Kocagöz: Köylülerin mücadele hattını örmek gerek!

Akbelen’den Agrobay’a doğa ve emek düşmanı sermayeye karşı mücadeleye omuz veren Tarım-Sen Genel Başkanı Umut Kocagöz, “Esas özne olan köylülerin kendi kararlarını inşa ettiği bir mücadele hattı örmek gerek” dedi.

Tarım İşçileri Sendikası (Tarım-Sen) Genel Başkanı Umut Kocagöz Akbelen Ormanı’nda Limak-İçtaş ortaklığındaki doğa katliamına karşı topraklarını savunan İkizköylülerle aylardır direniyor. Köy köy dolaşıp köylülerin ortak hareket etmesi için çaba harcayan Kocagöz, Akbelen’deki öznenin köylüler olduğunu vurguluyor. Aynı zamanda Bergama’da sendikalı oldukları için tazminat hakları gasp edilerek işten çıkarılan Agrobay Seracılık tarım işçilerinin direnişine de öncülük eden Kocagöz, ANF’ye konuştu.

‘AKBELEN’DE ESAS ÖZNE KÖYLÜLER!’

Akbelen direnişine Aralık 2022 ayında yapılan bir çağrı üzerine giden Kocagöz, topraklarını ve yaşamlarını terk etmemek için direnen İkizköylülerin en büyük destekçilerinden biri. Yaşanan son doğa katliamına karşı köylülerle birlikte omuz omuza direnen Kocagöz, buranın öznesi olan köylülerin kendi söz ve kararlarını inşa ettiği bir mücadele hattı örmenin esas olduğunu vurguladı.

Direniş alanında geçirdiği süre boyunca çevreci grupların kömür madeni ve termik santral karşıtı söyleminin daha baskın olduğunu gözlemlediğini belirten Kocagöz, bu durumun köylülerin direniş eksenini çarpıttığını ifade etti. Kocagöz, izlenimlerini şöyle paylaştı: “Çevre mücadeleleri, eskiden daha çok orta sınıfların, duyarlı kesimlerin bir hassasiyeti iken şimdi devleti arkasına almış maden ve enerji şirketleri karşısındaki halkın direnişleri olarak gündeme geliyor. Bu mücadeleler, doğrudan işçileşmeye ve kendi toprağında proleterleşmeye karşı veriliyor. Son ağaç kesimindeki direnişte Muğla ilçeleri de dahil olmak üzere dışarıdan gelen çevreci, ekolojist grupların burada daha yoğun bir söylem inşa ettiklerini ve mücadeleyi de bu eksene taşıdıklarını gördük. Bunların arasında iyi niyetli çabalar vardır kuşkusuz, fakat söylemi buradan inşa edip devam edersen sarı sendika kuşatması altında termik santralde çalışan işçilerle ortak çıkarı vurgulayamazsın. Nitekim sarı sendika eliyle işçiyi köylüye kırdıran strateji ve karşı eylemlilikler gelişti. Akbelen’de köylüler, hem tarım işçiliği hem de maden işçiliği yapmak zorunda kalıyorlar. Bunun yanı sıra da balık, turizm işletmelerinde de çalışıyorlar. Ne tam köylülük ne de tam bir işçilik. Böyle bir tablo var karşımızda. Biz bunu Soma havzalarından da biliyoruz. Eskiden tütün üretimi yapılırdı ama bunun bitmesiyle hem zeytin üretip hem madende çalışmak zorunda kalıyor oradaki halk. Burada da aynı tabloyu gördüğümüzde buranın sadece kömür madeni veya termik santral karşıtı söylemlerle ele alınamayacağını, İkizköylülerin buradaki yaşama çabasının aynı zamanda buradaki işçileşme süreçleriyle de ilişkili olduğunu kavrıyoruz. Bodrum'a, Milas'a tarım, balıkçılık işlerine gidip gelme gerçekliğini görmeden buradaki mücadeleye de güç verilemez. Bu eksende çevre komitesine bir çalışma programı önerdik. Komite de bunu olumlu karşıladı ve burada çalışmaya başladık ve köyün gerçekliğini bu mücadeleye taşımaya çalıştık.”

KÂR VE RANT SİSTEMİ

Yeniköy’de 40 sene önce başlayan ve yavaş yavaş köyleri yuta yuta gelen bir madencilik faaliyeti olduğunu hatırlatan Kocagöz, bu bölgenin maden ve enerji havzası olarak 2014 yılında özelleştirildikten sonra halk sağlığına, çevreye, ekolojiye düşman şirketlerin hem işçinin bedeni hem de yaşam alanları, doğal varlıklar üzerinden inşa ettiği bir kâr ve rant sistemi olduğunu kaydetti. Örgütlenmenin de bu perspektiften ele alınması gerektiğini belirten Kocagöz, “Bu perspektif de ana öznenin köylü olmasıyla mümkün” dedi.

‘KÖYLÜLÜK BİR YAŞAM KÜLTÜRÜDÜR AYNI ZAMANDA’

Bu örgütlenme perspektifini örebilmek için çabaladıklarını ifade eden Kocagöz, bunun da karşılık bulduğunu söyledi. Köylülerin birlikte karar verdikleri mekanizmalar olduğunu anlatan Kocagöz, “Köylüler kendilerine özerk bir alan açabilmişler ve kendi gelecekleri için karar veriyorlar. Köylüler derken bu sadece İkizköylüler değil, maden projesinden etkilenecek Karacahisar ve Çamköylüler de buna dahil. Bu süreçte İkizköylülerin çoğu yerinden edilmiş, Milas'ta yaşamı iki artı bir beton bir eve tıkılmış. Ve bunu kabul etmiyorlar. Mücadeleye tutunmaları için önemli bir sebep. Yaşamlarından vazgeçmek istemiyorlar. Bu çok onurlu bir davranış. Günümüzde kapitalizm içerisinde kendi hayatına, emeğine, bedenine sahip çıkmak çok onurlu bir davranış. Köylülük bir yaşam kültürüdür aynı zamanda. Ekolojiyle ilişkisi de aslında oradan geliyor. Ormanını koruyor çünkü orman onun hem nefes aldığı hem hayvanını otlattığı hem ürettiği yer. Doğa köylünün yaşamının bir parçası. Ama bu bütünlük yine ana gövdesinde köylünün olmasıyla mümkün olabilir. Bu da mücadelenin kazanılması açısından bizce esas.”

Akbelen direnişinde her türlü ittifaka açık bir İkizköy Çevre Komitesi’nin olmasının da önemli olduğunu ifade eden Kocagöz, desteğe gelenin kim olduğuna hiç bakmaksızın alan açılabilmesinin çok değerli olduğunu kaydetti. Bu açıdan köylü mücadelesinin, birbirine çok zıt siyasi görüşlerdeki insanları birleştirme yeteneğine sahip bir mücadele olduğuna da işaret eden Kocagöz, tam da bu nedenle böyle bir komitenin varlığını güçlendirmenin çok anlamlı olduğunu dile getirdi.

‘BİZ İŞÇİYE KENDİ ORMANINI KESTİREN SİSTEMLE KAVGA ETMELİYİZ!’

Burada esas sorunun Türkiye'deki çevreciliğin kent kökenli olmasından ve bu kodlarla hareket etmesinden kaynaklandığını belirten Kocagöz, bu kent kökenli çevreciliğin köylüleri hor gördüğünü söyledi. Köylüleri hor görmenin muhalif ve sosyalist çevrelerde de çok yerleşik olduğuna dikkat çeken Kocagöz, bunun mutlaka eleştirisini yapmak gerektiğinin dile getirdi.

Sonuç itibarıyla şirketin, Işıkdere örneğinde de yaşandığı üzere, köylüler arasına nifak tohumu sokmayı çok iyi bildiğini hatırlatan Kocagöz, o nedenle her şeyden önce köylülerin birliğinin inşa edilmesinin çok önemli olduğunu ve bunun için çabaladıklarını ifade etti. Pek çok köylünün şirketin termik santrallerinde çalıştığına ve bu nedenle ailelerin birbiriyle kavgalı olduğuna işaret eden Kocagöz, “Burada sarı sendika var, muhtarlar var, sürekli işçileri işten çıkarma tehdidi var. Bu işten atma tehdidiyle de düşünün ki ormanını kesmeye mahkûm edilen işçiler var. Biz o işçilerle değil, onları bu duruma mahkûm eden sistemle kavga etmeliyiz. Onlarla birlikte bir kader ortaklığı inşa etmeliyiz. Bu açıdan birliği sağlayabilmek için hem köylüyü hem de işçiyi örgütleyebilecek bir mekanizmanın örülmesi lazım” dedi.

‘YOL YÜRÜYÜŞ ÖĞRETİR DOSTUM…’

Hem köylüyü hem işçiyi örgütleme mekanizmasını Akbelen’den Bergama’ya pratikte ören Tarım-Sen, Türkiye’nin en büyük serası olmakla övünen Agrobay Seracılık patronları tarafından tazminatsız işten atılan işçilerin direnişine de öncülük ediyor. Sendikalarının üyesi olan çoğu kadın 39 işçinin Kod 46 ile tazminatsız işten atıldığını anlatan Kocagöz, Akbelen’de olduğu gibi Agrobay direnişinde de şirketin özel güvenliği gibi davranan bir jandarma engeliyle karşı karşıya olduklarını belirtti. Seslerini duyurmak için şirketin önünde yol kapatma eylemi yapan kadın işçilerin çocuklarının yanında yerlerde sürüklenerek gözaltına alındığını hatırlatan Kocagöz, kendisinin de işçilere işkenceyle gözaltına alındığını ve hakkında Agrobay Şirketi’ne 500 metre yaklaşmama adli kontrol kararı verildiğini aktardı. Tüm gözaltı ve engellemelere rağmen direnişin kararlılıkla süreceğini vurgulayan Kocagöz, işçilerin çalınan alın terlerine sahip çıkmaya kararlı olduklarının altını çizdi. İşten atılan işçiler arasında Agrobay’da 6 yıldan 18 yıla kadar çalışan kadın işçilerin de olduğuna işaret eden Kocagöz şunları kaydetti: “Bu işçi kadınlar bugüne kadar türlü türlü baskıya, mobbinge, emek sömürüsüne, meslek hastalığına maruz kalmışlar ve bugüne kadar kısmi tepkiler dışında örgütlü bir tepki geliştirmemişler. Bu sendikanın buradaki örgütlenme süreci bu tepkileri toparlamak ve kolektif bir eyleme dönüştürmek gibi bir etki yarattı. Bu etkinin kendisi de aslında bu işçi arkadaşların hem geçmişe yönelik yaşadıkları sorunlarla baş etme hem de bundan sonraki hayatlarında kendi haklarını aramaları noktasında önemli bir deneyim onlar açısından. Gülten Akın’ın “Yol” şiirinde dediği gibi: ‘Kanı kanla yumazlar dedik, bunu böyle belleyip bellettik, şimdilik, gün küçük dağların ardında ve yolumuz var daha, her şey olgunlaşır, çürüyüp dökülür zincir, en güzeli, yol yürüyüş öğretir dostum, eskimeyen arkadaşım.’ Bize de hem Akbelen’de hem Dikili’de yol yürüyüş öğretecek” dedi.