'Nagihan hakikatin izinden gitti, halkı için çalıştı'

Nagihan Akarsel'in eski çalışma arkadaşlarından Barış Yıldız, "Hakikatin izinden giden bir arkadaşımızdı. Kalemini halkının gerçekliği için kullanıyordu. Yoldaşlık duygusu çok yüceydi" dedi.

Güney Kürdistan’ın Süleymaniye kentinde 4 Ekim sabahı işgalci Türk devleti tarafından katledilen Akademisyen, Araştırmacı, Gazeteci, Yazar ve Jineolojî Araştırma Merkezi Üyesi Nagihan Akarsel’i, Dicle Haber Ajansı’nda editör ve muhabirlik yaptığı süreçlerde, onunla birlikte faaliyetlerini yürüten Gazeteci Barış Yıldız'la konuştuk...

'ARKADAŞLIK VE YOLDAŞLIK DUYGUSU ÇOK YÜCEYDİ'

Yıldız, şunları söyledi:

“Ben o dönemlerde Dicle Haber Ajansı’nda gazetecilik faaliyetlerini yürütürken, Nagihan arkadaş, kişiliğiyle, yaşamıyla duruşuyla, toplumsal bakış açısıyla, diğer yandan diyalektik olarak alıp verme özelliğiyle gerçekten birçok arkadaşın ilgi odağı olmuştu. Birçok arkadaş büyük ölçüde etkileniyordu yaşamından ve tartışmalarından. Arkadaşlık ve yoldaşlık duygusu çok yüceydi. Benim de pozitif olarak en çok etkilendiğim arkadaşlardan bir tanesiydi. Gerek sıcak kanlı gerek şefkat dolu ve gerekse insancıl özellikleriyle olsun, gerçekten bir insan sarrafıydı aslında. İnsanın psikolojik durumunu anlayabilen, dar dogmatik kalıplara girmeksizin, daha çok böyle anlam veren ve anlaşılabilecek bir duruma insanları getiren bir özelliği vardı. Ajansta bizden daha eskiydi. 2008 yılından 2014 yılına kadar süren bir mücadele serüveni vardı. Çok anlamlı ve çok değerli çalışmalar yürütüyordu. Özellikle tanık olduğum araştırma ve inceleme çalışmalarında yeni şeyleri keşfettiği zaman, büyük keyif ve heyecan duyardı. Onun deneyimi ve tecrübesi bize çok şey kazandırdı. Haberciliğe dair her ne varsa, ilmik ilmik ruhumuza işleyen, öğrenmemiz için varını yoğunu ortaya koyup, büyük çaba sarf eden bir yaklaşımdaydı. Gerek gazetecilik kimliğiyle gerekse toplumsal siyasal kimliğiyle herkes tarafından sevilen bir şahsiyetti. Tanıdığı herkese değer verirdi."

Nagihan Akarsel’in özellikle Amed şehrine olan sevgisi ve tutkusunun olduğunu söyleyen Yıldız, “Hayallerini ve tutkularını dile getirmede, hiçbir zaman kendisini bastırmadı. Özellikle Amed’e olan sevgisi, tutkusu ayrıydı. Çok farklı duygular hissediyordu Amed’de. Duyguları karmaşık değildi. Çok yalın, çok sade ve anlaşılabilecek bir düzeyde olan duygularını, hayallerini, hislerini dışa vuruyordu. Amed’in Surlarına çıkardı. O Surlar, zihniyet sınırlarını çizer. Bir yanı özgürlüktü, diğer yanı ise, gönüllü kölelik. Nagihan, özgürlük olan yanını seçip, haykırıyordu” dedi.

'KADININ DİLİNİ YAŞAMA TAŞIYORDU'

Yıldız, şunları anlattı:

“Sarfettiklerini çok dar dogmatik kalıplara boğmadan, daha çok düşüncelerine derinlik kazandıran, yeniye ulaşma noktasına kendisini kabullendiren ve şartlandıran bir kişiydi. Yoğunlaşmalarını her zaman diri tutup, yeniyi yakalayan, yazdığı makaleler ve uzun yazılarla her konuda fikrini ve düşüncesini dile getiren bir tarzı vardı. Özellikle kadının dilini, kalemini, gizemi çözülmemiş bir yaşamın sırrına taşıyordu adeta. Deyim yerindeyse, yaşamın şifresini çözen bir yoğunlaşması vardı.

Onun ideolojik örgütsel duruşu, bilgi birikimi, insanlara olan sevgisi, Önder Apo’nun düşünce sisteminden süzülen özgürlükçü paradigmayı kavrayışı, aslında birlikte mücadele ettiği arkadaşlarını ve yoldaşlarını büyük ölçüde etkiledi, diyebilirim. Yoldaşlık ilişkilerini ciddi buluyordu. Yoldaşlık ilişkileri, mücadele gerçekliğimizin bir kilometre taşı olduğu için, anlam verirdi. O yüzden, insana büyük önem veren, insan sohbetlerine hiçbir şekilde bıkmaksızın tereddütsüz katılabilen, düşüncelerini derinleştirirken hem onlardan alabilen hem de onlara verebilen bir diyalektiğin sahibiydi. Şüphesiz tanıdığı ve birlikte çalıştığı bütün arkadaşlara değer verirdi. Her daim sevgi yumağı olurdu yoldaşlarına. Hayatın ve varoluşun, bereket ve doğasal evrenin sembolize edilmiş olarak görülen bir annenin şefkati vardı, Heval Nagihan’da. O şefkati, dostlarına, arkadaşlarına, yoldaşlarına ve yakınlarına yansıtmaktan büyük keyif alırdı. Kesinlikle iğne ucu kadar bir şeyi öğrendiğinde, bir şeyi bulduğunda veya bir konuya kulaç attığında yeni bir şeymiş gibi heyecan duyan, coşkulu duruşuyla hemen yoldaşlarının karşısına çıkıp, onu paylaşma gereğini duyuyordu."

Akarsel'le birlikte gazetecilik faaliyetleri yürüttüğü süreçlerde, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın doğum gününün kutlandığı Amara’ya birlikte gittiklerini ve burada unutulamayacak anılar yaşadıklarını dile getiren Yıldız, şunları belirtti:
“Hayatın tümü bir yaşanmışlıktır ve anıdır demek, belki de en doğru olanıdır. İçinde yaşanmışlıkları ve paylaşımları barındıran her an, aynı zamanda bir anılar dizgesi oluşturur. Dolayısıyla her anı, onların anlam kazanarak dile gelmesi olayından başka bir şey değildir. Anılar her zaman yaşamımız olmuştur. Anılar, zamansız gidenler ve yüreğimizde hüzün portresi çizenlerdir. Nagihan arkadaşla yürüttüğümüz yoldaşlık zamanında çok anılarımız vardı. Onlardan bir tanesini anlatayım. 2013 yılında 4 Nisan kutlamaları için Halklar Önderi Önder Apo’nun köyü olan Amara’ya gitmiştik birlikte. Biz bir ekip, o gün kutlamaları takip ediyorduk. Heval Nagihan’ın koordinesinde hareket ediyorduk. 1 gün öncesinde yapılan Halfeti ilçesindeki kutlamada yerimizi almıştık. Heval Nagihan her arkadaşa, kutlamaları eksiksiz takip etmeleri yönünde uyarılar ve somut görevlendirmeler yapmıştı. Benim rolüm sahnede fotoğraf çekmekti. Önderliğin doğum gününü kutlamak için Amara’ya gelen on binlerce kişiye İmralı’dan heyet aracılığıyla gönderilen bir mektup okunacaktı. Biz de O mektup okunmadan önce, mektubu okuyacak arkadaşı arıyorduk.

 Bir süre sonra, Heval Nagihan bana, BDP MYK üyesi Hüseyin Koçuk’u bulmamı ve mektubun bir nüshasının onda olduğunu söyledi. Binlerce kişinin katıldığı Halfeti kutlamalarında Heval Hüseyin’i görmek meseleydi. Yoğun bir arayış ve çaba sonucunda, kurulan sahnenin arka tarafında görmüştüm onu. Daha önce de birbirimizi tanıdığımızdan kaynaklı, mektubun bir nüshasını ondan almam, zor olmadı. Mektubu alıp, var gücümle Heval Nagihan’ın konuşlandığı çadıra getirmiştim. İçeri girdiğimde büyük bir heyecan ve merakla beni beklediğini gördüm. Önce arkadaşı göremediğimi ve mektubu alamadığımı söylediğimde, çok üzülmüştü.  Heval Nagihan Önderliğe bağlı bir arkadaştı. Daha sonra cebimden bir flaş çıkarıp, ona şaka yaptığımı ve mektubu getirdiğimi söyleyince, oturduğu sandalyeden ayağa kalkıp, bana sımsıkı sarıldı. O an çok sevinmişti ve Önderliğin heyet aracılığıyla gönderdiği mektubun içeriğini merak ediyordu. Daha sonra bana, 'Önderlikten gelen bütün mesajlar bizim için çok önemli ve anlamlıdır. Sürecin tıkanıklığını giderecek ve aşacak tek yegane aktördür. Her bir cümlesi hiç atlatılmadan yansıtılması gerekiyor. Onun için sana bu görevi verdim. Sen de ‘Gazeteciler zamanla yarışıyor’ ilkesini esas almışsın. Bu iyi bir gelişmedir. Tam zamanında getirdin' demişti.

Bir süre sonra, sahnede bulunan sunucu mektubun okunması için Heval Hüseyin’i sahneye davet etti. Heval Hüseyin tam mektubun girişini okurken, Heval Nagihan daha önceden mektubu haberleştirdiğinden kaynaklı, merkezi arayıp, 'tamamdır Heval, haberi geçebilirsiniz' demişti. JINHA muhabirlerine de paylaşmıştı Heval Nagihan. Zaten bu paylaşımcı duruşu ve rekabet içermeyen yaklaşımı, JINHA’daki kadın arkadaşları mutlu etmişti.”

'BU TOPRAKLAR ÖZGÜRLEŞENE KADAR MÜCADELE EDECEĞİZ'

Nagihan Akarsel’in evinin önünde 11 kurşunla vahşice katledildiğini ve bu saldırının kadının özgür yaşam öncülüğüne yapılan bir saldırı olduğunu söyleyen Barış Yıldız, şunları dile getirdi:

“Nagihan, evinin önünde 11 kurşunla vahşice katledildi. Kürdistan’ın her 4 alanından yapılan bu saldırıya ilişkin açıklamalar yapıldı. Kadınlar öncülüğünde gerçekleşen yürüyüş eylemlerinde büyük öfke vardı. Toplumsal-siyasal-ideolojik mücadelemizin sürekliliği açısından, büyük bir kayıp olarak görüyoruz, Heval Nagihan’ın şehadetini. Yapılan saldırı ideolojiktir. Kadının özgür yaşam öncülüğüne yapılan bir saldırıdır. Çünkü tanınan bir arkadaştı. Heval Nagihan’ın hedef alınması, seçilmesi öyle sıradan bir olay değildir. Saldırı korkakça ve alçakçadır. Saldırıya dair verilen talimatın kimin tarafından geldiğini çok iyi biliyoruz.

 Bu katliam aynı zamanda 9 Ekim komplosunun yıl dönümüne getirilerek, bilinçli yapılan bir katliamdır. 9 Ekim’ler her zaman faşist işgalci soykırımcı Türk devleti için, bir simgedir. Yani adeta Kürtlere, 'sizin önder dediğiniz beyni aldık. Bitirmek, yok etmek istedik ama siz başkaldırmaya devam ediyorsunuz. Var olmaya devam ediyorsunuz. O zaman biz de yeni 9 Ekim’lerle katletmeye devam edeceğiz' denilmektedir.

 Bir kez daha belirtmek gerekiyor; bizim özgürlük değeri yüksek olan bir yürüyüşümüz var. Katliamlar yaparak, saldırarak, bu halkın mücadelesini geriletme düşüncesi içerisine girenler, büyük bir yanılgıyı yaşıyorlar. Bu topraklara özgürlük gelinceye kadar, mücadelemiz devam edecektir. Hiçbir zaman hakikat kirli ellerle katledilemez. Nagihan Arkadaş, hakikatin izinden giden bir arkadaşımızdı. Kalemini halkının gerçekliği için kullanıyordu. Kalemiyle, bazen ülkesinin güzelliğini dile getirirdi. Bazen faşist devletin zulüm ve işkencesini dile getirirdi. Bazen kendi halkının acı ve sızılarını resmederdi. Bazen de halkın başkaldırı direnişini dile getirirdi. Ama en sonunda tekrar hakikate yüzünü dönerdi. Bir kez daha mazlumun sesi olurdu, bir kez daha özgür kalem onun ellerinde büyüleyici bir duruma gelirdi.  

Ben bir kez daha Nagihan arkadaşı saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Anısı önünde saygıyla eğilip, onun hayali olan özgür Kürdistan ve özgür Önderlik için yürüttüğümüz mücadelenin başarı sözünü veriyoruz."