Temelli: Yolumuzu açan Öcalan’a selam olsun

HDP 3. Olağan Büyük Kongresi’nde eş genel başkan adayı Pervin Buldan’ın ardından diğer aday Sezai Temelli kürsüye çıktı.

HDP Üçüncü Olağan Kongresi’nde Eş Genel Başkanlığa seçilmesi beklenen Sezai Temelli, konuşmasına Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı selamlayarak başladı.

Sezai Temelli’nin Kongre salonunda yaptığı konuşmada şu ifadeler yer aldı:

“Bugün aramızda olması gereken binlerce arkadaşımız bizimle değil. Onbinden fazla arkadaşımız gözaltına alındı son birkaç yılda. Bu arkadaşlarımızın büyük bir kısmı tutsak. Bir suçları olduğu için değil bir sevdaları olduğu için tutsaklar. Biz bu sevdadan vazgeçmeyeceğiz. Bu kongre, bu sevdanın ispatı. Bu sevdayı var eden, bize yolu açana selam gönderelim. Selam olsun İmralı’ya selam olsun Sayın Öcalan’a. Bu direniş yolculuğumuzun en önündekilerine, asla vazgeçmeyene, zulmün gözünün içine bakan Figen Başkan’a, Selahattin Başkan’a da selam olsun.

Türkiye son birkaç yılda iki önemli fotoğraf gördü. Bunlardan birincisi 2013-15 arasıydı. Suruç Katliamı ile başlayan ikinci fotoğraf savaşın, yoksulluğun fotoğrafıdır. Bugün Türkiye halklarının önünde iki seçenek var; ya umudun fotoğrafı ya da faşizmin fotoğrafı. HDP ikinci fotoğrafı yırtıp atacaktır, kimsenin kuşkusu olmasın. Dokunulmazlıkları kaldırarak OHAL düzenini olağanlaştırarak, tezkereleri geçirerek, Kürdistan’ı kayyumlaştırarak bir referanduma gittiler. Bu referandumda, sandık hileleriyle, hayır kazanmış olmasına rağmen, evet kazanmış gibi gösterdiler. Bu anayasa değişikliği tekçi rejimin yolunu açan bir rejimdi. Milli mutabakat bu rejimi faşizmin kurumsallaşması yönünde var etmeye çalışıyorlar. Bu milli mutabakat olsa olsa bir milli felakettir. Hatta küresel felakettir.

AVRUPA’YA EFRİN ÇAĞRISI

Tüm Avrupalı dostlarımıza çağrı yapıyoruz; gelin bu küresel felaketi yıkmak için güç verin, omuz verin. Avrupa’nın Türkiye’de olup bitenleri pazarlık konusu yapması, Türkiye’de faşizmin kurumsallaşmasını hızlandırmaktadır. Bunun nasıl sonuçlara yol açtığını en iyi Avrupa bilir. O yüzden bugün sermayenin çıkarları doğrultusunda küçük pazarlıklarla değil Efrin’e bakarak halklarla dayanışmaya çağırıyoruz.

Kendini savaş siyasetiyle ayakta tutan bu ceberut devlet savaşı finanse etmek uğruna, sarayı finanse etmek uğruna iktisadi şiddeti de emek sömürüsünü de doğa talanını da arttırıyor. Bugün aklımızla alay edercesine Efrin işgal girişimine ‘zeytin dalı’ adını veriyor, zeytin bahçelerini bombalıyor. Ne kadar doğal alan varsa, tarım alanı varsa inşaat sektörüne açıyor. Türkiye’yi yıkıma sürüklüyor. Bu yıkıma karşı çıkmak zorundayız. Bugün Türkiye’nin en mağdur kesimlerinden biri tarım kesimi. Çiftçinin anayasal hakkı olanı vermeyip hakkını kredi olarak satan devlet Türkiye’yi çölleştirmektedir.

İktidar milli mutabakat yoluyla, kirli ittifak yoluyla sadece ekonomiye değil yaşamın her alanına saldırıyor. En çok zarar gören de yine emekçiler. Sadece 2017 yılında 2 bin 6 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Güvencesiz çalışmak iş hayatı haline dönmüştür. İş yerinde güvenlik koşulları yoktur. Türkiye ucuz emek cehennemine dönmüştür. İktidarın ötekileştirdikleri bu cehennemin en çok sömürülenleridir. Emekçiler sadece sömürüye maruz kalmamaktadır. İşsizlik baskısı en şiddetli baskıdır.

MÜCADELEMİZİ YÜKSELTECEĞİZ

Asgari ücret Türkiye’de açlık sınırının altındadır. Bugün asgari ücret alanlar hiçbiri insan ihtiyacını karşılayamaz durumdadır. Enflasyonla uygulamış olduğu yanlış iktisadi politikalarla. İşsizlik, enflasyon çift hanelidir, halk yoksuldur. Bu çift hanelerden kurtulmanın yolu tüm emekçilerle tüm çiftçilerle bu mücadeleyi yükseltmektir. Hükümet ne zaman hesapları tutturamasa yeni vergiler çıkarmakta ve yükünü yoksullara yıkmaktadır. En ciddi adaletsizlik vergi adaletsizliğidir. Her 100 liralık verginin 70 lirası dolaylı vergi. Bu dolaylı vergilerle hükümet savaşı, sarayı finanse etmektedir. Buna dur deme zamanı gelmiştir.

Onları bir arada tutan, onları yurttaş yapan aslında bütçe hakkıdır. Bütçe hakkının gasp edilmesi sosyal haklarımızın gasp edilmesidir. Hükümet, bu faşist zihniyet yoksulluk üzerinden kitle desteği sağlıyor. Yoksullara yönelik sosyal yardımları kendisi bahşediyormuş gibi sunmaktadır. Bu süreci biz yöneteceğiz nasıl kendimizi yöneteceğiz diye yola çıktıysak şimdi de bu ülkeyi biz yöneteceğiz. Buna imkanımız var. En önemli hedef budur. Halklarımızla emekçilerle kadınlarla tüm toplumla beraber bu ülkeyi yönetme adayız. Bunun için önümüzdeki süreçte demokrasi cephesinde yer alan herkesle yan yana mücadelemizi yükselteceğiz.

16 Nisan’da bunu gösterdik. Herkes kendi hayırıyla geldi. Şimdi gene yan yana gelebiliriz. Bu yoksulluğu, bu savaşı bitirebilir. Buna inanmalı bunun için çalışmalıyız.

Bizler nasıl buraya umudu yüklenerek geldiysek şimdi bu kararlılıkla mahallelerimize, iş yerlerimize sokaklarımıza döneceğiz. Bir kez daha örgütleneceğiz, bir kez daha güçleneceğiz. Hep beraber radikal demokrasi anlayışımızla Kürdüyle, Türküyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, Romanıyla, Hristiyanıyla sınıf mücadelesi aklıyla örgütleneceğiz ve iktidara gideceğiz. İşte stratejik hedefimiz bu. Tüm örgütlerimiz mahallelerde, iş yerlerinde, tarlalarda halkla buluşacak. Bizler kara deryalarda bir feneriz. Umudun yolcularıyız. Dönen dönsün yolundan biz dönmeyiz. Cesaretliyiz, kararlıyız. Cesareti herkese bulaştıracağız. Unutmayın biz haklıyız. Mutlaka kazanacağız.”