Bilmez: Tecridin en kötü aşaması yaşanıyor

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlarından İbrahim Bilmez, Mart 2021’den beri hiçbir şekilde haber bile alamadıklarına dikkat çekerek, tecridin en kötü aşamasının yaşandığını vurguladı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlarından İbrahim Bilmez, Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden beslenen uluslararası güçlerin tamamının komploda yer aldığını belirterek, tecridin bu noktaya gelmesinde de uluslararası güçler ile AİHM ve CPT gibi uluslararası kurumların sorumluluğunun altını çizdi. 

ANF’ye konuşan Asrın Hukuk Bürosu’ndan Av. İbrahim Bilmez, 15 Şubat 1999 sürecinde ve öncesinde Kürt meselesinin çözümsüzlüğünü isteyen ve bundan beslenen tüm uluslararası ve bölgesel güçlerin Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesinde rol aldığını söyledi.

Bilmez, şunları ifade etti: “Abdullah Öcalan ve Kürt meselesi söz konusu olunca ne yazık ki bütün bu güçler bir araya geldi. Abdullah Öcalan’a Avrupa’da bütün kapılar kapatıldı, hava sahaları uçuşa yasaklı ilan edildi. Abdullah Öcalan istenmeyen adam ilan edildi. Oysa Abdullah Öcalan’ın Avrupa’ya çıkışındaki temel amacı, Kürt meselesini demokratik ve barışçıl yollarla çözümünün Avrupa’da daha kolay olacağıydı. Bunu için Avrupa’yı seçmişti. Savaşı, silahlı yöntemi seçmiş olsa yönünü dağlara çevirirdi. Kendisi bunu savunmasında çok açık bir şekilde ifade ediyor. Dolayısıyla o dönem Abdullah Öcalan şahsında aslında barışa, barış umuduna uluslararası bir komplo düzenlenmişti. Bugün ise aradan 23 yıl geçmiş olmasına rağmen biz komplonun tecrit politikaları şeklinde devam ettiğini çok iyi biliyoruz. Şu anda uygulamakta olan tecridin kabul edilebilmesi mümkün değildir. Abdullah Öcalan nasıl ki o dönem demokratik barışçıl tavrını bütün olumsuzluklara rağmen sürdürdüyse 15 Şubat sürecinde ve sonrasında, bu 23 yıllık İmralı esaretinde de aynı tutumunu ısrarlı ve samimi bir şekilde sürdürdü.”

MEVCUT DURUMU HUKUKLA TARİF EDEMEYİZ

İmralı sisteminin hiçbir hukukta yeri olmadığını kaydeden Av.  Bilmez, şöyle devam etti: “Bunun anayasayla, yasayla, kararnameyle, tüzükle açıklanabilecek hiçbir yanı yok. Biz artık Abdullah Öcalan’ın ve İmralı’daki üç müvekkilimizden haber bile alamıyoruz. Bütün yolları zorlamamıza; her hafta avukat, aile ve vasi başvurusu yapmamıza; mektuplar göndermemize rağmen hiçbir şekilde haber alamıyoruz. Telefon hakkından yararlanamıyorlar. Bunun dünyada benzeri yok. Anayasasında hukuk devleti yazan, kendisini bir hukuk devleti olarak kabul eden, yasalara bağlı olduğunu söyleyen bir devlet, tamamen yasa dışı olan; yasal, hukuki ve meşru zemini olmayan böyle bir tecrit uygulamasını sürdüremez. Bu uygulamaları hukuki bir şekilde tarif etmek mümkün değil. Abdullah Öcalan ve diğer müvekkillerimiz rehin olarak tutuluyor.” 

KÜRT MESELESİNE YAKLAŞIMININ SONUCU

Devletin Kürt meselesine yaklaşımı neyse İmralı yaklaşımının öyle olduğunu, 23 yıldır böyle devam ettiğini söyleyen Av. Bilmez, şunları dile getirdi: “İmralı’da tecrit uygulandığı zaman Kürt halkı biliyor ki, Kürt meselesinde bir çözümden uzaktayız. Dolayısıyla şu anlama geliyor; Kürt meselesinin çözümü devletin gündeminde değil, güvenlik politikaları devrede. Bu da Kürtlerin legal kurumlarına operasyon yapılması, Kürtlerin tutuklanması demek, gerilla güçlerine sınır dışı operasyon demek. Bunu Kürt halkı biliyor ki, 40 yıldır denenen yöntemlerdir ve meseleyi de çözememektir. Dolayısıyla bu tecrit, Türkiye siyasetine aslında çok büyük bir olumsuz bir etki yapmaktadır. Türkiye siyaseti, Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden dolayı sürekli bir gerilim altında kalmaktadır ve siyaset aslında kutuplaşmaktadır. Zaten mevcut iktidarın bir siyaset tarzı haline gelmiş olan bu kutuplaştırma, Kürt meselesinin çözümsüzlüğü yüzünden bir de Kürtler açısından bir kutuplaşmaya vesile olmaktadır. Kürtler, bu tecrit ve çözümsüzlük politikaları yüzünden kendilerini sistemden dışlanmış hissediyor. Bir an önce bu politikalara son verilmelidir. Siyasette normalleşme, geleceğe daha güvenli bakabilmek için bütün bu uygulamalara son verilmesi gerekir.”

TECRİDİN EN KÖTÜ AŞAMASI

Uluslararası komplonun tecrit politikalarıyla sürdürüldüğüne işaret eden Av. Bilmez, aslında komplo sürecinde rolü olan güçlerin, İmralı’daki tecrit sistemin oluşturulmasında da rol sahibi olduklarının Abdullah Öcalan tarafından ifade edildiğini hatırlattı.

Abdullah Öcalan’ın avukatları olarak Türkiye’de ilgili bütün yargı ve idari mekanizmalarına başvuru yapmaya devam ettiklerini paylaşan Av. Bilmez, şöyle konuştu: “23 yıldır herhangi bir mahkemeden olumlu bir sonuç almadık. Çünkü Abdullah Öcalan söz konusu olduğu zaman yargı diye bir şey söz konusu olmuyor. Daha sonra bu iç hukuk denendikten sonra uluslararası mekanizmalara başvuruyoruz; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi  (AİHM) ya da İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) gibi. Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla şunu net bir şekilde diyebiliriz; tecridin en kötü aşamasını yaşıyoruz. Yaklaşık bir yıldır, Mart 2021’den beri hiçbir şekilde haber bile alamıyoruz. Bu yüzden şunu söyleyebiliriz; tecridin bu noktaya gelmesinde AİHM ve CPT gibi uluslararası kurumların sorumluluğu vardır. CPT’nin daha önce İmralı’ya ziyaretleri oldu. Bu ziyaretlerden sonra hazırlanan raporlar oldu fakat bu raporların gereği yerine getirilmedi. CPT de Türkiye’nin bu raporlarını gereğini yerine getirmesi için gerekli çabayı göstermedi. Yeterli çaba olsaydı, Türkiye’yi adım atmaya zorlardı ve tecrit bugünkü noktada olmazdı. Dolayısıyla bu güçlerin tecridin devamında ve derinleşmesinde payı vardır.”