Kobanê Davası’na Aysel Tuğluk’a özgürlük talebi damgasını vurdu

Kobanê Davası’nda savunma yapan siyasetçilerin avukatları hasta tutuklu siyasetçi Aysel Tuğluk’un tahliyesini istedi. Mahkeme heyeti, bir avukat tarafından “Hasta tutsaklara acil tahliye” yazısıyla protesto edildi.

Kobanê Davası olarak bilinen ve DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 22’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 10’uncu duruşması, 8’nci gününde Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki duruşma salonunda görülmeye devam edildi.

Davanın öğleden sonraki bölümünde HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş savunmasını yaptı.

İmralı görüşmelerinin hem parti kapatma hem de Kobanê davasında suçlama konusu yapıldığına dikkati çeken Selahattin Demirtaş, “İmralı görüşmelerinin resmi tutanakları Adalet Bakanlığı’ndan istensin. Görüşme tutanakları gelsin kim sanık, kim tanık, kim barışsever görelim” dedi.

Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlanan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sözlerine 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlayarak başladı.

Demirtaş, “Kadınların yaşamın her alanında eşit temsil ve söz hakkı edininceye ve tümüyle özgürlüklerini alıncaya kadar onların öncülüğünde yürütülecek mücadelede kadınlarla omuz omuza mücadeleyi büyütmekten onur duyarım” dedi.

AYSEL TUĞLUK’UN TAHLİYESİ İSTENDİ

Tutuklu demans hastası Aysel Tuğluk’un durumuna dikkati çeken Demirtaş, “Söz alan tüm arkadaşlarımız Aysel arkadaşımızın durumuna dikkat çektiler. Ben de onun durumuna dikkat çekmek için konuşmak istedim. Arkadaşlar, özellikle Kandıra’daki arkadaşlarımız meselenin vahametinin farkındalar. Bugün heyetin vereceği ara kararda Aysel Tuğluk’un en azından bu davadan tahliyesine karar vermeleri en doğru ve hukuki karar olacaktır. Evet kendisi hükümlü ama en azından infazının ertelenmesinin yolları açılır ve çıkarsa tedavisini dışarıda olma şansı olacak. Bugün Aysel Tuğluk için tutuk incelemesi yaparken bunu göz önünde bulundurulmasını ve tahliyesinin gerçekleşmesini istiyoruz. Aysel Tuğluk için hepimiz bir beklenti içerisindeyiz. Durum vahim olmazsa böyle bir talepte bulunmazdı arkadaşlarımız. Özenle davranılmasını rica ediyorum” diye belirtti.

‘AİHM AYM’Yİ ÇÜRÜTTÜ’

Figen Yüksekdağ’ın 13 Ocak 2022 tarihli AYM kararına dikkat çeken Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Savcının AYM’nin kararını kopyala yapıştır olması önemlidir. Bugüne kadar savcılık kendi mütalaasında hukuk hariç her şeye değiniyordu. Demek ki AYM diye bir yer var, kararları bağlayıcıdır. Anayasa 90’ıncı maddede bir kanundur. Orada da uluslararası sözleşmelerden bahseder. AİHM kararları da AYM kararlarından da üstündür. AİHM, AYM’nin kararlarını denetleyebilir. AYM en üst mercidir ama onun üstü de AİHM’dir. Savcı bey gözden mi kaçırmış, bilemiyorum. Niyet okumayacağım. AYM Figen Yüksekdağ kararında iki bariz hata yapmış. Yüksekdağ’ın konuşmalarında PYD ‘terör örgütü’ olarak tanımlanmıştır. AYM eksik bir karar vermiştir. AYM’nin PYD’yi ‘terör örgütü’ olarak gören ve Yüksekdağ’ın PYD’ye dair konuşmalarını ‘terör örgütü propagandası’ olarak değerlendirme kısmi hatalıdır. İkinci hatası AİHM büyük Daire kararına göre 6 Ekim akşamı HDP tarafından atılan tweete dair kesin kararı dururken, yine hatalı bir karar vermiştir. AYM’nin kararı bağlayıcıdır ama AİHM’den dönene kadar. Önünüzdeki dosyada bu AYM kararı çürütülmüştür. Biri Adalet Bakanlığı’ndan gelen resmi evrakla, ikincisi AİHM Büyük Daire kararıyla AYM’de verilen değerlendirilmeleri çürütmüştür.

YÜKSEKDAĞ HAKKINDA DAVA AÇAN SAVCI AYM’DE

Her yer siyasallaşmış durumda. AYM’de sayın Yüksekdağ hakkında karara imza atan heyet üyelerinin isimlerine bakıyorum. Yargıtay’da bir günlük görev yaptıktan sonra atanan birinin ismiyle karşılaşıyorum. İnsanın aklına her şey geliyor. Söz konusu başsavcı bize karşı çok sayıda soruşturma açmış, fezleke hazırlamış. Reddi hakimi gerektirecek bir şekilde hem savcı, hem hakim olmuş. Figen hanım hakkında İstanbul’da hazırlanmış çok sayıda dosya var. O dönemde de o kişi başsavcı, AYM’de hakim olmuş ve dosya önüne gelmiş. Savcının belirttiği AYM kararı dikkate alınacak bir karar değildir.

DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASI KANUNA AYKIRI

AİHM’in dokunulmazlığımızın Anayasa’ya aykırı şekilde kaldırıldığına dair kesin bir kararı var. İki sayfalık karar ve bunun çevirisi dosyaya getirilmelidir. Sizlerle uzun uzun hukuk kararını tartışmak isterdik ama ‘AİHM bizi bağlamaz’ şeklinde ara kararları kurduğunuz için ne kadar doğru bilemiyorum.

Milletvekillerinin yargılanabilmesi için usulüne uygun dokunulmazlığının kaldırılması gerekir. Size bir örnek vereyim, 301’den yargılamaya başladınız. Bir baktınız Adalet Bakanlığı’nda izin alınmamış. Bunu fark ettiğinizde davanın görülmesini durdurur, Adalet Bakanlığı’na yazı yazarsınız. Bu arada yapılanlar sayılmaz. Şimdi AİHM kararı kapsamında o tarihe kadar milletvekili olan arkadaşlarımız hakkında gerçekleşen hukuksal işlemler de hukuka aykırıdır. 

Biz bir gece yarısı dokunulmazlığımız varken evimiz yasa dışı basılarak, kaçırıldık. AİHM kararı bunu teyit ediyor. 4 Kasım 2016 gecesi kar maskeli polisler geldiğinde milletvekiliydik, ‘Bizi tutuklayamaz, gözaltına alamazsınız’ dedik. 5 buçuk yıl bunu anlattık. Şimdi haklıyız, elimizde bir mahkeme kararı var. Zorlu bir hukuk mücadelesi yürüttük. AİHM’de bir dava kazandık. Sizin de hukukçular olarak bu kararı inceleyip, ‘Bu davayı nasıl bağlar’ diye tartışmanız lazım.

Savcılık mütalaasında diyor ki; heyetin bağımsız olmadığını sanık ve avukatları vurgulamıştır. Bir önceki mütalaasında heyetin bağımsız ve tarafsız olduğunu söylemişti. Bu defa ise gözlemci sıfatı üstlenmiş. Bunu nerde söylüyor savcı, tutuk gerekçelerini sıralarken, ‘Siz heyetin tarafsız ve bağımsız olmadığını iddia ettiğiniz için bunu tutuk gerekçesi yapıyorum’ diyor. Bize diyor ki; ‘Bunları söylemeye devam ederseniz, ben de size tutuk gerekçesi yapacağım’ Yanlış yerde oturuyorsunuz. Sizin müşteki yerinde oturmanız lazım. Marangoz sizin kürsünüzü yanlışlıkla heyetle aynı seviyede olacak şekilde yaptı diye avukatlara bize tepeden bakmayın. Silahların eşitliği diye bir şey var. Sizde bizimle eşitsiniz.  Kürsünüz yüksek diye bize ya da heyete ayar vermeye çalışıyorsunuz. Neyi gözlemliyorsunuz. Sizin işiniz gözlemlemek ve bunu mütalaaya aktarmak değil. Size ne oluyor, heyete ‘Ey heyet sizi de gözlemliyoruz haberiniz olsun’ mu diyorsunuz. Hangi kulvarda gözlemliyorsunuz, siyasi bir kurum mu var arkanızda. Bunu mütalaanızda görmek istiyoruz.

Başından beri özel savcı havası yaratmaya çalışıyorsunuz. Kimi temsil ediyorsunuz bilmiyorum. Arkanızda bir siyasi aktör mü var bilemiyoruz. Bunu mu gösteriyorsunuz bilemiyoruz. Kim adına heyete ya da bize mesaj veriyorsunuz. İşiniz gözlemlemek değil. Bunun hukukla alakası yok. Reddi hakimde bulunmak tutuk devam gerekçesi midir? Korkalım mı? istiyorsunuz.  Heyetin hukuk dışı kararlarını sorun etmeyelim mi? Heyet duruşmayı selametle yürütme gayesinde savcının içi kıpır, kıpır neden bilemiyorum.

ESKİ BAŞKAN ŞU AN AVUKAT

Sizden önceki başkan Bahtiyar Çolak’a dair defalarca reddi hakime yönelik itirazlarımızı sunduk. O dönemde de iddia makamı rahatsızdı. Bahtiyar Çolak’ın suçlu olduğunu iddia etmiyoruz, herhangi bir soruşturma geçiriyorsa da tüm heyeti bununla itham etmiyoruz. Bahtiyar Çolak bu yargılamayı başlatan heyetin başkanı, çok önemli bir misyon yürüttü. HSK tarafından özel olarak atandı. Sonrasında kovid-19’a yakalandığı söylendi. ‘Geçmiş olsun’ dedik, bekledik. Dosyada rapor da yoktu, sormadık da. Asaleten dosyaya atandınız. Oldu bittiyle HSK tarafından özel atanan heyet değiştirildi. Bahtiyar Çolak ile ilgili ciddi iddialar basında ortaya çıktı. Yargılamanın sonucu belirleyen ara kararlara imza atan başkan Çolak’a dair ‘Dedeler’ isimli organize suç örgütünde olduğuna dair soruşturma yürütüldüğü iddiaları var. Bahtiyar Çolak’ın 35 gün önce hakimlikten istifa ettiği, Ankara Barosu’na başvurduğu ve 7 gün önce Türkiye Barolar Birliği (TBB) tarafından dosyasının Adalet Bakanlığı’na gönderildiğini öğrendik. Kendisi şu an avukat.

Savcı mahkemenin heyetin bağımsız ve tarafsız olduğuna dair iddialarımızdan çok rahatsız. Daha önce başkanlık yapan bir üye hakkında bu tür iddialar varsa bizim çok dikkat etmemiz gerekiyor. Avukatlarımızı dışarı atan, bize tepeden bakan, yargılamayı kadük hale getiren, kişisel fevri çıkışlarıyla adil yargılamadan çıkaran kişi ciddi ithamlar altında ve avukatmış. Bunları sormayalım mı? Bunları sorarsam benimle ilgili tutuk gerekçesi yapar mısınız?

Dosyada yer alan Murat Karayılan, Duran Kalkan ile ben defalarca yüz yüze görüşme yaptım. Ben gitmemişsem de heyetimiz gitmiş. Ve her dönüştü oradan yazılı belge getirdik. O belgelerin bir örneğini Adalet Bakanı ve MİT müsteşarına sunduk. Bizim polis korumalarımız dahil Habur sınırında bulunan polisler bize şu soruları sordular; ‘Mektup aldınız mı? Silahlar bırakılacak mı?’

Biz resmi görüşmeye gidiyoruz, iki tweeti mi bize söyleyemiyorlar. Yok o tweetler bize çiple geliyormuş, yok biz onu sadece bir bilgisayardan açıyormuşuz. 2014’ten söz ediyoruz ya bu ülkede barış sürecinin olduğu, İmralı’da Kandil’de aynı hafta içerisinde görüşmelerin yapıldığı süreçten bahsediyoruz. Bu itirafçı beyanları ayıptır. Biz devletin yetkilileriyle en rahat görüşen siyasetçilerdik. Bu dosyada öyle bir hava yaratılmak isteniyor ki illegal bir çalışma yürütüyormuşuz gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Cumhurbaşkanının bile o dönemde selam gönderdiği ve cevabını aldığı bir süreçten bahsediyoruz. Siz de sormamışsınız. Gizli tanık beyanlarına bakıyoruz PKK’nin üst düzey yetkilileri ile ilgili beyanda bulunmuş. Ben başta olmak üzere yarım sayfa, Gültan Kışanak ve Sebahat, Figen Yüksekdağ için çeyrek sayfa beyanlar var. Ama siz Murat Karayılan ile ilgili neden detaylı bilgi almadınız? Karayılan nerede saklanıyor, nasıl karar alıyor, Türkiye ile bağlantıda ilişkileri var mı? diye sorular sormuyorsunuz. Merak etmiyor musunuz? Hani terörle mücadele ediyordunuz. Neden sormuyorsunuz. Aldığınız beyanlar ortada. Derdiniz bizmişiz, HDP’ymiş. Özellikle bizlere dönük detaylı beyan almışsınız. Neyine şaşıralım yapmayın. Bunlar o kadar bariz ki üzülüyoruz. Bir yargılama siyasi olacak ise de daha ciddi olmalı. 

Bu ülkeyi sevdiğimizi söylüyoruz. Ben Kürdüm, Figen hanımla birlikte eş başkanlığını yaptığımız partinin düşüncelerinin eşitliği, özgürlüğü getireceğine inanıyoruz. Bizim için bu ithamlarla karşı karşıya kalmış olmak bile bir zuldür.

İMRALI TUTANAKLARI DOSYAYA EKLENSİN

İmralı tutanakları hem bu iddianamede hem de HDP Kapatma Davası’nda yer alıyor. Adalet Bakanlığı’na müzekkere yazılarak, 2013-2015’e kadar devam eden İmralı görüşmelerinin resmi tutanaklarının dosyamıza alınmasını istiyorum. Herkes çok merak ediyor ya, bütün İmralı görüşme tutanaklarını istenmesini ve getirilmesini istiyorum. Ne konuştuğumuz görülsün. Eğer Adalet Bakanı bunu reddederse ve ‘Bizde yok’ derse bir örneği bizdedir. Zamanı geldiğinde savunmamız da değineceğiz. Yazdığınız müzekkereyi Adalet Bakanı Bekir Bozdağ gördüğünde kulakları kızararak, direk müzekkereyi alıp, doğrudan saraya gideceğini biliyoruz. Görüşme tutanakları gelsin kim sanık, kim tanık, kim barışsever görelim. 30 küsür haftaya ait tutanaklardır. Benim gidip, gitmediğim tutanakların tamamını ben bilgisayara geçtim. Bizde var. Biz de günü geldiğinde sunarız. O zaman suç muymuş daha iyi anlaşılır. Asker polis, korucu sivil hayatını yitirmesin diye canla başla çalıştığımız bir süreçti. O hale getirdiler ki bir daha çözüm sürecine kimse dahil olmasın, cesaret edemesin istiyorlar’ bunu yaratmaya çalışıyorlar.

‘ÖMRÜMDE GÖRMEDİM AMA AYNI ÖRGÜTTEYİM’

Demirtaş, Kobanê davasında tutuklama kararının verildiği güne dair yapılan operasyonu da anlattı. Demirtaş, “Bizi tutuklatan başsavcı ve sorgu hakimi Yargıtay üyesi şimdi. İki kişiyle bu kadar eylem olamayacağına göre düşünüp, taşındılar. Üçüncü, dördüncü derken bütün arkadaşlar dahil edildi. Orada ismini duymadığım, arkadaşlar var. Nezir Çakan’ı ömrümde görmedim ama aynı eylemlerden yargılanıyoruz. Zorlama, zoraki emniyet ve istihbarat düzmece bir dosya ortaya koydular. Hukuki savunmamızı yapacağız. Meselenin özeti budur” dedi.

Demirtaş, savunmasını yapan siyasetçiler hakkında bir karar verilmesini istedi. Demirtaş, “Biz buradayız, tüm ömrümüzü burada da geçirsek inandığımız bir barış, özgürlük, demokrasi idealimiz var. Silah bırakılması için en çok biz uğraştık. Tutuk gerekçelerinin hiçbiri doğru değil. Aysel hanım başta olmak üzere arkadaşlarımızın tahliyesini istiyorum” ifadelerini kullandı.

HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın savunması ardından konuşan dava avukatlarından Maviş Aydın, tahliye taleplerinin son güne sıkıştırılmasını eleştirdi. Avukatlar olarak heyetin tavrı ve tarzı nedeniyle savunma haklarının ihlal edildiğini ifade eden Aydın, davaya destek amacıyla katılan kurumları sıraladı. 

‘HDP TARİH SAHNESİNDEN YOK EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR’

Van Barosu’ndan 8 Mart dolayısıyla kadınlarla dayanışmak için geldiğini belirten avukat Ekin Yeter, “8 Mart bizim için dayanışmayı temsil ediyor. Biz de hukuksuzluğu teşhir etmek için buradayız. Hallacı Mansur’un bir sözü vardır. ‘Cehennem acı çektiğimiz yer değildir. Acı çektiğimizi kimsenin bilmediği bir yerdir.’ Bizler Aysel Tuğluk başta olmak üzere tüm kadın arkadaşlarımızın koşullarını biliyoruz. Hepimiz aynı şeyleri söylüyoruz. Burada sanık, tanık, müdafii yok, bizler varız. Bizlerin talepleri aynıdır. Failler yargılanmadan, azmettirenleri yargıladığınızın farkındasınız. Burada bir hak ihlaline yol açan bir yargılama yaptığınızın farkındasınız. Resmi tarih ideolojisinde hepimize verilen ‘devletlerin yıkılıp kurulması’ gibi HDP de tarih sahnesinden bir anda yok edilmeye çalışılıyor. Tüm yürütülen siyaset gerçek değilmiş gibi yok edilmek isteniyor. Burada yaşadığımız an tarihsel gerçekliğimizden bağımsız değildir” diye belirtti.

‘YAŞADIĞIMIZ SÜREÇ KÜÇÜCÜK BİR ANDIR’

Yeter konuşmasında devamla, “Biz Kürtler kadim bir savaşın ve yıkımın ortasında, kültürü ve tarihi yok edilmiş bir halk olarak görülebiliriz ancak binlerce yıllık tarihi göz önüne alırsak yaşadığımız süreç küçücük bir andır. Demokratik Kürt siyaseti ve yargıladığını bu siyasetin temsilcileri özgür toplumun inşası için mücadele eden insanlar. Buna hepimiz sizlerin geleceği de dahildir” ifadelerini kullandı.

Kadınların yargılandığının somut bir tespit olduğunun altını çizen Yeter, “Demokratik siyasetin bel kemiği kadın özgürlük paradigmasıdır. Kadınlar eşbaşkanlık sistemini yürütürken de bu paradigma ile hepimizin önünü açtılar. Ataerkil devlet sistemiyle kadınlar yargılanıyor. Bizler ve sizler ahlaki ve politik toplum yasalarının yargı eliyle alaşağı edilmesine engel olmak zorundayız” şeklinde konuştu. 

‘TUĞLUK’UN SAĞLIK SORUNLARI SALDIRIDAN BAĞIMSIZ GELİŞMEDİ’

Aysel Tuğluk’un ilk eşbaşkan olduğuna vurgu yapan Yeter, kadınları yaşamda, hukukta özne haline getiren bir sistemin ilk temsilcisi olduğuna dikkat çekti. Aysel Tuğluk’un annesinin mezarına yapılan saldırıyı hatırlatan Yeter, sağlık sorunlarının bunlardan bağımsız gelişmediğini kaydetti. Yeter ardından Tuğluk hakkında verilen ATK raporunun eksikliğine değinerek sağlık durumuna dikkat çekti. Aysel Tuğluk’un ağır hasta tutsaklar arasında yer aldığını belirten Yeter, “ATK kararları bu şekilde gelebilir ama hukukilik ilkesi ayrıdır. Bu hukuksuzluk devam ettiği sürece bizler bu hukuksuzluğu teşhir etmeye ve sizinle mücadele etmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Ardından yine Van Barosu avukatlarından Jinda Rugeş Koçak söz alarak, “Mahkeme tarafından ceza kuralları ve ilkesinin bağlayıcı olmadığını gördük. Bizden daha tecrübeli olan yargıçların bizim 4 yıl boyunca hukuk fakültesinde okuduğumuz kanun maddelerini uygulamamanız üzücü. Bizim öncülerimiz olmanızı isterdik. İfade özgürlüğü hiçe sayılarak müvekkillerimiz 6 yıldır tutuklu. Ülkemiz batıyor. Adalet, ekonomik olarak batıyor. Ülke en başta adalette batıyor” diyerek birliğe dair Kürtçe bir atasözü okudu. Koçak, başta Aysel Tuğluk olmak üzere tüm yargılanan siyasetçilerin tahliyesini istedi.

‘SİVAS KATLİAMI FAİLİ TAHLİYE EDİLİRKEN SOSYALİSTLER EDİLMİYOR’

Mersin Barosu avukatlarından Sebahat Gençtarih de Aysel Tuğluk’un durumuna ve hakkında verilen ATK raporundaki eksikliklere dikkat çekti. Gençtarih, “Raporda demansa dair tüm tanılar konmasına rağmen, ‘cezaevinde kalabilir’ denmiş. Rapor doktor raporundan çok polis fezlekesine benzemiş. Yanlış ATK raporlarının olduğuna dair Yargıtay kararı var. Demans bir nörolojik hastalık olmasına rağmen raporda nörolog imzası yok. Hasta tutsaklarla ilgili konu bu ülkede bir acıdır. Hasta tutsakların cezaevlerinde yaşamlarını yitirdiğini duyuyoruz her gün. Sivas Katliamı faillerinden biri hastalığı bakımından tahliye edilmiş. Hasta tutsakların tahliye edilmesi gerektiğini düşünüyor ve aynı kararın tüm tutsaklara, sol, sosyalist ve yurtsever devrimciler için de uygulanması gerektiğini söylüyoruz. Bir insanın rahatsızlığının ilerlememesi için elinizden geleni yapmalısınız. Aksi takdirde tarafsız ve bağımsız sayılmazsınız. Bu vicdani bir meseledir” diye belirtti.

AVUKAT PROTESTO ETTİ

Mahkeme heyetinin sürekli avukatları uyarması üzerine bir avukat elinde hazırladığı dövizle mahkemeyi protesto etti. A4 kağıdına yazılı olan “Hasta tutsaklara acil tahliye” yazısıyla birlikte duruşma salonunu terk etti.

TUĞLUK’UN TAHLİYESİ İSTENDİ

Söz alan avukat Figen Alp de Aysel Tuğluk’un sağlığı hakkında savunma yapacağını belirtti. Alp, “Aysel Tuğluk’un tahliyesini talep ediyorum. Müvekkilim Zeynep Ölbeci sadece gizli tanık beyanlarıyla tutuklanmıştır. Anayasa ihlali oluşturur” dedi. Alp, son olarak hem müvekkillerinin hem de Aysel Tuğluk’un tahliyesi talebinde bulundu.

‘KADIN HAREKETİ İLLEGAL DEĞİLDİR’

Avukat Zeynep Sedef Özdoğan da Aysel Tuğluk’un serbest bırakılması talebiyle savunmasına başladı. ATK’nin verdiği raporda dahi Tuğluk’un tahliyesi için yeterli olduğunu dile getiren Özdoğan, “ Pervin Oduncu hakkında iki gizli tanık beyanı var. Müvekkilimin kadın hareketinde yer aldığını söylüyor. Müvekkilim üzerinden kadın hareketi kriminalize ediliyor. Kadın mücadelesi hak mücadelesidir. Yeraltında bu faaliyet yapılamaz. Kadın mücadelesi alenen yapılır. Her yıl Türkiye’de en az 400 kadının öldürüldüğü ve öldürenlerin kader mahkumu olarak da lanse edildiğini hepimiz biliyoruz. Kadın hareketi illegal değildir, yasadışı değildir” diye belirtti.

‘KARALAMADA BULUNUYORSUNUZ’

Özdoğan, ABC123 isimli gizli tanığın yeminsiz dinlendiğine dikkati çekti. Neden yeminsiz dinlendiğini soran Özdoğan, “Yaptığınız işlem hem kanuna aykırı hem de gerekçe tutanaklarda yok. MERCEK isimli gizli tanığın izine ulaşılmıyor. Tanık koruma kanunu var. Tanığın kimliğini ifşa etmek suç. MERCEK’in ortada olmamasını her bir siyasetçinin hesabına yazmışsınız. MERCEK’in ortada olmamasından nasıl siyasetçiler sorumlu? Mahkemenize ‘MERCEK’i siz kaybettiniz’ diyemeyiz. Makamınıza olan saygımızdan söylemeyiz. Siz de benim müvekkilim ve dava arkadaşlarına ‘siz kaybettiniz’ diyemezsiniz. Resmi belge var mı? Yok. Siz karalamada bulunuyorsunuz” ifadelerinde bulundu.

‘DAVA DURDURULMALI’

İddianamenin kabulünde imzası bulunan Bahtiyar Çolak’ın HSK’ye sorulmasını ve iddiaların doğru ise duruşmanın şaibeli hale geleceğini dikkate alan Özdoğan, “İddianameyi başkalaştırmaya çalışıyorsunuz. Tweetlerin içeriğine değil, talimatla mı atıldığına yönelik bir hamle yapıyorsunuz. Önce davada durma kararı verilmelidir, HSK’den sorulması gerekir” dedi.

Avukat Cemile Turhallı Balsak da, davanın Kürt kadınlarına ve Kürtlere yönelik kumpas davası olduğunu belirtti. Balsak, “Bakın bu davanın 22 tutuklusu var ve bunların 13’ü kadın. Benim üç müvekkilimden ikisi kadın. Mahkemenin iki heyeti oldu ve tamamı erkek. Sizce bu bir tesadüf mü? Değil. Örgütlü kötülüğün mutabakatıdır. ‘Tarih tekerrür etmez’ denilir ama bu dava Kürtler, kadınlar, azınlıklar için zorbalar tarafından tarih tekerrür edilmeye çalışılıyor. Bu yargılamanın en açık örneği Aysel Tuğluk’tur. Bu yargılamayla kadınlar toplumdan soyutlaştırılarak, itibarsızlaştırılarak, hafızasızlaştırılmak isteniyor. Kadınların sadece özgürlük hakkı gasp edilmiyor, yaşam hakkına saldırıya dönüşmüş bir yargılama var. Aysel Tuğluk şahsında Kürt kadınından intikam alınmaya çalışılıyor” şeklinde konuştu.

‘AZMETTİREN CUMHURBAŞKANI UYGULAYAN HEYET’

Söz alan avukat Kazım Bayraktar da Kürt siyasetçilere uygulamayı, neden-sonuç ilişkisi üzerinden anlattı. Bayraktar, “Kürt çocukları defalarca zırhlı araçların altında ezildi. Yargılamalar yapılıyor, cezasız kalıyor. Öteki zırhlı araç sürücüleri cezasızlığı görünce aynı hızda sürmeye devam ediyor. Polisler sürekli cinayetler işliyor. Bir sürü gerekçesi var. Cinayet işlemiş, tutuklama yok. Ortada cinayetler var ve cezasızlık kararları var. Neden sonuç üzerinden hareket edersek, bu cezasızlık kararını veren hakimlerin azmettirdiğini söyleyebilir miyiz? Neden sonuç üzerinden gidersek, söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanı AİHM kararlarını tanımıyoruz, bu bir fiil. Dönüp, yargıya bakıyoruz meydana gelen sonuç Tutukluk devam ediyor. Neden sonuç üzerinden hareket edersek, azmettiren var, uygulayan mahkeme. Tam kanunsuz işlemler yapıyorsunuz. Azmettiren, fiili gerçekleştiren ve sonuç var. Fiili gerçekleştiren heyet, azmettiren Cumhurbaşkanı, sonuç tutukluluk devam. Buradaki tam kanunsuzluk fiilinden şunu çıkarırız, sizi onlar azmettiriyor siz fiili gerçekleştiriyorsunuz” diye kaydetti.

SAVUNMANIN TEK GÜNE SIĞDIRILMASI ELEŞTİRİLDİ

Dava avukatlarından Ayşen Akçay Senem, Gülşen Uzuner, Çiğdem Kozan, Ruken Gülağacı, Mustafa Kemal Baran, Cenk Yiğiter, Mehmet Emin Aktar, Erhan Ürküt, Mesut Beştaş, Cihan Aydın, Şeyhmus Bayhan, Mahsuni Karaman, Sevda Çelik Özbingöl, Şevin Kaya ve Maviş Aydın savunma yaptı. Avukatlar, duruşma periyotları, tutukluluğa dair siyasetçilerin ve avukatların savunma yapmalarının tek güne sığdırılmasını eleştirdi. Avukatlar, tahliye talebine yönelik beyanların tek güne sığdırılmasının adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu belirtti. Tüm avukatlar, hasta tutuklu Aysel Tuğluk’un durumuna dikkati çekerek, “Aysel Tuğluk derhal serbest bırakılmalıdır” dedi.