GÖRÜNTÜLÜ

‘Hevra devrimci grupların izinden gittiği için baskılara maruz kalıyor’

Sık sık konserleri yasaklanan, üyeleri defalarca gözaltına alınan, tutuklanan Koma Hevra’ya yönelik baskılar devam ediyor. Devrimci müzik gruplarının yolundan gittiklerini söyleyen Koma Hevra üyeleri baskıların da bundan kaynaklı olduğunu belirtti.

KOMA HEVRA

Son dönemde Kürt müziğinde adını sıkça duyduğumuz Koma Hevra, çalışmalarının yanı sıra üzerinde yaşanan baskılarla da dikkat çekiyor. Gençlerden oluşan müzik grubunun verdiği konserler yasaklanıyor, grup üyeleri hakkında soruşturmalar açılıyor. Son olarak grubun solistlerinden Gencay Morkoç evine yapılan baskınla gözaltına alınarak tutuklandı. Çalışmalarına 4 Nisan 2019 tarihinde başlayan ve beşinci yıllarını dolduran Koma Hevra, şu anda öğrencileri olan, yeni sanatçıları eğiten ve kendilerini geliştiren bir konuma gelmiş durumda. Kurdistan’da ve Türkiye’de verdikleri konserler ilgiyle izlenen, özellikle Kürt gençliğinin ilgisini çeken Koma Hevra, son dönem artan bireyselleşmiş müzik anlayışının aksine devrimci bir kültür çalışması ve devrimci bir müzik yapmak konusunda ısrarını sürdürüyor.


Kome Hevra’nın özellikle komün olarak kendilerini tanıtması ve devrimci müzik geleneğine bağlılıkları da iktidarın dikkatini çekti. Son dönem çok sayıda konseri yasaklanan grubun çıktığı konserlere de soruşturmalar açılmış durumda. Son olarak tek tek açılan soruşturmalar ve gözaltılar ile de grup üyeleri kriminalize edilmeye, toplum nezdinde yarattıkları etki kırılmaya çalışılıyor. Grup üyelerinden ve grubun solistlerinden Gencay Morkoç 25 Ekim’de İstanbul’da evine yapılan baskınla gözaltına alınıp tutuklandı. Sonrasında da grup üzerinde baskılar devam etti, grup üyeleri hakkında soruşturmalar açıldı, grup üyesi Zeynep Doğan gözaltına alındı.

KAPİTALİZMİN TOPLUMU İSTİLA ETTİĞİ BİR DÖNEMDE ORTAYA ÇIKTIK

Koma Hevra üyeleri Baran Sünbül, Zeynep Doğan, Yusuf Keleş ve Eda Baydoğan ile grup üzerindeki baskıları ve devrimci müzik yapma ısrarlarını ANF’ye anlattı.


Kapitalizmin toplumu istila edip parçaladığı bir ortamda olduklarını ve bu dönemde demokratik, komünal bir yaşamın inşası için çalışmalarını yaptıklarını belirten grup üyelerinden Baran Sünbül, “Aslında en son söylemem gereken baştan söyleyerek başlayayım. Yeni dönemin kültürü kuşkusuz bu kadar liberalleşen, kapitalizmin toplumu istila edip parçaladığı bir ortamda, tam da demokratik ve komünal bir yaşamı inşa etme çabasında olan son dönemin fikri olarak nitelendirdiğimiz, yeni dönemin kültürü demokratik modernite kültürü veya demokratik ulus kültürüdür. Toplumun kuşkusuz en önemli olayı kültür ve sanat olayıdır. Kültür ve sanat olgusu olmadan bir toplumsallığın gelişmesi ve uzun vadeli ayakta durması mümkün değil. Peki, nedir kültür ve sanat?

Sanat kavramı ile başlayacak olursak, sanat biraz şekil vermek anlamına geliyor, biliyorsunuz kültür ve sanat olduğu sadece insana özgü, insana mahsus bir olgudur. Bunu değerlendirdiğimizde biraz insanlık tarihi, insanlık nasıl gelişti buna bakmak gerekiyor. İnsanlık aslında sanatla başladı diyebiliriz, insan ilk sanatsal eylemini gerçekleştirdikten sonra insanlık tarihi başlamış oldu. İlk sanatsal eylem toplumsallaşmayı ve kültürleşmeyi başlatıyor. Sanat toplumun yaşamsal olgularına hizmet ettiği sürece benimsenmiş ve gelişmiştir. Sonra kadın öncülüğünde bir değer silsilesi oluşuyor ve neolitik dönemde taçlanmış oluyor. Burada doğa ile iç içe ekolojik bir sistem söz konusudur. Daha sonra erkek egemen bir yapıya kavuştu ve mezbahalar tarihi olarak değerlendireceğimiz bir çarpık yaşam formu oluştu. Bir yalan oluşturuldu, insanlık en iyi devlet sistemiyle yönetilir diye ama kendilerinin de itiraf ettiği gibi bir mezbahalar tarihini geride bırakarak sonuçlandı” diye konuştu.

SANATÇI ROJAVA’DA HALKLARA UMUT OLAN SİSTEMİ SAVUNMALI

Beş bin yıldır devlet dışında bir sisteme izin verilmediğinin altını çizen Sünbül, “Aydınlanma çağında aydınlanma sanatı dediğimiz bir olgu ortaya çıktı. Burada liberalizm kışkırtıldı ve bu da çokça duyduğunuz klasik soru ortaya çıktı. ‘Sanat toplum için midir, sanat için midir’ gibi toplum tarafından kültür sanat olgusu yanlış değerlendirildi. Sonuç olarak paranın komutan olduğu, insanın birbirine düştüğü, herkesin kendini kurtarmaya düştüğü bir dünya oluşturuldu. Tam da bu noktada, neolitik kültürün bütün toplumsal değerlerini, ahlaki politik değerlerini günümüzün imkanları ile birleştirerek yeni bir kültür, neolitik kültürün daha olgunlaşmış, daha disipline edilmiş, demokratik modernite dediğimiz kültürü esas almak gerekiyor. Bunu yeni dönemin kültürü olarak ilan etmek gerekiyor. Aslında bir anlamda bu felsefenin dünyanın kurtuluşu olduğunu görmek lazım” dedi.

Rojava’ya yönelik saldırıların asıl hedefinin orada halklara umut olan sistem olduğunu vurgulayan Sünbül, sanatçıların Rojava sistemini savunması gerektiğini sözlerine ekleyerek şöyle devam etti: “Demokratik modernite sisteminin vücut bulduğu Rojava’ya da değinmek gerekiyor. Biliyorsunuz son dönem çete saldırıları artmış durumda, bu çete saldırıları neden yapılıyor. Başka ülkeler tarafından desteklenmediği sürece böyle bir imkana sahip olamazlar. Dünyaya yeni bir umut aşılayan, halklara umut veren Rojava sistemini baltalamak için yapılıyor bu saldırılar. Bu noktada sanatçıların bu kültürü halklara taşıması gerektiğini belirtiyoruz.”

2010 YILINDA BAŞLAYAN BİR KÜLTÜREL SOYKIRIM SÜRECİ YAŞANIYOR


Son dönemde özellikle Kürt sanatçıların devrimci kültür-sanat yaklaşımından uzak olduklarını, bunun da 2010 yılından sonra başladığını dile getiren grup üyelerinden Yusuf Keleş, “2010’lardan başlayan süreçte bir kültürel soykırım yaşanıyor. Özellikle Kürt sanatçı ve müzik gruplarında bireyselleştirme çok fazla. Özellikle gruplar tamamen ortadan kaldırıldı. Aanatçılarımız, gruplarımız sistemin dayattığı politikalarla kendilerine oto sansür uygulamaya başladılar. Açıkçası bu uzun zamandır devam eden sistematik saldırıların farkına varmak lazım. Kültür ve sanatı en iyi yapanlar özgür düşünenlerdir. Özgür düşünemeyen, sistemin dayatması doğrultusunda hareket edenler sanat yapamazlar. Oto sansürden çıkmak gerekir. Devrime hizmet edildiği noktada sistemin saldırıları başlıyor. Halka hitap edilen noktada saldırılar başlıyor.

Biz müzisyenler, sanatçılar buna bir çözüm bulmalıyız. Özgürce düşünüp, halkımızın duygularını, düşüncelerini sanatımıza yansıtmalıyız. Sistemin dayattığı sansürleri kabul etmemek gerekiyor. Son süreci de göz önünde bulundurduğumuzda inanılmaz bir sanatçı eksikliği var. Kültürün özüne hitap etmek yerine, kültürü bireyselleştirmiş, paraya dönüştürmüşler. Tam da bu süreçte bunu yıkmak gerekir. Dünya gelişirken bundan geri kalmamalıyız. Kürt sanatçılar tarih boyunca bir duyguya sahipken oto sansürden kurtulmamız, bunun içerisinden çıkmamız gerekiyor. Bu dönem maalesef sanatçılarımız tam olarak devrimci kültüre uygun bir şekilde bir tavır alamıyorlar. Şuan başka bir noktaya ulaşabileceğimiz, toplumsallaşacağımız bir aşamadayken kültür ve sanatımızı buna uygun bir şekilde yürütmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.

KOMA BERXWEDAN, KOMA AMED’İN YOLUNDA İLERLİYORUZ


Kürt müziğinde yozlaşmanın yoğun olarak 1980 darbesi sonrası olduğunu söyleyen grubun solistlerinden Zeynep Doğan, devletin bu yozlaştırma çabalarını Kürt sanatçılara yaptırdığını sözlerine ekledi. Doğan sözlerini şöyle sürdürdü: “1980 öncesi bir mücadele kültürü vardı, 80 sonrasında bir pop ve arabesk müzik kültürü oluştu. Devlet bunu özellikle Kürt sanatçılara yaptırdı. İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur gibi sanatçılar arabesk müzik ile halkın toplumsal isyanını bastırıp tamamen özgüvensiz, bireyselleşmiş bir toplum oluşturdular. Buna karşı Koma Berxwedan, Agirê Jiyan, Koma Amed gibi komün müzik gruplarımız da tekrar devrimci müzik kültürünü oluşturdular. Bizler de devrimci müzik gruplarının yolunda ilerliyoruz. Baskılar da bundan kaynaklı.

Bir ay önce grup üyemiz Gencay Morkoç tamamen uyduruk bir gerekçe ile gözaltına alındı ve tutuklandı. Şu an halen cezaevinde. Arkadaşımızı görmemiz de engellendi, yalnızlaştırma politikası uygulandı. Bunların tamamen sindirme, korkutma amaçlı olduğunu biliyoruz. Diğer arkadaşlarımız gibi Gencay arkadaşımız da çok güçlü, bu baskılarla yılmayacağını da biliyoruz. Yine aynı şekilde arkadaşımız tutuklandıktan iki gün sonra ev baskınıyla gözaltına alındım. Çalışmalarımızı aksatacak şekilde tutuklamaya sevk edildikten sonra adli kontrol cezası verildi. Çok yakın zamanda Amed’de verdiğimiz konserde söylediğimiz şarkılar gerekçe gösterilerek tarafıma tekrar bir dava açılmış. Sanatçıyız, söylediğimiz şarkıların suç olmadığını biliyoruz. Kürt kültürünü, dilini, özgürce ifade edene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.”

HEVRA OLARAK BASKILARA KARŞI DİRENECEĞİZ, TEK BAŞINA DEĞİLİZ


Hevra’nın dayatılan yozlaşmaya karşı ortaya çıktığını belirten Eda Baydoğan ise şunları belirtti: “Kapitalist sistemin ve liberalizm anlayışının amacı toplumu parçalama ve bireyselleştirme. Bunu özel savaş ile bağdaştırabiliriz. Devlet komünal yaşamı istemediği için bireysel sanatçılar yetiştiriyor. Biz buna tepki olarak, bireysel sanatçılara tepki olarak Hevra komünü kurduk.”

Yaşadıkları baskıların nedenlerine değinen Yusuf Keleş, Koma Hevra’nın komünal bir çıkış yapmasının rahatsızlık yarattığını belirterek şunları söyledi: “Biz özgür düşünüyoruz, toplumsal düşünüyoruz, halkın duygularını yansıtıyoruz. Bunlar sistem tarafından terörize ediliyor. Bir sanatçı toplumun duygularını yansıtamazsa sanatçı olamaz. Kürt halkının duygularının tamamını yansıtmak gerekiyor. Okuduğumuz şarkılar terörize ediliyor, sahnede yaptığımız açıklamalar terörize ediliyor. Kayyumu protesto ediyoruz ki en doğal hakkımız olmasına rağmen bu bile terörize ediliyor.

Arkadaşımız Zeynep’in de bahsettiği gibi bir arkadaşımız bulunduğu piknikten dolayı suçlandı. Kimin kime saldıracağının belli olmadığı bir dönemdeyiz. Koma Hevra olarak çıkışımızdan bu yana baskılara maruz kalıyoruz. Bu baskılar devam da edecektir. Biz de buna karşı direneceğiz. Biz müzisyeniz, özgür düşünüyoruz. Son süreçte bazı öğrencilerimizin aileleri bile arandı. Dediğim gibi bizler bunlara direneceğiz. Tek başımıza değiliz, bu toplumda bu duygular, bu hisler ortaktır. Tecrit hepimizin sorunu, kayyum hepimizin sorunudur. Sanatçılar oto sansür uygulamamalı.”