Kürt- Türk ilişkilerinin kırılma anları: Şêx Said Ayaklanması-VI

Şêx Said öncülüğündeki direniş, Kürtlerin imha ve inkâr siyasetine karşı verdiği en büyük direnişlerden biri olarak tarihe geçti. Yenilgisi ise siyasi ve toplumsal bir kırılma noktası oldu.

ŞEYH SAİD AYAKLANMASI

1925'teki direniş, anlık bir tepkinin ötesinde, uzun süredir biriken siyasi ve toplumsal gerilimlerin sonucu gelişti. Kemalist rejimin baskıcı politikalarına karşı Kürt halkı içinde bir hareketlenme başlamıştı. Şêx Said, bu hareketlenmeyi organize etmek ve aşiret liderlerini ayaklanmaya ikna etmek için yoğun bir çalışma yürütüyordu. Ancak Miralay Cibranlı Halit Bey’in tutuklanması ve Şêx Said’in Hınıs’ta ifadesinin alınması, ayaklanmanın seyrini değiştiren kritik bir gelişme olmuştu. AZADÎ ile bağlantılı pek çok kişinin deşifre olması, ayaklanma hazırlıklarını hızlandırdı.

Şêx Said’in tutuklanma riskine karşın silahlı Kürtler Hınıs’a gelmiş ve onu yakından koruyordu. Kemalist rejimin kurduğu tuzağı fark eden Şêx Said, artık ayaklanmanın ertelenemeyeceğini düşünerek organizasyonu hızlandırmak için Şuşar bölgesine geçti. Aynı süreçte Bitlis’te tutuklu bulunan Miralay Halit Bey, Şêx Said’e haber göndererek ayaklanmanın başına geçmesini istedi. Halit Bey, 1926 baharında ayaklanmanın başlatılmasını uygun görmüş ve her aşiretin kendi bölgesindeki hükümet merkezlerini ele geçirerek harekete geçmesini önermişti.

SON HUTBE VE XINIS'TAN AYRILIŞ

Şêx Said, Hınıs camisinde verdiği son hutbesinde, hilafetin kaldırılmasıyla iki halkı birbirine bağlayan bağın ortadan kaldırılmasının sonuçlarını değerlendirdi. Ardından, yanında çoğu tam teçhizatlı silahlı 50’ye yakın kişiyle Xınıs’ın Kolhisar köyünden ayrılıp Şuşar mıntıkasına geçti. Burada bir köy ziyaretinde bulunduktan sonra Kırıkhan köyüne geçti. Kırıkhan köyü, Şuşar’ın merkez köyü olup Bingöl ve Tekman arasında bulunuyor. Burada, kendisini Cibran beylerinden Xelîlê Xeto, Baba Bey ve Kâmil Bey kardeşler ile çok sayıda bölge ileri geleni bekliyordu. Bunların çoğu, AZADÎ ile bağlantıları olan ve bölgede güç sahibi kişilerdi. Ayrıca hem Bingöl’de hem de mıntıkada sözü geçen dini otoriteler de toplantıya katılmak için gelmişti. Toplantı, Şêx Said’in oğlu Şêx Ali Rıza’nın İstanbul’dan dönmesiyle birlikte başladı. Kırıkhan camisinde üç gün süren bir toplantı yapıldı.

Şêx Said’in oğlu Şêx Ali Rıza, Suriye ve Halep’teki Kürt siyasi aktörlerle görüşmüş, İngiliz ve Sovyet temsilcileriyle temas girişimlerinde bulunmuştu. İstanbul’da Kürdistan Teali Cemiyeti Başkanı ve eski Şurayı Devlet Reisi Seyit Abdülkadir ile de görüşmüştü. Seyit Abdülkadir, ayaklanmanın başına Şêx Said’in geçmesini tavsiye etmişti. Hareketin kış aylarında başlamaması ve provokasyonlara karşı dikkatli olunması yönünde tavsiyelerde bulunmuştu. Bu bilgilerin ışığında Kırıkhan’da üç gün süren toplantının ardından ayaklanma kararı alındı. Şêx Said, Kürdistan’ın farklı bölgelerindeki aşiret reislerini ve siyasi aktörleri bir araya getirerek ayaklanmaya ikna turlarına çıkmaya karar verdi. Ayrıca toplantıda, dini otoriteler de ayaklanma için fetva çıkardı. Şêx Said’e “Emîr ûl Mucahidîn” unvanı verildi.

İLK MEKTUP ALEVİ HORMEK AŞİRETİ'NE

Şêx Said, burada ayaklanmaya katılması için ilk mektubunu Varto’da etkili olan Alevi Hormek Aşireti reislerinden Halil, Veli ve Haydar Ağalara hitaben yazar. Bu mektup, daha sonra İstiklal Mahkemeleri'nde delil olarak kullanıldı. 4 Ocak 1925 tarihli olan mektup, Emîr ûl Mucahidîn Muhammed Said El-Nakşibendi imzasıyla gönderilmişti.

Bu şekilde hazırlıklara başlandı. Şêx Said, bölgede nüfusu olan birçok kişiye hitaben hem mektuplar yazarak hem de birebir görüşmeler yaparak hazırlıklara başlamıştı. Bu durumun farkında olan Kemalist rejim ise an be an ajanları vasıtasıyla Şêx Said’i takip ediyor ve bilgi topluyordu. Şêx Said’in gezi turu Kürdistan’da heyecan yaratmıştı; gittiği her yerde kalabalık gruplar tarafından karşılanıyor, ayaklanmanın gerekliliği üzerine konuşmalar yaparak halkı ayaklanma için hazırlıyordu.

YANINDAKİ FEDAİ: ALEVİ ÇERKO

Şêx Said’in etrafında zamanla kalabalık bir halk kitlesi oluşmuş, onu korumak için Kürtler adeta etrafında etten bir duvar örmüştü. Her geçtiği bölgede insanlar silahlanıyor, onu bir sonraki durağına kadar güven içinde götürmek için yanından ayrılmıyordu. Ancak bu kalabalık içinde hiç değişmeyen bir isim vardı: Alevi Çerko. Tekman’ın Cedük mezrasından olan Çerko, Alevi kimliğiyle öne çıkıyordu.

O dönemin koşulları düşünüldüğünde, mezhepsel farklılıkların ve dini çatışmaların yoğun olduğu bir atmosferde bir Alevinin, bir Nakşi şêxinin en yakın koruması olması alışılmadık bir durumdu. Üstelik bu sadece bir hizmet ve koruma görevi değildi; Çerko, Şêx Said’i yalnızca bir lider değil, uğrunda canını feda edecek kadar bağlı olduğu bir dava adamı olarak görüyordu. Şêx Said’in en zor anlarında bile ondan ayrılmadı, en yakınında durdu ve nihayetinde onunla birlikte idam sehpasına çıktı.

Mahkemede kendisine defalarca sorular soruldu, pişmanlık duyması için baskı yapıldı, ancak Çerko duruşundan asla taviz vermedi. O, sadece bir koruma değil, dönemin inanç çatışmalarına karşı duran ve sadakatin, fedakarlığın en güçlü örneklerinden biriydi. Alevi bir Kürt olarak, o günün siyasi ve dini gerilimleri içinde gösterdiği bu bağlılık yalnızca kişisel bir tercih değil, aynı zamanda bir dönemin sosyolojik ve kültürel sınırlarını aşan bir duruştu. Çerko’nun varlığı, Şêx Said hareketinin sadece Nakşibendi şeyhleri ve müritlerinden ibaret olmadığını, halkın farklı inanç gruplarından insanların da bu davaya gönül verdiğini gösteriyordu. O, yalnızca bir adamı değil, bir fikri ve bir inancı korumak için hayatını ortaya koydu.

AYAKLANMA PLANLARI NETLEŞİYOR

Şêx Said, Karlıova’da yapılan görüşmelerin ardından Solhan’ın Melekan köyüne geçerek damadı Şeyh Abdullah’ın misafiri oldu. Burada, Miralay Halit Bey ve hakkında tutuklama kararı bulunan firari Keremê Qolağası’nın da katıldığı geniş kapsamlı bir toplantı düzenlendi. Toplantıya, AZADÎ'nin Bingöl Şubesi üyeleri de katıldı. Bu toplantıda; Amed, Siirt, Mardin, Rojava ve Başûr’daki aşiretlerle yapılacak görüşmelerin planlaması yapıldı.  Kürtlerin Kemalist rejimi tanımadığına dair Cemiyet-i Akvam’a gönderilecek imzaların Halep üzerinden ulaştırılması kararlaştırıldı. Ayrıca, Kürdistan’daki aşiret reislerine yazılan mektuplar ve görev dağılımı ele alındı. Kış koşullarının bütün zorluklarına rağmen Şêx Said, halk arasındaki çalışmalarını sürdürüyordu. Toplumsal barış adına husumeti olan aileleri de barıştırıyordu. Çan köyünde Şêx Mustafa’ya misafir olur.

Bu sırada Fexran köyünde kritik bir toplantı düzenlendi. Bingöl’de etki alanları geniş olan Nakşi şêxlerini toplantıya çağırdı. Bu toplantı, Bingöl Müftüsü Şêx İbrahim başkanlığındaydı. Bu, sadece siyasi ve stratejik kararların alındığı bir buluşma değil, aynı zamanda isyanın dini meşruiyetinin tartışıldığı önemli bir konsey niteliğindeydi. Nakşi Tarikatı’nın önde gelen şeyhleri başta olmak üzere, bölgedeki tüm dini otoriteler de burada bir araya geldi. Toplantının amacı; ayaklanmanın yalnızca siyasi değil, aynı zamanda dini yönünü de tartışmaktı ve şêxlerin ayaklanmaya maddi ve manevi desteklerinin sağlanmasıydı.

AYAKLANMANIN MADDİ OLANAKLARI

Şêx Said'in bu süreçte yaptığı bir diğer hazırlık ise ayaklanmanın maddi olanaklarını oluşturmaktı. Şêx Şerif ile yaptığı görüşmede bu durumu anlatmış, ayaklanmanın güçlü bir şekilde örgütlenmesi için mali olanakların şimdiden merkezileştirilmesi üzerinde durmuştu. Şêx Said, Genç ve Lice’de ziyaretler gerçekleştirmiş, burada da toplantılar düzenleyerek halkın desteğini aramış ve güç dinamikleriyle temaslarını sürdürmüştü.

Daha sonra Hanili Salih Bey ve Şêx Adem’in davetine icabet ederek Hani’ye gitmişti. Burada, Hani camisinde geniş bir toplantı almış, Salih Bey ile akrabası Hamid Bey arasındaki husumeti sonlandırarak ikisini barıştırmıştı. Hazro beylerini ayaklanmaya davet eden mektubunu iletmek için ise Hamdi Bey'i görevlendirmiş, ancak Hamdi Bey’in ikili oynadığı durum, ayaklanma esnasında ortaya çıkacaktı.

BİLGİ AKIŞI VE İHBARLAR

Şêx Said’in faaliyetleriyle ilgili olarak Binbaşı Kasım ve Genç Milletvekili Hamdi Bey tarafından çeşitli ihbarlar yapılmıştı. Bu dönemde, hükümete düzenli olarak bilgi akışı sağlanıyor ve devlet gelişmeleri yakından takip ediyordu. Bölgedeki birçok Kürt şeyhi ve yerel güç sahibi, Kemalist rejimi destekleyerek askeri müdahale için telgraflar gönderiyordu. Halkın büyük bir kısmı, Şêx Said’in etrafında birleşmeye başlamıştı.

İstanbul’daki Kürt aydınları, özelikle Seyit Abdülkadir gibi önemli isimler, gözlem altında tutularak adeta ev hapsine alınmışlardı. Şêx Said’in etrafındaki halkın desteği her gün giderek artıyordu, ancak devletin istihbarat ve askeri müdahale hazırlıkları da ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Kemalist rejim, doğrudan müdahaleye geçmeden önce yerel halkı provoke etmek ve bölgedeki dinamikleri kendi lehine çevirmek için çaba harcıyordu.

13 ŞUBAT 1925: PİRAN'DAKİ İLK ÇATIŞMA

Şêx Said, yanında 300 atlı ile 13 Şubat sabahı Piran’a geçer. O dönemde Piran, Eğil ilçesine bağlı bir köydü ve Eğil de Genç iline bağlıydı. Şêx Said’in kardeşi Şeyh Abdürrahim de Piran’da yaşıyordu. Şêx Said, Cuma namazını Piran’da kıldırır ve namaza halkın ilgisi oldukça yoğun olur. Hutbede, Kemalist rejimin uygulamalarını eleştirir. Gün içinde köylerden gelen halk toplulukları Şêx Said’i ziyaret eder. Kalabalık giderek artar. Bir jandarma müfrezesi, Şêx Said’in kaldığı eve gelir ve kalabalığın içinde suçlular olduğunu, bu kişilerin teslim edilmesini ister. Teslim edilmesi istenen kişilerin çoğu Qelbin köyündendir ve ilerleyen günlerde çoğu çatışmalarda şehit düşer. İçinde devletle iş birliği ve daha sonra muhbirlik yapan bir kişinin de bulunduğu, halk arasında bilinen bir gerçektir.

Jandarmalar ile Şêx Abdürrahim arasında ciddi tartışma yaşanır, fakat birbirlerini ikna edemezler. Şêx Said de görüşme yaparak, suçlu olduklarını söyledikleri kişileri kendisinin ayrılmasından sonra alabileceklerini söylese de jandarmalar ısrarla teslim edilmelerini ister. Yaşanan gerginlik ve tartışmaların ardından, ateş açılır. Birkaç jandarma öldürülür ve geri kalanlar esir alınır.

Olağan olmayan bu durumu Nuri Dêrsimî anılarında şöyle anlatmıştır: “Şêx Said'in hareketini adım adım takip eden hükümet, şêxin daha fazla kuvvet bulmasına meydan bırakmamak maksadıyla Piran köyünde hareketi doğrudan boğmak istemiş ve ilk önce bir jandarma müfrezesi göndermişti. Şêxin mahiyetinde bulunan bazı Kürtleri yakalamak istemişlerdi. Şêx, tekemmülünden evvel bir hareket yapılmasını istemediği için, müfreze kumandanından bu Kürtlere dokunulmamasını bizzat rica etmiş ve akıbetin korkunç olacağından şüphe ettiğini söylemişti. Müfreze kumandanı ise Şêxin nüfus ve mevkiini sarsmak ve maiyetini dağıtmak için talimat almış olduğundan, talebinde ısrar etmiştir.”

PİRAN'DAKİ ÇATIŞMA YAYILIR

Piran’daki çatışma, hızla çevre bölgelere yayılır ve Şêx Said, yanında bulunan 300 atlı ile Lice’ye doğru yola çıkar. Bu olay, “Şêx Said’e asker saldırmış” şeklinde hızla yayılır ve halk arasında galeyana yol açar. Şêx Said, durumu yatıştırmak için etrafa elçiler gönderse de provokasyonun etkisiyle olay kontrolden çıkar ve geniş bir alana yayılır. Amed, Genç, Elazığ ve birçok Kürt şehir merkezinde Kürt silahlı güçleri, hükümet merkezlerine el koyar. Kürt güçleri, tüm iletişim hatlarını keserek hükümetin iletişimini engeller.

Bu gelişmelerin ardından Şêx Said, hızlı bir şekilde savaş heyeti kurarak durumu kontrol altına almaya çalışır. Gelişmeler, Kürt halkı arasında büyük bir öfke dalgası yaratmıştır. Ayaklanma, Amed’in ilçelerinden başlayarak Kürdistan’ın büyük bir kısmına yayılır. Şêx Said, Genç'i ayaklanmanın başkenti ilan eder. Şêx Said, “Şêx Said-i Palevî el Amedî-Hadîm-ûl Mucahidîn” sıfatıyla direnişi ilan eder ve tüm vergileri kaldırır. Kürdistan’daki savaş alanında hükümetin tüm askerleri esir alınır.

KONTROLSÜZ GENİŞLEYEN DİRENİŞ

Şêx Said, çatışmaları kontrol etmek için bütün cephelere emirler yağdırır ve her tarafa elçiler gönderir. Ancak bu önlemler, tam anlamıyla başarılı olamayacak ve ayaklanma kontrolden çıkacaktır.

Ayaklanmaya katılması yönünde söz veren birçok aşiret reisinin ya katılmaması ya da taraf değiştirmesi, olayların iç yüzünü değiştiren önemli bir gelişme olur. Bu süreçte Amed'deki AZADÎ, duruma müdahil olmak için Şêx Said ile görüşür, ancak tüm çabalara rağmen, ayaklanmanın gidişatı değiştirilemez. Bütün bu olumsuz koşullara rağmen Kürt güçleri birçok bölgede üstünlük sağlamış ve geniş bir alanda hakimiyet kurmayı başarmıştır. Bu zaferlerin ardından ayaklanmanın sürdürebilirliğini sağlamak zorlaşır. Kemalist hükümet, bir yandan Kürt güçleriyle görüşmeler yapmak için hazırlık yaparken, diğer yandan iç karışıklıkları körükleyerek Kürtleri birbirine düşürecek stratejiler geliştirmektedir.

Amed ve Elazığ‘da organize edilen çeteler, kendilerini direnişçi olarak tanıtarak halkı hedef alan saldırılar düzenler. Bütün bu durumlar, ayaklanmanın kontrolünü sağlamada büyük engeller oluşturur. Şêx Ali Rıza anılarında, Kürt güçlerinin hemen hemen her alanda hakimiyet kurduğunu ve tüm devlet askerlerini esir aldığını belirtiyor ve ayaklanmanın başarısız olmasının nedenlerini şöyle açıklıyor: "Kürtlerin silahı devletten çoktu. Eğer şêxler ve ağalar sözlerini tutsaydı, zaten bu iş başarılmıştı, ancak onlar, hükümeti asker göndermek konusunda cesaretlendirdi. Tarafsız kalsalardı yine kazanmıştık.”

KEMALİST REJİMİN BASTIRMA TEDBİRLERİ

Direnişin yayılması ve üstünlük sağlanması karşısında Kemalist rejim, hızla karşı tedbirler geliştirerek iç ve dış müdahalelerle bastırmaya çalışmıştır. Kemalist rejim, hızlı bir şekilde tepki vermek adına, Başbakan Fethi Okyar’ı görevden almış ve yerine İsmet İnönü'yü atamıştır. Bu değişiklik, Kemalist rejimin ayaklanmaya karşı katliamcı ve sert bir yaklaşım benimsenmesinin de başlangıcı olmuştur. İsmet İnönü’nün atanması, Kürdistan’da katliamcı bir politikanın güçlü bir askeri saldırı uygulanmasını ve kanunların da buna göre dizayn edilmesini beraberinde getirmiştir.

TOPYEKUN İMHANIN YASALLAŞMASI

Direnişi bastırmak ve muhalefeti tamamen susturmak için 4 Mart 1925’te Takrir-Sükûn Kanunu çıkarılır. Bu kanun, hükümete geniş yetkiler vererek baskı ve kontrol mekanizmalarını yasallaştırır. Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte basına sansür uygulanır, muhalif kesimler tutuklanarak susturulur ve ardından, Hiyanet-i Vataniye Kanunu kabul edilir. Bu durum, Kürtlerin kendi topraklarında haklarını savunmasının hainlik olarak görülmesi gibi bir tablo ortaya çıkarır.

Bu kanunlar, Kürt halkının topyekûn imha sürecini başlatan devlet politikasının başlangıcı olur. Kürtlük adına değil hukuki hak talep etmek, Kürt olmanın bile suç sayıldığı bir dönemin kapısı aralanır. Bu kanunlar, sadece askeri önlemlerle gelişmez, aynı zamanda zorunlu göç, siyasi tasfiyeler ve Kürt kimliğinin imhası üzerine de kuruludur. Bu süreç, Kürt halkının varlığına yöneliktir. Takrir-i Sükün Kanunu, Kürt halkının zorunlu göçe tabi tutulmasının da temelini atar. Bu süreç, 1927'de kabul edilen Şark Islahat Planı ile sistematik bir nüfus mühendisliğine dönüşür ve Kürtlerin demografik yapısına yönelik kapsamlı bir müdahale başlar.

ÖRFİ İDARE VE ŞARK İSTİKLAL MAHKEMESİ

Kemalist rejim, Kürt güçlerinin elinde olan bölgeleri yeniden kontrol altında tutmak ve korku iklimini yaymak amacıyla Kürdistan’ın birçok il ve ilçesinde Örfi İdare (Sıkıyönetim) ilan eder. Bu iller arasında Amed, Elazığ, Muş, Mardin, Urfa, Siirt, Bitlis Genç, Van, Hakkari ve Malatya'nın yanı sıra birçok ilçe de vardı. 12 Mart 1925'te Amed'de Şark İstiklal Mahkemesi kurulur. Kemalist rejim, en başından Kürtleri oyalamaya ve zaman kazanmaya yönelik bir siyaset izlemiştir. Kürtlerin hak taleplerine karşı ayaklanma öncesi İngilizler ve Fransızlarla gizli görüşmeler yapmıştı. İngilizler ve Fransızlar, Kürt halkının kimlik, statü taleplerine karşın Kemalist rejimden yana bir tavır almıştı. Fransızlarla yapılan gizli görüşmeler sonuç vermişti ve karadan askeri destek sağlama imkânı olmayan Kemalist rejim, Suriye üzerinden askerlerini Kürdistan’a yığmıştı.

Ayaklanma sırasında Kürtler, Amed dışındaki birçok bölgede Türk askerlerini esir almış ve askeri üstünlüğü sağlamıştı, ancak Fransızlarla yapılan anlaşma ve Kürt aşiretlerin desteğinin sağlanmasıyla, demiryolu üzerinden Kürdistan’a yeni silahlar ve yüz binin üzerinde asker sevk edilerek, savaş dengesi tümüyle değiştirilmişti. Kürt güçleri, lojistik ve dış destekten mahrum kaldıkları için ağır bir yenilgi yaşadı.

SADECE BİR ASKERİ YENİLGİ OLMADI

Şêx Said Ayaklanması, Kürtlerin imha ve inkâr siyasetine karşı verdiği en büyük direnişlerden biri olarak tarihe geçti. Kemalist rejim, Birinci Dünya Savaşı'nın ardından İngiltere, Fransa ve Bolşevik Devrimi ile yaptığı stratejik anlaşmalarla Kürtleri oyalamayı, zaman kazanmayı ve konjonktürü kendi lehine çevirmeyi başardı. Kürtlerin özgürlük mücadelesi, dış desteklerle bastırıldı. Bu süreç, Kürtler için yalnızca askeri bir yenilgi değil, aynı zamanda siyasi ve toplumsal bir kırılma noktası da oldu. Kürtlerin direnişi, Kemalist imha siyasetine karşı bir cevap niteliği taşıyordu ve her ne kadar bastırılmış olsa da Kürt halkının kolay teslim olmayacağının da miladıydı. Şêx Said ve arkadaşları, uzun soluklu bir direniş sürecinin ilk kıvılcımını da yaktı.

 

Devam edecek…