TCK 77’den ceza verilmeyen davalara zamanaşımı kıskacı

Türk yargısı özellikle TCK 77’deki insanlığa karşı işlenmiş suçlardan dolayı ceza vermekten kaçınıyor. Daha önce bu maddeden yargılama olmadığı için Sivas Katliamı da zamanaşımına uğramıştı. Aynı akıbete Ankara Katliamı davası da uğrayabilir.

10 EKİM ANKARA KATLİAMI

Geçtiğimiz haftalarda 10 Ekim Ankara Katliamı davasına ilişkin karar duruşması görüldü.103 kişinin DAİŞ’in saldırısı sonucunda hayatını kaybettiği katliamda mahkeme heyeti, sanık Erman Ekici hakkında “insanlığa karşı suç”tan beraat verdi. Ekinci’ye “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet cezası verildi. Ayrıca “silahlı terör örgütü faaliyetleri kapsamında kasten nitelikli öldürme” suçundan 101 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Sanık Ekici’ye “izinsiz patlayıcı madde bulundurma” suçundansa 10 yıl, “ruhsatsız silah bulundurma” suçundan da üç yıl hapis cezası verildi.

Peki neden mahkeme heyeti TCK 77’de belirtilen insanlığa karşı işlenmiş suçtan beraat verdi? Ya da bu madde neden Suruç Katliamı da dahil işletilmiyor? Yapılan saldırılar bu suçun kapsamında olmasına rağmen yargı neden bu suçu görmezden geliyor? Hala firari sanıkları olan Ankara, Suruç gibi davalarda bu madden ceza verilmemesi karşısında zamanaşımı devreye girer mi? 10 Ekim Ankara Katliamı davası avukatlarından İlke Işık ANF’nin sorularını yanıtladı.

İNSANLIĞA KARŞI SUÇTAN BERAAT VERDİLER

İlke Işık, insanlığa karşı işlenmiş suçlar maddesinin Ankara katliamı dahil olmak üzere neden yargıda görmezden gelindiğini anlattı. Mahkemenin başta iddianameyi böyle kabul ettiğini fakat daha sonra buna uymadığını söyleyen Avukat İlke Işık, şunları anlattı: “Türk Ceza Kanunu 77’nci maddesi çok açık bir şekilde insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamında düzenlenmiş bir madde. Biz doğal olarak 10 Ekim Ankara Katliamı’nın bu maddeye denk düştüğünü yargılamanın en başından beri söyledik. Birincisi bizim yargılamanın şöyle bir özelliği var; başta insanlığa karşı suçla ilgili iddianame kabul edildi. Dolayısıyla aslında 2019'dan 2024'ün haziranına kadar bir insanlığa karşı suç yargılaması sanıklardan Erman Ekici hakkında yürüdü.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bu davayı başta Erman Ekici için alelade örgüt üyeliğinden açmıştı ama ilk iddianamede her şey çok içe geçmiş durumdaydı. Sanıkların pozisyonunu bile çözemeyen, onları bile anlatamayan bir iddianameydi. Sonra yargılamanın ilerleyen aşamalarında Erman Ekici’nin katliamı örgütleyenlerden biri ve bir örgüt yöneticisi olduğu, bizim sunduğumuz delillerle ve çabalarla ortaya çıkınca hakkında suç duyurusunda bulundu mahkeme katliamla ilgili. O aşamadan sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, insanlığa karşı suç değerlendirmesi yaptı ve iddianameyi bu yönde yazdı, mahkemede de kabul etti. Dolayısıyla Türkiye'nin ilk insanlığa karşı suç yargılamasıydı ama buna uygun yürütülmedi. Üstelik mahkeme insanlığa karşı suçtan beraat kararı verdi. IŞİD gibi insanlığa karşı işlediği suçların tartışma konusu bile olmayacağı bir örgütten bahsediyoruz. Halihazırda böyle bir yargılama varken insanlığa karşı suçtan ceza vermeyerek buradan beraat ettirildi. Erman Ekici'ye ve katliam sorumluluğu sebebiyle ayrıca 9 kişiyi de katliamdan 101 kez ağırlaştırmış müebbet verildi. Evet, Erman Ekici'yi davanın toplamından berat ettirmediler, ona da katliam sorumluluğundan 101 kez ağırlaştırmış müebbet verdiler ama bunu insanlığa karşı suçtan berat ettirerek yaptılar.”

DEVAM EDEN ZİHNİYETİN ÜRÜNÜ

Avukat İlke Işık, özellikle bu suçtan ceza verilmemesinin arkasındaki siyasi gerekçeyi ise şöyle yorumladı: “Biz bu meselenin DAİŞ’in Orta Doğu'daki şehirleri ele geçirdikleri, insanları esir aldıkları, askerleri yaktıkları, kadınları öldürdükleri, Kürtlere, Êzidîlere ve Süryanilere soykırım uyguladıkları o dönemdeki Türkiye Devleti'nin pozisyonuyla; Davutoğlu'nun ‘öfkeli çocuklar’ açıklamasıyla, ‘Kobanê düştü düşecek’ diyen zihniyetle bağlantılı olduğunu düşünüyoruz.

Yargılama boyunca biz gördük ki zaten 2013'ler, 14'lerde, 15'lerde yargılamayı takip eden herkes de tanık oldu: DAİŞ’liler yakalanmamış! Her türlü olanak sağlanmış, her türlü müsamaha gösterilmiş. Tutuklanmamışlar, tutuklansalar bile bırakılmışlar ya da yakalanmamış ve sadece izlenmiş, takip edilmişler. Örneğin firarilerin yani sanıkların eşlerini tanık olarak dinledik. Suriye'ye gitmiş, uzun süre onlarla yaşamış ve DAİŞ orada kaybetmeye başlayınca geri dönmüş bir şekilde, geri gelmiş kadınları. Bu kadınlar sınır geçişlerini o kadar rahat anlattı ki yani evini bile taşıyan olduğunu hatta askerlerin yardım ettiğini söylediler. DAİŞ ile Türkiye arasında bir sınırın olmadığı dönemden bahsediyoruz tabii. O yüzden insanlığa karşı suçtan ceza vermemek, pratikte hala aynı zihniyetin, aynı mantığın, DAİŞ ile olan müsamahalı ilişkinin bir sonucu gibi görünüyor.”

ZAMAN AŞIMI TEHLİKESİ

Bu tür davalarda tıpkı Sivas Katliamı davası gibi zaman aşımı tehlikesinin olduğuna dikkat çeken Avukat İlke Işık yargının bu davalara bakışını şöyle anlattı: “Zamanaşımı insanlığa karşı suç meselesinde çok önemli. Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti Yargısı açıkça söyleyebiliriz ki bu tip dosyaların bir süre sonra zamanaşımından kapanmasını istiyor. Örneğin Sivas davasında insanlığa karşı suçtan ceza verselerdi zamanaşımı olmayacaktı. Ayrıca 10 Ankara Katliamı davasının hala firari sanıkları var. Dosyada şu an karar verildi ama firari sanıklar için ayrı bir dava açılacak ve biz yine bir duruşma günü alacağız. Yani 2024'te yeniden yargılama devam edecek. Tabii biz bu sanıkların nerede olduklarını bilmiyoruz. Aslında bir kısmının nerede olduğuna ilişkin bilgiler de geldi ama mahkeme asla araştırmadı. Ama bildiğimiz ve emin olduğumuz şey bunların çok önemli DAİŞ’in üst düzey yöneticileri ve hala dünyanın çeşitli yerlerinde DAİŞ faaliyetleri yürüten muhtemel kişiler. Bunların bir süre sonra yakalanması mümkün olduğunu düşündüğümüzde zamanaşımı karşımıza çıkacak ve yakalanmayacaklar, ceza almayacaklar. Bu dosya da cezasızlıkla kapatılacak.”

İLERİDE KAMU GÖREVLİLERİ DE YARGILANAMAZ

İlke Işık, TCK 77’den ceza verilmediği için kamu görevlilerinin de ileride zamanaşımından yararlanacağını şöyle ifade ett: “Bizim bu kararda eleştirdiğimiz en temel şeylerden biri, hiçbir kamu görevlisinin bırakın yargılanmayı, soruşturmaya bile maruz kalmaması meselesi. Bir mitingin başlangıcında önlem almayan Ankara Valiliği, Emniyet Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığının sorumluluğu çok açık, bu hatta devletin kendi müfettiş raporuyla da sabit. Bu kurumlar istihbaratları değerlendirmemiş, buna ilişkin önlem almamış. Son duruşmada Tertip Komitesi üyelerinden birisi tekrar ifade etti: ‘Bizi hiçbir şekilde bilgilendirmediler. İstihbaratlarla ilgili hiçbir konuşma yapmadılar’ dedi. Aynı durum Antep Emniyeti için de geçerli, Adıyaman için de geçerli, sınırlar için de geçerli. Bizim dosyanın sanıklarını izlemişler, takip etmişler ama yakalamamışlar. Yakup Şahin'i 10 gün önceden yakalamayan hatta birkaç gün sonra da dinleme kararıyla telefonunu dinleyen emniyet güçleridir. Haliyle bu katliamın en önemli sorumlularından biri olan Yakup Şahin’i yakalamayarak katliamın gerçekleşmesine neden olan bir pratik var karşımızda. Türkiye yargısı bu sorumluluğa ısrarla yok diyor. Bu da insanlığa karşı suçlarla son derece bağlantılı.

Zaman aşımının olması durumunda kamu görevlerinin sorumluluğu için de aynı durumdan bahsediyor olacağız. Atıyorum çok uzun süre sonra bu ülkenin en büyük katliamı olan bu davada, kamu görevleriyle ilgili bir sorumluluk ortaya çıktığında tam olarak insanlığa karşı suçtan ceza verilmemesi yüzünden yine zamanaşımını çıkacak karşımıza. Zamanaşımı nedeniyle kapanmış bir dosyaya dönüştürülmek isteniyor. Yoksa insanlığa karşı suç ve DAİŞ konusunda bu kadar direnmenin başka makul, mantıklı, hukuki bir açıklaması yok. Zira DAİŞ’in işlediği suçlar, bunu hangi sayede işlediği, sistematik olması, TCK 77'nin her türlü kriterine oturuyor. 10 Ekim Ankara Katliamı’nın gerçekleşme biçimi ve mitingi yönelik saldırı olması, insanlığa karşı suçun teknik anlamdaki bütün kıstaslarını karşılıyor.”

TCK MADDE 77 NEDİR?

İnsanlığa karşı suçlar, fiili bir otorite, genellikle bir devlet tarafından veya onun adına işlenen ve insan haklarını ağır biçimde ihlal eden, yaygın veya sistemik suç eylemleridir. Savaş suçlarından farkı, savaş dışında da işlenebilen, bireysel olmayan eylemler olmasıdır. Suçun resmi bir politikanın parçası olması gerekmiyor ve yalnızca yetkililer tarafından hoş görülmesi yeterlidir.

İnsanlığa karşı suçlar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 77. maddesinde "kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, eziyet veya köleleştirme, kişi hürriyetinden yoksun kılma, bilimsel deneylere tâbi kılma, cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı, zorla hamile bırakma, zorla fuhşa sevketme fiillerinin; siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi" olarak tanımlanır. Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.