Meclis ve hükümet sorumluluktan kaçıyor

HDP Hukuk Komisyonu Üyesi Ayşe Acar Başaran, Meclis Başkanı ve hükümetin, sanki Meclis üyesi 4 milletvekilinin de aralarında olduğu binlerce insan açlık grevinde değilmiş gibi davrandığını ama sorumluluktan kaçamayacaklarını söyledi.

HDP Hukuk Komisyonu Üyesi Ayşe Acar Başaran, tecridin sonlandırılması talebinin tarihsel ve güncel bağlantısının gözardı edilmemesi gerektiğini belirterek, 15 tutsağın ölüm orucuna başlamasıyla işin ciddiyetin katlandığını kaydetti. Başaran, “Uzun bir süredir bu meseleyi izleyici konumda olan Avrupa Konseyi, CPT ve diğer uluslararası kurumlar da sorumluluklarını hatırlamalıdır. İktidar, bu hukuksuz ve gayri meşru tecridi bir an önce kaldırmalıdır” dedi.

ANF’ye konuşan HDP Hukuk Komisyonu Üyesi ve Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran, aylardır DTK Eşbaşkanı ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven öncülüğünde binlerce tutsağın talebinin karşılanması için birçok eylem, etkinlik yaptıklarını hatırlattı. Bu sesi dört duvar arasından çıkarıp kamuoyuna, en çok da iktidara ulaştırmak için çaba sarf ettiklerini belirten Başaran, şunları ifade etti: “Birçok kurum kişiyle defalarca görüşmeler yaparak meselenin anlaşılması, sorunun çözümü için sorumluluk alınması için çalışma yürüttük. Maalesef bu haklı ve meşru talebe üç maymunu oynayarak karşılık verilmekte. Sanki Meclis üyesi 4 milletvekilinin de aralarında olduğu binlerce insan açlık grevinde değilmiş gibi bir sessizlik var.”

MECLİS BAŞKANI, MESELEYİ BASİTLEŞTİRİYOR

Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un, DTK Eşbaşkanı Leyla Güven ile görüşmeyeceğini açıklamadığını hatırlatan Başaran, şunları söyledi: “Kimse Meclis Başkanı’na ‘kişisel’ bir talepte bulunmadı. ‘Görüşmem’ demesi, meseleyi basitleştiren, tarihi bağlamından koparan, üzerindeki sorumluluğu atan bir yaklaşımdır. Leyla Güven binlerce oy almış bir milletvekili, toplumun görmezden gelinen, yok sayılan, baskıyla yönetilmeye çalışılan kesiminin temsilcidir ve onların sorunlarını çözmek için milletvekilidir. Bu yüzden ‘görüşmem’ demeden önce ‘bir milletvekili neden açlık grevine başlar’, ‘binlerce insan neden açlık grevine başlar’ sorularının yanıtı üzerinde düşünmelidir. Meclis Başkanı ya da herhangi bir yetkilinin göz ardı edemeyeceği kadar herkesin sorumluluğu olduğu bir meseledir. İmralı’yı bir merkez kabul edip Sayın Öcalan’a anayasal ve yasal haklarının tanınmaması, başta Türkiye’nin kendi kanunlarını ihlal etmesi anlamına gelir. Bu nedenle öncelikle Adalet Bakanlığı olmak üzere iktidarın tümü bu konuda sorumlu ve muhataptır.”

ANNELERE VAHŞİCE SALDIRDILAR

15 siyasi tutsağın ölüm orucuna başlamasıyla meselenin boyutunun, hem Meclis hem Türkiye kamuoyu hem de dünya kamuoyu tarafından görmezden gelindiğini dile getiren Başaran, “Bununla beraber talebin gerçekleştirilmesi için sokağa çıkan özellikle annelere karşı vahşice saldırılar gerçekleşmektedir. Siyasi tutsakların talepleri çok net; Sayın Öcalan’a uygulan tecrit derhal kaldırılmalı. 20 yıldır Sayın Öcalan üzerinden yürütülen tecrit, 5 Nisan 2015 itibarıyla mutlak hale getirilmiş, başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halkının tamamı mutlak tecridin sonuçlarıyla yüz yüze kalmıştır. Tecrit İmralı’da başlayıp bir yönetim biçimi olarak bütün topluma yansımış ve hatta dayatılmıştır” şeklinde konuştu.

TARİHSEL VE GÜNCEL BAĞLANTISI

HDP Milletvekili Ayşe Acar Başaran, son günlerde özellikle beyaz tülbentli annelerin yerlerde sürüklenmesi, milletvekillerinin darp edilmesinin, aslında neden açlık grevi yapıldığının somut cevabı olarak gözler önünde olduğunu söyledi. Başaran, şöyle izah etti: “Faşizmin yükseltildiği, toplumun büyük bir kıskaç içine olduğu, en ufak bir demokratik etkinliğe büyük bir güçle saldırıldığı, dört duvar arasına alıp veya etten duvarlar oluşturularak toplumsal muhalefetin bastırıldığı bir dönemde başlatılan bir eylemdir açlık grevleri. Eylemin tarzı eleştirilmeden önce tarihsel ve güncel bağlantısını kurmak gerekir. Bunun yanında herkes açısından tecridin kaldırılması önemlidir, çünkü kişisel olarak da hayatlarımızı etkileyen bir olaydır. Siyasi olarak baktığımızda ise tecrit, Kürt sorununu demokratik yollarla değil, devlet aklının yıllardır yürüttüğü biçim olan baskı, zor ve savaşla çözmek demektir.”

SESSİZ KALAN HERKES SORUMLUDUR

Başaran, başta Leyla Güven olmak üzere tüm siyasi tutsakların taleplerinin hem kanunen hem de toplumsal olarak haklı ve meşru olduğunun altını çizerek, şunları ekledi: “15 tutsağın başlatmış olduğu ölüm orucu ile beraber işin ciddiyeti birkaç kat daha artmıştır. Tutsakların herhangi birinin hayatını kaybetmesinin sorumlusu hükümet yetkilileri başta olmak üzere, bu süreçte sessiz kalanların tümü olacaktır. Uzun bir süredir bu meseleyi izleyici konumda olan Avrupa Konseyi, CPT ve diğer uluslararası kurumlar da sorumluluklarını hatırlamalıdır. İktidar, sorumluluğunu yerine getirerek bu hukuksuz ve gayri meşru tecridi bir an önce kaldırmalıdır.”