Komploya karşı gelişen mücadele - I

Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Türk devletine teslim edilmesini “Kara Gün” olarak değerlendiren Kürt halkı, geliştirdiği eylemlerle 25 yıldır kesintisiz bir direniş geleneği oluşturdu.

Bölgesel çıkarlarını Kürt sorunun çözümsüzlüğü üzerine kuran küresel güçlerin başlattığı komplo süreci, Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği siyasi paradigmayla boşa çıkarıldı. Mücadele geleneği, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için devam ediyor.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 9 Ekim 1998’de İngiltere ve ABD’nin Türkiye lehine geliştirdiği baskı sonucu Suriye’den ayrılmak zorunda kaldı. Abdullah Öcalan, Kürt sorununun uluslararası hukuk ve demokratik normlarla çözülmesi için Avrupa’ya geçmeyi tercih etti. Kürt halkının statüsüz kalması, inkâr ve asimilasyon sürecine tabi tutulmasında temel rol oynayan Avrupa devletleri, uluslararası hukukun en temel işlevi olan sığınma hakkını Abdullah Öcalan’a tanımadı. Abdullah Öcalan’ın fiziki imhası ve PKK’nin tasfiye edilmesi üzerine kurgulanan komplo süreci, Kürt halkının dünyanın dört bir yanında ortaya koyduğu örgütlü eylemsellikler sonucu tam olarak amacına ulaşamadı. Komployu geliştiren güçler, fiziki imhaya karşı Kürt halkının geliştireceği tepkilerin sonuçlarını kestiremedikleri için süreci Abdullah Öcalan’ın esaretine çevirdi.

NEDEN ABDULLAH ÖCALAN VE PKK?

I. Dünya Savaşı sonucunda Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasıyla Kurdistan fiilen bölündü. Savaşın galibi Avrupa devletleri ve yeni kurulan Türk devleti arasında 1923’te Lozan’da yapılan antlaşmayla Kurdistan’ın parçalanması resmiyet kazandı. Kürt halkı, parçalanma ve fiili işgale karşı Kürt halkı dönemsel olarak dört parçada savaşlar yürüttü. Türkiye, İran ve Irak devletlerine karşı geliştirilen savaşlarda sömürgecilerin ortak hareket etmesi ve Kürt birliğinin sağlanamamasından kaynaklı başarı sağlanamadı. Kürt halkı tarihsel olarak hiçbir zaman direnişten vazgeçmedi. Kültürel, demokratik ve insani haklarını elde etmek için uzun soluklu bir mücadele yürüttü. 

KURDISTAN’I KAPSAYACAK SİYASET

1980’lere gelindiğinde ise Türk devletinin alışık olmadığı yeni bir başkaldırı ve direniş Kurdistan’da gelişti. Kurdistan tarihinin en geniş ve uzun soluklu ayaklanması, PKK ile başladı. Abdullah Öcalan’ın önderliğinde kurulan PKK siyasi, ideolojik ve askeri olarak Kurdistan’ın dört parçasına hitap etti. Kurdistan’da ilk defa bir hareket siyasi ve askeri olarak dört parçayı kapsayacak bir mücadeleyi esas alıp pratiğini uyguluyordu. Halkın tüm katmanlarını mücadeleye dahil eden PKK, kısa zamanda Kurdistan’da kabul görüp güçlendi. PKK’nin ideolojik ve siyasi olarak Kurdistan ve Ortadoğu’ya yönelik alternatif bir model  olarak gelişmesi, bölgeyi çıkarlarına göre dizayn eden küresel ve bölgesel güçlerin hedefi haline getirdi. PKK’nin etki alanlarında siyasal, kültürel ve sosyolojik olarak gelişen örgütlülük, büyük bir ivme kazandı. Kürt halkı özgüvenli, politik ve örgütlü bir toplumsal mücadele ağını kurarak, tekrar tarih sahnesine çıktı. 

KÜRESEL İLK SALDIRI

Gerilla mücadelesini kıramayan Türk devleti, NATO desteği ile orantısız bir savaş yürüttü. Kuzey Kurdistan’da binlerce köyü yakıp yıktı. Binlerce Kürt siyasetçi, aydın, din adamı, kanaat önderi ve sivil insanın katledildiği bir süreci başlattı. Bütün bu katliamlara rağmen toplumsal mücadeleyi ve gerilla etkinliğini kıramadı. PKK’nin öncülüğündeki mücadele, evrensel bir kabule ve vizyona sahipti. PKK önderliğinin ideolojik-siyasi ve toplumsal önermeleri, Ortadoğu halklarının birlikteliği ve barışı için umut oluşturuyordu. Halkların çelişkileri ve çatışması üzerine Ortadoğu’yu ve Kurdistan’ı tasarlayan küresel ve bölgesel güçler, PKK’nin geliştirdiği alternatif siyasal ve toplumsal önermeleri, çıkarları için tehlike olarak değerlendirdi. Bunun sonucunda PKK, başta ABD olmak üzere birçok Avrupa devleti tarafından ‘terör listesi’ne alındı.

FİZİKİ İMHA GİRİŞİMİ VE KOMPLO

Çıkarlarını Kürt halkının parçalanmışlığı ve Kürt sorununun çözümsüzlüğü üzerine kuran küresel güçler, gelişimini engelleyemedikleri PKK’nin Önderliğine yönelik imha sürecini geliştirdi. Kürt Özgürlük Hareketi, barış ve birlikte yaşam için geliştirdiği söylem ve siyaset, baskın bir uluslararası destekle boşa çıkartılıyordu. Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun demokratik ve hukuki normlarda çözümü için 1993, 1995 ve 1998 yıllarında ilan ettiği ateşkes, Türk devletinin saldırılarıyla boşa çıkartıldı. Abdullah Öcalan’ın barış ve demokratik çözüm çağrılarına karşı, fiziki imhasına yönelik planlar devreye konuldu. Abdullah Öcalan’ın 1996’da Şam’da kaldığı ev hedef alınarak, büyük bir patlama gerçekleştirildi. Şans eseri kurtulan Abdullah Öcalan’a yönelik bu sefer daha kapsamlı ve uluslararası desteği tam bir imha planı devreye konuldu. 

SURİYE’Yİ TEHDİT VE AVRUPA ÇIKIŞI

Türk Milli Güvenlik Kurulu (MGK) 30 Eylül 1998 günkü toplantısında Abdullah Öcalan ve PKK konulu 6 saati aşan bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda, Abdullah Öcalan’ın yakalanması ve imha edilmesi üzerine uluslararası desteğin oluştuğu ve Suriye üzerinde her türlü baskının geliştirilmesi kararı deklare edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, MGK’da alınan kararlar gereği 1 Ekim 1998 günü Meclis’in açılış konuşmasında, Suriye’ye askeri müdahalede bulunma hakkının saklı tutulduğunu dünyaya duyurdu. NATO’nun 11 üyesi, 3 Ekim 1998’de “Dynamic Mix 98” adı altında Suriye sınırında İskenderun’da askeri tatbikat düzenleyerek, Suriye’ye gözdağı verdi. Abdullah Öcalan, 9 Ekim 1998’de Suriye’den ayrılmak zorunda kaldı. Bunu üzerine Kürt halkı, Avrupa ve diğer ülkelerde alanlara akıp eylemler düzenleyerek, sürece müdahil oldu. Avrupa merkezli yayın yapan Kürtlerin tek televizyonu MED TV ekranları karartıldı. MED TV’nin ekranlarının karartılmasıyla Kürt halkının bilgi alma ve tepki geliştirmesinin önüne geçilmek istendi. Bu süreçte Abdullah Öcalan’dan bir hafta boyunca haber alınamadı. 

KOMPLOCU GÜÇLER İMHAYI GÖZE ALAMADI

Abdullah Öcalan yanında eski Ulaştırma Bakanı ve PASOK Milletvekili Kostas Baduvas eşliğinde Yunanistan’a gitti. Yunanistan’da kalma koşullu oluşmayan Abdullah Öcalan, Rusya’ya hareket etti. Rusya’da 33 gün kaldı. Rus devleti, enerji koridoru için Türk devletinde istediği tavizleri kopardıktan sonra Abdullah Öcalan’ın siyasi sığınma hakkını kabul etmedi. Abdullah Öcalan, 12 Kasım günü İtalya’ya gitti. İtalya Başbakanı Massimo D’Alama, yönetim ortağı Komünist Parti’nin girişimleri sonucu ilk gelişmeler olumlu seyretti. Ancak NATO üyesi olan İtalya’da iktidarda solcu bir partinin olması bu küresel saldırı karşısında dayanmasına yetmiyordu. Gelişen baskılara İtalya da daha fazla dayanamadı. ABD Başkanı Bill Clinton, 24 Kasım 1998’de İtalya Başbakanı Massimo D’Alema’yı arayarak, Abdullah Öcalan’ın İtalya’dan çıkarılması için baskı geliştirdi. Kürt halkı ise Abdullah Öcalan’ın İtalya’ya gelmesiyle birlikte komplo sürecinin başından beri yürüttüğü mücadeleyi daha da güçlendirdi. Bu da komplo süreninin gidişatını etkiledi ve komplocu güçleri de zorladı.

ABDULLAH ÖCALAN’I TÜRK DEVLETİNE TESLİM ETTİLER

Kürt halkının liderini sahiplenişi ilk defa bu denli organize ve  küresel çapta bir mücadeleye dönüştü. ABD’nin başını çektiği devletler, Kürt halkının Avrupa merkezli ve Kürtlerin yaşadığı tüm alanlara yayılan eylemlerini kırmak ve etkisiz kılmak için Abdullah Öcalan’a Avrupa’nın tümünde istenmeyen adam ilan ettirdi. Bu şekilde Abdullah Öcalan’ı 3. Dünya ülkelerine çekmek ve orada fiziken imha ve kaçırma koşullarını oluşturmak istedi. Dolayısıyla Yunanistan üzerinde yeni bir tezgâh kurdular. Roma’dan 17 Ocak 1999 günü çıkan Kürt Halk Önderi, Moskova-Misk-Atina arasında gidip gelirken, 4 Şubat’ta komplonun en önemli ayağı Kenya’nın başkenti Nairobi’ye gitti. Abdullah Öcalan, 15 Şubat günü kaçırılarak havaalanında Türk özel birimine teslim edildi. Abdullah Öcalan’ın fiziki imhası üzerine kurulan süreç, Kürt halkının dünyanın her yerinde kesintisiz direnişe geçmesi sonucu amacına ulaşmadı. 129 gün süren bu süreç, 15 Şubat 1999 yılında Abdullah Öcalan’ın esaretiyle başka bir evreye geçti.