Kemalbay: Yolun zor kısmını geçtik; mücadeleyi büyütelim

HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, "Mücadeleyi daha yukarıya taşımamız gerekiyor. Şuna inanıyoruz ki, aslında yolun en zor kısmını geçtik" dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, partisinin haftalık grup toplantısında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kemalbay, geçtiğimiz hafta tahliye olan açlık grevi eylemcisi Nuriye Gülmen'i dün akşam ziyaret ettiği bilgisini paylaşarak, "Nuriye ve Semih, OHAL’e karşı mücadelede bir sembol oldu. Hukuksuz bir şekilde işlerinden atılanları temsil ettiler, onların sesini Türkiye ve bütün dünyaya duyurdular. Onlar akademisyen ve öğretmen olarak yaşamlarını sürdürüyorlardı, ama bir gecede 'terörist' oldular. Şimdi ailelerinin yanındalar ama açlık grevlerine devam ediyorlar. İşlerine geri dönmeleri talepleri, hepimizin talebidir. Hukuksuzluğa örtü olan OHAL Komisyonu; görevini yap ve bir ana önce Nuriye ile Semih’in dosyalarını görüş. Bu hukuksuzluk artık son bulsun. Nuriye ve Semih onurumuzdur. Onların mücadelesi, bizim de mücadelemizdir" diye konuştu.

SUR'DAKİ YIKIM POLİTİKALARI

Toplantıya Sur Platformu üyelerinin de katıldığını kaydeden Kemalbay, "Sur Platformu, Türkiye’de yaşanan kent, tarih ve kültür yağmasını anlattı. Sesini hem Türkiye halklarına hem de dünyaya duyurmaya çalıştı. AKP-Saray rejiminin en çok saldırdığı yer Kürt coğrafyasıdır. Orada rantçı ve yağmacı politikalarla yaşamı halkın aleyhine dönüştürmek ve kültürü, tarihi yok etmek üzere kurulu politikalar. Orada 'güvenlikçi', rantçı ve yağmacı politikalarla yaşamı halkın aleyhine dönüştürmek ve kültürü, tarihi yok etmek üzerine kurulu politikalar. Sur en ağır bedeli ödeyen yerlerden oldu. Sur aslında bir sit alanı, çivi bile çakılamaz. Sur’u herkes sahiplenmelidir. UNESCO’nun evrensel miras olarak tanımladığı Sur, AKP-Saray rejiminin yağmasıyla karşı karşıya. Sur’un yüzde 60’ı kamulaştırma adı altında yağmalandı. Ablukalar sonucunda gerçekleşmiş gibi göstermeye çalışıyorlar ama çatışmaların hiç olmadığı mahalleler bile AKP-Saray rejiminin yağmasın uğruyor. Burada, halkın konut hakkının sermayeye peşkeş çekilmesiyle karşı karşıyayız" dedi.

Kemalbay, Türkiye halklarını ve bütün dünyayı, Sur’a yapılan saldırılara karşı dayanışmaya etti.

İŞ CİNAYETLERİ

4 Aralık Dünya Madenciler Günü vesilesiyle madencilerin yaşadığı sorunlara da değinen Kemalbay, "Türkiye’de çalışma yaşamının ölümlerle anıldığı, ağır sömürü koşulları var ve maden işçileri en ağır koşullarda, kölelik şartlarında çalışıyorlar. Dün Şırnak’ta bir kömür ocağında grizu patlaması oldu. Bu iş cinayetidir. Bunlar kaza değildir. Maden ocaklarında Ortaçağ usulü üretim yapıldığını hükümet de biliyor, herkes de biliyor. Herkesin bildiği bir tehlike kaza olarak görülemez. Bu, kârı insan canını üzerinde gören bir anlayışın sonucudur. OHAL işte bu kötü koşulları körükleyen bir şeydir. İşsizlik ve yoksulluk, Şırnak’taki insanları bu madenlerde çalışmaya zorluyor. İnsanlar iş ortamı olmadığı için ilkel koşullarda evlerine ekmek götürmeye çalışıyorlar. Yaşamını yitiren maden işçilerini saygıyla anıyoruz. Onlarını anısına, mücadeleyi her zaman sürdüreceğimizi, işçilerin söz yetki ve karar sahibi olabilecekleri, haklarını arayabilecekleri güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına kavuşabilmeleri için mücadeleyi sürdüreceğimizin sözünü veriyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

ANAYASA MAHKEMESİ

Kemalbay, tutuklu HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve eski Eş Genel Başkan Figen Yüksekdağ'ın 6-7 Aralık'ta görülecek duruşmalarına da değindi. Kemalbay, şöyle konuştu: "Bu mahkemelere siyasi bir tasfiyenin aracı olduğu için, kendilerini yargılamak için gelen kişileri yargıladıkları için Selahattin Demirtaş duruşmaya getirilmiyor. Tutuklu olduğu dosyanın ilk duruşması tutuklanmasından 399 gün sonra olacak. Bundan 1 gün önce de Anayasa Mahkemesi Selahattin Demirtaş’ın başvurusunu görüşecek. 'Milletvekili tutuklu yargılanamaz' şeklindeki içtihat kararına uygun karar vermesi gerekirken Anayasa Mahkemesi şimdiye kadar sustu, uyudu, şimdi nasıl oluyorsa tam da duruşmadan bir gün önce başvuruyu görüşmeye karar verdi. AYM’nin görevi Anayasa’nın uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesiyken, işte gördüğünüz gibi tamamen sarayın partimize yönelik çizelgesine göre tutum alıyor ve tam da 1 gün öncesinde Selahattin Demirtaş dosyasını görüşmeye karar veriyor. Aynı gün 21 dosyayı inceleyecek. 21 dosyayı bir gün içinde incelediği zaman Selahattin Demirtaş başvurusu için 15 dakika kalacak. 15 dakikada o başvurunun sayfalarını çevirmekle geçer. 15 dakikada, yüksek yargı bilir, çay bile demini alamaz. 15 dakikada neyi inceleyeceksiniz?"

6 Aralık günü AYM'nin gündemine alacağı Demirtaş'ın bireysel başvurusuna ilişkin çağrıda bulunan Kemalbay, "Aynı Anayasa Mahkemesi, bir süre önce de Gülser Yıldırım’ın dosyasını incelemişti, içler acısı bir karardı. Bir Anayasa Mahkemesi’nin yazmayacağı bir gerekçe açıklamıştı. Öyle ki, sahte bir Twitter hesabını gerekçeye koymuştu. Polis fezlekelerinden kopyalanmış ifadeleri gerekçe yapmıştı. Anayasa Mahkemesi’ne sesleniyoruz; eğer onurunu kurtarmak istiyorsa 6 Aralık’ta hukuka göre bir karar verir. Hiçbir HDP’li cezaevinden yılmaz, biat etmez, korkmaz. Bizler, siz nasıl gelirseniz gelin dayanışmaya, mücadeleye, gerçekleri söylemeye devam edeceğiz. Hiçbir şey bizi, hakikatleri ortaya koymaktan alıkoyamaz" şeklinde konuştu.

BOZDAĞ'A YANIT

ABD'de görülen Reza Zarrab davasına ilişkin tartışmalara da değinen Kemalbay, "Bekir Bozdağ, 'ABD’de bir yargı tiyatrosu oynanıyor' dedi. On binlerce kilometre öteye gitmenize gerek yok. Tiyatro görmek istiyorsanız HDP’ye yönelik davalara bir bakın. Uyduruk fezlekelere bir bakın. Nasıl bir tiyatro oynandığını göreceksiniz. Aynı gecede 11 milletvekilimiz operasyona tabi oluyor. Hangi hukukta var bu? Bu tiyatro değil de nedir? Ahmet Şık’ı gözaltına alıp tutuklarken yaptığınız nedir? Nuriye ile Semih’e bir gecede terörist ilan etmeniz nedir? İşte tiyatro budur. Sizi bu tiyatroyu ortağınız Fethullahçılardan öğrendiniz. Onlardan öğrendiklerinizi HDP’ye karşı, demokrasi güçlerine karşı yapıyorsunuz. Boynuz kulağı geçmiş" dedi.

YOLSUZLUK

Kemalbay, gündemdeki yolsuzluk, para transferi tartışmalarına ilişkin ise şunları söyledi: "Türkiye’yi çalkalayan, büyük soru işaretleri yaratan bu yolsuzluk, rüşvet, hayali ihracat, kara para aklanmasıyla karşı karşıyayız. AKP Genel Başkanı Erdoğan oturuyor kalkıyor bunun bir algı operasyonu olduğundan bahsediyor. Siz bu 4 bakanı hani bir tanesi çok pahalı bir saat takmıştı, bir tanesi makaracı, onları şu Meclis’te aklamadınız mı? Eğer bir ülkede yolsuzluk varsa, rüşvet varsa onun araştırılacağı yer demokratik kurumlardır. Halkın önünde, şeffaf bir şekilde hesap verirsiniz, ondan sonra size iftira atan varsa ortaya çıkar. Siz ne yapıyorsunuz? Üstünü örtmeye çalışıyorsunuz. Halkı kutuplaştırarak, düşmanlar yaratarak yapmaya çalıştığınız, sorumluluktan kaçmaktır. Bu çete, kendisine muhalif gördüğü kesimlere hukuksuz operasyonlar yaparak kendisini saklamaya çalışıyor. Reza Zarrab bu ülkede gözaltına alındı. Türkiye'de de rüşvet kurtulmuş. Ardından Türk bayrağının önüne oturtularak, aslında bugüne kadar oraya saçılmış pisliklerin içinde yer alan kişi. AKP-Saray iktidarının ortaklarından. Şimdi, AKP-Saray iktidarı ne yapıyor? Arkadaki bayrağı getirmiş, pisliklerin üstünü örtmek için kullanmaya çalışıyor. 'Bu, millete, devlete, Erdoğan’a yapılan bir saldırıdır' diyor. Hayır! Bu, millete yapılan bir saldırı değildir. Siz şimdi Kürt düşmanlığı yaparak, sahte anti-emperyalistliğe soyunarak bu işin üstünü bayrakla örtemezsiniz. Bu ne yerli ne millidir, bu mesele bir rüşvet, talan ve hırsızlık meselesidir. Metal yorgunluğu değil, çöplükten gelen metan gazı kokuları var ve bayrak bunun üstünü örtmeyecektir.

Man Adası’nda para götüren Selahattin Demirtaş mı? Figen Yüksekdağ mı? Para ilişkilerine bulaşmış olan Ahmet Şık mı? Niye onlar rehin alınıyor. Tüm onurlu insanlar rehin, pisliklere bulaşmış olanlar da ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor. Hırsızlar dışarıda, onurlu insanlar içeride. Ama halk görüyor. Halk, bu adaletsizliği, bu çürümeyi mutlaka cezalandıracaktır. AKP-Saray rejimi aynı zamanda uluslararası suçları da ortaya çıkmış oldu. 15 yılın en ciddi krizini yaşıyorlar. 'Aynı gemideyiz' diyorlar. Hayır, biz Erdoğan’la, biz bu hırsızlarla aynı gemide değiliz. Soma’da yaşamını yitiren işçiler nasıl ki patronlarıyla aynı gemide değillerse, Aladağ’da yanarak yaşamını yitiren o çocuklar iktidarla nasıl ki aynı gemide değillerse biz de bu hırsızlarla aynı gemide değiliz. Biz Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Ahmet Şık, Nuriye ve Semih’le, işçilerle aynı gemideyiz."

EFRÎN'E SALDRI PLANI

Kemalbay, Türkiye'nin Efrîn'e dönük operasyon hazırlıklarına tepki göstererek, "Efrîn’e saldırarak Türkiye’yi yeni bir savaşa sokmaya çalışarak sıkışmışlıklarını aşmaya çalışıyorlar. 1 Aralık’ta Kuzey Suriye seçimleri oldu, gurur duyulacak bir demokratik süreç. 6 yıldır, milyonlarca insanın zorunlu göçe maruz kaldığı bu coğrafyada demokratik bir çözüm için adım atılması gerekiyor ama Erdoğan savaş için elinden geleni yapıyor. Ne istiyorsunuz Efrîn’den diyoruz, cevap vermiyor. Efrîn 6 yıllık savaştan kaçıp gelmiş insanlara ev sahipliği yapmış. Sayın Öcalan’ın başlattığı demokratik çözüm süreci işte bunu tarif ediyordu. Ağır tecrit koşularıyla Sayın Öcalan’ı susturmaya çalışıyorlar, onun çözüm önerilerinin üstünü örtmeye çalışıyorlar" diye belirtti.

AĞIR HAK İHLALLERİ

Geçtiğimiz günlerde Ağrı'ya giden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın oradaki söylemlerini eleştiren Kemalbay, "Ağrı’ya gitmiş, ya sen bu ülkenin halklarının iradesini ortadan kaldırdın, yüzde 70-80’lerle seçilen belediye eş başkanlarını tutukladın. Hangi vicdana, hangi adalete göre? Darbe yaparak gerçekleştirdin. Aynı gün benim de orada bulunmam gerekiyordu, Ağrı Kongremiz yapılacaktı. Her zamanki gibi iktidar olmanın fırsatlarını değerlendirdi ve il seçim kurulu karar verdi, HDP o gün yapamazmış kongresini, ertelemek zorunda kaldık. Halkımız bunları görüyor, bunların hesabını senden soracak" şeklinde konuştu.

Cezaevlerinde OHAL süreciyle birlikte artan ağır hak ihlallerine de dikkat çeken Kemalbay, şu değerlendirmelerde bulundu: "Cezaevleri bu iktidarın kendisini var edebilmek için muhaliflerini gönderdiği yerler. Onca darbe yaşandı ama hiç bu kadar insan tutuklanmadı. 220 bini aşkın insan cezaevlerinde. Birçok ilin nüfusundan fazla. Sistematik işkence, hasta tutsakların tedavi edilmemesiyle karşı karşıyayız. Anneler, yeni doğan bebekleriyle beraber cezaevlerine atılıyor. Hasta tutsaklar ancak ölürlerse çıkabiliyor. Vicdansız, adaletsiz bir iktidarla karşı karşıyayız. Bizler bu dönemlerde, mücadeleyi, dayanışmayı sürdürüyoruz. Gerçekleri söylemekten ve mücadele etmekten geri durmuyoruz. Cezaevlerindeki arkadaşlarımızın sesi olabilmek çok önemli. Ağır hasta tutsakların tahliye edilmesi için, bebekleri oyun bahçelerinde büyümesi için demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesini daha da yukarıya taşımamız gerekiyor. Şuna inanıyoruz ki, aslında yolun en zor kısmını geçtik."