'Tecridi kararlı ve örgütlü mücadeleyle kırabiliriz'

DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, Türk devletinin soykırım saldırılarının da İmralı tecridiyle bağlantılı olduğunu söyleyerek, "Tecridi kararlı ve örgütlü mücadeleyle kırabiliriz" dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecrit 32. ayına girdi. 32 aydır kendisinden hiçbir biçimde haber alınamayan, ailesi ve avukatlarıyla görüşmeleri engellenen Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit, giderek hem tüm cezaevlerine hem de topluma uygulanmaya başlandı.

Tecrit politikası ile birlikte Kürt halkına yönelik saldırılar da soykırım boyutuna ulaşmış durumda.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan mutlak tecrit ve soykırım politikalarını ve bundan çıkış yollarını Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, ANF’ye değerlendirdi.

'ABDULLAH ÖCALAN’IN FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜ HALKLARIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN TEMİNATIDIR'

Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim Uluslararası Komplosu ile birlikte İmralı'da tüm hukuk normlarının yok sayıldığı bir tecrit ortamında tutulduğunu belirten Keskin, hem psikolojik hem de fiziki olarak bugüne kadar işkence uygulandığını söyledi. Bayındır, şöyle devam etti:

"İmralı tecrit sisteminin bugün tüm cezaevlerine yayıldığı gerçekliği inkâr edilemez bir boyutta güncelliğini koruyor. Uluslararası komplo sonucu Türk devletine teslim edildikten sonra, Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik İmralı’da tüm hukuksal normları yok sayan bir tecrit ve izolasyon sistemi hayata geçirildi. Derinleşen tecrit sistemi sonucu Sayın Abdullah Öcalan, bilindiği gibi en son avukatlarıyla 2019 yazında yüz yüze, ailesiyle de Mart 2021 tarihinde yarıda kesilen telefon görüşmesi ile temas kurabildi. Bu tutum dünyanın hiçbir yerinde hiçbir tutsağa yönelik uygulanmıyor. Sadece İmralı’ya özel bir durum olarak dikkat çekiyor. Tabii süren tecrit koşulları beraberinde 'İmralı’da neler oluyor' sorusunu getiriyor akıllarımıza. Çünkü gelinen aşamada Sayın Abdullah Öcalan’dan hiçbir şekilde haber alınamıyor. Şu ana kadar birçok kez uygulanan fiziki ve psikolojik işkenceleri de göz önünde bulundurduğumuzda Sayın Öcalan’ın durumuna ilişkin kaygılarımız daha da artıyor.”

Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sadece Kürt halkı için değil, Ortadoğu ve dünya halkları için özgür bir yaşamın teminatı olduğunu söyleyen Bayındır, İmralı’da başlayan ve tüm cezaevlerine yayılan tecrit sisteminin özellikle hasta tutsaklar için fiili bir idam kararı olduğunu belirtti.

 Bayındır, şöyle dedi: “Sayın Abdullah Öcalan’ın sağlığı da fiziki özgürlüğü de başta Ortadoğu olmak üzere dünya halkları için özgür ve demokratik yaşamın teminatı niteliğindedir. Böylesi bir fikriyatı, demokratik moderniteyi halklara sunan tarihsel bir kişiliğin ve duruşun maruz bırakıldığı tecrit elbette onunla sınırlı kalmıyor. Demokrasi kaynağının önüne taş koyarsanız, yaşam bahçesini kurutursunuz. Haliyle gelinen aşamada bu durum artık sadece İmralı ile sınırlı değil. Çünkü İmralı’da hayata geçirilen tecrit sistemi bugün tüm cezaevlerinde, hatta yaşamın tüm alanlarında uygulanıyor. Özellikle cezaevlerinde avukat ve aile görüş yasaklarından tutun, fiziki ve psikolojik baskılara kadar işkencenin hemen her türlüsü İmralı’da olduğu gibi diğer tüm tutsaklara yönelik uygulanıyor. Hasta tutsakları da hedef alan uygulamalar artık fiili idam boyutuna varmış durumda. Nitekim; son zamanlarda cezaevlerinden gelen ölüm haberlerinde yaşanan artışlar da bu gerçekliğin çarpıcı sonuçlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Şüphesiz ortaya çıkan bu tablonun temel nedeni “irade kırma ve teslim alma çabası” olarak ele alınabilir. İmralı tecrit sistemi ile Abdullah Öcalan nezdinde Kürt halkının iradesini kırmak, Kürt halkını teslim almak isteyen siyasi iktidar, Kürt halkının özgürlük mücadelesinde dönüm noktası olan zindan direnişlerini kırmak istiyor. Böylelikle İmralı merkezli bir irade kırma ve teslim alma sistemi hayata geçirilmek isteniyor."

'İKTİDAR ABDULLAH ÖCALAN’IN PERSPEKTİFİNİ TASFİYE ETMEK İSTİYOR'

Kürt halkına yönelik her açıdan bir soykırım politikası uygulandığını belirten Bayındır, Abdullah Öcalan’ın sunduğu perspektiflerin bu soykırım politikalarına cevap olduğunu, bundan dolayı da Türk devletinin Abdullah Öcalan’ın tasfiyesi üzerine bir politika yürüttüğünü dile getirerek, şöyle devam etti:

“Bilindiği gibi; Kürt halkı doğası, kültürü ve kimliğiyle yıllar yılı bir soykırım kıskacında tutuluyor. Özel savaş politikalarıyla günümüze kadar varlığını sürdüren soykırım planları kapsamında Kürt halkı hep kimliksizleştirilmeye çalışıldı ve iradesi teslim alınmak istendi. Ancak tüm bu girişimler sonuçsuz kaldı. Çünkü Sayın Abdullah Öcalan’ın perspektifi ile gelişen ve büyüyen Kürt özgürlük mücadelesi sürecin her aşamasında soykırım girişimlerini boşa çıkardı. İmralı tecrit sistemi altında dahi Sayın Öcalan'ın sunduğu perspektifler ile her seferinde soykırım hesaplarına yanıt oldu. Bu nedenle Kürt Halk Önderi’nin tasfiyesi ve toplumdan izole edilmesi soykırımcı güçlerin temel hedeflerinden biri oldu. Bu amaçla tecrit sistemi sürekli güncellenerek ağırlaştırıldı. Kürt soykırımını amaçlayan 'çöktürme planı' kapsamında da tecrit sistemine yeni bir boyut kazandırıldı. Bu temelde İmralı ve toplum arasında bir izolasyon süreci başlatıldı. Bu da şu anlama geliyor; Kürt halkına yönelik uygulanan soykırım planlarının merkezinde İmralı yer alıyor. Tabii şunun da altını çizmekte fayda var. İmralı tecrit sistemi ile sadece Kürt halkını hedef almıyor. Tüm halkları hedef alan bir sistemle karşı karşıyayız. Çünkü Sayın Abdullah Öcalan’ın bugün hâlâ verdiği mücadelenin temelinde sadece Kürt halkını değil, halkları soykırıma karşı koruma yer alıyor."

Son dönemde hem tecridin artışında hem de Kürt halkına yönelik soykırım politikalarındaki artışın temelinde Kürt halkının kazanımları olduğunu dile getiren Bayındır, şunları ifade etti:

“Belirttiğimiz gibi Kürt halkına yönelik uygulanan soykırım politikalarıyla İmralı tecrit sistemi doğrudan birbiri ile bağlantılı olduğu gibi, yöntem ve uygulama itibariyle de paralellikler gösteriyor. Şüphesiz son yıllarda tecridin artışı ve buna paralel olarak soykırım politikalarında artış yaşanmasının temelinde Kürt halkının kazanımlar yer alıyor. Başta Kuzey Doğu Suriye olmak üzere mücadelenin sürdüğü her alanda Kürt halkı önemli başarılara imza attı. Diplomaside elde edilen güç, örgütlenme ve siyasal mücadeledeki kazanımlar Kürt halkını iç ve dış siyasette önemli bir aktör haline getirdi. Tabii bu durum mevcut siyasal iktidarın yani Erdoğan-Bahçeli iktidarının hesaplarını boşa çıkaran bir tablo. Bu nedenle Kürt kazanımlarını gasp etmek ve Kürtleri statüsüz bırakmak amacıyla soykırım politikalarında çok yönlü bir artışa geçildi. İmralı tecrit sisteminin ağırlaştırılarak toplumun geneline sirayet etmesi de bu hesapların önemli bir parçası olarak dikkat çekiyor."

'TECRİDİN KIRILMASINDA SİYASAL DİNAMİKLER YETERİNCE ROLLERİNİ OYNAMADI'

Tecridin kırılması için mücadele hattının güçlendirilmesi gerektiğini, Kürt halkının bu mücadelenin temel dinamiği olduğunu belirten Bayındır, tecridin kırılması noktasında toplumsal ve siyasal dinamiklerin yeterli bir şekilde rollerini oynamadıklarını belirtti. Bayındır, şunları kaydetti: “Altını çizerek belirtmek istiyorum ki tecridin kırılması ve son bulması için önemli bir mücadele yürütülmesi esaslarımızdandır. Bu hattın güçlendirilmesi adına da önümüze koyduğumuz planlamalar mevcut. Şüphesiz bu mücadelenin en önemli dinamiğini Kürt halkı oluşturuyor. Ancak 'bu mücadele ne denli yeterli' sorusu da sürekli gündemdeki yerini koruyor. Eğer tecrit bugün hâlâ devam ediyorsa ve giderek yayılıyorsa, demek ki eksik kaldığımız ya da kaçırdığımız noktalar var. Bu da şu anlama geliyor; tecridin kırılması noktasında toplumsal ve siyasal dinamikler rollerini yeterli düzeyde oynamıyorlar. Bu tespiti belki DBP’nin bir öz eleştirisi olarak ele alabilirsiniz. Nitekim bu tespitimizi destekleyen sonuçlar maalesef ortada. Örneğin; eğer tecride karşı siyasal ve toplumsal mücadele yeterli düzeyde olsaydı bugün tecridin tüm cezaevlerine yayıldığını konuşuyor olmazdık. Fakat, mevcut tablo bu durumun aksini ortaya koyuyor. Ancak mevcut durum bizleri bir umutsuzluğa, karamsarlığa ya da atıllığa itmiyor. Hâlâ tecride karşı etkin mücadele yürütmenin yollarını tartışıyoruz ve yakın zamanda da önümüze pratik anlamda öz eleştiri niteliğinde bir çalışma koyacağız.”

'KURDISTANİ GÜÇLERİN BAZILARI ABDULLAH ÖCALAN’IN SAMİMİYETİNİ GÖRMEZDEN GELİYOR'

Kurdistani güçlerin bir kısmının Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridi ve Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununa ilişkin mücadelesini görmezden geldiğini belirten Bayındır, şunları söyledi:

"Belirttiğim gibi, tecride karşı Kürt siyasi hareketi öncülüğünde değerli bir halk mücadelesi var. Kürt sorunun çözümünde Kürt Ulusal Birliği ne kadar önemli ise İmralı tecrit sisteminin kırılması da o denli önemlidir. Çünkü İmralı tecrit sistemi son bulmadan Kürt sorununun çözümünde adım atmak kendimizi kandırmaktır. Şüphesiz bu gerçekliği açığa çıkaran ise Sayın Öcalan’ın Kürt sorununun çözümünde gösterdiği irade ve kararlılıktır. Bugün hiçbir siyasi güç veya aktör Sayın Öcalan kadar Kürt sorununun çözümü için samimi ve kararlı bir mücadele göstermiyor. Ancak maalesef Kurdistan kamuoyu daha doğrusu Kurdistani güçlerin bir kısmı bu gerçekliği görmezden geliyor. Şüphesiz bunda siyasi çıkarların etkisi büyüktür. Bu nedenle de tecridin kırılması noktasında Kurdistan kamuoyu üzerine düşeni tam anlamıyla yerine getirememektir. Tabii bu durum sadece Kurdistani güçlerin sorunu değil. Aynı eleştiriyi demokrasi güçlerine ve muhalefete de getirebiliriz. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Türkiye ve Kurdistan halklarına sunduğu '3’üncü yol çizgisi' bugün yaşanan tüm sorunlara, krizlere köklü çözümler getirecek önemde. Toplumun ihtiyaç duyduğu demokrasi ve özgürlükleri garanti altına alacak güçte. Sayın Abdullah Öcalan toplumun geleceğini bu denli önemseyip çözüm için çabalarken, kendisine yönelik uygulanan tecridi kırma noktasında ihtiyaç duyulan mücadele gelişememektedir.”

'KARARLI, ÖRGÜTLÜ VE ORTAK MÜCADELE GEREKİYOR'

Tecridin kırılmasının yolunun ortak bir mücadeleden geçtiği, örgütlü ve kararlı bir mücadelenin önemli olduğu değerlendirmesinde bulunan DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Gerekli olan tek şey; kararlılık ve samimi bir şekilde Kürt sorununun çözümünü talep etmektir. Eğer iç ve dış dinamikler gerçek anlamda krizlerin son bulmasını istiyorlarsa İmralı tecrit sisteminin kırılmasını öncelikli gündemleri olarak ele almaları gerekiyor. Bunun sağlanması için de örgütlü ve kararlı ortak bir mücadele şart. Bu doğrultuda Erdoğan-Bahçeli iktidarının tecridi derinleştiren politikalarını, BM ve CPT başta olmak üzere uluslararası kurumların tecridi derinleştiren tutumlarını teşhir etmek gerekiyor. Bunun devamında ise Avrupa, Türkiye ve Kurdistan kamuoyunun önde gelen kanaat liderleri, kurumlar, demokratik bir yaşama inanan herkes Sayın Abdullah Öcalan’ın rolünü görmeli, kabul etmeli ve savunmalıdır. Tecridi kırmanın yolu ortak ve büyük bir mücadeleden geçmektedir."