Kobanê duruşmasında Tuğluk'un özgürlüğü istendi

Kobanê Davası'nın duruşmasındaki siyasetçiler, Aysel Tuğluk'un özgürlüğünü istedi, "Mücadelemizin sonuna kadar arkasındayız" dedi.

22’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 10. duruşması, 8. gününde Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki salonda görüldü.

Duruşmaya Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), İnsan Hakları Derneği (İHD) üyesi birçok kentten kadın avukatın yanı sıra Kürt Siyasetçi Sırrı Sakık,  HDP Ankara İl ve ilçe örgütü yöneticileri ile HDP’li milletvekilleri katıldı. 
Sincan Cezaevi’ndeki siyasetçiler duruşma salonunda bulunurken, yine farklı cezaevlerinde rehin tutulan siyasetçiler ise duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.  

'İKTİDAR BU ÜLKEYİ BATAKLIĞA SÜRÜKLEDİ'

Kandıra 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinden SEGBİS ile duruşmaya bağlanan, görevi gasp edilen Amed Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak, “Bu yargılama bir hukuksuzluklar zinciri olarak devam ediyor. Yaptığınız her işlem hukuksuzluk zincirine ekleniyor ve bir hukuksuzluklar silsilesi oluşuyor. Bu zincir yığınının altında bize bu kumpası kuranların kalacağına yürekten inanıyorum. Yalanları üst üste yığarak bir yalan kulesi oluşturur ve o kulenin altında kalırlar. Bize kumpas kuranlar bu yalanlar ve hukuksuzluklar kulesinin altında kalacaklarına yürekten inanıyorum” dedi. 
Kışanak, "Hepimiz saatlerce konuşmak, bizi birbirimize çatıştıran, kutuplaştıran, bu ülkeyi bataklığa sürükleyen iktidarı teşhir etmek ve ülkeyi aydınlığa çıkarmaya çalışıyoruz. Görevimiz bu bizim. Bizim bu süreçten kaçma gibi bir derdimiz yok" diye belirtti.
Kışanak, şunları da söyledi:
"Bu kumpas 2014’te kuruldu. Kobanê olayları denilen olayların, demokratik bir hak olan gösteri hakkını provoke eden kimse dosyayı hazırlayanlar da onlar. Adına kontrgerilla mı dersiniz, karanlık güçler mi dersiniz, ne dersiniz bilmiyorum. Olayın asıl failleri bunlar. 
DAİŞ’e karşı Anayasa çerçevesinde demokratik bir hak olan sivil toplum örgütleri ve siyasetçilerin katıldığı demokratik haklar kullanıldı.

HUKUKSUZLUĞU ANLATTI

Gizli tanıklar da var demiş kolluk. 3 tane tanık beyanı koymuş ve araştırma tutanağının altına 25 Kasım 2019 tarihini atmışlar. Ardından savcı ise bu tutanağı okumuş ve iddianameye çevirerek dosyaya eklemiş. ULAŞ’ın beyanı 4 Mart 2020… Araştırma tutanağından tam 4 ay sonra. 4 ay sonra ULAŞ isimli bir gizli tanık çıkacak ve benimle ilgili ifade verecek. Açıkça Ankara’da soruşturmayı yürüten savcı, oraya bunları yazdırmış sonra da buna uygun bir gizli tanık bularak, oraya eklemiş. Gül Tanrıverdi’yi de oraya yazmışlar. Benim hakkımda bu ifadeleri verecekleri nereden biliniyordu?     
Sami Baran 12 Aralık 2019’da ifade vermiş yani araştırma tutanağından 20 gün sonra. Sizin tebliğ ettiğiniz, tarihler ve bilgilerden bahsediyorum. Birebir cümle cümle aynı olan ifadeler nasıl olur da kolluğun araştırma tutanağında aylar öncesinden hazırlanır? Var mı cevabınız? Ya bana cevabını verin ya da belgeleri davadan çıkarın. Artık tutuklama gerekçesi yapmayın. Bu belgeler çok açık ve net kumpasın kayıtlı tarihidir.

'İKTİDARIN SONU HÜSRAN OLACAK'

Demokratik Kürt siyasetini, halklarımızın kardeşçe yaşamasını bertaraf etmek istiyorsunuz. O zaman hakim ‘böyle belgeler çıksın, istifa ederim’ dedi. Belgeleri size sunuyorum. Kollukların akıbetini araştırırsanız, ucunun nereye çıkacağı belli. 
‘Aynı yoldan gidersen başka bir yola çıkma şansın yok’ diye bir söz vardır. Darbecilerin, kumpasçıların açtığı yoldan gideceklerse bilsinler ki onların sonu hüsran oldu. İktidarın da sonu hüsran olacaktır. Sizlere hüsran olan bu yoldan gitmek yerine bir ara yol bularak, çıkmanızı öneriyorum.”

'MÜCADELEMİZE SONUNA KADAR İNANIYORUZ'

Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden bağlanan HDP eski Milletvekili Gülser Yıldırım, sözlerine tüm kadınların 8 Mart’ını kutlayarak başladı. 
Yıldırım, şöyle dedi:
"Çok arkadaşımız, vekillerimiz, bu davada yargılanan arkadaşlarımız davanın neye hizmet ettiğine dair birçok şey söyledi. Benzetmeler yaptı. Ukrayna ve Rusya savaşında Türkiye’nin Dışişleri Bakanı, ‘Barış taraftarıyız, savaş halklara bir şey kazandırmaz’ dedi. O zaman ‘Acaba bu dava savaşa mı barışa mı hizmet ediyor’ diye sormak istiyorum. Bunun örneğini 7 Haziran 2015’te yaşadık. Bu dava iktidarın savaş ve baskıcı politikalarına yarıyor. Bu nedenle de mücadelemize sonuna kadar inanıyor ve savunuyoruz. Biz Türkiye halkı için sonuna kadar demokrasi, eşitlik, barış mücadelesi vereceğiz. Bu çerçevede bir Kürt kadını olarak HDP politikası ve ilkelerinden onur duyuyorum” dedi.

'ZOR GÜNLER GEÇECEK'

Ardından söz alan Alp Altınörs, “Biliyorum ki zor günler geçecek ve yeniden bir araya geleceğiz” diyerek savunma hakkının ihlaline vurgu yaptı. Duruşma periyotlarının fiziksel işkenceye dönüştüğünü ve savunma hakkına yönelik taleplerini aktaran Altınörs, “Savunmaya dair bilgisayar sorunlarımız çözülmedi. Bizi tecrit ediyorlar, tek tek çıkarıyorlar. Çarşamba günü bir görevli memurun, hakaretine, bağırmasına maruz kaldım. Bilgisayarda 14.00’ten 16.30’ya kadar kalmamız gerektiğini söyledi. Bu bizim hakkımız, kimse bize ne kadar kalacağımızı dayatamaz. Buna itiraz ettim. Bir saat beklettiler. ‘Babanızın uşağımı var’ diyerek hakaretler ettiler. Kimse bize hakaret edemez. Nazım Hikmet’in ‘Biz size gölgemizi ezdirmeyiz’ diye bir sözü var. Biz de size gölgemizi dahi ezdirmeyiz. Tek tek çıkarıyorlar ve üzerimize kapıyı kapatıyorlar. Görevli memur fazla bağırıp, çağırdığı için diğer tutuklular da duydu. Kendimi güvende hissetmiyorum. Sözlü şiddete maruz kaldım. Güvende hissetmediğim için bilgisayara çıkmayacağım” şeklinde konuştu. 
Tutsak Siyasetçi İsmail Şengül de "Hukuki olmayan tanık beyanları beyhude bir çabadır" dedi.

'ÇÖZÜMÜN ADRESİ ABDULLAH ÖCALAN'DIR'

Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad -TJA) aktivisti Ayla Akat Ata ise şunları kaydetti:
"Dün burada her iki eşbaşkanımız da Aysel arkadaşımızla ilgili beyanlarda bulunarak durumu hakkında bilgi verdiler. ATK raporlarından söz edildi. AİHM’in alınan alternatif raporlara dair tanıklığımız var. Siz yargıç olarak sadece hukuka göre değil vicdana göre de bir karar vermeniz gerekir. Türkiye’de iktidar değişir ama ATK’nin yapısı değişmez. Öyle bir hale geldik ki bu ülkenin Adalet Bakanı ile ATK Başkanı aynı gün değişiyor 
AKP’nin iktidara geldiği ilk süreçte yaptığı iki şey vardı. Birincisi yargıyla alakalıydı. Ergenekon davaları açıldı. İkinci pratik de terörden doğan zararların tazmini hakkında çıkardığı bir yasaydı. Bunlar temel adımlardı. O dönemde dosyanın asıl failleri ATK’den raporları alarak, bir gün bile cezaevinde kalmadı. Bugün sağlıklı bir şekilde ifade veremeyecek, yaşamının güvenliği tehlike de olan arkadaşımız var. ATK’nin demokratikleşmesi için verdiğimiz mücadele devam edecek. Biz neyin yasal neyin yasal sistem olmadığını biliyoruz. Bir siyasi parti başkanlık, diğeri güçlendirilmiş parlamenter dedi, biz de özerklik dedik. Bunu diğer siyasi partiler nasıl öneride bulunuyorsa hiçbir tanığı bize bu ithamlarla getirmesin yürütme. Benim bildiğim kadarıyla 2013’ten sonra çözüm sürecinde mezarlıklar oluşturdu. Babamın vefatı gibi bir şey sordunuz. 2012 Eylül ayındaki HTS’yi de sorsaydınız, sayın savcı. Öcalan’a Özgürlük için kampanya başlattım, başlatmadığımı söylemedim ki Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi’ni 7 kadınla birlikte başlattım. Yaptım, savunuyorum. Çözümün adresini gösteriyorum.  
Bugün biz siyaset yaptığımız için Terörle Mücadele Kanunu’nu dayatılıyor. Başkalarına ise bir şey dayatılmıyor. Bize karşı etnik bir ayrımcılık var. Bunun adı halkın kendi iradesi hakkında karar verememesi, hukuksal haklardan yararlanamamasıdır. Ukrayna Savaşını dün ABD Başkanı ile Türkiye’yi birleştirdi. İklim zirvesinde dahi bir araya gelemediler. Kartlar yeniden karılıyor. Kürt sorununu çözmemiş bir Türkiye oyun kurucu olamaz.” 
HDP eski Parti Meclisi (PM) üyesi Ayşe Yağcı, Haziran ayında savunmasını verdiğini belirtti. Artık tutukluluk devamına dair verilen kararlara karşı savunma yapmanın anlamını yitirdiğini ifade eden Yağcı, hakkında sadece gizli ve açık tanık beyanları olduğunu, Kobanê eylemlerine nasıl iştirak ettiğine dair bir tespit olmadığını ifade etti. 
HDP eski MYK üyesi Pervin Oduncu da "Ben uzun zamandır siyasetten uzaktım ama siz bizi yeniden siyasetin içine çektiniz. Siyasal kimliğimizi değerli ve anlamlı kıldığınız için teşekkür ederim” diye belirtti.

Aktivist Zeynep Ölbeci, tahliye talep etmek için kürsüye gelmediğini belirtti. Kadınları selamlamak ve 8 Mart’ı kutlamak için söz aldığını belirten Ölbeci, insanlar üzerindeki baskıyı iyi bildiklerini ifade etti.

'AYSEL OLARAK KONUŞMAK İSTİYORUM'

Ardından söz alan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, tüm kadınları selamlayarak sözlerine başladı. Tuncel, “Biz kadınlar nerede olursak olalım erkek şiddetiyle karşılaşıyoruz. Onlar dışarıdan biz içerde direndik ve 8 Mart’ı kutladık. Bir kez daha vurgulamak istiyorum kadınlar varsa hayat vardır” dedi. 
Tutsak Siyasetçi Aysel Tuğluk adına konuşacağını ifade eden Tuncel, “Aysel arkadaş ile 2 yıl aynı hücreyi paylaştım. O yüzden bu sözü kendi adıma değil Aysel Tuğluk adına kullanmak istiyorum. Burada Sebahat Tuncel olarak değil Aysel Tuğluk olarak konuşmak istiyorum” şeklinde konuştu. 
"Aysel Tuğluk bizim gurur kaynağımız. İlk kez siyasette eşit temsilin sembolüdür” diyen Tuncel, şöyle dedi:
“Aysel Tuğluk buraya gelmiş ve savunma verebilmiş olsaydı, ‘DTK’den beni yargıladınız, 10 yıl ceza verdiniz. Yatıyorum’ diyecekti. Siz tutukluluk gerekçesine de DTK’yi öne sürüyorsunuz. Sami Baran ne demiş? ‘Aysel Tuğluk kadın hareketinde çalışmış’ ona ne gerek var, biz söylüyoruz; kadın çalışmalarındayız. Aysel arkadaşımız Yurtsever Kadınlar Derneği’nde çalışmalara başladı. HADEP’de, DTK’da KJA’da çalıştı. Oraya üye oldu diye Aysel arkadaşımızı 38 kez müebbetle mi yargılıyorsunuz? Aysel arkadaşımızı bunları yaparken sağlıklıydı, sokakta, alanda mücadele etti. Bunu reddetmiyoruz. Biz yaptıklarımızı savunuyoruz. Biz hakikat yolcusuyuz. Aysel arkadaş bu kürsüyü kullanamıyor. Kullansaydı o da aynı şeyleri söylerdi. Bu devlet Aysel'in yaşamla bağını kopardı. Bu nasıl barış, nasıl kardeşlik, nasıl özgürlük? Biz bu ülkede kardeşçe yaşamak istiyoruz dedikçe, siz ‘bölücü’ diyorsunuz. Yüzyıldır Kürtlerin yaşamadığı şey kalmadı.
Aysel arkadaşımız Dersimlidir. 37 Dersim Tertelesi hikayeleriyle büyüdü. Onun öfkesi bu ülkeden ayrılmak üzerine olmadı. 12 Eylül darbesini yaşadı. Abisi cezaevinde katledildi. Buna rağmen öfkesini insan hakları mücadelesine yönlendirdi. İntikam alıyorsunuz. Yüzyıldır Kürt halkından intikam alıyorsunuz. Ben varım, varsam dilimde kültürüm de var. Ben bir halkım benim dilimi, kültürümü yaşama hakkım var. Beni ne hakla yurttaşlıktan çıkarıyorsunuz, hangi hakla beni bölücü olarak yargılıyorsunuz? Bu durum Aysel arkadaşımız için de geçerli. Aysel arkadaşımız bu kürsüyü kullanabilseydi bunu çok daha geniş anlatacaktı. Aysel Tuğluk açısından daha fazla bu işkenceyi uzatmadan tahliyesine karar verilmesini istiyoruz. Tutukluluk gerekçesi de mükerrer. Siz bu dosyadan tahliye etseniz bile tahliye olamayacak. Çünkü 10 yıl ceza almış. Devlet bir yurttaşın sağlık hakkını güvence altına almak zorunda. Bugün sağlık hakkı ortadan kaldırılıyor. 
Benim başım dik, alnım ak. Halkıma, kadınlara veremeyecek hesabım yok. Tarihe not düşeceğiz. Tabii ki çamur atmaya çalıştığınız iddialara cevap vereceğiz. 38 insanın da hesabını buradan soracağız. Yaşam hakkını ihlal eden bu devlettir. Paramiliter güçleri sokağa salan, paramiliter güçlerle hesaplaşmayan, Kürt siyasetçilerle hesaplaşmaya çalışan bu iktidardır. Bunlarla da hesaplaşacağız. Şu anda Anayasa yok diyebilirsiniz. Burada İçişleri Bakanı’nın sözü daha çok geçerli. Bu ortamda adil bir yargılama yapılabilir mi? Bizim yüzümüzden avukatlarımızı da mağdur ediyorsunuz. Başka dosyalara bakamıyorlar. Bir yandan HDP Kapatma Davası için hazırlık yaparken bir yandan buraya koşturuyorlar. Hani savunma hakkı? Savunma yapabilmek için uygun koşullar yaratılmasını istiyoruz. Biz bunları konuşuyoruz ama çözemiyoruz.

'YÜZÜMÜZÜ ÇEVİRİRSEK BİZDEN KORKUN!'

Türkiye halklarına karşı da bir sorumluluğum var. Ben o yüzden buraya geliyorum. Siz de bana bu koşulları sunmak zorundasınız.
Hâlâ Kürtlerin yüzü Ankara’da bir arada yaşamaktadır. Ya biz yüzümüzü çevirirsek, asıl bundan korkun. HDP de bunun çimentosudur. Bunu ortadan kaldırmayın. Bu işkenceye son verin. Kadınlar ilk günden beri Aysel Tuğluk’un durumuna dikkat çekiyor. Dışarıda binlerce kadın imza kampanyası düzenledi. Kadın dayanışması var Aysel arkadaşımız için. Aysel arkadaş başta olmak üzere tüm arkadaşlarım için tahliye istiyorum."
HDP Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi Ali Ürküt de dosyadaki ve yargılamadaki hukuksuzlukları dile getirdi. 
Kürt-Pen üyesi Nezir Çakan, tanık Sami Baran’ın tüm iddialarının gerçek dışı olduğunu ifade ederek, "Tanık Sami Baran’ın tüm ifadelerinin yalan olduğu belgelenmiş. Buna rağmen hala nasıl ifadelerine itibar edilebiliyor" diye tepki gösterdi.

TUĞLUK İÇİN ÖZGÜRLÜK İSTEDİLER

HDP eski Sözcüsü Günay Kubilay, “Dün siz de dinlediniz, Aysel başkan için cezaevi yaşanılmaz bir hale gelmiştir. Demans zor bir durum. Aysel başkanın hapishanede nasıl zorlandığını tahmin ediyorum. O nedenle benimle ilgili düşündüğünüz tüm pozitif şeyleri Aysel başkan için kullanmanızı istiyorum. 8 Mart’ın sadece ülkemiz ve bölgemizdeki kadınlar için değil gelecekte inşa etmeyi istediğimiz düşünceye bir kilometre taşı olmasını diliyorum” dedi. 
HDP eski milletvekili Nazmi Gür de söz alarak tüm kadınların 8 Mart’ını Kürtçe olarak kutladı. Tahliye talebini ve savunma hakkını Aysel Tuğluk için kullanacağını belirten Gür, “Aysel Tuğluk’un acilen tahliye edilmesi yalnızca bir hak değil insani bir zorunluluktur. O nedenle Aysel hanımın tahliyesini talep ediyorum” şeklinde konuştu. 
Savunmasını Kürtçe yapan aktivist Aynur Aşan'ın, "Uzun zamandır buradayız ve siz bizim Kürtçe konuşacağımızı biliyordunuz. Merak ediyorum. Siz hiç merak edip Kürtçe bir kelime öğrenmek istediniz mi" sorusuna heyet üyesi, “Kürtçe öğrenmek ne işimize yarayacak” diye karşılık verdi.

'KÜRTLERE KARŞI IŞİD'İ SAVUNANLARIN AÇTIĞI DAVA...'

Amed Barosu avukatlarından Öykü Çakmak, "Bu dava Rojava’da Kürtlerin direnişine karşı IŞİD'i esas alanların davasıdır. Kürt siyasetçileri, kadınları cezalandırma davasıdır. Bu dava bir Feme cinayeti, bu dava bir Feme Mahkemesi’dir” diye belirtti.