Moskova görüşmesi ve ikili oyuna devam

Putin, Erdoğan'la görüşmesinde "Şam’ın Kürtlerin temsilcileriyle diyalog içerisinde olmasını teşvik ediyoruz" cümlesiyle Türkiye'ye sopa gösterip Kürtlere göz kırpıyor.

Türkiye, uzunca bir süredir, Suriye'de ABD ile Rusya arasında yürüttüğü denge politikasını, biraz daha devam ettirmek için iki güç arasında yoğun bir diplomasi trafiği yürütüyor. Son haftalarda ABD Başkanı Donald Trump ile telefon trafiğini yoğunlaştıran ve ABD'nin "çekilme" kararı sonrası dümeni yeniden ABD'ye kırmaya başlayan Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 23 Ocak'ta da Moskova'da Rusya devlet başkanı Vladimir Putin ile görüştü.

Trump'ın "Suriye'den çekilme" açıklaması sonrası, 29 Aralık 2018 tarihinde Türk Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı, MİT Başkanı ve Erdoğan'ın sözcüsünden oluşan bir heyet Moskova'ya giderek, Rus yetkililerle görüştü. Görüşme Rusya Savunma Bakanı Sergey Lavrov, Türk heyetine İstanbul Mutabakatı'nı hatırlatarak, İdlib konusunda taahütlerini yerine getirmeleri gerektiğini açıkça ifade etti.

Moskova görüşmesinden hemen sonra El Nusra öncülüğündeki Heyet Tehrir El Şam (HTŞ) İdlib'te Türkiye destekli gruplara karşı operasyona başlayarak, neredeyse tüm grupları sildi, süpürdü. Türkiye, İdlib'te 12 gözlem noktası bulunmasına rağmen, El Nusra’nın ilerleyişi karşısında uzun süre sessizliğini korudu. Türkiye'ni El Nusra’nın ilerleyişi karşısında sessiz kalmasının nedeni esas olarak iki şekilde ifade edildi.

TÜRKİYE'NİN İDLİB'TEKİ ÜÇÜNCÜ SEÇENEĞİ

Birinci yoruma göre; Türkiye'nin bölgenin tamamının El Nusra’nın eline geçerek Rusya ve Suriye'nin olası bir operasyonuna yeşil ışık yakması seçeneğiydi. Nitekim El Nusra "terör örgütleri" listesindeydi ve böyle bir operasyon uluslararası kamuoyunda daha az tepki uyandıracaktı.

İkinci yoruma göre ise; Türkiye, ABD'nin çekilme kararının yaratacağı boşukta, Rusya ve rejimin önüne koca bir El Nusra ve İdlib sorunu bırakarak, bu arada Minbic'i ele geçirmek istedi.

Ancak ABD'nin çekilme kararı sonrası Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi'nin yaptığı diplomatik hamleler (rejim ve Rusya ile görüşme, Bab'ın Erima kasabasına rejim askerlerinin gelmesi ve Avrupa ile Körfez ülkeleri nezdinde yürüttüğü diplomatik faaliyetler) "çekilme" kararının zamana yayılmasıyla, Türkiye İdlib konusunda üçüncü seçeneği masaya yatırdı.

Masadaki üçüncü seçenek de İdlib'teki son durumu biraz da kullanma durumuydu. Yani amiyane değimle Rusya'ya "istersen Kürtler karşılığında İdlib'i güzellikle halledebiliriz, yoksa sen çelik çekirdek bir HTŞ ile uğraşırken, ben ABD Fırat'ın doğusu için iş tutabilirim" mesajı verildi.

İKİ CÜMLE, İKİ GÖZ KIRPMA, ÜÇ TEHDİT

23 Ocak'ta Moskova'daki Erdoğan-Putin görüşmesi sonrası Putin'in yaptığı açıklamalara bakıldığında Rusya'nın Türkiye'nin elini gördüğü ve İdlib için acelesinin olmadığı görülüyor. Yani Putin, hamleye hamle ile karşılık verdi.

Putin'in açıklamalarına bakıldığında Rusya, Kürt-Türk çelişkisini bir süre daha kullanacak. Ve Putin'in açıklamalarında iki cümle dikkat çekiyor. Putin, birinci cümle ile Türkiye'ye sopa gösterip Kürtlere göz kırpıyor; ikinci cümleyle de Kürtleri tehdit edip Türkiye'ye göz kırpıyor.

Birinci cümle: "Şam’ın Kürtlerin temsilcileriyle diyalog içerisinde olmasını teşvik ediyoruz. (...) Anayasa komitesi ise çok önemli bir alan. Suriye'de bütün taraflar arasında diyalog kurulması lazım." Putin, bu cümle ile Kürtlere göz kırparken, Kürtlerin bir çadır sahibi bile olmasına tahammül etmeyen Türkiye'ye sopayı gösteriyor.

İkinci cümle: "Suriye-Arap hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti 1998 (Adana Protokolü) sözleşmesi var. Eminim ki bu birçok hususu kapatan bir temeldir. Bu konuları ayrıntılı bir şekilde konuştuk." Putin'in "güvenli bölge"ye ilişkin soruya yanıt olarak verdiği bu cümlede ise Kürtleri, "bir an önce aza kanaat ederek rejimle anlaşmaları için" tehdit ediyor, Türkiye'ye ise Kürtlere karşı Şam kapısını göstererek, göz kırpıyor.

1998 yılında imzalanan 23 maddelik Adana Protokolü, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkması ve Türkiye ile Suriye arasında PKK'ye karşı işbirliğini geliştirmişti. Putin, ayrıca bu anlaşmayı Erdoğan'a hatırlatarak, Türkiye'ye "Şam'la görüşün" dedi, ama bir anlamda da Türkiye'ye "Suriye'ye çok yerleşme" mesajı da verdi.

Adana Protokolü'nün geçerlilik süresi 3 yıl olarak belirlenmişti. Ama 2010 yılında Türkiye ile Suriye arasında imzalanan başka bir anlaşma ile sınır güvenliği için Türkiye'ye 5 ile 15 kilometre Suriye'ye girebileceği belirtiliyordu. Ama bunun için de Esad ile görüşmek gerekir.

Bu açıklama ve mesajların hepsi, ortak basın toplantısında "güvenli bölge"ye ilişkin sorulan soru kısmında verildi. Bu tabloya bakıldığında Putin bir kez daha "Suriye'de patron benim" dedi.

Görüşmeden hemen sonra Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun "Suriye rejimiyle dolaylı temaslarımız var" sözlerine bakıldığında ve Türk devletinin geçmişteki meşhur çarklarını hatırladığımızda "katil Esed"den "kardeşim Esad"a dönüş olabilir. Zaten Türk iktidar bloğundaki Avrasyacı kanat ile Suriye konusunda iktidar ortağı olan Türk muhalefeti ilk günden beri Kürtlere karşı Esad'la ortak hareket etmeyi dayatıyor.

İDLİB İÇİN ERDOĞAN GEÇİŞTİRDİ, PUTİN VURGULADI

Özcesi Erdoğan'ın İdlib üzerinde oynamak istediği oyuna, Putin ise daha karmaşık bir oyunla karşılık verdi. Ortak basın toplantısında, Erdoğan İdlib'e ilişkin, "Rus dostlarımızla koordinasyonu güçlendirmekte kararlıyız" diyerek, konuyu geçiştirmeye çalışırken, Putin ise "Türk meslektaşlarımızın mutabakatın şartlarını yerine getirmek için çabalarını görüyoruz. Tabi ki orada sorunlar var. Önümüzdeki dönemde neler yapabileceğimizi görüştük. Savunma bakanlarımız da bu konuyu görüştü, neler yapacakları konusunda anlaştılar" vurgusunda bulunması dikkat çekti.

İdlib için acele etmeyen Rusya, Türkiye'ye biraz daha zaman ancak Şubat ayında İran'ın da dahil olacağı Astana formatında yeni bir toplantının yapılacağı açıklandı. Bu toplantının öncesinde de Washington'da Türk yetkililer ile ABD'li yetkililer "çekilme" konusunu görüşecek.

ASTANA VE CENEVRE BİLEK GÜREŞİ

Zaten 2016 yılından beri yapılan Astana ve Cenevre görüşmeleri, Suriye'de krizi çözmekten çok Batı bloku ile Rusya-İran-Türkiye'nin bilek güreşine döndü. Erdoğan-Putin görüşmesinden önce Fransa, Almanya ve İngiltere'nin Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’ne "Astana garantörü ülkelerin Cenevre’de kabul edilmemesini isteyen bir mektubun" gönderilmesi de bu bilek güreşinin devamı olarak okunabilir.

KARMAŞIK BİR TABLO

7-10 Ocak tarihlerine ABD heyeti, Türkiye'de görüşmeler yaparken, aynı zamanda bir başka ABD heyeti de Kuzey ve Doğu Suriye'de temaslarda bulunuyordu. Erdoğan'ın Rusya'daki görüşmelerinden hemen önce de Kuzey ve Doğu Suriye'den bir heyet Moskova'da görüşmelerde bulundu. Mevcut tablo, diplomatik faaliyetlerin tüm güçler için birçok cepheden ve çok karmaşık formatlarda devam edeceği bir sürece işaret ediyor.

BÜYÜK KAZANIMLAR İÇİN FIRSAT VAR

"ABD ve Batı güdümlü Körfez ülkelerinin neredeyse tümünün Şam'da elçiliklerini açarak diplomatik ilişkilere başlaması", "günün sonunda ABD ile Rusya arasında tercih yapmak zorunda kalacak olan Türkiye'nin eksen arayışında olduğu" ve "İsrail ile ABD'nin Suriye'de İran'a baskılarını arttıracağı" bir sürece girilirken, elinde tahmin edilenin aksine güçlü kozları bulunan Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi'nin yapacağı dikkatli diplomatik hamleler, bölgenin geleceği için büyük kazanımları getirebilir.