyım, Erdoğan. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte, Anayasa’nın dahi kendisine vermediği yetkileri kullanmaya başladı. Örnek vermek gerekirse, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılmayacak konularda sıklıkla kararname çıkarıldı. Meclis’te sayısal çoğunluğu bulunmasına rağmen, adeta Meclis’teki kendi parti grubuna dahi güvenmeyen profil ortaya çıkıyor. Bu profilin adı kayyım rejimi.”

KAYYUM POLİTİKALARININ YEREL YÖNETİMLERE ETKİLERİ VE POLİTİK AMAÇLARI

Kayyım yönetimlerinin hizmet pratiklerinin toplum üzerindeki amacının, tümüyle rant odaklı ve uzun süreli iradeyi yok etmeye yönelik bir yöntem olduğunu söyleyen Ali Bozan, şöyle devam etti: “Kayyımların amacının Kürt halkının iradesini inkâr etme olduğu açıktır.

Kürdistan’da DEM Parti ile siyasi gönüldaşlık ve yoldaşlığın yüksek olduğu ve bunun temsiliyetlerle ortaya konulduğu illerde iktidar, zorba bir siyaset yürüterek kayyım rejimini sürdürme içerisinde. Yani YSK, adaylara temsiliyet onayı veriyor, adaylar seçime giriyor. DEM Parti kazandığı zaman da ‘Ama senin gözünün üstünde kaşın var’ gibi absürt ve hukukla bağdaşmayan gerekçelerle halkın itirazına rağmen kayyım atanıyor. Bu hiledir, sarayın zorbalık hilesidir. 2016’dan bu yana kayyım atanan kentlere bakın, kayyım pratiğine bakın; halk kayyımları bir hizmet temsiliyeti olarak görmüyor. Pratikte ayan beyan ortada olduğu için, kayyımların bir diğer adı hırsızdır; ihale hırsızları, rant hırsızları.

‘KAYYUMUN AMACI, KÜRT HALKININ İRADESİNİ İNKARDIR’

Meclis yok, denetim yok. Belediyenin kaynaklarını sarayın çiftliği gibi kullanıyorlar. Topluma hizmet götürmek ne anlama geliyor. Sosyal projeler geliştirmek, halka dokunmak değil midir? Kentin alt ve üst yapısını modernize etmek değil midir? Kayyım atanan kentler, modernleşmek yerine daha da geriye gidiyor. Halkın çilesi bitmiyor. Yolların hali ortada. Kentleşmenin başıboş bir şekilde nasıl da harap edildiği ortada. Kayyımlar neyle anılıyor? Diyarbakır’da altın varaklı oda sahipleri, Mardin’de milyonluk çerez ihalecileri, Batman’da ihale pay edicileri olarak anılıyor. Kayyımın amacı; hizmet değil, Kürt halkının iradesini inkardır. İnkarın olduğu yerde de hizmet olmaz; talan olur, hırsızlık olur.

Devlet diyor ki, Kürt kendi kendini yönetmenin ne olduğunu bilmesin, bunun tadına varmasın. 17 yıllık yerel yönetim pratiğinde Kürtler, belediye yönetimlerinin artıları ve eksileriyle kentlerini kendileri yönettiler. Kendi dilleri, kendi kültürleri, kendi tarihleri, kendi günlük yaşamları, kendi sokaklarıyla ilgili kararlar aldılar. İşte devlet aklının korktuğu ve karşısında durduğu nokta buydu. 8 yıllık kayyım dönemi olmasaydı, 25 yıllık kesintisiz, her yılı yeni birikim katan bir belediyecilik pratiği olacaktı. Çeyrek asırlık sürede, Kürdistan illeri bizim belediyecilik anlayışımızla şekillenecek ve yeniden kurulacaktı. Bu durum devleti ürküttü, ürkmeye de devam edecekler. Çünkü Kürt halkı, iradesini savunmakta kararlı. Her türlü zorbalığa ve inkara karşı Kürt halkı, iktidara şu cevabı veriyor: Ben varım ve benim temsiliyetimi kabul edeceksin.”

KAYYUM POLİTİKALARININ HALK, KÜLTÜR VE KİMLİK ÜZERİNDEKİ YIKICI ETKİLERİ

Halkın kültürel ve sosyal projelerden mahrum bırakılmasının, aidiyet duygusunu ve yerel kalkınmayı olumsuz etkilediğini de belirten Bozan, şu değerlendirmeyi yaptı: “Halk, kayyım süreçlerinde hizmetlerden uzaklaştırıldığı için halkla belediye arasında iletişimsizlik hali, bilinçli bir politika olarak uygulanıyor. Bir yandaş çarkının oluşturulduğu kayyımlı belediyelerde halka dair sosyal projeler üretilmiyor. Üretilen projeler de halka deği,l az evvel değindiğim gibi bir yandaş çarkına hitap ediyor.

Kültürel faaliyetler kısmına gelecek olursak, kayyımlar zaten bir inkâr temsiliyeti oldukları için asimilasyondan başka bir faaliyet yürütmüyorlar. Devlet kültürünü ve aklını Kürdistan’a yaymaya çalışıyorlar. Kürtlerin diline, kültürüne tahammül edemiyorlar. Batman’a atanan kayyım, daha görev başına gelir gelmez ilk işi, Kürtçeye karşı saldırı oldu. Batman Belediyesi'ne atanan kayyım, belediyenin Kürtçe yazılı Kadın Spor Kompleksi tabelasını kaldırarak yerine Batman Belediyesi Spor Kompleksi tabelasını astı. Yine kayyım atanan Batman Belediyesi’nde, iki dilli olan belediyenin internet sitesinden Kürtçe kaldırıldı. Bu çok açık bir şekilde Kürtlerin diline, kültürüne karşı bir inkâr değil mi? İnkarın olduğu yerde aidiyet de olmaz.

‘KAYYUMLAR TALANI AŞAN YAKLAŞIMLARLA BELEDİYELERİ YÖNETTİLER’

Halk, belediyeyi yerel sorunlarına çözüm merci olarak görmüyor. Derdi olsa gidip derman istemiyor. Çünkü biliyor ki, kayyım onun ilacı değil, onun varlığı karşısında belediyeye atanmış bir kişidir. 2016’dan bu yana kayyımlar, talanı aşan yaklaşımlarla belediyeleri yönettiler. Herhangi bir yeri işgal eden ordular, işgal ettikleri yerdeki halkı tarihinden ve kültüründen koparmak için ilk olarak tarihi binaları yıkar, kütüphaneleri yakardı. Kayyımların yaklaşımı da buydu. Belediyelerde Kürtçe’nin yasaklanması, Kürt şahsiyetlerin isimlerinin silinmesi, sosyal hizmetlerin askıya alınması ve kültürel projelere son verilmesi sıradan görülmemesi gereken yaklaşımlardır. Bu nedenle asıl hedef rant olarak gösterilse de rant, kayyımların görünen yüzü. Asıl hedef; Kürdün dili, kültürü ve tarihidir.”

‘KÜRTLER, DEVLETLE OLAN BAĞINI SORGULUYOR’

Seçim sistemi ve belediyelerin bir noktada Kürtlerin devlet ile olan bir bağının olduğuna dikkat çeken Ali Bozan, “Seçilmiş vekiller cezaevinde. Seçimle gelen belediye eş başkanlarının yerine kayyım atanıyor. Kürtler bu süreçte, geçmişte hiç olmadığı kadar devletle olan bağlarını sorgular oldu; seçimlerin varlığı tartışılır oldu. ‘Seçtiğim vekiller, eş başkanlar görevde kalamayacaksa neden sandık var?’ sorusunu her Kürt soruyor. Geçmişte kayyıma itiraz ağırlıklı olarak belediyelerin hizmetleri üzerinden yapılırken, şimdiki itiraz ağırlıklı olarak irade beyanı üzerinden yapılıyor. Düşünün, seçim öncesi ‘Oy vereceğiniz partinin belediye eş başkanlarının yerine kayyım atanabilir’ şeklinde yaygın bir propaganda yapılıyor. Ama tüm bu propagandalara rağmen halk sandığa gidiyor ve irade beyanında bulunuyor. O nedenle kayyım atamaları bir devlet aklıysa, 3 dönemdir kayyıma rağmen ortaya konulan tavır da bu devlet aklını gören ve kabul etmeyen bir irade beyanıdır. Bu irade beyanı, muazzam bir direniş ruhudur aslında; bu net tavrı gösteren, politik bir duruştur.”